Sunday, November 15, 2009

AİBÜ TARİHÇESİ




Türkiye'nin iki metropolü olan Ankara ve İstanbul şehirlerinin arasında doğal güzelliklerle çevrili ülkemizin en seçkin üniversitelerinden biri olan Abant İzzet Baysal Üniversitesi eğitim ve öğretim alanında da en ön sıralarda yerini almaktadır. 3 Temmuz 1992 'de kurulan üniversitemizde bugün, 8 fakülte, 3 enstitü, 5 yüksekokul, 6 meslek yüksekokulu ve 4 araştırma merkezi bulunmaktadır. Bu birimlerde 900 öğretim elemanı 18200 öğrenciye kaliteli ve çağdaş eğitim vermenin gururunu yaşamaktadır. Üniversitemizin birimleri, Bolu'dan Düzce'ye, Akçakoca'dan Gerede'ye ve Mengen'den Mudurnu'ya kadar çok geniş bir alana yayılmıştır. Bolu'ya 8 km uzaklıktaki merkez İzzet Baysal Kampüsü benzersiz bir doğa güzelliğinin içinde yer almaktadır.

Bilim üretmek, eğitim yapmak ve bulunduğu yöreyi aydınlatmak hedefiyle yola çıkan Abant İzzet Baysal Üniversitesi, bu üç temel görevini yerine getirirken, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün “çagdas uygarlık düzeyinin üzerine çıkma” direktifini gerçekleştirmeyi ana hedefi olarak görür. Bir devlet üniversitesi olan Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Türkiye'nin en büyük hayırseverlerinden biri olan İzzet Baysal'ın 70 trilyon liralık (yaklaşık 42 milyon dolar) tesis ve donanım yatırımı ile kısa sürede mükemmel bir fiziki yapı ve üstün bir teknolojik donanıma ulaşmıştır.

Üniversitemiz, bilimsel gelişme ve teknolojileri takip edebilecek, uluslararası rekabet gücüne sahip bir araştırma ortamı hazırlamayı öncelikli görevleri arasında kabul etmekte ve 21. yüzyıl Türkiye'sine çağdaş, nitelikli bir insan profili sunmayı hedeflemektedir.Bu yolda Abant İzzet Baysal Üniversitesi, kurulduğu günden bu yana büyük bir mesafe katetmiş ve Türkiye'nin en hızlı gelişen üniversitesi konumuna gelmiştir.

Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ülkemizdeki devlet ve vakıf üniversitelerinin yanında Vakıf destekli devlet üniversitesi olarak üçüncü bir model oluşturmaktadır. Devletimizin imkanlarına ek olarak İzzet Baysal Vakfı'nın yatırımlarıyla da, kısa sürede mükemmel bir fiziki yapı ve üstün teknolojik donanıma ulasan üniversitemiz, öğrencilerine çağdaş ve gelişmiş bir akademik ortam sunmaktadır . Ayrıca, İzzet Baysal Vakfı basarili öğrencilere burs desteği de sağlamaktadır.

http://www.ibu.edu.tr/tarihce.html

Saturday, November 14, 2009

Abant İzzet Baysal University






Abant Izzet Baysal University was founded on July 3, 1992 with the aim of establishing a centre of excellence in higher education and research. Today it has 8 faculties, 3 institutes, 5 two-year programmes, 6 vocational schools and 4 research centres. Nine hundred academicians are proud to educate 18200 students in this modern environment. Academic Units of Abant Izzet Baysal University are spread out to a large area, which includes the districts of Bolu province, like Gerede, Mengen, Mudurnu and the neighbouring province Düzce and its district Akçakoca. The main Izzet Baysal Campus of the University is the central one and is only 8 kms to the city centre.

The University accepts unreservedly that creating an academic ground for social, cultural, scientific, economic and technological development in an international context is essential for its mission. For this reason, Abant Izzet Baysal University aims to be a dynamic institution focusing at excellence that will bring the development of our society and mankind to the highest universal standards. So far the University has covered a long distance and become
“The most rapidly progressing University in Turkey”. Excellent educational infrastructure, including a modern library and extensive computer facilities with internet connection, creates a unique research environment.
Abant Izzet Baysal University is a unique university model in Turkey not for being a purely state university nor a foundation university but instead “a foundation supported state university”. This status enables the university to receive funds both from the government and the Izzet Baysal Foundation. The university with its perfect physical structure and high-technology equipment obtained in a short period of time with the investments of Izzet Baysal Foundation as well as opportunities provided by the State offers a modern and developed environment for its students. Izzet Baysal Foundation provides the successful students scholarship opportunities.

CULTURAL ACTIVITIES
Abant Izzet Baysal University campuses offer extensive social and cultural facilities. Activities such as symposium, panel, conference, concert, theatre and film shows have been done in multi-purpose Culture Centre which is located on Izzet Baysal Campus and in Blue Hall (holding 514 people) and in Pink Hall (holding 208 people). A simultaneous system, holding 140 people, is set up in Blue Hall where 3 different languages can be translated simultaneously. The Exhibition Hall continuously holds the art activities. Also, cultural and scientific activities have been organised in a hall, holding 350 people, in Izzet Baysal Medicine Faculty Morphology Building .
Our university has also participated in “Izzet Baysal Thanksgiving Days” with several activities which are organised every year on May 11 th for the great charitable Izzet Baysal who made 100 million dollars worth investment for Bolu. Within the week following “Izzet Baysal Days”, Spring Festivities have been held in our university. Activities and concerts, in which amateur and famous singers perform during the day, have been available in the Spring Festivities which are organised by the students for a week.

SPORTS ACTIVITIES
The Sport Centre, consisting of twin dome hall, which is located on Izzet Baysal Campus with its indoor-outdoor sport areas, has the capacity of hosting every kind of sports activity.
On Bolu City Campus, a sport hall and football field are in the service of our students.
In this gymnasium and the pitch recreation programs along with educational activities have been organized and supplied for the students. The services are available from 9 am to 23 pm. Our Mountaineering and Skiing Education Center located on Kartalkaya has been in the service of the students and the academic staff of our own university and other universities. Sport competitions in which the students and the staff participate within the university are held in a schedule covering the whole term and we join the competitions among the universities held by the Association of the University Sports.

INFORMATICS
The major priority of Abant İzzet Baysal University is to benefit from the advancing information technology of our age at maximum level on purpose of research and education. For this purpose, the most recent innovations have been searched for and supplied for the students. Over 1500 computers are available to students in all faculties, higher education schools and in laboratories as well. The internet connection has been used on each campus of our university since 1995. All processes from student registrations to recording students’ grades have been fulfilled using computer media.

TRANSPORTATION
İzzet Baysal Campus, our main campus is 8 kilometers far from downtown Bolu. Transportation service is provided by private public buses and public minibuses and the public buses.

FOOD
On each campus of our university, lunch service is provided regularly. The menu organized by nutrition and dietician specialists is catered by private sector and supplied to our students with an economical charge (app. 1€). For those having financial problems lunch and dinner are provided without any charge in respect to contingent. Besides, a market providing appropriate shopping opportunities for students a patisserie and cafeteria are located on our university campus.

ACCOMMODATION
Boys dormitory, holding 680 people and girls dormitory holding 680 people, which are located on İzzet Baysal Campus and administrated by our university, are in the service of our students. In both of the dormitories there are working rooms for art and music, TV halls, study rooms, reading rooms and student canteens that are permanently open. The application for university dormitories are made during the registrations. There are private dormitories holding 80 people which are primarily in the service of master students. Dormitory rooms are for maximum 8 people. In addition to canteen, hairdresser and barber services, there is also laundry service. Monthly dormitory prices are kept at the same level with the equivalent dormitories of Credit and Dormitories Institution.
There are also dormitories having enough capacities in other campuses of our university that are bound to Credit and Dormitories Institution.

Contact:
Abant Izzet Baysal Üniversitesi
Gölköy Kampüsü 14280
Bolu / TURKEY
Telephone: +90 374 254 1000
Fax : +90 374 253 45 06

Tuesday, November 10, 2009

Korumanın Sosyal / Kültürel Boyutu

Bayındırlık ve iskan Bakanlığı Kentleşme Şurası 2009 İçin Hazırlanan Rapor

Prof. Dr. Mehmet TUNÇER

“Çağımız dünyasında kişilikli bir toplum olarak, gelişebilmek için tarihi ve kültürel geçmişimizi yine yaşam biçimleri ve çevre ile bütünleştirmeliyiz. Bu bağlamda farklı kültürlerin farklı medeniyetlerin tarihi miraslarını aynı dikkat ve saygınlık içinde korumak, globalleşen dünyada barış ve kardeşlik duygularının kökleşmesini sağlamak, farklı kültür ve medeniyetlerin birbirlerine olan etkileşimi sonunda zengin ve çok renkli bir oluşumu gerçekleştirmek gerekmektedir” (Sözen, M.,2004).

1 Korumanın Sosyal / Kültürel Boyutu: Tespitler

Tarihsel çevre korumasının sosyal boyutu daha çok koruma alanlarında yaşayanlar ve süreçte rol alan aktörler olarak özetlenebilir. Koruma alanlarında yaşayanlar, kentin genellikle en eski, geçmişten bu güne tarihi çevrede yaşayanlar ile kente yeni gelerek barınma ve yaşama çabasında olanların bir araya getirdiği karmaşık sosyal yapıyı oluşturur.
Kentsel koruma alanları genellikle kentin yıpranmış, çöküntü bölgeleri olduğundan, bu kesimlerde yaşayanlar da kentin genellikle dışlanmış, alt ve orta-alt gelir gruplarıdır. Bu nedenle tarihsel çevre korumasının en önemli boyutu, yapıları korumak olduğu kadar, bu gelir gruplarının da refahını iyileştirici ve yoksulluğu azaltıcı önlemler alınmasıdır. Tarihsel çevreler gerekli sağlıklaştırma ve iyileştirme politika, plan, proje ve programları ile ele alınıp korunmadığı zaman bu kesimde gecekondulaşma, kaçak yapılaşma, çöküntü bölgesi haline gelme gibi sorunlar yaşanmaktadır.
Aktörler ise, tarihi çevre koruma alanında etkin olan, kentsel koruma proje süreçlerinde rol alan, bu süreçteki farklı rol ve işlevleriyle farklılaşan, kişi ve kuruluşlardan oluşan taraflardır. Aktörler aynı zamanda kamu, özel, sivil, akademik gibi geleneksel sektörlere göre de ayrıştırılabilir, ancak proje süreçlerinde üstlendikleri daha karmaşık kimliklere göre ele alınmaktadır.


2 Korumanın Sosyal / Kültürel Boyutu: Sorunlar

“Yeni bir koruma politikası ve bütünleşik koruma uygulanmazsa, toplumumuz çok yakında geleneksel çevresini oluşturan yapı ve sit mirasının çoğunu yitirmiş olacaktır “.
“Eski alanların sağlıklaştırılması olanak ölçüsünde, bölge sakinlerinin toplumsal kompozisyonunda köklü bir değişiklik gerektirmeyecek şekilde tasarlanmalı ve uygulanmalıdır. Kamu kaynaklarınca gerçekleştirilen restorasyon ( ve sağlıklaştırma) çalışmalarının sağladığı yararlardan tüm toplum kesimleri pay almalıdır”,
“Gerekli yasal ve yönetimsel önlemler tüm ülkelerde güçlendirilmeli ve daha etkin kılınmalıdır”.
AMSTERDAM BİLDİRGESİ, 1975

Türkiye’de günümüze kadar sürdürülen tarihsel ve kültürel çevrelerin korunması ve sağlıklaştırılması (ıslah / sanitasyon ) politikalarının başarılı olduğunu söylemek olası değildir. Özellikle, 1950 sonrası kırsal alandan kentlere yaşanan göç ve hızlı kentleşme, 1980 sonrasında ikinci konut ve turizm amaçlı kıyı yağması ile 1990 sonrası Doğu ve Güney - Doğu Anadolu Bölgeleri’nden güvenlik ve ekonomik nedenlerle başlayan göç olgusu, kentlerimizin yüzlerce, hatta binlerce yılda oluşmuş dengelerini alt üst etmiştir.
Önce varoşlarda başlayan yasal olmayan yapılaşmalar (gecekondu), giderek imar aflarıyla, kentleri bir kanser gibi sarmış ve günümüzdeki başlıca kentsel sorunlardan biri haline gelmiştir. Kentlerin hızlı büyümesiyle, geleneksel kent dokularında ve tarihsel kent merkezleri üzerinde de aşağıda özetlenen olgular ortaya çıkmıştır;
• “İmar” adı altında geleneksel dokuya uyumsuz yol açma, imar haklarını arttırma vb. koruma ve sağlıklaştırma hedefi olmayan, hatta tamamen yıkıp ortadan kaldırmayı amaçlayan planlamalar yapılması,
• Bu planlar doğrultusunda, arsa biriktirme (spekülasyon) amaçlı olarak kentlerde geleneksel kent dokularının (kentsel sitler ve bir kısım gecekondu alanları) yıkılarak yerine dokuya aykırı taban alanları ve yükseklikler ile çevreye uyumsuz yeni yapılaşmalar oluşturulması,
• Kentsel koruma kararı verilmesi ile eski plan uygulamalarının durdurulması, ancak korumaya yönelik planlama ve uygulama çalışmalarının yetersizliği nedeniyle, geleneksel dokularda ve tarihsel kent merkezlerinde bakımsızlık, korunamama, köhneleşme, terk edilme ve çöküntü bölgesine dönüşme olgusu,
• Giderek aşırı yapı ve nüfus yoğunlaşması nedeniyle oluşan ulaşım ve otopark sorunları, çevre kirlikleri,
• Mülk sahiplerinin geleneksel dokuları terk etmesi ile bu alanlarda oluşan sosyal dönüşüm, gecekondulaşma ve sosyal çöküntü bölgesi niteliği.

Yukarıda saptanan sorunlar, yöreden yöreye nitelik değiştirmekle birlikte, genel sorunlar olarak gözlenmektedir. Kentlerin göç alma hızı, gelişme potansiyelleri, geleneksel dokunun niteliği (yapı malzemesi ve dokunun yeni gelişen kent kesimleri ile olan ilişkileri) turizm potansiyeli, tarihi çevrenin köhneliği, merkeze yakınlığı ve yerel yönetimlerin yaklaşımları, her kentte tarihsel ve kültürel çevrenin korunmasını ve yenilenmesini farklı kılmaktadır (Tunçer, M., 2004)
Tarihsel çevreler nadiren işlevlerini koruyarak günümüze kadar gelmektedir. Bu çevreler işlevlerini kaybetmelerine rağmen değişik kullanışlara dönüşerek varlıklarını sürdürmektedir. Ancak o beldenin çöküntü alanı olarak görülmekte, diğer ülkelerdeki gibi bir prestij alanı haline gelmemektedir. Bazı yapılar ise hem işlevlerini yitirmeleri hem de yeni işlev ve kullanışları barındırmaya elverişli olmamaları nedeniyle terk edilmekte veya koruma altına alınıp, piyasa süreçlerine göre cazip bulunmadığı için metruk halde bırakılmaktadır. Bu kesimlerde yaşayan aileler, getirilen koruma ve bakım kurallarına uygun olarak, bu yapılara harcama yapacak güçte bulunmamaktadır.
Bu kesimlerde yaşayanlar, ekonomik olarak güçsüz, dışlanmış ve yoksullaştırılmış kesimler olması ile paralel olarak sosyal ve kültürel açıdan da eğitimsiz, kültür düzeyleri düşük ve sosyal yapı olarak kentin diğer katmanlarından geri durumdadırlar.

3 Öneriler

1. “Sürdürülebilir Kalkınma” ve “Sosyal / Kültürel Gelişme” için bölgesel, alt bölgesel ve yerel ölçeklerde tarihsel çevrelerinin koruma, sağlıklaştırma ve çevre uyumlu yenileme politikalarını yönlendirmek üzere; bu doğrultuda hazırlanmış ülkesel, bölgesel ve çevre düzeni planlarına sahip olmak gerekir. Bunun için, kentsel çevrelerin akılcı ve etkin korunmasını ve kullanımını öngören kararların alınmasına elverişli bir ortam geliştirilmelidir.

2. Ülke ölçeğinde tarihsel (ve de doğal) kaynak kullanımını içeren, kent dokularını sağlıklaştıran, kentleşme ve sanayileşmeyle bütünleşen politikalar; bölgelere, metropoliten ölçekteki kentlere, kentlere ve kırsal yörelere kadar inen bir dizi stratejik ulusal (ekonomik, fizik, sosyal, kültürel, eğitimsel vb.) planlama kararları ile desteklenerek geliştirilmelidir.

3. Koruma ve dönüşüm planları tamamen yıkıp çok katlı yenilenmeyi değil, yer yer yoğunluk ve doku korunması ve sağlıklaştırılmasını öngörecek biçimde ele alınmalıdır. Hazırlanmış olanlar bu anlayışla yeniden gözden geçirilmelidir.

4. Sürdürülebilir kalkınma fikri çerçevesinde, kentsel politikalar yeniden ele alınmalı, doğal çevre ile uyumlu, tüketime yönelik olmayan, kirletmeyen, tarihsel ve kültürel çevreyi, insan ölçekli kentsel dokuları koruyup geliştirmeyi amaçlayan yeni politikalar dizisi oluşturulmalıdır.

5. Yoksulluğa bir çözüm olarak; tarihsel çevrelerde yaşayan bireylerin kendi yapılarına bakım onarım ve çevreye uyumlu eklentilerle geliştirmelerini sağlamak amacı ile kentsel tasarım ve mimari ölçeklere giden özel plan ve projeler geliştirilmeli, teknik ve parasal destek politikaları ile uygulanmalıdır. Bu plan ve projelerin üst ölçekte verilmiş yoğunluk ve yapılaşma biçimi kararlarıyla uyumlu olması sağlanmalıdır.

6. Kent yoksulluğuna bir çözüm olarak tarihi alan ve kent çevrelerini koruma ve sağlıklaştırma politikaları, nüfus artışı ve göç olgusu dikkate alınarak, var olan politikalar bu amaç doğrultusunda değiştirilerek geliştirilmelidir.

7. Tarihsel kent dokularındaki geleneksel konutlar, günümüze kadar ulaşan kültür varlıklarımız olduğu kadar, konut açığının giderilmesinde “konut stoku” nun da bir parçasıdır.
Sürdürülebilir kentsel gelişme kapsamında, sistemsiz ve parça parça değil, tutumlu ve bilinçli bir gelişimin hedeflenmesi, var olan kaynakların değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gerekli olduğundan; koruma plancı, mimar ve inşaat mühendisi, restorasyon uzmanlarına vd. düşen görev, etkin bir kampanya ile bu kent parçalarının vakit yitirilmeden ele alınması, çevre ve yapı olarak iyileştirme, sıhhileştirme ve koruma uygulamalarının yapılması için yerel ve merkezi yönetime destek olunmasıdır.

8. Ülkemizde, kent yoksulluğuna bir çözüm olarak geleneksel kent dokularını (kentsel sitler) koruma, sağlıklaştırma ve geliştirmeyi amaçlayan, akılcı, verimliliği gözeten, vurgunculuğu (arsa /yapı spekülasyonunu) önlemeye ve kentsel rantın kamu yararına kullanılmasına amaçlayan bir “kentsel toprak politikası” bulunmamaktadır. Kentleşme hızına bağlı olan ve kentsel toprak rantının kamuya değil, kişilere, (spekülatörlere) gitmesine yol açan yık-yap-satçı kentsel yenileme (daha doğrusu yıkım) mutlaka önlenmelidir.

9. Merkezi yönetim birimleri (başta Bayındırlık ve İskan, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre ve Orman Bak.) koruma ve sağlıklaştırmayı gerçekleştirecek şekilde yeterince etkin bir tarzda örgütlenmemiştir. Merkezi Yönetim ilgili kurumlarının yaklaşımları genellikle teknik olmakla birlikte, hakim olan politikalar zaman zaman etken olmaktadır ve bu da tarihi/çevresel kent dokularının tahribatına yol açmaktadır.

10. Yerel Yönetimler de kentsel korumayı ve sağlıklaştırmayı gerçekleştirecek şekilde yeterince etkin olarak örgütlenememiştir. Geleneksel konut çevrelerinin korunması ve sağlıklaştırılması konusunda, Yerel Yönetimlerin de yaklaşımları genellikle yerel politikalara bağımlıdır, bu da geleneksel kent dokularının tahribatına yol açmaktadır.

Merkezi ve yerel yönetimler tarafından alınan kararların tarihsel gelişim süreci içinde değerlendirilmesi, (sit alanı ilanı, daraltılması, tescil kararları, tescilden düşme, yeni yapılaşma izinleri, yıkım izinleri vb.) ve bu kararlara yönelik öneriler bu sonucu ortaya çıkarmaktadır.

Kaynaklar :

1. Tunçer, M., 2004, Mardin, Panel, Türkiye Barolar Birliği; Mardin Barosu; Mardin Valiliği Ve Çekül Vakfı “İnsanlığın Ortak Mal Varlıklarına Saygı Hakkı Ve Kültürel Mirası Yaşatarak Korumak” ; Bildiri: “Kent Yoksulluğuna Bir Çözüm: Tarihsel Çevrelerin Sürdürülebilir Korunması”, Barolar Birliği Yay.

2. Tunçer, M., 2003, “TMMOB Konut Kurultayı” Bildiri; “Kent Yoksulluğu İçin Bir Çözüm Önerisi: Geleneksel Konut Ve Gecekondu Konut Çevreleri’nin Sürdürülebilir Korunması, Sağlıklaştırılması Ve Geliştirilmesi”.

3. Tunçer, M., 2001, Dünya Şehircilik Günü, 5. Türkiye Şehircilik Kongresi, Bildiri ; “Avrupa Birliği Sürecinde Doğal Ve Tarihsel Çevrelerin Bütüncül Planlanmasına İlişkin Saptamalar Ve Sürdürülebilir Korumaya İlişkin Politika Önerileri.

KENTSEL MİRAS, MEKÂN KALİTESİ ve KENTSEL TASARIM KOMİSYONU İÇİN HAZIRLANAN RAPOR

BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI / KENTLEŞME ŞURASI 2009
KENTSEL MİRAS, MEKÂN KALİTESİ ve KENTSEL TASARIM KOMİSYONU İÇİN HAZIRLANAN RAPOR

Doç. Dr. Mehmet TUNÇER
Abant İzzet Baysal Üniversitesi - Mühendislik Mimarlık Fakültesi - Mimarlık Bölümü Başkanı

I.KENTSEL TASARIMIN PLANLAMA VE UYGULAMADA ETKİN OLARAK YER ALMASINA YÖNELİK ÖNERİLER
Kentsel tasarım; ülkemizde niteliği, kapsamı, disiplinler arası konumu henüz yasal olarak da tam belirlenmemiş bir kavramdır. Ancak, giderek yerel yönetimlerin çeşitli kentsel sorunların çözümünde kullandıkları bir araç olmaya başlamıştır.
1. Bu hali ile kentsel tasarım ve uygulamaları kentin her yöresine eğilen, her sorunu içeren, tasarımsal bir süreçten yoksun olarak, genellikle birbirinde kopuk ve habersiz olarak yapılan uygulamalardır. Kentsel ölçekte yaşamsal sorunların etkin olarak çözümü için bir “Eylem Planlaması” yöntemi olarak görülmektedir. Bütüncül ve makro kararların yönlendirdiği bir büyük programın parçası olarak etaplar halinde geliştirilmesi gereklidir.
2. Metropoliten kent ölçeğinde büyükşehir belediyeleri, kent ölçeğinde ise belediyelerin teknik ve parasal olarak güçlenmeleri ve politikadan olabildiğince arındırılmaları gereklidir. Bu nedenle genel bütçeden alınan payların arttırılması, kentsel rantları denetleyici ve onlardan pay alıcı bir sistem geliştirilmelidir.
3. Yatayda alınan “Düzenleme ortaklık Payı” nın arttırılması, dikeyde planlar ile getirilen rantlardan pay alabilecek bir yasal düzenleme getirilmelidir. Makro planların yapılması tek bir otorite eliyle olmalı ve gelecekteki kentsel gelişmeden etkilenecek tüm ilçe, belde, köyleri içermelidir.
4. “Kentsel Bölge/Alt bölge Planları” tüm kamu kurum/kuruluşlar ile yerel aktörlerin katılımı ile hazırlanmalıdır. Nazım Planlar “Yapısal Plan” niteliğinde hazırlanmalı ve sürekli değişikliklerle niteliğini yitirmesi engellenmelidir.
5. Yerel yönetimlerin “KENT POLİTİKALARI” nı geliştirerek bunları sürekli olarak izlemeleri gereklidir.

I.2. GELECEKTE YAŞANABİLİR YAŞAM ÇEVRELERİ TASARIMI İÇİN : KENTSEL TASARIM
Kentsel tasarım, güncel ve ivedi sorunların çözümü için önemli bir araçtır. “Kentsel Tasarım”; temelde “Yaşanabilir/güvenli/sağlıklı kentleri “ hedef almalıdır. Kentsel tasarım eylemi aslında planlama kararlarının uygulamaya geçirilmesidir.Yerel yönetimlerde parasal ve teknik olarak güçlü, yetkili ve geniş açılım içinde konuları ele alabilen birimlere gereksinim vardır. Bunlar “KENTSEL TASARIM” müdürlükleri olabilir.
2. Bu birimler, Makro Planların önderliğinde değişik kentsel sektörlerde (ulaşım, çevre, kültürel çevre, çalışma/barınma vb) farklı ve entegre tasarımlar üretmelidirler.
3. Bu birimlerin teknik ve parasal olarak özerk olmaları, doğrudan başkanlık makamına bağlı olmaları gereklidir.
4. Kentsel tasarımın disiplinler arası niteliği göz önünde bulundurularak bu birimlerde farklı disiplinler görev almalıdır.
5. Planlama sürecinin her aşamasında kentsel tasarımın gerekliliğinden söz edilmelidir. Planlar “KENTSEL TASARIM ÖZEL PROJE ALANLARI” nı da içerecek şekilde “Eylem Planları” seklinde hazırlanmalıdır.
7. “1/1000 ölçekli çerçeve plan” doğrultusunda alt ölçeklerde (1/500…1/1) kentsel tasarım, peyzaj, kent mobilyası ve altyapı (vd) projeleri hazırlanmalıdır. Tasarımın uygulanmasında uygulamadan etkilenenlerin tasarıma ve uygulamaya katılımı sağlanmalıdır.
9. Yerel yönetimlerin özgün niteliği olan alanlarda, kent kimliğini ve kentlilik bilincini oluşturacak ve diğer projelere ivme kazandıracak uygulamalara öncülük etmeleri gereklidir.
10. Merkezi Yönetimlerin, yerel yönetimlere parasal ve teknik destek ve uluslararası kredi olanaklarının sağlanması önem taşımaktadır.
11. Önemli noktalarda merkezi yönetim yerel birimler oluşturarak teknik ve parasal destekte bulunabilir.

II. KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASINA YÖNELİK ÖNERİLER
Türkiye, binlerce yıllık bir geçmişe dayanan zengin uygarlıkların yaşadığı bir ülke olarak insanlığın kültürel mirasının korunması konusunda evrensel sorumlulukları yüksek olan ülkelerin başında gelmektedir. Türkiye’de günümüze kadar sürdürülen tarihsel ve kültürel çevre koruma politikalarının başarılı olduğunu söylemek olası değildir. Özellikle 1950 sonrası yaşanan kırsal alandan kentlere yaşanan göç ve hızlı kentleşme, 1980 sonrası ikinci konut ve turizm amaçlı kıyı yağması ile 1990 sonrası Doğu ve Güney - Doğu Anadolu Bölgesinden güvenlik ve ekonomik nedenlerle göç olgusu, kentlerin yüzlerce yılda oluşmuş tarihsel çevrelerini yok etmiş ve dengelerini alt üst etmiştir. Kentlerin önce varoşlarında başlayan yasal olmayan yapılaşma (gecekondu), giderek imar aflarıyla kentleri bir kanser gibi sarmış ve günümüzdeki başlıca kentsel sorunlardan biri haline gelmiştir.

II.1. Arkeolojik Sit Alanlarındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Arkeolojik sit alanlarında sınırlar belirsizdir ve sürekli değişkenlik göstermektedir, Koruma kurulu kararlarıyla I., II. ve III. Derece Arkeolojik sit alanları arasında kaydırmalar ve değiştirmeler yapılmakta, bu da kişiler arasında bu kararların değişebilir olduğu düşüncesini getirmektedir. Bu nedenle, bilimsel çalışmalara dayalı sınır saptamalarının bir kez yapılması, yeni bilgi ve belgelere, buluntulara dayalı olmadan bu sınırlarda değişiklik yapılmaması gereklidir,
Arkeolojik sit alanlarının bazılarında çevre denetimi tam değildir, girişler kontrol altına alınmamıştır ve tam bir başıbozukluk hakimdir, bu durum da kaçak kazıları ve eski eser hırsızlıklarına yol açmaktadır. Arkeolojik sit alanlarının ve ören yerlerinin, höyük ve tümülüslerin çevre denetiminin sağlanması, çit ile çevrilmesi ve önemli olanlarına bekçi denetimi getirilmesi gereklidir.
Arkeolojik alanların korunmasına yönelik planlama çalışmaları ya yetersizdir, ya da hiç yoktur. Bergama, Perge, Pamukkale, Efes, Patara vb antik kentlerin korunmasına yönelik koruma amaçlı planlama çalışmaları ancak son yıllarda gündeme gelebilmiştir. Bu planlama çalışmalarının bir an önce tamamlanması, politik ve kurumlar arası çekişmelerin bir tarafa bırakılarak bilimsel çalışmalarla planlama ve projelendirmelerin yapılması gerekmektedir. Ülke genelinde önceliklerin saptanması ve buna göre planlama ve yatırımların yönlendirilmesi gerekmektedir.
Yerel yönetimlere bırakılmış kontrol ve koruma mekanizmaları parasal ve teknik olanaksızlıklar nedeniyle yetersizdir, Kültür Bakanlığı yeterli denetimi yapamamakta ve yeterli desteği sağlayamamaktadır. Merkezden tüm alanların denetimi, bakımı ve onarımı olanaksızdır. Bu nedenle, önemli alanlarda yerel bürolar oluşturulması, teknik ve parasal olanaklarla donatılacak bu büroların etkin planlama, projelendirme ve uygulama yapmasının sağlanması gereklidir.
Arkeolojik alanlara ve ören yerlerine giriş düzenlemeleri, tur güzergahı düzenlemeleri, dinlenme ve servis noktaları düzenlemeleri genellikle çok yetersiz, ilkel ve bilimsellikten uzaktır. Turizme açılan birçok ören yerinde bu yetersizlikler gözlenmektedir. Bu nedenle, öncelikle tip projelerle (wc, giriş yeri, dinlenme noktası, hediyelik eşya satış üniteleri vb), daha sonra da yöreye özgü mimari tasarımlarla uygulamaya girecek tasarımlar elde edilmelidir. Bu tasarımlar için yarışmalar yolu ile proje elde edilmesi de önemli sonuçlar verebilecektir.
Kaçak kazıların önlenmesi, yurt dışına kaçırılan eski eserlerin geri getirilmesi, kazıların denetimi ve bulunan eserlerin sergilenmesi her biri başlı başına zorlu ve uğraş gerektiren konulardır. Var olan müzelerin geliştirilmesi, antik kentlerin açık hava müzeleri olarak sergilenmesine yönelik çalışmalar Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının ortaklaşa çalışmalarını gerektiren konulardır. Bu çalışmanın kısıtlı süresi içinde bu ve benzeri konulara daha fazla değinilememiştir.

II.2. Kentsel Sit Alanlarındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Arkeolojik sit alanlarında gözlenen, sınır değişmeleri, tescile alınma/tescilden düşme, plansızlık, denetimsizlik vb sorunlara kentsel sit alanlarında da rastlanmaktadır.
Bütün bunların yanı sıra; ülkemizdeki hızlı nüfus artışı ve kentleşme, kırdan kente göç olgusu, kentlerin plansız büyümesi, arsa spekülasyonu kentin korunması gerekli konut dokusu üzerinde büyük ölçüde olumsuz etkiler yapmaktadır. Kent merkezlerinde yer alan tarihsel kent merkezleri ve geleneksel kent dokuları, kentin hızlı büyümesi, yoğunluk artışı ve çok katlı olarak yıkılıp yapılaşmalardan etkilenmekte, geleneksel kent dokuları tüm çabalara ve yasal sınırlamalara rağmen yer yer yok olmaktadır.
Kentsel ölçekte (doku ölçeğinde) koruma olgusunun ülkemizde gecikerek ele alınması, İstanbul, Bursa, Edirne, İzmir, Kayseri gibi pek çok kentimizin pitoresk görünümlerini kaybetmesine neden olmuştur. Gecikerek de olsa 1980’lerden sonra korumaya yönelik planlama ve projelendirme çalışmaları yaygınlaşmıştır. Yetkilerin yerel yönetimlere verilmesi sonrasında ise bir çok yerel yönetim kendi kentlerine sahip çıkmaya başlamış, koruma amaçlı planlama çalışmalarına girişmişlerdir.
Bu çalışmaların yeterli olduğunu söylemek olası değildir. Ancak, turizmin de etkisi ile belirli bir tarihi çevre bilincini oluştuğu söylenebilir. Kültür Bakanlığı’nın 1990’ların başından itibaren koruma amaçlı planlama çalışmalarını ihale yöntemi ile başlatması ne kadar gecikmiş olunduğunun bir göstergesidir. Önemli olan Koruma planı yapmak değil onun uygulanmasına yönelik bir takım organizasyonel ve parasal önlemleri almak ve uygulamaktır.
Kültür Bakanlığı’nın sürekli değişken politik kararlara sürekli bağımlı bu günkü yapısı ile bunun olabileceğini düşünmek pek olası değildir. Ne yazık ki, Koruma Kurul üyelerini görevden alarak, başka yerlere sürerek ya da sürekli olarak yerlerine “Bilimsel Koruma” konusunda bilgisiz ve uzmanlaşmamış kişileri atayarak oluşturulmakta olan bir “KAOS” ortamında, yakıp yıkmak isteyenleri, spekülatörleri koruyan kararların yaygınlaştığı gözlenmektedir.
“Sürdürülebilir Koruma Politikaları” olarak nitelendirebilecek aşağıdaki önerilerimi görüşünüze sunuyorum:

1. Tarihsel çevreler, geleneksel konut dokuları, “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı doğrultusunda sadece kültürel varlıklarımız olarak değil, birer konut stoğu olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir. Bu doğrultuda, sadece koruma değil, sağlıklaştırma ve yenilemeyi de içeren planlama ve projelendirme çalışmaları yapılmalıdır.
2. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın günümüzdeki, bürokratik, ağır işleyen, teknik olarak zayıf niteliği iyileştirilmelidir. Politikalara (Bakan’a, Müsteşar’a ya da Genel Müdür’e) göre günden güne değişen politikalar yerine uzun vadeli, ülke kaynaklarını ve önceliklerine göre saptanan politikalar oluşturulup uygulamaya konmalıdır. Kültür Bakanlığı’nın yerel birimleri olan Koruma Kurulları ve Büro Müdürlükleri günümüzdeki edilgen, hantal, sorunları çözemeyen, korumayı geciktiren yapılarından kurtarılarak, etkin, teknik ve parasal donanımlı, aktif mekanizmalar haline getirilmelidir.
3. Koruma konusunda yasalardaki ve örgütsel yapıdaki çok başlılık mutlaka önlenmelidir. Yetki ve sorumluluk dağılımı yeniden gözden geçirilerek tek bir “Kent ve Çevre Koruma Yasası” oluşturulmalıdır.
4. Yerel Yönetimlere (Belediyeler) teknik ve parasal destek arttırılarak ve yaptıkları hizmetler denetlenerek yerinde koruma ve geliştirme politikaları uygulanmalıdır. KUDEB’ler bir an önce oluşturulmalı ve uygulamaları denetlemelidir.
5. Kültürel Mirasın (kentsel sit alanlarında) korunmasına yönelik en büyük tehdit 5366 Sayılı, “Yıpranan Tarihi Ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun” ve uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Bu yasa ile sit alanlarında yenileme ve dönüşüm projelerinin uygulanmasından vazgeçilmeli ve yasa yeniden ele alınarak “Koruma Amaçlı” olarak düzenlenmelidir.
6. 5366 Sayılı Kanun 1. Madde, 1. Fıkrası'na göre, Kanun, "KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KURULLARINCA SİT ALANI OLARAK TESCİL VE İLAN EDİLEN BÖLGELER İLE BU BÖLGELERE AİT KORUMA ALANLARI'nda uygulanacaktı r.
7. 5366 Sayılı Kanun 2. Madde, 4. Fıkrası uyarınca Kanun, "KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KURULUNCA KARARA BAĞLANMASINI MÜTEAKİP" uygulamaya konacaktır.
8. 5366 Sayılı Kanun 3. Madde, 7. Fıkrası'na göre; "Yenileme Projeleri", 2863 SAYILI KANUN UYARINCA KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA BÖLGE KURULU TARAFINDAN ONAYLANIR.
9. 5366 Sayılı Kanun 7. Maddesi'ne göre; ULUSLAR ARASI HUKUKTAN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLER SAKLI KALACAKTIR.
10. 5366 Sayılı Kanun'un yukarıda sıralanan Maddelerinden anlaşılmaktadır ki; 5366 Sayılı Kanun, 2863 Sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda "Sit Alanı ve Koruma Alanı" olarak belirlenmiş kentsel alanlarda uygulanacaktı r. 5366 Sayılı Kanun 2863 Sayılı Kanun'un uygulamasını KALDIRMAMAKTA ve İSTİSNA GETİRMEMEKTEDİR.
11. Yörede yaşayan halkı tarihsel çevre konusunda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, onların koruma konusuna olumlu katkı ve katılımlarının sağlanması en önemli uygulama aracı olarak görülmektedir. Çocuk yaştan başlayarak ülkedeki kültür çeşitliliğinin ve kültür varlıklarının öğretilmesi, tanıtılması ve sevdirilmesi büyük önem taşımaktadır.
12. Sonuç olarak; ülkemizde binlerce yılda oluşmuş tarihsel ve kültürel varlıkların korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması konusunda on yıllardır süregelen ihmal ve yağmanın sonucunda gelinen nokta bu varlıkları tümüyle olmasa bile büyük kısmını kaybetme noktasıdır. Buna önlem alması gerekli yerel ve merkezi yönetimin bugün bu konularda yetersizlikleri gözlenmektedir. Her aydına düşen çaba da kültürel ve tarihsel değerlerin korunması çabalarında aktif yer almaktır kanısındayım.

Monday, November 9, 2009

ULUSAL DEPREM SEMPOZYUMU BOLU 2009 HAKKINDA



Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tunçer ile görüşme (x):


Soru : 12 Kasım 1999 depreminin 10. yılında geriye doğru bakıldığında Bolu’da yapılanlar ve yapılmayanlar hakkındaki görüşleriniz nelerdir??

12 Kasım 1999 Depremi, bölgenin tamamı ile Kuzey Anadolu Fay hattının doğu yönündeki uzantısında yer alan Düzce ve Bolu gibi şehirleri önemli ölçüde etkilemiştir. Bolu depremde can kaybı olarak az sayılabilecek bir kayıp vermesine rağmen, yıkılan ve ağır hasarlı yapı sayısı açısından önemli hasar olmuştur. Deprem sonrasında Bolu’da günümüzde kalıcı konutlar olarak nitelendirilen “Afetzede Yerleşim Alanı” belirlenmiş ve yakın çevredeki afetzede hak sahipleri bu kesime yerleştirilmiştir.
Mevcut kent dokusunun ve imarlı /imarsız yapılaşmaların niteliği ve alınması gerekli önlemler hakkında da yerel ve merkezi yönetimin yürüttüğü çalışmalar bulunmaktadır. Ayrıca, deprem sonrasında yapılan “Bolu İli Merkezi Deprem Tehlikesi Analizi” çalışması ile de Bolu’da yakın ve uzak gelecekteki deprem olasılıkları üzerinde bilimsel yaklaşımlar geliştirilmiştir.
Ancak, 1984 tarihli Bolu Kenti Nazım ve Uygulama İmar Planlarının ının güncelliğini yitirdiği ve yeni bulgu ve gelişmeler doğrultusunda yeniden ele alınması gerektiğini söyleyebiliriz.

Soru: Ülkemizde afetler özellikle deprem hakkında halk arasında bilinenlerin bir kısmının doğru olmadığını söylemiştiniz. Bunları kısaca özetlermisiniz..

Ülkemizde; afetlerin yalnızca yapılarla ilgili olduğu anlayışı saplantı haline gelmiştir. Oysa kentsel risk azaltma, yani ‘sakınım’ çalışmalarının kapsamı, parsel sınırlarının çok ötesinde, kentte çok yönlü ve etkileşimli fiziki/sosyal/ekonomik sistemleri ilgilendirmektedir. Bu nedenle yalnızca ‘yapı denetimi’, afet önlemede yeterli olamamaktadır. Sürekli deprem riski altında bulunan Bolu İli’nde aslında yapılması gereken pek çok görev bulunmaktadır. Öncelikle yaygın olarak bilinen yanlışlara bilim insanları olarak açıklama getirmek gereklidir .
Yaygın yanlış ve inançlar arasında aşağıdakiler sayılabilir;
• Betonarme binalar depreme dayanıklı değildir.
• Zemin iyi ise bina depreme dayanıklıdır.
• Beton kalitesi iyi ise o bina depreme dayanır,
• Müteahhitler demirden ve betondan çalıyor!
• Yönetmeliklerimiz yeterli değil!
Aslında sorunumuz bilgisizlik, denetimsizlik ve vurdumduymazlıktır! Çelik ve betondan yapılmış her bina betonarme değildir! Kadrosuz ve laboratuarsız inşaat mühendisliği bölümleri açılması ve Yeni mezun kişilere yetki verilmesi çok yanlıştır. Yapım aşamasında da etkin denetim gerekmektedir. Yapılarda en fazla yapılan hatalar;
• Mimari taşıyıcı sistemlerde yapılan hatalar,
• Donatı detaylarında yapılan hatalar,
• Yapım aşamasında yapılan hatalar,
• Zeminden kaynaklanan sorunlar,
• Projeye uyulmaması ve uygulama hataları,
• Beton kalitesinin düşük olmasından kaynaklanan hatalardır.

Soru: Afetlere ilişkin uluslar arası güncel çalışmalar nelerdir??

Son yıllarda; afetlere ilişkin uluslararası çabalar, 1994 Yokohama Konferansı, 2000 yılında BM’in bir yeni organ (ISDR: Afetleri Azaltma Uluslararası Stratejisi) oluşturması ve bu organ eliyle 2005 Kobe Konferansı ve HYOGO Eylem Planı’nın (2005-2015) yürütülmesi ile sürmektedir. Ana fikir, olası afet öncesinde risklerin azaltılmasıdır. ISDR bu plan çerçevesinde ulusal yönetimlere önerilerde bulunmakta, pek çok ülke yeni politikanın gereklerini ödünsüz yerine getirmektedir. Bildirge ve programlara onay vererek katılmış olmasına karşın, Türkiye gereken düzenlemelere henüz geçememiştir.

Soru : Deprem Bölgelerinde Uygulanması Önerilen Mimari Planlama Ve Tasarım İlkeleri nelerdir??
• Deprem felaketini, yeni bir yaşam biçimini oluşturma fırsatı olarak değerlendirip, yok olan yapı stoğunun çağdaş, ekolojik, geleceğe yönelik bir planlama ile yenilenmesi,
• Mevcut yapı stoğunun hasar durumlarına göre envanterlerinin çıkartılması, buna bağlı olarak terk etme / boşaltma, güçlendirme, sağlıklaştırma, yenileme, rekonstrüksiyon şeklinde belirlenecek müdahelerin yapılması,
• Deprem ile ilgili eğitim programlarının hazırlanması ve uygulanması,
• Merkezi yönetim, yerel yönetim, sivil toplum örgütleri, kullanıcı, yatırımcı, yapımcı gibi yapım-yerleşim sürecinde rol alanların yetki ve sorumlulukların yasa ve yönetmeliklerle yeniden düzenlenmesi,
• Ulaşım, iletişim, enerji nakil, kanalizasyon vb alt yapı sistemlerinin üst yapı ile entegre bir şekilde ele alınması,
• Betoanarme dışında daha hafif yapı malzemeleri ve yapım tekniklerinin araştırılması ve geliştirilmesi,
• Yapım ve denetim sorumluluklarının net bir şekilde belirlenmesi ve bu sürecin sigorta sistemi tarafından kontrol edilmesi.
Soru: Abant İzzet Baysal Üniversitesi olarak deprem ile ilgili ne tür çalışmalar yapıyorsunuz??

Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mimarlık Bölümü, Rektör’ümüz Sayın Prof. Dr. Atilla Kılıç’ın desteği ve yönlendirmesi ile, Sivil Savunma Uzmanlığı ile işbirliği içinde bu konuda çalışmalar yapmaktadır. Bunlar arasında; afetlerden korunma ve depremin zararlarının azaltılması konusunda planlama yapmak, bilgilendirici afişler asmak, broşürler dağıtmak, eğitimler vermek ve tatbikatlarla desteklemek ve halka bilgilendirme çalışmaları yani konferanslar, sempozyumlar düzenlemenin deprem etkilerinin azaltılmasında faydalı olacağını düşünmektedir. Abant İzzet Baysal Üniversitesi, depremden bu yana I. Derece deprem bölgesi olan Bolu ve çevresinde “Deprem” başlığı altında bilimsel çalışmalar gerçekleştirmekte ve afete hazırlık tatbikatları yapmaktadır. Bu amaçla 2007 yılında “Deprem Yapılarımız Önlemler” başlıklı Konferans, 11-12 Kasım 2009 tarihinde de Ulusal Deprem Sempozyumu ve Paneli düzenlenmiştir. Planlamakta olduğumuz Sempozyumda; tamamen bilimsel olarak konunun ele alınması ve konunun uzmanları tarafından tartışılması hedeflenmektedir.

Bu çalışmalara bilimsel bir katkı olmak üzere, 1999 depreminin 10. yılı olan 11-12 Kasım 2009 tarihinde “Ulusal Deprem Sempozyumu ve PANELİ” düzenlenmiştir.

“ULUSAL DEPREM SEMPOZYUMU BOLU 2009” başlığı altında düzenlenmiş olan bu Sempozyumun amaçları arasında;

• Ağırlıklı olarak Bolu ve yakın çevresinde deprem sonrasında çevre ve yapı bazında alınmış ve alınmakta olan önlemlerin bilimsel olarak değerlendirilmesi,
• Depreme yönelik olarak kent ve yapı ölçeklerinde yeni bilimsel çalışmaların ve teknolojilerin paylaşılması,
• Bölgeye yönelik olarak yapılmış jeolojik ve jeo-fizik (yerbilimsel) araştırma ve çalışmaların sunulması,
• Jeolojik verilerin değerlendirilerek geleceğe yönelik deprem zararlarının azaltılması amaçlı çalışmaların değerlendirilmesi,
• Farklı meslek disiplinlerinin “Deprem”e yönelik çalışma ve önerilerinin sunulması,
Amaçlanmıştır.

Ülkemiz’de özellikle 1999 Marmara depremi sonrasında çok değerli bilimsel çalışmalar yapmış bilim insanları bu Sempozyumda çeşitili güncel bilimsel bulgularını sunacaklardır. İkinci gün ise; 1999 Depremi esnasında Bolu ve Düzce’de görev yapmakta olan yerel ve merkezi yönetim yetkililerini bir araya getirmeyi hedefledik. Bu Panel’de; kamu yöneticilerinin deprem öncesinde ve sonrasındaki aldıkları önlemler, darboğazlar ve sıkıntılar tartışılacak, geleceğe yönelik önerileri tartışılacaktır.
Ayrıca; Sempozyum Programı kapsamında; Düzce^den bize katkı vermekte olan bir sanat grubu olan Pİ Alternatif Sanat Atölyesi “Ver Elini Deprem Oratoryosu” ve Milli Eğitim İl Müdürlüğü’nün öğrenciler arasında açtığı Deprem Konulu yarışmaların Ödül Töreni de yer alacaktır.
Bu Sempozyum’un Düzenlenmesi için yaklaşık 6 aydır çaba göstermekteyiz. Sempozyum Düzenleme Komisyonu başkanı olarak, bu vesile ile başından bu yana büyük emeği geçen Sivil savunma Uzmanı Sn. Nebahat Başkaya’ya, Bölümümüz Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Binali Tercan’a, Turizm Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi olarak görev yapan Hüseyin Kaya’ya teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca; katkılarını esirgemeyen Bolu Valiliği’ne, Bolu Belediye Başkanlığı’na, Bolu Kızılay’ına, İl Milli Eğitim ve Kültür Müdürlükleri’ne ve diğer sponsorlarımıza teşekkürü borç bilirim.

Katkı ve katılımınızı bekliyoruz..

Teşekkür eder, başarılar dilerim sayın hocam…

(x) AİBÜ Dergisi için yapılan görüşmedir.

Wednesday, November 4, 2009

KOCAELİ DEPREMİ SONRASINDA ARTAN KENTSEL TALEPLERİN BOLU İLİNDE YARATACAĞI POTANSİYEL ÇEVRE SORUNLARI


KOCAELİ DEPREMİ SONRASINDA ARTAN KENTSEL TALEPLERİN BOLU İLİNDE YARATACAĞI POTANSİYEL ÇEVRE SORUNLARI

Doç.Dr. Mehmet Tunçer Yrd.Doç.Dr. Arda Yalçuk
1Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Gölköy-BOLU
2Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Gölköy-BOLU
mehmettuncer56@gmail.com, ayalcuk2001@hotmail.com

Özet
Bu çalışmada; 17 Ağustos 1999 tarihinde, Kuzey Anadolu Fay (KAF) Hattının Adapazarı, Kocaeli, Gölcük segmenti üzerinde meydana gelen, Richter ölçeğine göre Ms=7.4 manyitüdünde ve yaklaşık 45-50 saniye süren deprem sonrasında Düzce ve Bolu İlinde oluşan çevresel ve kentsel baskılar incelenmiştir. Deprem sonrasında özellikle konut, sanayi, depolamalara ilişkin talepler Kocaeli Bölgesi dışına yönlenme ve bunun sonucunda özellikle hazırlıksız ve plansız yakalanan Bolu İlinde çevresel sorunlar ve bu çevresel sorunların giderek artması ile İl ve kent ölçeklerinde önleyici önlemlerin alınması incelenmiştir. Amaç; Düzce ve Bolu’da geleceğe yönelik potansiyel çevre sorunlarının tahmini ve alınması gerekli önlemlerin belirlenmesidir.
Anahtar Kelimeler: Bolu, Düzce, Marmara Depremi, Sektörel Gelişme, Sanayi, Çevre Sorunları, Çevre Düzeni Planı
1.Giriş
Marmara Depremi, Bölgenin tamamı ile KAF’ın doğu yönündeki uzantısında yer alan Düzce ve Bolu gibi şehirleri etkilemiştir. Deprem sonrasında, konut, sanayi, depolama vd. kentsel talepler, TEM otoyolu ile doğrudan metropoliten kentlerle bağlantılı Düzce ve Bolu gibi kentlere yönelmiştir. Özellikle, Düzce İli’nin “Kalkınmada Öncelikli İl” olarak ilan edilmesi ile bu İl’de sanayi gelişmesinin Bolu İli’ne oranla daha fazla olduğu saptanmıştır. Bolu İli; genel bir ifade ile 1970-1990 döneminde Türkiye ortalamasından daha az bir büyüme hızı göstermiştir. 1990 – 2000 Arasında ise bu gelişmenin İl olarak ilan edilen Düzce’ye yöneldiği, Bolu’da ise bu gelişmenin oldukça az olduğu gözlenmektedir.
Anılan dönemde Türkiye’de yıllık ortalama toplam istihdam artış hızı 0.020 iken, bu değer Bolu ili için 0,015 olarak gerçekleşmiştir. Bolu İli’nin aynı dönemde; Türkiye ortalamasından daha fazla işgücü artışı gösterdiği sektörler, EGS (Elektrik, Gaz, Su), Mali Kurumlar ve Toplum Hizmetleri olmuştur. Bu gelişme, kamu kesimi istihdamından kaynaklanmıştır. Diğer yandan, İnşaat Sektörü işgücü artışı Türkiye ortalaması ile aynı olup İmalat Sanayi ise Türkiye ortalamasına çok yakındır. Değerler, kamu kesiminin hizmetler, özel kesimin ise başta imalat sanayi olmak üzere üretime dönük faaliyetlerde yatırım yaptığını göstermektedir.
En büyük gelişme Bankacılık Sektörü’nde görülmektedir. Bu sektörü Ticaret, İnşaat, Toplum Hizmetleri ve İmalat Sanayi izlemektedir. Bolu İli 1970 - 1990 dönemi toplam işgücü artış endeksi ise 1990 yılı itibarı ile 134 olarak bulunmaktadır .
Bolu ili, 1970-1990 döneminde Batı Karadeniz Bölgesi (BKB) illerinden daha fazla işgücü büyümesine sahip olmuştur. 1970-1990 döneminde Bolu’da imalat sanayi, Bölge’den daha hızlı gelişmiştir. Buna karşılık, tarım sektöründeki büyüme BKB ortalamasının altındadır. Öte yandan, Ulaşım-Haberleşme-Depolama (UHD) servisi dışında servis sektörü olarak adlandırılabilecek tüm kentsel hizmet sunumlarında Bolu İli endeksleri bölge değerlerinden yüksek çıkmıştır. Bu durum, Bolu ili’ nin BKB’ ye göre ekonomisini çeşitlendirdiği ve yer aldığı Bölge’den daha hızlı büyüdüğü biçiminde yorumlanmaktadır.
2.Materyal ve Metod
Bu çalışmada, Bolu ve Düzce İllerine ilişkin çevresel veriler, sosyo ekonomik veriler, nüfus verileri ve Organize Sanayi Bölgelerine yönelik istatistikî veriler kullanılmıştır. Ayrıca, son yıllarda yapılmış üst ölçekli planlama çalışmaları raporları ve plan hükümlerinden yararlanılmıştır.
1/100 000 Ölçekli Planlar, ülkemizde bir “Alt Bölge” planlaması olarak “STRATEJİLER”, “MAKRO HEDEF ve KARARLAR” içeren bir planlama ölçeğidir. Bu plana diğer tüm planların “ANAYASASI” olarak bakılabilir. Bolu İli Çevre Düzenlemesi Planlama çalışmaları 1998 yılında başlamış, Ağustos 1999 Marmara ve Kasım 1999 Düzce depremlerinin verdiği büyük hasar ve yıkım sonrası iki yıl kadar duraklamıştır. Deprem sonrası Bolu ve Düzce ayrılarak iki ayrı il haline getirilmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından bütünleşik başlayan İl Çevre Düzeni planlamasının iki ayrı il olarak ayrılması istenmiştir (Plan 1).
Bolu İli Çevre Düzeni Planı (2020) Kararları ve Uygulama Hükümleri (1/100 000) Raporunda Çevre Düzeni Planı’nın amacı ;
• İl’in planlama hedef ve stratejilerini belirlemek,
• İl’in doğal, tarihsel ve kültürel değerlerini koruyarak; farklı sektörlerin gelişme hedeflerini, sürdürülebilirlik bağlamında sağlıklı bir çevrede geliştirmek,
• Alt ölçeklerde hazırlanacak her türde fiziksel planlara girdi olacak planlama kararlarının temelini oluşturmak,
olarak belirlenmiştir.



3. Sonuçlar ve Tartışma
3.1. Bolu İli Nüfus Gelişimi, Çevre ve Sanayi İlişkilerinin İncelenmesi
Bolu’da 1935-1997 yılları arasında toplam nüfusun 2.27 kat artarak 553022’ye ulaştığı görülmektedir. 1935’de kent nüfusunun toplam nüfusa oranı %11,5 iken, bu oran 1997’de %48’e yükselmiştir. 1935-1950 arasında kent nüfusunun toplam nüfusa oranı %11,5 ile sabit seyrederken, 1960’da bu oran %16’ya, 1970’de %21’e 1980’de %24’e, 1990’da sıçrayarak %38’e ve 1997’de %48’e yükselmiştir.
1983 yılında E5 karayolu üzerinde 73 hektar alanda kurulan Organize Sanayi Bölgesi’nin (OSB) yapılmasından sonra verimli tarım alanlarının elden çıkmaması, ortak filtre tesislerinin kurulması ve alt yapı tesislerinin bulunması gibi avantajlar sağlanmıştır. Organize Sanayi Bölgesi; Bolu İl Özel İdaresi, Bolu Belediyesi, Bolu Ticaret ve Sanayi Odası tarafından Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kredi desteği ile kurulmuştur. Üzerinde 61 adet parsel mevcuttur. Kurulu olan 51 adet fabrikanın 46 adedi faal olarak çalışmaktadır.
Bölgede, ahşap, metal, elektrik, yağlı soya, makine, pancar temizleme, cam, plastik doğrama, kimya, poliüretan ve giyim sektörlerinde faaliyet yürütülmektedir.
Bölgede yaklaşık 2.400 kişi civarında işçi istihdam edilmekte olup, toplam istihdam kapasitesi 4.000 kişi civarındadır. OSB’nin tamamıyla dolmamış olmasına rağmen, bazı sanayiler tarım arazileri üzerinde yer seçmekte ve çevresel sorunlar yaratmaktadır.
1999 depreminden sonra yapılan 2000 genel nüfus sayımına göre, Bolu İli’nin dışarıya verdiği göçün aldığı göçten fazla olduğu, yani net göçün (-%10) dolayında olduğu görülmüştür. 2007 yılında gerçekleştirilen Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS)’nin sonuçlarına göre ise, yurt genelinde nüfusu hiç artmayan hatta bir miktar azalan tek İl olan Bolu’nun bazı köylerinin nüfusu ise ilçe nüfuslarını geçmiştir. 2000 Nüfus sayımında 270 bin 650 kişi olan Bolu nüfusu, 2007 sayımında 270 bin 417 olarak açıklanmıştır. Bolu nüfusu ülke genelinde azalan tek il olmuştur. Bu bağlamda; İlin çevre sorunlarında da değişim izlenmiştir. Bu sorunlar aşağıda kısaca irdelenmiştir.
a. Su Kirlilikleri: Bolu ovasını baştanbaşa kateden Büyüksu ve kolları ile geniş yayılım gösteren yeraltı suyu, tarımsal sulama için yapılmış Gölköy Barajı ile pek çok kaynak bulunmaktadır. Ayrıca çalışma alanı dışında Abant, Gölcük ve Yedigöller gibi rekreasyon alanları vardır. Bunlardan Abant, Büyüksuyu beslemektedir.
Bolu Ovasında Organize Sanayi Bölgesi dışında, çeşitli yerlerde yer seçen gıda sanayi ağırlıklı (tavukçuluk, patates vd) fabrikalar, ya doğrudan ya da yan dereler vasıtasıyla dolaylı olarak atıklarını Büyüksu Deresine bırakmaktadır. Bolu şehir kanalizasyonu da Büyüksuyu önemli ölçüde kirletmektedir. Bunlara ek olarak Çimento Fabrikasının bacasından çıkan duman ve çimento tozları çevreyi büyük ölçüde kirletmektedir.
Bolu ili kanalizasyon şebekesi inşaatı 1980 yılında tamamlanmış olup yaklaşık uzunluğu 350 km’dir. Kentin doğu ve batı yakasından toplanan atıksu 1000 mm. çapında iki ana kollektör ile Büyüksu deresine deşarj edilmektedir. Ayrıca Karacasu Belediyesinin atıksuyu da  400 mm. çapında ayrı bir kollektörle aynı bölgede Büyüksu’ya verilmektedir. Arıtma tesisi yeri Bolunun güneyinde Karacasu Köyü yolu üzerindedir.
2005-2006 yıllarında kirliliğe maruz kalmış su kaynakları ve kirlenme nedenleri aşağıdaki Tablo’da özetlenmektedir.
Tablo 1. Su Kaynakları ve Kirlenme Nedenleri
Kirlenme Nedenleri
Su Kaynağı Evsel Sıvı Atık Evsel Katı Atık Sanayi Atık Zirai Atık
Büyüksu Deresi X X X X
Mudurnu Deresi X X X X
Ulusu Deresi X X X X
Mengen Çayı X X X X
Göynük Çayı X X X X

Atık sulardan kaynaklanan kirlilik nedenleri aşağıda verilmektedir .
1. Kanalizasyon şebekesinin yetersiz olması,
2. Evsel nitelikli atıksuların yerleşimde yeterince arıtılmaması,
3. Küçük sanayilerde toplu arıtmanın mümkün olmaması,
4. Fosseptik çukurlarının sağlıklı bir şekilde inşa edilmemesi ve bu atıkların vidanjör ile gelişigüzel yerlere boşaltılması,
5. Zirai mücadele ilaçlarının kontrolsüz kullanımı.
Atıksuların alıcı ortamda oluşturduğu sorunlar ise; suyun fiziksel ve kimyasal özelliklerinde değişiklikler göstermesi, haşere ve zararlı canlıların üremesine neden olması, alıcı ortamdaki canlı hayatını tehdit etmesi olarak sıralanabilir.
Bu bağlamda sorunlara tedbir olarak, kanalizasyon şebekesinin yapılması ve yenilenmesi, yerleşim merkezinde fosseptik kullanımı, endüstriyel atıkların arıtmaya tabi tutulması, yeterince sık denetim yapılması, işletmelerin SKKY, (2004)’e göre deşarj limitlerinin sağlanarak iznin alınması sıralanabilir. Bolu Belediyesi tarafından 2007-2008 yılında yapılan uygulama ile, Su Kirliliğini Kontrol Yönetmeliği doğrultusunda fabrikaların pis su atıklarının ana sisteme bağlanmıştır. Böylelikle Büyüksu deresi ve benzer bir çok derenin de kirliliğine önemli ölçüde çözüm sağlanmış olacaktır.
Organize Sanayi Bölgesinin altyapısı kapsamında, kanalizasyon, yağmur suyu, içme suyu ve yolları tamamlanmış, asfalt kaplaması yapılmıştır. Organize Sanayi Bölgesinde, parsel tahsisleri aşamasında çevresini ve doğayı kirletici, kimyasal atık içeren tesislere yer verilmemiştir.
b. Hava Kirliliği: 2006 yılı sonu itibariyle Bolu İl sınırları içinde kurulan 40 adet sanayi kuruluşu içinde arıtma tesisine sahip olanlar 13 adettir. Bacadan emisyon iznine sahip olan kuruluş sayısı ise 12 tanedir. Bu sonuçlar sanayi kuruluşlarının yaklaşık % 33 kadarının çevre kirliliğini azaltıcı yönde faaliyetlerini sürdürmediğini göstermektedir. Şekil 1 il sınırları içinde faaliyet alanına göre tesis sayısını göstermektedir.
Grafik 1. 2006-2007 Faaliyet Raporuna Göre Sektörlerde Tesis Sayısı Değişimi

2006-2007 kış sezonunda Bolu ili Hava Kirlilği açısından 1. Grup Kirli iller arasında yer almıştır. Bu kirliliğin azaltılması amacı ile kaliteli kömür kullanımı yaygınlaştırılmaya çalışılmış ve Çevre Orman İl Müdürlüğü tarafından kontroller sıklaştırılmıştır. Bu kirlilğin azaltılmasında en kesin çözüm ise; ile Doğalgazın getirilmesi olduğu düşünülmüş ve doğalgaz boru hattı ihalesine girilerek ilk girişimlerde bulunulmuştur.
c. Katı Atıklar:
Bolu ili katı atıkları gözönünde bulundurulduğunda (2005-2006) nufusun 84 000 olduğu ilde kişi başına düşen ortalama katı atık miktarı 1.90 kg/gün’dür. Toplanan ortalama katı atık miktarı 159 ton/gün olmaktadır. Atık kompozisyonunun % 40’ı organik, % 21 plastik, % 13 cam, % 6 kağıt vs. oluşturmaktadır. Mevcut bertaraf yöntemi düzensiz depolama olup, 2007 yılında düzenli depolama sahasının faaliyete geçmesi ile modern bir tesise kavuşmuştur. Bu tesis sayesinde çöplerin yakılarak enerjiye dönüşmesi sağlanmaktadır.
3.2. Düzce İli Sektörel gelişme Eğilimleri
Düzce,1999 yılında yaşanan depremlerin yıkıcı etkisini yaşamış ve aynı yılın sonunda il statüsüne geçmiş olması nedeniyle kent yaşamı büyük değişikliğe uğramış bir ildir. Özellikle Düzce-Kaynaşlı merkezli ikinci deprem İl'in sanayini, fiziki hasar ve kapanan işyerleri dolayısıyla üretim kayıplarına ve yüksek oranda işsizliğe sebep olarak etkilemiştir. Merkez nüfus deprem öncesi 80.000 civarındayken deprem sonrasında 60.000'lere kadar düşmüştür. Ancak hızla göç alan bir il olarak Düzce'nin çok yakın zamanda nüfusunun artacağı kaçınılmaz görülmektedir.
Depremlerde irili ufaklı; 3.837 işyeri yıkılmış 2.573 işyeri orta hasarlı, 1.606 işyeri ise az hasarlı olup toplam 8.016 işyeri hasar görmüştür. Ayrıca 350 adet büyük ve küçük sanayi kuruluşu depremde hasar görmüştür.
Düzce, Cumayeri, Gölyaka, Gümüşova ve Çilimli İlçe merkezleri ile Kaynaşlı, Konuralp, Beyköy ve Boğaziçi Beldelerinden oluşmaktadır. Kentsel faaliyetlerin en fazla gelişeceği ve çeşitleneceği, Düzce İli’nin 2020 yılı tahmini nüfus büyüklüğü 235 000 kişi düzeyindedir. Kuşkusuz bu değer demiryolu gibi dış etmenlerin gerçekleşmesinde de bir ölçüde bağlıdır.
Düzce, 5084 Sayılı Teşvik Kanunu’nun yayımlanması ile birlikte kapsama giren illerin arasında coğrafi olarak en avantajlı il niteliğiyle derhal ön plana çıkmış, yatırımcıların yoğun ilgisi ile karşılaşmıştır. Düzce’nin en önemli avantajı iki büyük Metropolün ortasında yer almasıdır. Bu yakınlık dahi tek başına büyük bir avantajdır. Zaten Teşvik Kanunu kapsamında olması nedeniyle tercih sıralamasında ilk sırada yer almasının nedeni budur. Düzce yatırım taleplerini en verimli şekilde değerlendirmiş ve özellikle iç krizlerden etkilenmeyecek şekilde, ihracata yönelik çalışan firmaların yatırımlarına öncelik verilmesine özen göstermiştir.
Düzce Organize Sanayi Bölgesi 1996 yılında 173 hektar alana kurulmuş ve bunlardan 63 adet Sanayi Parseli planlanmıştır. Şu anda 1.OSB de 60 civarında fabrikaya tahsis yapılmıştır, bu fabrikalardan 26 adedi faaliyet geçmiş,12 adedinin ise inşaatı bitmiş durumdadır. Geriye kalan fabrikaların inşaatı hızla devam etmektedir. 1.OSB nin tamamı faaliyete geçtiğinde yaklaşık 7-8 bin kişi istihdam edilmiş hale gelecektir. Düzce OSB ‘de toplam 22 farklı sektörde 66 firmaya yer verilmiştir. Teşvikten sonraki yoğun talep, ikinci bir OSB kurulması ihtiyacını ortaya çıkarmış ve Bakanlık tarafından tescili yapılan II. OSB’nde çok kısa bir sürede tahsis yapılacak yer kalmamıştır. 5084 sonrası Düzce OSB Bölgesine çeşitli sektörlerde 376 firma yatırım yapmak üzere müracaat etmiştir. Düzce II. OSB için 2004 yılında yer seçim çalışmaları tamamlanmış 2005 yılında Sanayi Ve Ticaret Bakanlığı’nca tescil işlemleri tamamlanarak 81 hektarlık alana kurulmuştur. 10 Adet sanayi parselinin yatırımcılara tahsisleri tamamlanmıştır. Organize Sanayi Bölgeleri dışında da çok önemli yatırımların önemli bir bölümü faaliyete geçmiş durumdadır.

5084 Sayılı Teşvik Kanunu’nun Getirdiği Avantajlar:
• Yatırımcılar istihdam ettikleri işçilerin maaşlarından kesilen Gelir vergisi en az 30 işçi istihdam etmeleri koşuluyla % 100 muaftır.
• Yatırımcılar istihdam ettikleri işçilerin SSK işveren payın en az 30 işçi istihdam etmeleri koşuluyla % 100 muaftır.
• Yatırımcılar en az 30 işçi istihdam etmeleri halinde % 20, ve her ilave işçi için %0,5 puan ilave olarak en fazla % 50 oranında Elektik indirimi bulunmaktadır.
• Yatırımcılar en az 30 işçiyi 5 yıl süre istihdam etmeleri halinde Bölgemizde arsa bedeli alınmadan bedelsiz arsa tahsisi yapılmaktadır.
• Teşvik belgesi alınması halinde % 100 KDV indirimi ve Gümrük vergisi İndirimi.
• KOSGEB Proje, nitelikli eleman, fuar, gibi destekleri.
• Yerel Yönetimler ve Meslek Odalarından danışmanlık ve teknik destek
• Eğitim Kurumlarından nitelikli ve ara eleman yetiştirilmesi
Bir geçiş noktası olması bakımından ulaştırma sektörü yabana atılamayacak düzeydedir. Bunun getirdiği mal ve insan taşımacığı hizmeti önemli yer tutar. Karayolu üzerinde taşımacılık sektörünün hizmet alacağı tesis sayısı yoğundur. Otobanla birlikte son yıllarda bunu da tek geçiş olması ve mesire yeri özelliğini taşıması bakımından önem arz etmiş ve daha da yoğunluk kazanmıştır. Bu faaliyet ile hiç azımsanmayacak kadar ekonomik girdi sağlamaktadır.

Tablo 2: Düzce Kentsel Gelişme Alt Bölgesi Temel Nitelikleri
NÜFUS (2020) DÜZCE KENT. GELİŞME ALT BÖLGESİ (*) KENTSEL ALAN (2020) ÖNGÖRÜLEN TEMEL NİTELİK VE EYLEMLER
TOPLAM 360.641 * Tüm kentsel sektörlerde uzmanlaşma
KENTSEL 234.694 2 882 ha. * Sanayi sektöründe görece gelişmişlik
KIRSAL 125.948 * Melen Çayı su koruma kuşağına ve sulanabilir alanlara azami özen
KENTSEL ORAN 42,0%
(*) Düzce, Cumayeri, Gölyaka, Gümüşova, Çilimli Kaynarlı, Konur alp, Bey köy ve Boğaziçi beldelerinden oluşur.

3.3. Gelecekteki Ekonomik Yapıya İlişkin Değerlendirmeler
Ekonomik Temel Kuramı kullanılarak yapılan değerlendirmelerde, Bolu İli’nde planlama döneminde (2020 Yılında) sektörel işgücü kompozisyonunda değişiklikler olacağı ortaya çıkmaktadır. 1990’larda Tarım, Toplum Hizmetleri ve İmalat Sanayi olarak beliren en büyük üç sektör sıralaması, 2020 yılında Tarım, Ticaret/Turizm ve İmalat Sanayi olarak değişecektir.
Grafik 4. Plan Döneminde Sektörel İşgücü Kaymaları

2020 yılında, Tarımın istihdam içindeki payı % 66’lardan % 41’lere düşecektir. İl’in orman kaynaklarının varlığı, verimli ovalardaki sulama projeleri ve endüstriyel bitki üretimi, kümes hayvancılığı gibi ülke ölçeğindeki uzmanlaşmalar ve nihayet erişilebilirliği az olan alanlardaki sektörün alternatifsizliği, tarımı ön plana çıkarmaktadır.
Ticaret/Turizm sektöründeki gelişme çok doğal karşılanmalıdır. Ticaret, Bolu’nun 1970 -1990 dönemi eğilimlerine bakıldığına da önemli bir sektörüdür. Bu sektörün, yeni ulaşım bağlantıları ile daha da gelişeceği ve iki büyük metropolle ilişkisini daha da kuvvetlendireceği açıktır.
Öte yandan Bolu, eşsiz güzelliklerini, çevreyi koruyarak turizm sektörüne hafif yapılanmalarla sunabilecektir ve potansiyelini daha etkin biçimde harekete geçirecektir.
İmalat sanayindeki gelişmeler de özellikle metropoliten kökenli sanayinin yer seçme eğilimleri ile İl’deki yerel yatırımcıların davranışları, böyle bir gelişmeyi nedenleyecek niteliktedir.
3.4. Sanayi ve Kentsel Gelişmeler Karşısında Çevre Sorunlarının Önlenmesine Yönelik Üst Ölçekli Plan Kararları ve Öneriler
1/100 000 Ölçekli Bolu İli Çevre Düzeni Planı’nda ilke olarak tüm sanayi girişimlerinin örgün ve organize sanayi alanlarında geliştirilmesi kararı yer almaktadır. Yer seçiminde tarım alanlarından kaçınılması önem taşımaktadır. Ankara’ya su temini projesinde kullanılacak olan “Işıklar Barajı Koruma Kuşağı” nda, özellikle sanayi tesislerinin yer almamasına özen gösterilmelidir. Atık sularını herhangi bir arıtma tesisine boşaltmayan mevcut tesislerin üretimlerine devamı için teknoloji yoğun ileri atık su arıtma tesisleri kurmaları şartı aranmalıdır.
Bu alanlarda, 1593 sayılı “Umumi Hıfzıssıhha Yasası” ve 26.09.1995 tarih ve 22496 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği” uygulanmalıdır.
1. Sanayi yeri istemleri; gerektiğinde, planın ilkesel koruma kararlarını desteklemek amacıyla mevcut sanayi ve/veya organize sanayi bölgelerine yönlendirilecek, sanayi planlama alanlarında değerlendirilecektir (1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Mad. IV.1.8)
2. Olası istemleri bu plan koşulları uyarınca irdelemek, değerlendirmek ve kirletici sanayi türlerini denetim altına almak amacıyla; ilgili kurum ve kuruluşların görüşü doğrultusunda ve doğal eşikler dikkate alınarak ihtisaslaşmış sanayi bölgelerinin gerçekleşmesi, denetim düzeninin ve çevresel önlemlerin ayrıntılı olarak belirlenmesi sağlanacaktır. (ÇDP/ Mad. IV.1.9)
3. Mevcut organize sanayi bölgelerinde doğması olası çevre kirliliği sorunlarını önlemek amacıyla bu bölgelerde arıtma tesisi yapma zorunluluğuna ilişkin kararlar oluşturulacaktır. (ÇDP/Mad. IV.1.10)
4. Organize sanayi bölgelerini destekleyecek küçük ve orta ölçekli sanayi bölgelerinin oluşturulması sağlanacaktır ÇDP/ (Mad. IV.1.12)
5. Kentsel Gelişme Bölgesi’nde, henüz kullanıma açılmamış sanayi alanlarında, sanayinin ileri teknolojiye yönelmesi teşvik edilecek; sanayi ve yerleşimlerin belli noktalarda aşırı yığılmayı önlemeye ilişkin kararlar, yeni konut dışı kentsel kullanım alanları oluşturularak desteklenecektir. Mevcut sanayi alanlarının sağlıklılaştırılması, çevre kirliliğini önleyici önlemlerin alınması ve arıtma tesisleri oluşturulması zorunludur (ÇDP/Mad.IV.1.21)
6. İçme ve kullanma suyu kaynağı olarak belirlenmiş kaynakların kullanımı ile ilgili olarak “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği” hükümlerinin “1/100 000 ölçekli Bolu İli Çevre Düzeni Planı’na ve Uygulama Hükümleri”ne aykırı olmayan hükümleri geçerlidir. Bu su kaynakları çevresindeki her türlü yapılaşma için Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’ nün görüşünün alınması zorunludur (ÇDP/Mad. V.13)
7. Turistik tesislerin, kamu eğitim ve dinlenme tesislerinin ve toplu olarak gerçekleştirilecek konut yerleşmelerinin pissuları, varsa pissu şebekelerine bağlanacaktır. Pissu şebekesi olmayan yerlerde atık su arıtma sistemi kurulması ve işletilmesi zorunludur. Atık su % 90 oranında arıtılmadan deşarj yapılamaz ve söz konusu arıtma sistemi gerçekleştirilmeden yapı kullanma izni verilemez (ÇDP/Mad. V.16)
8. Çevre Düzeni Planı sınırları içerisinde Atık Yönetim Planı çalışmaları, ilgili Bakanlıklar, Valilik ve Belediyeler tarafından tamamlanarak işlemler buna göre yürütülecektir. Mevcut vahşi katı atık depolama sahaları bu yönetim planı dahilinde rehabilite edilecektir (ÇDP/Mad. V.19)
Küçük sanayi sitelerinin arıtma tesisine sahip olmaları desteklenmeli, yerleşme büyüklüğü açısından bu olanaksız ise sitelerin, beldelerin pis su arıtma tesisine ivedilikle bağlanması zorunluluğu getirilmelidir.
Bu alanlarda, 1593 sayılı “Umumi Hıfzıssıhha Yasası” ve 26.09.1995 tarih ve 22496 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği” uygulanmalıdır.
9. Kanatlı ve diğer hayvan üretim tesislerinin yoğunlaştığı alanlarda, alt ölçekli planlar yapılırken ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla bu tesisler için vahşi atık depolama alanları belirlenecektir (ÇDP/Mad. V.20).





KAYNAKLAR
Bolu İli Çevre Düzeni Planı (1/100 000) (Bolu İli Ekonomik, Sosyo-Kültürel, Mekânsal Gelişme Deseni Planlaması), Plan Raporu ve Plan Hükümleri, 2007, (UTTA & Semra Kutluay Planlama Bürosu İşbirliği)
Düzce Kentsel Gelişme Alt Bölgesi 1/100 000, 1/25 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı (Bolu Valiliği Bayındırlık İskân Müdürlüğü/Düzce Valiliği)
Sanayi, Tarım, Turizm Ve Üniversite Kenti Düzce, Anadolu Sohbetleri, Büyük, M. 2008.
Düzce İli Sanayi Verileri 2008, Düzce İli Sanayi Ve Ticaret Odası.
Bolu İli Sanayi Verileri 2008, Bolu İli Sanayi Ve Ticaret Odası.
Bolu Ve Düzce Sanayi Ve Ticaret Odası Faaliyetleri, 2007-2008, Pps Sunum.
Bolu Ve Düzce Sanayi Ve Ticaret Odaları Kapasite Raporları.
Düzce Organize Sanayi Bölgesi Bilgilendirme Toplantısı Raporları (2007), Düzce Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü
TUNÇER, M., 2000, “Geleceği Planlamak”, Dünya Şehircilik Günü 24. Kolokyumu, TMMOB Şehir Plancıları Odası, İzmir İleri Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Ve Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Şehir Ve Bölge Planlama Böl. :“Gelecekte Planlamanın Kurumsal Yapısı” Sunulan Bildiri : “TÜRKİYE‘DE BÖLGE, KENT PLANLAMASI VE KENTSEL TASARIM UYGULAMA SORUNLARI VE ÇÖZÜMLERİNE YÖNELİK BAZI GÖRÜŞLER”. TMMOB Şehir Plancıları Odası. Kasım 2001, Leda Ajans, Ank.


PLAN 1: BOLU 1/100 000 ÖLÇEKLİ ÇEVRE DÜZENİ PLANI