Sunday, January 30, 2011



BERGAMA’NIN UNESCO DÜNYA MİRAS LİSTESİ’NE ALINMASI
Prof. Dr. Mehmet Tunçer

Birleşmiş Milletler UNESCO Eğitim, Bilim ve Kültür alanlarında hükümetler arası bir örgüttür. UNESCO’yu kuran sözleşme 16 Kasım 1945 tarihinde imzalanmış, yeterli sayıda onay belgesinin tamamlanmasıyla 4 Kasım 1946 tarihinde resmen yürürlüğe girmiştir. Türkiye, UNESCO’nun kurucu ilk 10 üyesinden biridir.

UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde Türkiye’den 9 şehir bulunmaktadır ve ayrıca 23 yer de aday gösterilmiştir. Bu adaylar, geçici listede yer almaktadır.

Kapadokya ve Göreme Milli Parkı, Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası ile İstanbul’daki tarihi yerler 1985 yılında listeye dahil edilmiştir.  Daha sonra 1986 yılında Hitit Uygarlığı Başkenti Hattuşaş, 1987 yılında Nemrut Dağı, 1988 yılında Pamukkale ve Hierapolis Milli Parkı ile Ksantos-Letoon listeye alınmıştır. Tarihi Safranbolu evleri 1994 yılında listeye girerken Türkiye’den giren 9. yer 1998 yılında Truva Antik Şehri olmuştur.

Türkiye’den aday gösterilen 23 yer ve aday gösteriliş tarihleri şöyle:

Efes (1994), Karain Mağarası (1994), Sümela Manastırı (Meryem Ana Manastırı 2000), Alahan Manastırı (2000), Aziz Nikolaos Kilisesi (2000), Harran ve Şanlıurfa (2000), Urartuların Ahlat Mezarlığı ve Osmanlı Hisarı (2000), Kalesi ve Surları Diyarbakır (2000), Selçuklu Kervansarayları Denizli ile Doğubayazıt arası (2000), Konya- Selçuklu Uygarlığı (2000), Alanya (2000), Mardin Kültürel Peyzaj (2000), Bursa ve Cumalıkızık Erken Osmanlı kentsel ve kırsal yerleşim (2000), Edirne Selimiye Cami (2000), St.Paul Kilisesi, St.Paul’u çevreleyen tarihi eserler (2000), İshak Paşa Sarayı (2000), Kekova (2000), Güllük Dağı-Termessos Milli Parkı (2000), Arkeolojik Site Afrodisias (2009), Antik Kentler Likya Uygarlığı (2009), Arkeolojik Site Sagalassos (2009), Neolitik Site Çatalhöyük (2009), Arkeolojik Site Perge (2009).

Dünya Miras Listesi aşağıda verilen ölçütlere uygun, olağandışı evrensel nitelikli kültürel ve doğal varlıklardan oluşmaktadır. Sözleşmeye üye ülkeler, topraklarında bulunan ve olağandışı evrensel değere sahip olduğunu düşündükleri bu değerleri Dünya Miras Komitesi’ne bildirmektedirler.
BERGAMA AKROPOLİS PLANI 

İlk aşamada Komite bu değerlerin belirlenen ölçülere uygun olup olmadığına ilişkin bir ön çalışma yapmaktadır. UNESCO bu ön çalışmanın yapılması konusunda kültürel değerler için Uluslar arası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS), doğal değerler için ise Dünya Doğa Birliği (IUCN) kuruluşlarını görevlendirmiştir. Bu kuruluşlar tarafından hazırlanan ön değerlendirmeler her yıl toplanan Dünya Miras Komitesi tarafından ele alınmakta, önerilen yapı ya da alanın gerekli ölçütleri taşıdığı anlaşılırsa Liste’ye alınmaktadır.

Bu Liste, tüm dünya için önemli bir değer taşıdığı UNESCO’ya bağlı Dünya Miras Komitesi tarafından belirlenmiş ve bulundukları ülkenin devleti tarafından korunması garanti edilmiş doğal ve kültürel varlıkların listesidir. Böyle bir Liste oluşturmadaki amaç, tüm insanlığın malı olan değerlerin korunmasında uluslar arası işbirliğini mümkün kılmaktır. Düzenli olarak yenilenen Listede, 2004 yılı itibari ile 134 ülkeye ait 788 varlık bulunmaktadır; bunların 617’si kültürel, 154’ü doğal, 23’ü ise kültürel ve doğal varlıklardır[1].


Dünya Miras Listesi’nde bir doğal ve kültürel varlığın yer alabilmesi için UNESCO tarafından şu ölçütler belirlenmiştir. Bu varlıkların bu ölçütlerden bir ya da bir kaçına sahip olması gerekmektedir. Dünya Miras Listesi’nde yer alma kriterleri düzenli olarak güncellenmektedir ancak listede yer alan her varlığın aşağıdaki kriterlerden en az birine uyması ve özgün olması beklenir:

  • Yaratıcı insan dehasının ürünü olması;

  • Belirli bir zaman diliminde veya kültürel mekânda, mimarinin veya teknolojinin, anıtsal sanatların gelişiminde, şehirlerin planlanmasında veya peyzajların yaratılmasında, insani değerler arasındaki önemli etkileşimi göstermesi;

  • Kültürel bir gelenek veya yaşayan ya da kayıp bir uygarlığın tek veya en azından istisnai tanıklığını yapması;

  • İnsanlık tarihinin bir veya birden fazla anlamlı dönemini temsil eden yapı tipinin ya da mimari veya teknolojik veya peyzaj topluluğunun değerli bir örneğini sunması;
MİMARLIK VE ŞEHİRCİLİK ŞAHASERİ : BERGAMA 

  • Bir (veya birden fazla) kültürü temsil eden geleneksel insan yerleşimine veya toprağın kullanımına ilişkin önemli bir örnek sunması ve özellikle bu örneğin, geri dönüşü olmayan değişimlerin etkisi ile dayanıklılığını yitirmesi;

  • İstisnai düzeyde evrensel bir anlam taşıyan olaylar veya yaşayan gelenekler, fikirler, inançlar veya sanatsal ve edebi eserler doğrudan veya maddeten bağlantılı olması.
SERAPİS TAPINAĞI (KIZIL AVLU)

SADECE OSMANLI KENT DOKUSU, KIZIL AVLU, AKROPOLİS ve ASKLEPİON BU KOŞULLARI FAZLASIYLA KARŞILAMAKTADIR.

Bergama ilçesinin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmasına yönelik çalışmalar 2009-2010 yıllarında sürdürülmektedir. Bergama Alan Yönetim Planı hazırlanması ile ilgili çalışmalar da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılmıştır.

 ‘Bir kentin ya da bölgenin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alabilmesi için başvurma konusunda en temel şart Alan Yönetim Planı’nın hazırlanması. İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) ve Selçuk Belediyesi ile Efes Antik Kenti’nin Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınması için bir yıl önce çalışma başlattık. Alan Yönetim Planı yapıldı, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na sunuldu. Efes yedek listeye alındı. Efes Antik Kenti’nin listeye girmesi için yapılan çalışmalarda son aşamaya gelindi. Şimdi de Bergama’daki Asklepion, Akropol, Kızılavlu’nun UNESCO Dünya Kültür Mirası’na alınması ve İzmir’in dünyaya tanıtılması için İZKA, Bergama Kaymakamlığı, Bergama Belediyesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile çalışma başlattık.’ Vali Kıraç, dünyada ‘deneysel tıbbın öncüsü’ olarak kabul edilen Klaudios Galenos’un Bergama’da doğduğunu ve burada öldüğünü, Parşömen kâğıdının M.Ö II. yüzyılda yine Bergama’da icat edildiğini, bu sayede medeniyetin dünyaya yayıldığını anlatı [2].
Bergama’nın ‘eczacılığın doğduğu yer’ olarak kabul gördüğünü, ilk Termal sağlık yurdu Allianoi’nin de bu topraklarda bulunduğunu anlatan Vali Kıraç, antik dönemin önemli sağlık merkezlerinden Asklepion, Akropol ve Serapis Tapınağı’nın (Kızıl Avlu), bölgedeki diğer önemli kültür varlıkları olduğunu hatırlattı.
 ‘Bakırçay Havzası’nda yer alan ve ülkemiz uygarlık tarihinin en eski yerleşmelerinden biri olan Bergama, tarih öncesi dönemlerden başlayarak İon, Roma ve Bizans uygarlıkları ile devam eden dönemde dünya çapında büyük önemi olan arkeolojik eserlere sahip olmuştur. Bu kadar önemli kültür varlıkları ile Bergama’yı UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine almayacaklar da nereyi alacaklar?
İzmir Valisi Cahit Kıraç

Bergama’nın ve insanlık tarihinin en önemli eserlerinden olan Zeus Sunağı, Almanya’ya kaçırılmıştır ve tüm girişimlere rağmen Türkiye’ye iade edilmemiştir. En önemli sağlık merkezlerinden olan Asklepion için, ‘ölümün giremediği yer’ denilmiştir. Bu söz bile bölgenin önemini gözler önüne sermektedir. Asklepion, özellikle müzikle, şifalı otlarla ve sularla tedavide öne çıkıyordu.’
ZEUS SUNAĞI BERGAMA'NINDIR

Bergama’da 1878’de Carl Humann ve Alexander CONZE tarafından arkeolojik kazıların başlaması, ortaya çıkan hayranlık uyandıran mimari ve sanat şahaserleri Bergama’nın kültür, sanat ve bilim kenti özelliklerini giderek daha çok ortaya koymuştur. 
Pergamon uygarlığı, Akropol ve Asklepion yerleşkelerindeki beden eğitimi ve spor kültürü anlayışının o döneme ait örnekleri incelendiğinde, spor ve sanatın toplumsal bir değer olarak karşımıza çıktığını görebiliyoruz.

BERGAMA HEM MİMARİSİ, HEM DE SANAT VE BİLİM ALANINA KATKILARI NEDENİ İLE UNESCO TARAFINDAN DÜNYA MİRAS LİSTESİ'NE  ALINMALIDIR

Özellikle Stadiumlar, gymnasiumlar, amfitiyatrolar, rehabilitasyon merkezleri, festival alanları, tapınaklar, kütüphaneler vb. bir çok örnek, bize Pergamon uygarlığının beden ve ruh sağlığını geliştirecek uygulamaların yapıldığı, sporun eğitim, rehabilitasyon ve eğlence amacıyla kullanıldığını göstermektedir[3].

Bütün bu taşınır ve taşınmaz kültür varlıkları ve katmanları Bergama’nın Dünya Kültür Miras Listesi’nde yer alması için fazlasıyla yeterlidir. 

Ancak, doğal olarak bu listede sürekli yer alabilmek için bu varlıkların sürdürülebilir korunması gereklidir.



[1] “Kültürel ve Doğal Miras”, 2007, Der. Madran, E., Tağmat, T.S., TMMOB Mimarlar Odası, S. 2-3.
[2] İzmir Valisi Cahit Kıraç, AA, Parşömenin Anavatanı’ Dünya Kültür Mirası Listesine Girecek http://www.kuzeyegerehberi.com/haberler/parsomenin-anavatani-dunya-kultur-mirasi-listesine-girecek-3987.html
“İzmir Valisi Cahit Kıraç; İzmir’in çok fazla kültürel varlığa sahip olduğunu ifade etti. Tepekule, Kadifekale, Efes, Bergama (Asklepion, Akropol, Kızılavlu), Foça (Phokaia), Çeşme (Erythrai), Aliağa (Kyme), Urla (Klazomenai), Seferihisar (Teos-Sığacık), Ahmetbeyli (Claros ve Nation) gibi birçok Ören yeri ve tarihi zenginliğin İzmir ve ilçelerinde yer aldığını, bunların Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girecek nitelik taşıdığını söyledi”.
[3] ÇUTUK, S.,  Engin ZENGİN Pergamon ( Bergama ) Medeniyetinde Beden Eğitimi Ve Spor Kültürü Ve Yönetim Stratejilerinin İncelenmesi, SPOR YÖNETİMİ VE BİLGİ TEKNOLOJİLERİ DERGİSİ ISSN: 1306-4371  CİLT:1 SAYI:1 OCAK-ŞUBAT-MART-NİSAN ELEKTRONİK DERGİ




BERGAMA ASKLEPION (ASKLEPIEION) KUTSAL ALANI 

Prof. Dr. Mehmet Tunçer

Sağlık ve hekimlik tanrısı olarak bilinen Asklepios, yılanlı asası ile Yunan söylencelerinde Apollon’un oğlu olarak geçer. Buna göre; Teselya Kralı’nın kızı Koronis tanrı Apollon ile sevişir ve ondan gebe kalır. Ne var ki, tanrının çocuğunu karnında taşırken Arkadya’dan gelen bir yabancıyı da yatağına alır. Bu haberi tanrıya kutsal kuşu verir. Koronis korkunç bir cezaya çarptırılır. Bir odun yığınının üzerinde diri diri yanacaktır. Kadın alevler üzerinde can vermek üzeredir ki; Apollon çocuğunu Koronis’in karnından alır. Çocuğun büyümesi için at adam Kheiron’a verir. Bu olay hekim-tanrının son anda kurtarıcı olarak yetişmesinin simgesidir.


ASKLEPİON GENEL GÖRÜNÜMÜ

Bergama Antik Kent İçinde Asklepion Alanı

Asklepios’a hekimlik sanatını öğreten Kheiron doğanın içinde yaşayan, doğanın sırrına ermiş bir varlıktır. Sağlığın kaynağı da doğada olduğuna göre; Kheiron’un açık havada, güneşin altında şifalı otlardan ve sulardan yararlanma yollarını bilmesi de gerçek olarak ortaya çıkmaktadır. Asklepios böylece usta bir hekim olarak yetişir, hekimliğin ve cerrahlığın tüm bilgilerini edinir. Daha öteye giderek, ölüleri bile diriltmeye çalışır. Bunun sırrını efsane şöyle açıklar: Tanrıça Athena, Gorgo canavarı öldüğü zaman bedeninden akan kanı toplamış ve Asklepios’a vermiştir. Gorgo’nun sağ tarafındaki damarlarda zehirli, sol tarafındaki damarlarda şifalı kan varmış. Asklepios bu şifalı kanla ölüleri diriltme yoluna gitmiş. Öte yandan Zeus doğal düzeni bozduğuna inandığı bu hekim-tanrının aşırı gücünden kuşku duymaya başlamış ve onu cezalandırmak için üzerine bir yıldırım salarak öldürmüş. Apollon da, Zeus’a yıldırımları bağışlayan Kykloplar’ı öldürerek, oğlunun öcünü almış.

Asklepios’un yok oluşundan sonra hekimlik sanatını kızı, Hygieia (Yunanca sağlık anlamına gelir) ve oğulları Asklepiades adında bir lonca düzeni içinde sürdürmüşlerdir. Atina'da, Bergama'da, İzmir'de Asklepios adına tapınaklar kurmuşlardır. Bergama'da Asklepion adıyla bilinen sağlık sitesi antik Yunan dünyasındaki üç büyük sağlık sitesinden biri olarak kabul edilir.

Asklepios efsanesine Anadolu'da yapılan bir katkı da şudur (aynı hikâye Lokman Hekim içinde anlatılır); Zeus Asklepios'u yıldırımıyla öldürünce bu sırada hekimin yazmakta olduğu reçete oradaki bir otun üzerine düşmüş, yağan yağmurla kâğıttaki yazı toprağa karışarak her derde deva sarımsak meydana gelmiştir.

Diğer bir söylenceye göre, Asklepios daima elinde asasıyla dolaşırmış. Bu asa, hekim, hastalarına giderken ona destek olur; asasına yaslanan hekim ondan güç alır; yorulmadan hastadan hastaya koşarak şifa dağıtırmış. Asklepios'un yılanlı asası hekimliğin simgesidir ve tıp sembolüdür. Asklepios'un diğer simgeleri: Çam kozalakları, defne dalları, keçi ve köpektir[1].




“ Ölümün Yasaklandığı, Vasiyetnamelerin Açılmadığı Yer”

“Dünyanın ilk sağlık yurtlarından biri olan Asklepion’daki hasta tedavi yöntemleri, Bergamalı uzmanların ecza bilgisi, kent altyapısı ile ilgili uygulamalar, Bergama heykelcilik akımının tasarımları, Homeros dil bilimi okulunun araştırmaları, nice bilgi, nice birikim, Bergama topraklarının ürünüdür[2].”

Roma imparatoru Marcus Aeurelius Bergamalı Lokman Hekim Galenos’u “Hekimlerin İmparatoru” olarak adlandırmıştı. Her üç dinin (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam) kaynaklarına bakıldığında Bergama doğumlu bu Lokman Hekim Galenos’un sıradan bir dok, bir ahlak önderi ve hikmet sahibi bir kişi olarak ün kazandığı görülür. M.S. 130 yılında doğan Galenos, tıpta birçok buluşların sahibi ve eczacılığın atasıdır. Galenos 81 yaşında Bergama’da öldüğünde tıp ve eczacığa ilişkin birçok yeni tedavi yöntemi ve buluş bırakmıştır[3].

Asklepios ya da İlyada Destanı’nda geçen adıyla Eskulapios, iki hastayı para karşılığı tedavi ettiği için Zeus tarafından öldürülür. Ölümünden sonra öğrencileri Asklepiad’lar tarafından tanrı mertebesine çıkartılmış, Antik Ege panteonuna eklenmiştir. Panteona geç katılmasına karşın ekolünün hızla yayılması sayesinde Roma İmparatorluğu sınırları içerisinde Asklepios tarikatına ait birçok şifa merkezi kurulmuştur. Bu merkezler içinde en önemlilerinden olan Bergama Asklepionu’nun kalıntılarında, yılanın tanrısal bir figür olarak hem mimaride hem de dekorasyon unsurlarında çokça kullanıldığı göze çarpar[4].






YILANLI SÜTUN: Asklepion Girişindeki Sütun Üzerinde Tıbbın Sembolü Yılanlar bulunmaktadır. 

Asklepion Kutsal Alanı (Askelepios - Asklepion); Bergama'nın güney-batısında yer almaktadır. Sağlık (şifa) Tanrısı Asklepios'a sunulmuş olan bu kutsal tedavi alanıdır. Roma İmparatorluk Devri’nde antik kente yaklaşık 1 km. uzunluktaki bir yol (Via Tecta) ile bağlıydı. Üç tarafı portiklerle çevrili olan kutsal yerin merkezi iyi korunmuş ve Telephorus Tapınağı’na bir yeraltı dehlizi ile bağlanmıştı. Kuzey portiğinin ucunda hastalarca kullanılan küçük bir de tiyatro bulunmaktadır (Fotoğraf 4–5–6). Asklepion’da tıbbi eserlerin bulunduğu bir kitaplık vardı [5]







FOTOĞRAF 4–5. ASKLEPİON (ASKLEPIEION) KUTSAL ALANI PLANI ve GÖRÜNÜŞÜ (Kaynak : O. Ziegenaus’dan aktaran Wolfgang Radt)


FOTOĞRAF 6-7 . BERGAMA ASKLEPİON (ASKLEPIEION) KUTSAL ALANI TİYATRO VE ÇEVRESİ (Fotoğraf. M. Tunçer, Eylül 2007)

Asklepion’un yakın çevresi günümüzde askeri tesislerle çevrelenmiş durumdadır.  Arkeolojik alanın bu kadar yakınında ve olası kalıntılar üzerinde yer alan bu tesislerin kent dışına taşınması için çalışmalar yapılmaktadır.



[2] Taşkın, S., 1993, “Geçmişin Görkemi”, Bergama, Bergama Belediyesi Kültür Yayınları, Önsöz.

[3] BERGAMALI LOKMAN HEKİM GALENOS, 1989, Bergama Belleten – 18, Ed., Eriş, E., Proje; Durmaz, M., Çalışma Grubu; Eriş, E., Altuğ, Ö., Karaçoban, N., Çelik, T., S. 5-6.
[4] BERGAMALI LOKMAN HEKİM GALENOS, 1989, y.a.g.e., S. 11.

[5] BAYATLI, O., 1947, “Bergama’da Asklepion”, İzmir.

Friday, January 28, 2011

ZEUS SUNAĞI BERLİN PERGAMON MÜZESİNDE 


BERGAMA ZEUS SUNAĞI
Prof. Dr. Mehmet Tunçer


1990’ların başında Bergama Sunağı, Sunağın Berlin’e kaçırılışı ve geri iadesi için harcanan çabaları, Bergama Belediye Başkanı’nın müze önünde gecelemesi konu ile ilgili hemen herkes tarafından bilinmektedir. Bergamalılara verilen cevap daha da ilginç ve acıdır: “Sunağı geri verirsek inşaatlarda kullanırsınız !”

Bergama Antik Kent Akropolü’ndeki en önemli olan yapı, Bergama Krallarının Galatlar üzerindeki büyük zaferlerini simgeleyen Zeus Sunağı’dır (Fotoğraf 1).


FOTOĞRAF 1. BERGAMA ZEUS SUNAĞI (REKONSTRÜKSİYON MAKETİ / BERLİN PERGAMON MÜZESİ) 

“Bergama’nın Galatlar’a karşı kazandığı büyük utku (zafer)üzerine Akropol’de Zeus (Athena ya da tüm tanrılar) adına bir sunak yapıldı. Bergama-Galat Savaşı (I. Attalos zamanında kazanılmıştı) üzerine kurulan bu görkemli sunaktaki kabartmalarda, Galatlarla olan savaşı değil, tanrılarla devlerin boğuşmasının gösterilmesinin nedeni, Bergamalıların tipik Hellen görüşüne uymalarından ileri geldiği düşünülebilir. 
PERGAMON GIGANTOMACHY 




Helenler zamanın tarihsel olaylarını sanatta betimleme konusu yapmaktan çekinmişlerdir. Onlarca önemli olan, tarihsel olaylardan öte onun vurguladığı düşüncedir. Bu nedenle Kral II. Eumenes, Hellen olmayan barbar bir dünya üzerindeki yengiyi değil, Helenliğin ruhsuz, duygusuz, barbar bir dünya üzerindeki utkusunu sanatsallıkla betimleme ve anlatımı önemsemiştir. Burada tanrılarla devlerin sınırsız, ölçüsüz, öfke ve coşkusu ilk kez mermere yansıtılmış oluyordu.”


Osman Bayatlı, “Bergama Tarihinde Akropol”, 1991, s. 14.

Zeus adı GÜN IŞIĞI anlamına gelen Hint-Avrupalı bir kökene bağlanır. O, Gök’ü ve hava olaylarını yönetir. Kendisine bazen Ombrios (fırtına getiren) ya da Akraios (en yüksekteki) denmiştir. Nitekim tapınakları çoğunlukla yükseklerdedir. Sınırsız güçlü Zeus, Polietus yani otoritenin ve Polis’in (site) koruyucusudur. Yüzyıllar geçtikçe bütün tanrıların üstü olan Zeus, filozofların gözünde dünya düzenini yönlendiren düşünceyi temsil etmiştir.  Helenler giderek Zeus’u adaletle bir saymışlardır. Yemini güvenceye alır, konuklarla yolcuları korur. Olimpia’da ona adanan oyunlar Yunanistan’ın politik ve kültürel birliğini simgeler[1].

II. Eumenes zamanında tamamlanan Zeus Sunağı hakkında Roma’lı yazarlardan L. Ampelius ilk bilgi verenlerdendir. “Dünya Harikaları” adlı yapıtında “Bergama’da mermerden 40 ayak yüksekliğinde, görkemli kabartmalarla süslü büyük bir sunak vardır. Tanrılarla Gigantların savaşını göstermektedir.”  demektedir[2]. Yüzyıllarca toprak altında kalan bu kabartmalardan birkaçının bulunması, Akropoldeki bilimsel çalışmalara neden olmuş ve 1877 yılında başlayan kazılarda sunak ortaya çıkarılmıştır.

1878,
Alman yol mühendisi Carl Cumann
İzmir-Bergama arası yol inşaatını yapan Alman heyetin başında yol mühendisi, boş zamanlarında Kale bölgesinde bulunduğu yönünde daha önce okuduğu tarihsel yazılara göre Zeus Sunağını arar ve bir kaç kabartma bulur. Bunu Almanya’ya yazar, Alman hükümeti bürokratlarından Alexandre Conze devreye girer. İzmir valiliğine müracaat eden Alman Konsolosluğu gereken kazı iznini verir. Zamanın İzmir Valisinin sözü "bırakın kazsınlar, bizde bu taşlardan çok var" olur. Bir yıl süren kazı sonrası ortaya çıkarılan Zeus sunağı yapılan anlaşma gereği bahar aylarında kağnılar ile Dikiliye taşınmak üzere sökülür. Söküm sırasında mermer parçalar numaralandırılır ve kağnılarla nakil başlar. 2 konvoy halinde devam eden nakil sırasında kağnı sahipleri iş bırakır. Tekerlekler kırılır, dikili yolundaki eski köprü yıkılır. Ama tüm bu sorunlara karşı mücadele azmi ile kış gelmeden tapınağın parçaları Dikili limanına taşınır. tapınak savaş gemisi ile Türkiye’den ayrılırken anlaşma gereği Türkiye’ye bırakılacak olan "kazıda çıkarılanların yarısı Türkiye’nin yarısı Almanya’nındır" hükmü gereği sütun başları, kayalar ve temeller Bergama’ya kalırken, 114 kabartması ile 12 metre boyundaki sunak Almanya yolcusudur..... Bunu zamanın Türk bürokrasi başarısı olarak anlattım. Şimdi aynı Türk bürokrasisi aynı başarıyı Allianoi’de gösteriyor. "bizde bu taşlardan çok var.." ayrıca eklemeliyim. Kazı sırasında Bergama’ya hayranlığı nedeniyle ölümünde Bergama’ya gömülmek istediğini vasiyet eden Carl Humann artık Bergamalıdır.

İbrahim Türker


Eski kentin kalıntılarını, 1870’lerde Batı Anadolu’da demiryolu döşenmesinde çalışan Alman mühendis Carl Humann bulmuştur. Pergamon'da ilk araştırma ve kazı çalışmalarına da 1878'de başlanmıştır. Bu kazılar ve onarım çalışmaları günümüzde de sürmektedir.

Akropol’ün birinci surlarının dışında, Athena Tapınağı’ndan 24 metre aşağıda bulunan taraçada kurulmuş olan sunak, yukarı Agora’nın biraz üstünde bulunmaktaydı. Sunak yapısı 300 metre yükseltili bu taraçanın ortasında inşa edilmiştir. Taraça, kuzeyden güneye 37.70 m., batıdan doğuya 36.60 metrelik bir dikdörtgendir. Sunak taraçasına doğrudan girilmekteydi. Sunağın genişliği 34.20 m. ve eni, 36.44 m. olup beş basamaklı bir altlık üzerinde 12 m. yüksekliği vardır. Selinos Vadisi’ne bakan cephesinde 20 m. genişliğinde 28 basamaklı merdiveni bulunmaktaydı.

Bugün Akropol’de yalnız temelleri görülebilen Zeus Sunağı’nın tüm mimari parçaları ve kabartmaları, Berlin Müzesi’nde aslına yakın bir şekilde tamamlanarak


BERLİN PERGAMON MÜZESİ (İÇ) 

  
    
BERLİN PERGAMON MÜZESİ (DIŞ) (Fotoğraflar Erhan Erte)

neredeyse yüz yirmi yıldan bu yana sergilenmektedir. Almanlar o tarihten sonra müzenin adını Pergamon Müzesi olarak değiştirmişlerdir.

Carl Humann ve ekibi, Zeus Sunağı’nın bölümlerini numaralandırıp özenle sökerek, 1886 yılına kadar aralıklarla parça parça Berlin’e taşımıştır. Taşınma işlemleri sırasında aylarca yıllarca katırlarla, develerle Akropol’den aşağıya indirilmiş, oradan mandaların çektiği kağnılarla Çandarlı Limanı’na götürülmüştür. Daha büyük gemilere yüklenmek üzere İzmir Limanı’na taşınmış ve Sonra da Kuzey Denizi’ndeki Limanlara indirilerek demiryoluyla Berlin’e götürülmüştür[3]. Bu yolculuk serüveni yaklaşık on yılı bulmuştur. Sunağın sergilenebilmesi için Berlin Müzesi’nin salonu yeniden düzenlenerek; tavanı yüksek ve camdan bir örtüyle kaplanmıştır.
Zeus Sunağı’nın ait olduğu yere Bergama’ya geri getirilmesi için çok değişik kanallardan çabalar sarfedilmiştir. 1970 yılında Belediye Başkanı Adem Özelli zamanında Zeus Sunağı Doğu Berlin Belediyesinden geri istenmiştir. Kardeş şehir Böblingen’ den Zeus Sunağı yerine itfaiye gelmiştir.

1995 yılında Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın  ve Belediye meclis üyelerinin de aralarında bulunduğu 150 kişilik bir grup “Kardeş Kentler Olimpiyatı” na katılmıştır. Berlin’de, hem Dresdner Bank’ın ve hem de Zeus Sunağı’nın bulunduğu “Pergamon Müzesi” önünde eylem gerçekleştirmiştir. Pergamon Müzesi önünde tatsız olaylar yaşanmıştır. Sefa taşkın, aynı yılın ekim ayında da bir kere daha eylem yapmak üzere Almanya’ya gitmiştir.

Zeus Sunağı’nın kuzeyinde yer alan Athena Tapınağı'nın anıtsal giriş kapısı ile tapınak içindeki çok güzel kabartmalar da aynı dönemde yurt dışına kaçırılmıştır. Tapınak bahçesinde yer alan Athena heykeli ve anıtsal kapı şimdi Zeus Sunağı ile aynı yerde Berlin Pergamon müzesinde sergilenmektedir. Tapınağın ikinci katının sütunları, alınlığı ve balkon duvarı gibi yerleştirilmiş duvar kabartmaları da kaçırılmıştır (Bkz. Ek.. “Kaçırılan Şehirler”).

  
BERLİN PERGAMON MÜZESİ (DUVAR KABARTMALARI) 

Kuzey, güney ve doğu yüzlerini kuşatan ve Gigantomachia[4]’yı içeren yüksek kabartma levhaların uzunluğu 120 m. dir. Levhaların üst süvelerinde tanrıların, altında da sanatçıların ve Gigantların adları yazılmıştır. Bu görkemli anıtın yapılmasında emekleri geçen sanatçıların adlarını taşıyan alt söveler elde edilememiştir. Ancak, kalıntılardan bazı sanatçıların Bergama’lı ya da Atinalı olduğu öğrenilmiştir. Menekrates, Dionysiades, Orestes ve Theorretos gibi isimlerin işaretleri bulunmuştur[5].

Çevresi 140 metreyi bulan bu ulu anıtın geniş merdivenleri batı tarafında bulunuyordu. Doğudan sunak alanına giren kurban alayı kutsal yerin önüne gelmeden önce sunağın yarısını dolaşmak zorunda idi. Bergama Sunağı hiçbir tapınağa bağlanmamıştır. Ortaya çıkarılan bağımsız sunakların hiçbiri bu Sunak kadar büyük ve görkemli değildi.

Zeus Sunağı,  Bergama’nın kültürel varlığıdır ve Zeus Sunağı Bergama’lılara iade edilinceye kadar, Türkiye’de Alman arkeologlarının kazı yapmalarına izin verilmemelidir. Ayrıca, Zeus Sunağı ile birlikte Berlin Pergamon Müzesi’nde bulunan Bergama’dan götürülmüş olan tüm kültür varlıklarının iadesi için çaba gösterilmelidir. Bu çaba uluslar arası adalet mahkemelerinde Bergama’lıların açacakları davalarla güçlenecek ve kaçırılan eserlerimiz ait oldukları topraklara geri dönecektir.




[1] Estin, C., Laporte, H., 2007, Yunan ve Roma Mitolojisi”, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları,
[2] Bayatlı, B., 1991, “Bergama Tarihinde Akropol”, Düzenleyen Eriş, E., Bergama Belediyesi Kültür Yayınları , s. 14.
[3] Çubuk, N., “Bergama Zeus Sunağı”, http://sanattarihi.net/forum/index.php?topic=681.0
[4] Devâsâ’ (gígánteios) sözcüğünün  en iyi karşılık geldiği, tanrılar, devler ile  insanlar arasında süregiden gizli açık savaştır Gigantomachia.  Yunan mitolojisinde bir yanda tanrılar ve devler arasında, öte yanda da tanrılar, devler (gigantes) ve öteki yarı tanrısal varlıklarla insanlar arasında varlık düzenine ilişkin süregiden savaşı (machia) ifade etmekte. (Manipülatif Düzen – Devâsâlık – Amerikanlaşma, [ Machenschaft - Gigantomachia - Amerikanismus ] Hasan Ünal Nalbantoğlu.
[5] Bayatlı, B., 1991, “Bergama Tarihinde Akropol”, Düzenleyen Eriş, E., Bergama Belediyesi Kültür Yayınları , s. 15.

Wednesday, January 26, 2011

                   Glacier National Park, Montana 
                   (http://blog.hostelbookers.com/travel/national-park-vacations/)



DOĞA PARKLARI TASARIMI İLKELERİ
Prof. Dr. Mehmet Tunçer


İnsan medeniyetleri, su kenarında olan yerlerdeki olanaklar sayesinde çok daha başarılı ve yaratıcı olmuşlardır. Su ve yeşil insan doğasının temelini oluşturur, bununla bütünleşmiş bir ortam her zaman dinlenme ve yenilenme (rekreasyon) olanağı sağlar. Doğa Parkları oluşturulması düşüncesi yüzyılımıza ait olduğu halde, binlerce yıldır insanlar doğayı düzenleyerek içinde yaşamayı tercih etmişlerdir. 

Fotoğraf….: Japon Bahçeleri Binlerce Yıllık Bir Geleneği Sergilemektedir.

1. SU İÇİNDE DOLAŞIM VE SUYUN KULLANIMI

Büyük ve şehirlerden nispeten uzak olan Doğa Parkları’nda bot, sandal ve kanolar daha çok tercih edilmektedir. Doğa Parklarında suyun niteliğinin arttırılarak, suyun (akarsu/göl/gölet vd) içme/kullanma suyu olarak da gerektiğinde kullanılabilecek kalitede tutulması ve su ile insanı buluşturacak ulaşım araçları da kullanılabilir.


Fotoğraf……: Doğa Parklarında kano kullanımı su kirlenmesini önleyici bir önlemdir.

Doğa Parklarında; su ve yeşil ile insanın kaynaşması, bütünleşmesi, karşılıklı etkileşim içinde bulunması esas amaçtır. Bu amaca ulaşırken su kalitesinin bozulmaması, kirlilik yaratılmaması ve ekolojik dengenin korunması da gerekli düzenleme ve kısıtlamalarla sağlanmalıdır.

Fotoğraf ….: Boston şehrindeki bir parkta pedallı kayık ile ziyaretçiler park ve gölü gezebilmektedir.


Doğa Parkı'nı ziyaret edenlerin sayısı çok fazla olursa, hem doğal taşıma kapasitesi aşılacağı için su kalitesi bozulacaktır ve hem de ziyaretçiler birbirlerini rahatsız edecekleri için rekreasyon deneyimi olumlu olamayacaktır. Mümkün olduğunca fazla insanın parktan yararlanmasını sağlamak için, kullanımlar arası ilişkiler iyi analiz edilerek yoğunluğun dengeli dağılımı sağlanmalıdır. Doğal kaynağın korunması amacıyla, "Taşıma Kapasitesi"nin hesaplanarak bu kapasitenin aşılmaması için kullanıcılara ve bazı kullanım biçimlerine sınırlamalar getirmek gerekir.
Ne kadar temiz tutulursa tutulsun, yapay göller zaman zaman boşaltılıp, büyük bir temizlikten geçirilmekte ve gereken yerlerde bakım ve onarım yapılmaktadır. Barajların ve yapay göletlerin en büyük sorunlarından biri olan alüvyon ve atıklarla dolma olgusu, çevresinde yoğun yapılaşmalar olan su yüzeylerinde daha fazla olmaktadır.


Fotoğraf…..: Kanoların en fazla tercih edilen su taşıma araçlarından birisi olmasının nedeni hem ekonomik olması ve hem de taşımanın kolay olmasıdır.

Park planlayıcılarının, gerek kanoların ve gerekse raft gibi diğer su taşıma araçlarının kullanılabilmesi için ulaşım ve otopark gibi tesisleri unutmaması gereklidir. Ulaşımın doğayı, var olan yeşil dokuyu tahrip edecek şekilde değil, mevcut izleri kullanacak şekilde tasarlanması uygun olacaktır.


Fotoğraf…..: Bot ve Kanolar İçin Su Kıyısında Servis ve Yanaşma Yerleri


Otoparkların yanı sıra, kano ve kayıkların suya girişi bölgeleri saptanarak, hem doğayı koruyucu ve hem de kullanışı kolay olan tesisler yapılmalıdır. Bu tesislerin, mutlaka yapılı olması gerekmez, kıyıyı doğal olarak muhafaza edecek, taş, kum/çakıl vb sıkıştırılmış doğal malzemeler kullanılabilir. Kıyı doğal bitki örtüsünün korunması ve kıyıda görselliği bozacak yapılar yapılmaması esas ilkedir.




Fotoğraf....: Bot/Kanolar İçin Su Kıyısında Doğal Yanaşma Yerleri

Bot ve kanolar ile kayık/sandal/yelkenli kullanımı belirli bir yoğunluğun üstüne çıkmamalıdır. Kirlilik oluşturmamak amacı ile belirli noktalarda toplanmış servis/odak noktaları planlanmalı  ve bu odaklarda yeme/içme (gastronomi), tuvalet, çöp toplama, sağlık, telefon vb. servis ve hizmet üniteleri bulunmalıdır. Uygun alanlarda bu ODAK’lar, çay bahçesi, kafe gibi daha geniş kitleye hizmet verecek şekilde tasarlanabilir.
Doğa Parkları’nda eğer dere, nehir, göl, deniz gibi doğal ve yapay su elemanları varsa, insanların suyun kenarına nasıl getirileceği ve sahil kenarlarının nasıl planlanacağı çok önem kazanır.


Fotoğraf...: Su Kıyısında Doğal Yürüme Yolu (Promenad)

Eğer su seviyesi devamlı değişiyorsa, suya kadar inen çimenlik ve diğer bitkisel materyal su altında kalınca yaşamayıp ölünce estetik görünüm bozulur.
Bu durumda ya çimen vs yerine, suya dayanıklı saz gibi bitkiler kullanılmalı, ya da taş, kaya vs gibi bitkisel olmayan maddeler kullanılmalıdır.


Fotoğraf….: Su İle Kıyı Kenarının Doğal Çim Örtüsü


2. VİSTA, BAKI, SEYİR TERASLARI VE PANAROMİK NOKTALAR

Vista, bakı, seyir terasları ve panaromik noktalar saptanarak doğal peyzajın daha iyi seyredilmesi ve algılanması sağlanmalıdır.  Tepe noktaları bu tür odakların oluşturulması için en ideal konumlardır. Panaromik noktalarda konumlandırılacak dürbünler ile doğal yaşam izlenebilir. Yaya patikaları ve erişimleri özürlülerin ihtiyaçlarını da göz önüne almalıdır.


Fotoğraf...: Özürlüler İçin de Uygun Olabilecek İskele Tasarımı

Aşağıdaki fotoğrafta; bir akarsu üzerine yapılan köprü, hem çevreye uymakta, hem de yayaların emniyet içinde ve kolaylıkla akarsuyu geçmesini sağlamaktadır. Ahşap malzeme dayanıklılığı ve çevreye uyumu açısından tercih edilmiştir. Görsel olarak da fotoğraf, video vb. çekimlerinde çevreye uymakta ve aykırı durmamaktadır.

Fotoğraf….: Bir Akarsu Üzerine Kurulan Ahşap Köprü

Doğa Parklarında özel faaliyetler için kullanılacak bina ve tesislerin dikkatle ve üstün bir kalite ile yapılması parkın başarısını arttırır.  Park için gerekli servisler küçük boyutlarda, doğa ile uyumlu, özel tasarımlar ile yapılmalıdır.


Fotoğraf….: Doğa Parklarında Yapılaşma Pastoral Görünümü Bozmamalıdır.

Yaya patikalarının düzenlenmesinde, doğaya uyum ve manzaranın değişkenliğini ve zenginliğini sağlamak en önemli kriter olarak kabul edilmelidir. Bakı ve seyir teraslarının konumu, yer seçimi önem taşımaktadır. Bu yerler, özellik taşıyan noktaların değerlendirilmesi ve geliştirilmesi şeklinde olmalıdır. Tepelerin en üst noktalarını, yamaçları değerlendirerek, hem yangın gözetleme kuleleri, hem de manzara (kuş, doğa) seyir noktaları oluşturulabilir.

Fotoğraf….: Ahşap Malzeme İle Oluşturulmuş Bir Yaya Yolu ve Manzara / Bakı Terası

Bu bakı noktaları; yer yer aynı zamanda birer odak noktası olarak kullanılabilecek ve gerekli servisler buralarda yer alabilecektir. Bakı/seyir teraslarının başka noktalardan algılanmasında çirkin görünümler oluşturmamak için ölçekli uygulamalar yapılmalıdır. Bu ölçek, tepe veya bakı noktasının yeri, konumu ve niteliğine göre değişebilir. Ancak, yüksek ve beton yığını izlenimi veren yapılaşmalar genellikle uzaktan doğaya aykırı bir izlenim vermekte ve görüntüyü bozmaktadır.
Bakı ve seyir noktalarında; yürüyüş yollarında, yer ve konuma göre güvenlik önlemleri önem taşımaktadır. Bu güvenlik önlemlerinin en önemlisi, parkın etkin kullanım süresini arttırmak anlamında da gerekli olan, iyi bir aydınlatma sistemidir. 

Fotoğraf….:  Yaya Patikaları Oturma ve Aydınlatma Öğeleri İle Donatılmalıdır.

Park ziyaretçilerinin parka gelişleri sırasındaki ilk imajları çok önemli olduğu için, bu yerlerin düzenlenmesi parkın başarılı veya başarısız olmasında büyük rol oynarlar.

Giriş noktaları, önemli kapılardır ve bu noktalarda ziyaretçileri bilgilendirmeye, yönlendirmeye ve ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik her türlü servis ve hizmet üniteleri yer almalıdır. Doğa Parkı alanına ana yollardan giriş özel olarak planlanmalıdır. Ana ulaşım girişleri, parkı özelliğine göre geliştirilmelidir.

Fotoğraf….:  ADB’de Notch Parkway Girişi

Park alanında yapılacak otoparklar da büyük bir dikkatle planlanmalıdır. Otoparklardaki peyzaj düzenlemelerinde gölge verecek ağaçlar hem fonksiyonel hem de estetik değer için kullanılmalıdır. 
Ana gelişme fikri ve kavramına uygun olarak düzenlenen yapılar hem fonksiyonel olmalı, hem de çevre ile uyum içinde olmalıdır. Örneğin; aşağıdaki fotoğrafta görülen bina bir ziraat müzesi olarak ve ziraat depoları görünüşünde tasarlanmıştır.

Fotoğraf….:  Ziraat Müzesi Olarak Tasarlanan Bir Yapı