Wednesday, February 24, 2016

Çadırın Ötesi : Mülteci Kampları Neden Mimarlara İhtiyaç Duyuyor (Her Zamandakinden Daha Fazla)

Çadırın Ötesi :  Mülteci Kampları Neden Mimarlara İhtiyaç Duyuyor (Her Zamandakinden Daha Fazla)



Tercüme: Bilen Kale, Peyzaj Yük. Mimarı





2013’te yalnızca yaklaşık 1 milyon insan, iki yılı aşkın bir süredir devam eden sivil çatışmadan kaçmak için Suriye’nin dışına akmıştı. Suriye’li sığınmacıların/mültecilerin toplam sayısı 2 milyonu geçmiştir – bu hiç öngörülmeyen bir rakamdır ve evsahibi ülkeleri büyük bir altyapısal yükün altına sokan, karışıklık/huzur kaçıran bir gerçek olmuştur.

Bununla birlikte evsahibi ülkeler en azından kendilerinin takip ettiği bir protokolü izlemektedirler. BM’in Elkitaplarına başvurulmakta ve bunlar bilgilenmek ve kamp planlama konularında uygun bir yaklaşım geliştirmek için kullanılmaktadır. Toprak konusu üzernde görüşülmekte ve grid(ızgara) bir tasarım kurulmaktadır. Yöntem çoğunlukla dikkatli ve titiz yürür -  bitiş süresi, konusu bellidir, uygundur.

Ya da en azından böyle olabilirdi eğer konu gerçekten geçici olsaydı.



Kamplar eşyalarını haber ekipleriyle birlikte toplamazlar.  Kampların süresi 7 – 17  yıllık bir yelpazede (bilgiler farklıdır) değişmekte ve çoğu da daha uzun süre devam etmektedir Buralar ölümcül hastalıklara davetiye çıkarmakta, mikroplara ve şiddet suçlarına mesken olmaktadır – ve kamplar daha da büyüdükçe ve genişledikçe kadına yönelik rapor edilen şiddet orantısız ölçüler halinde kaydedilmektedir. Bu yöneliş/meyil gözden kaçmış değildir– İnsanlık İçin Mimarlık – ve onun paydaşları kamplar dahilinde adeta düğüm noktaları gibi çalışabilecek bir dizi samimi karşılama ve güvenli mekanlar yaratmayı amaçlayan bir proje için  fon sağlamaktadır. Bu proje mükemmel bir ilk adımdır ve sığınmacı yerleşimlerde bundan sonraki mimari müdaheleler için bir örnek bir olay olarak düşünülmelidir.

Doğrusu,  felaket-sonrası şartları yeniden inşa ederken durumu  uzun vadeli değerlendirebilecek  kalifiye/ehil birileri varsa , bunlar mimarlardır. Ve, eğer güvenli , düşük maliyetli ve sürdürülebilir bir barınak yapmak için moral/ahlaki bir sorumluluk duyan birileri varsa , bunlar da çoğunlukla, kuşkusuz mimarlardır.

Ne yazık ki; mülteci kampların sürdürülebildiğine bakıldığında, atıf yapılacak bir seri, pek çok başarısız olmuş örnekler görülür. Dördüncü yıldönümünde Haiti deprem felaketi bir karabasan gibi yanıbaşımızdadır  ve şimdi en azından, görüntüden silinen kötü şöhretli Haiti çadır kentini olumlamak mantıksız olmayacaktır. Fakat bu yerleşimlerdeki insan sayısı son zamanlarda önemli ölçüde terk edilirken, hükümetin metazori tahliyeleri herhangi bir yerdeki gelişmiş  koşulları  daha çok suçluyor gibi görünüyor. Mesaj açık: büyük ölçekli afetler uzun erimli çözümleri gerektiriyor.



Mimarlar  dikkate alındığında bilinen kentsel planlama uzmanlıklarından ayrı olarak (şimdilerdeki araştırmalarının konusu geçici kentler nasıl başarıyla büyür) , belki de artık uzun erimli fark yaratmak üzere özel bir şekilde değerlendirileceklerdir. “Geçici” yerleşim tasarımları bir tipoloji değildir, bu nedenle sıradışıdır – yeni bir usa vurmayı gerektirir ve basit olarak kurulu bilginin toplanması için bir çağrıdır.
Tasarım önerilerinde mobilitenin/taşınırlığın dikkate alınması, örneğin, mülteci kamplarının “süreksiz kalıcılığı” na bir çözüm sağlayabilir. Evsahipleri sığınmacılara süresiz olarak yardım edemediğinden/kalacak yer temin edemediğinden,  bir kampın, bir alanın  -görece, kolayca- içine ya da dışına taşınabilmesi tüm taraflar için cazip olabilirdi. Bir mobil(gezici) hastane planı –Hord Coplan Macht + Spevco tarafından geliştirilen- levazımı/donatımı ve nihayette yapının kendisini taşıyacak olan kamyonları kullanmaktadır. Mülteci kampları bağlamında, bu konut mekanlarını içermek üzere uyumlandırılabilmiş  bir konsepttir. Nakliye konteynerleri de ailelere yer temin etmek için amaçlarını bu minvalde kolayca yeniden düzenleyebilirler.
2009’da, İnsanlık İçin Mimari Atlanta, Hope Floats(Gezgin Ümit) adlı mobil, gezici bir sağlık kliniği kurmak/geliştirmek için kendi tasarım uzmanlıklarını sunmuştur. Proje, şu anda, halihazırda kurulmuş ve kullanımdadır, büyük bir başarıya ulaşmıştır – böylelikle replike edilebilecek , daha da geliştirilebilecek bir durumdadır.Acaba bizler bir gün gezginmülteci komünitelerini görebilecek miyiz? Su üstü barınağı, ev sahibi ülkelerin karada ilgilenmek zorunda oldukları yüklerini azaltabilir ve de mülteciler kendi başlarına kalıcı çözümlere dönüştürebilirler.



Mimarların halen yeniliklere yönelik iştahları tatminkar iken ileri-yüksek teknolojik öneriler de çözümler üretebilir. Örneğin, Hollanda firması DUS Mimarları,  pahalı olmasına rağmen uygulanabilir, afet sonrası tasarım için bir opsiyon olarak, oldukça mobil, geri dönüşümlü olmayan tüm odaların çıktısını alabilecek bir 3d yazıcı geliştirdiler (KamerMaker). Ancak şimdilik ekarte edilmektedir – 3d yazıcılar gittikçe daha da popüler olmaktadır ve pek yakında daha düşük maliyetli çıktılar almak mümkün olacaktır.
Ve elbette, özellikle, yardım durumlarında (sarf edecek pek para olmadığında) uygun maliyet büyük endişe yaratır.
Yakınlarda IKEA, yeni bir tür sığınmacı barınağı tasarımlamak üzere UNHCR ile işbirliği yaptı. Tasarım maliyetleri görünenin iki katı olsa da şu anda kullanımdaki çadırlardan daha uzun dayanır (altı ayda bir yenisiyle değiştirilmelidir), ve son tahlilde daha ucuz bir çözüm olmaktadır. Ayrıca, daha kontrollü bir ısı sunmaktadır, akşamüzeri ışık için güneş enerjisi ve bir parça daha fazla mahremiyet. Bu, bir “ev” değildir belki de ancak iyi, sevimli bir alternatiftir.


Elbette, ne yazık ki, sığınmacı kamplarında düşünülen ve uygulanan çözümler çeşitli komplikasyonlarla maluldür. Kamplar,  belli uzamda güvenliği sağlamak için  ve de kaynakların dağıtımını kolaylaştırmak için yüksek yoğunlukta tutulmaktadır. Kamplar, ayrıca, geniş çapta, gergin politik doğaları gereği  çok katı yasal çerçeveden de muzdariptir. Ve, elbette, çözümler hızla ve etkin olarak uygulamaya girmelidir – söylemesi yapmasından daha kolay bir şeyler.

Ancak, mimarlar, asla kompleks tasarım zorluklarından kaçmamışlardır – ve “iyi-niyetli” tasarımlar bağlamında mimari yaratıcılık konusunda hudutsuz/muazzam bir seçenekler bütünü mevcuttur.
Şimdi artık çadırın ötesine geçme zamanıdır. 

Mimarlar bu zorlu göreve hazır mı?