Wednesday, October 28, 2015

GAP’ TA UYGULAMA ALANLARINDAKİ TARİHSEL KENTSEL SİTLERDE YAPI STOKLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

GAP’ TA UYGULAMA ALANLARINDAKİ TARİHSEL KENTSEL
SİTLERDE YAPI STOKLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ [1]

Mehmet TUNÇER (*)
Işık AKSULU (**)


A. Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır Kentleri Sosyal ve Ekonomik Yapı

1.  Bölgesel Nüfus

1980 - 1985 yılları arasında Türkiye’ de nüfus artışı en büyük bölge Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ dir. Bu dönemde, bölgenin toplam nüfusunun yıllık nüfus artış oranı % 49.61 olmuştur. Aynı dönemde, Türkiye’ nin yıllık nüfus artış hızı % 27.85’ dir. Bölgede yer alan illerdeki nüfus artışları karşılaştırıldığında, kentsel nüfus artışında Adıyaman’ ın 1980 - 1985 döneminde % 29.07 ile ilk sırada yer aldığı görülmektedir.

Bunu, Mardin, Diyarbakır ve Gaziantep izlemektedir. Kırsal nüfus artışı açısından ise, aynı dönemde Diyarbakır birinci sıradadır. Şanlıurfa, il toplam nüfusu bakımından üçüncü sırada yer almaktadır ve 1985 sayımına göre Türkiye’ nin 16. büyük nüfuslu ilidir. 1980 - 1985 arasında % 31.90 oranında bir nüfus artışı ile Türkiye ve bölgesinde birinci sırada yer almıştır. Bu artışın en önemli nedeni, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)’ tır (TUNCER, M., Şanlıurfa Koruma Amaçlı İmar Planı Raporu, 1990).

Yerleşme merkezi olarak önemi çok eski tarihlere uzanan Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır illeri nüfus varlığı açısından her zaman ülkenin önemli illeri arasında yer almıştır. Bu durum, illerdeki yüksek doğurganlık düzeyinin sonucudur. 1960 sonrasında doğurganlık ülke düzeyinde bir gerileme gösterirken, bölgede yüksek düzeyini korumuştur. İl dışına göç olgusunun 1960’ lardan itibaren artması, yüksek doğum oranına rağmen, nüfus artış hızının gerilemesine neden olmuştur. 1985 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, Gaziantep ve Diyarbakır’ dan sonra üçüncü sırada yer alan Şanlıurfa’ nın nüfusu 795 034 kişidir.

Bölgeden göç çeken merkezlerin başında Çukurova Bölgesi gelmekte, ilin kırsal kesiminden pamuk işçisi olarak bu bölgeye göç olmaktadır.

2.  Bölgesel Ekonomik Yapı ve Kentsel Kademelenme
           
            Bölgede tarım doğal koşullara bağımlı ve büyük toprak mülkiyetinin egemenliğindedir. Topraklar verimli olmasına karşın kurak iklim koşulları ve tarımsal üretimin teknik düzeyinin geriliği verimi düşürmektedir.
            GAP Projesinin gerçekleşmesi, Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır kentlerinin içinde bulunduğu bölgeyi de etkileyecek, bölgedeki ekonomik yapı ve buna bağlı kentsel kademelenme ve ilişkileri büyük ölçüde değişecektir.

B. Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır Kentleri Tarihi Dokuları

1.  Konut Stoku, Tipoloji, Nitelik ve Koruma Sorunları

1.1. Şanlıurfa

            Şanlıurfa, tarihi, mimari yapısı ve geleneksel yaşantısıyla Güneydoğu Anadolu’ da müze şehir olabilecek niteliktedir. Şehrin eski kent merkezi ve Allaben Deresini çevreleyen geniş bir alanı içeren sur içi kesiminde büyük bir tarihi ve kültürel miras bulunmaktadır. Ekonomik ve sosyal yapısı, yapı malzemesi ve iklim özellikleri bir araya gelerek Şanlıurfa’ da kendine özgü bir konut mimarisi ve dokusu oluşturmuştur. Geleneksel Urfa evleri, düzgün bir topografya üzerine yerleşmiştir. Mimari olarak düzgün olmayan, karmaşık ve bitişik düzende bir yerleşme dokusu bulunmaktadır. Yerleşmenin biçimlenmesinde iklimsel koşulların büyük etken olduğu gözlenmekte, sokak genişliklerinin yer yer 2,5 - 3,5 m. ye kadar düşmesinde; yazın yüksek sıcaklardan korunma amacı bulunmaktadır. Sokakları çevreleyen evlerin avlu duvarları yüksek tutulmuştur. Böylece yüksek duvarlarla sınırlanan sokaklar sıcağa karşı korunmuş ve hemen günün her saatinde sokakların gölge olması sağlanmıştır. evde geçen günlük yaşamı gizlemek amacıyla, alt katların sokağa bakan cepheleri tümüyle sağır bırakılmıştır. Zemin katlardaki tek açıklık evlerin giriş kapılarıdır. Sadece üst katlarda ve “çardak” denilen üst kat çıkmalarında pencereler görülmektedir (AKKOYUNLU, Z., Geleneksel Urfa Evlerinin Mimari Özellikleri”, yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Müh. Mim. Fak., 1988, s.18).

            Baş odaların (çardak) sokağa açılan, bindirme tekniği ile yapılmış çıkmaları, yalın cephelere hareket, sokağa da biçim zenginliği kazandırmaktadır. Yapı parsellerinin düzgün olmayışı ve üst katlarda düzgün mekanlar elde etmek için yapılan beden duvarları üzerindeki çıkmalar, bütün bölgelerde sokak görünümlerine benzer bir kimlik kazandırmıştır. Urfa evlerinin çıkma pencereleri, evlerin birbirini göremeyeceği şekilde planlanmıştır. Bazı evlerde karşı evi görmemek amacıyla çıkma ön yüzünde pencere konulmamıştır.

            Çardakların altındaki süslü, profilli, bindirme tekniği ile yapılmış taş konsollar cephelerin, dolayısıyla sokağın en önemli unsurlarıdır. Bazı evler sokağın üzerini örten bir biçimde yapılmıştır. Burada örtü sistemi, sokak genişliğinde, derinlemesine uzanan “kabaltı” denilen sivri kemerli bir tonozdur. Genellikle kabaltı üzerinde bir yapı bulunmaktadır. Kabaltıya, sıcak iklimin hüküm sürdüğü Diyarbakır ve Mardin’ de rastlanılmaktadır. Mardin sokaklarındaki kabaltılar tonoz örtülü, Diyarbakır sokaklarındakiler ise düz, ahşap kirişlidir.

            Yapıların mutlaka bir sokağa açılması için, bitişik mülkiyetler birbirlerine toprak parçaları vermişlerdir. Bunun sonucunda bazı evlere giriş, esas sokağa bağlanan 5 - 15 m. uzunluğunda, 1,5 - 2,5 m. genişliğinde dar bir çıkmaz sokak ile (tetirbe) sağlanmıştır.

            Urfa evlerinde doğal çevrenin gereği, malzeme olarak taş kullanılmıştır. Taş malzeme ile yığma tekniğinde yapı geleneği hala sürmektedir. Bu malzemenin işlenmeye çok elverişli, yumuşak olması, sıcak iklim koşullarına karşı iyi bir izolasyon sağlaması nedeniyle yaygın olarak kullanılmıştır.            
            Urfa evlerinin planlanmasında iklim koşulları birinci derecede etken olmuştur. Avlu etrafında çeşitli birimlerin sıralanması ile oluşan ve yılın yedi sekiz ayı boyunca yaşanılan açık avlu sıcak iklimden dolayı kapalı bir mekan olarak ele alınmıştır (AKKOYUNLU, Z., “Geleneksel Urfa Evlerinin mimari Özellikleri”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Müh. Mim. Fak., 1988, s. 118). Geleneksel Urfa Evinde planın asıl belirleyici ögesi eyvandır. Eyvan, avlu kotundan birkaç basamak yüksek, dikdötgen planlı, avluya bakan cephesi açık ve kemerli, yan yüzeyleri pencereli, arka yüzeyi kapalı ve üzeri genellikle tonoz örtülü bir mekandır. Plan şemalarında, ortada eyvan ve iki yanında birer odanın yer aldığı simetrik düzen egemendir. Servis mekanları alt katlardadır ve hemen her evde farklı şekilde düzenlenmiştir.

Genellikle iç avlulu ve sokağa kapalı olan yapıların tasarlanmasındaki en önemli husus, aile mahremiyetinden kaynaklanan haremlik ve selamlık ayrımıdır.

Urfa evlerindeki dış ve iç cephe düzeni çok farklıdır. Sokak cephelerinin yalınlığı, avlu cephesindeki biçim ve süsleme ile zıtlık oluşturmaktadır. Anadolu’ nun çoğu kentlerinde bulunan evlerin, sokak cephesindeki çıkmaları binanın esas cephesini oluşturur. Urfa evlerinde ise sokak cephesi tali cephedir, avlu cephesi esastır.

Plan şeması olarak, Urfa evlerinin benzerleri, bölgede eyvanlı ev geleneğine sahip olan Diyarbakır ve Mardin evleridir. Bunlarda da alt katlarda sokağa bakan pencere yoktur, eyvanın yorumu ise bu bölgelerde daha farklıdır. Urfa evlerinin en yakın benzeri olan Diyarbakır evleri ile farklılık ve benzerlikleri şöyle sıralanabilir: Urfa evlerinde avlunun temel öğesi olan kuyu, Diyarbakır evlerinin çok azında görülür. Buna karşılık, Urfa evinde eyvanlarda bulunan küçük havuzlar Diyarbakır evlerinde daha büyük boyutta planlanmıştır.

Diyarbakır evlerinde de servis mekanları alt kattadır, kilerler Urfa evlerindekiler gibi mümkün olduğu kadar derine inilerek serin olması sağlanmıştır. Urfa’ da sadece zengin evlerinde hamamlar vardır. Evlerin bazılarında gusülhane bile yoktur. Bu durum Diyarbakır evleri için de geçerlidir. Urfa ve Diyarbakır evlerinin en büyük farklılıklarından biri de süslemede görülmektedir.

Mardin evlerindeki eyvan ise düzenleme olarak Urfa’ daki eyvan tanımına uymaktadır. Buradaki eyvan, uzun ekseni evin cephesine dik, tek açıklıklı ve tonoz örtülüdür. Mardin’ deki eyvanlar topografik yapıdan dolayı, teraslar şeklinde birbiri üzerinden dışa açılmaktadır. Bu husus onları dışa tamamen kapalı avluya yönelik olan, Urfa ve Diyarbakır’ daki eyvanlardan ayırır (AKKOYUNLU, Z., “Geleneksel Urfa Evlerinin Mimari Özellikleri”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Müh. Mim. Fak., 1988, s.194).




1.2. Mardin

Yer aldığı tepenin güney yamacında, doğu - batı doğrultusunda çizgisel bir gelişmişlik gösteren bir yerleşim düzeni oluşturmaktadır. Sur içinde gelişmesi nedeniyle sivil ve dini mimarlık örneklerinin yer aldığı doku kademeli bir düzen oluşturur. Dokunun belirgin özelliği sokaklardır. Eğime paralel uzanan çizgisel sokaklar ve bunları dikine kesen geniş basamaklı sokaklar, bazen çıkmaz sokaklarla son bulmaktadır. Çıkmalar ve kabaltılar sokaklara hareketli görüntüler kazandırırlar. Lineer aks ortasında ve daha sonra Ulu Cami çevresinde oluşan ticaret merkezi, hanları ve geleneksel çarşıyı barındırırken, çarşının çevresinde zengin mahalleri, kademeli olarak da bunların etrafında daha mütevazi evlerin bulunduğu mahalleler yer alır. Eğimli bir yerleşme alanına sahip olan kent dokusunda, geleneksel evler, düşeyde gelişen, arazi eğimi ile uyumlu bir planlama anlayışı gösterir, böylece topografyanın teraslamalar biçiminde kullanımı söz konusudur.

Evler bazen araziyi düzleyerek, bazen de doğal zemini olduğu gibi kabul ederek inşa edilmiştir (Alioğlu, F., Geleneksel Mardin Şehir Dokusu ve Evleri Üzerine Bir Deneme, Basılmamış Doktora Tezi, 1989, Şekil 1-2).

Genellikle 2 katlı olan evler zeminde avlulu giriş katı, üst katlarda yaşama mahallinden oluşur. Girişte, avluda; hela, ocaklı mutfak, ahır ve depo yer alır, geniş evlerde hizmetkar odaları bulunabilir. Selamlığın da bu katta yer aldığı örnekler mevcuttur.

Avludaki açık taş merdivenle üst kata ulaşılır. Bu katta, eğiminden dolayı teras ve yaşama biçimleri yer alır. Kapalı, yarı açık ve açık mekanların yer aldığı geleneksel Mardin evi, yaklaşık 4.00 x 4.00 m. boyutunda adeta modüler bir sistemin oluşturduğu bir planlama düzeni içerir. Yarı açık mekan olan eyvan ve revaklar bu modülasyon içinde bütünlüğe kavuşur. Modüler sistem içeren yaşam bölümlerinin yan yana gelişleri tekli, ikili, üçlü, L ve T şeklindeki yan yana gelişlerle tipi belirler. Yaşam birimleri ocak, dolap, nişler ve yüklüklerle donatılmıştır. Bu birimlere ya eyvandan ya da doğrudan teras veya avludan girilir.

Eyvan genelde su elemanı ile donatılmış “selsel” oturma ve dinlenme mekanıdır.

Geleneksel Mardin evinde cephe güneye yönelmiştir. Bu cepheye gösterilen özen, diğer cephelerde görülmez. Kapılar ve pencereler silmelerle bezenmiştir. Cephe düzenini yaşama birimleri, eyvan ve revaklar düzenler. Geleneksel taş teknolojisinin kullanıldığı Mardin evinde kalker taşından yığma yapım sistemi kullanılmış modüler arası kemerlerle yük zemine aktarılmıştır. Taşın dışında malzeme olarak, ahşap kapı ve pencerelerde alçı ocak ve tavan süslerinde, demir pencere şebekelerinde kullanılmıştır.

1.3. Diyarbakır

Diyarbakır, anıtları, çarşıları, sokakları ve evleriyle ortaçağ kenti manzarası çağrıştırır. Şehir bu görüntüyü iklim koşulları, tarihi olaylar, geleneksel yaşam, coğrafi koşullar ve yöresel malzeme ile kazanmaktadır. “Sur içi” kısmına sıkışıp yaşamaya mecbur olan halk, sıcak iklimin etkisiyle de evlerini mümkün olduğunca birbirine yaklaştırmış, evlerin çıkmaları aracılığıyla sokakları gölgelemiştir (ÖZOLGUN, M., Diyarbakır Sur İçindeki Konut Stoklarının Değerlendirilmesi, Yayınlanmamış Rapor, s.1, 1993). Geleneksel Diyarbakır evlerinin sokak cephesi penceresiz ve sadedir. Sokak kapısından içeri girilince, etrafı çevrelenmiş avluya geçilir. Evler genelde iki katlıdır. Birçok geleneksel konutta olduğu gibi, Diyarbakır evlerinde de haremlik selamlık kısımlar vardır. Avlu evin harimi durumunda olduğundan, ne avludan başka bir yer, ne de başka bir yerden avlu görünmez. Avlular, çiçekler, havuz ve selsebillerle bezemelidir. Evin odaları bu avlu etrafında yerleştirilmiştir. Odalar genel olarak yüksek tavanlı ve ferah mekanlardır. Tavanda 20 - 25 cm çapındaki ahşap kirişler dizilidir. Zengin evlerde bu direkler çeşitli renk ve işlemelerle bezenir. Ahşap kirişleme üzeri tahta kaplama yapılarak toprak ile doldurulur. Toprak tabakası, çamurla sıvanır tesviyelenir ve loğlanır. Odalar, bol pencereli ve aydınlıktır. Birçok odada, tepe penceresi olarak adlandırılan küçük pencereler yer alır.

Evlerde haremlik, selamlık kısımlarının yanında, yaz ve kış odaları da yer alır. Yaz odaları kuzeye bakar, güneş almaz ve eyvana açılırlar. Evin avluya bakan tüm cepheleri ince yonu taşındandır. Cephedeki siyah bazalt taşın keskin özelliği, kemerli pencereler, beyaz motifler, sütunlar ile hafifletilerek, cepheye hareket kazandırılmıştır.

Avlu dişi taş denen delikli, sünger taşına benzeyen bazalt taşı ile döşelidir. Yaz sıcağında, avlu yıkandığında deliklere dolan sular buharlaşır ve çevreye serinlik verir. Sıcak günlerde halkın serinlediği diğer bir mekan da, avluya bakan kısmı açık, üstü ve diğer üç yanı kapalı geniş bir kemre dayalı eyvanlardır. Eyvanların çoğunda bir havuz bulunur. Diyarbakırlılar sıcak yaz aylarını bu eyvanlarda geçirirler (ÖZOLGUN, M., Diyarbakır Sur İçindeki Konut stoklarının Değerlendirilmesi, Yayınlanmamış Rapor, S.2,1993). Yöre malzemesi olan siyah bazalt taştan yapılı surların çevrelediği “Sur İçi” evleri, hanları, hamamları, cami ve medreseleri ile kentsel sit alanıdır. Sur içinde yer alan geleneksel doku içindeki eyvanı, cumbası, yazlık - kışlık odaları, haremlik - selamlık kısımları ile ayrı bir öneme sahip Diyarbakır evleri, mükemmel bir konut yaşantısının en görkemli sanat eserleridir. Konut mimarisi, gelişen teknoloji, yoğun trafik, nüfus artışı, göçler vb. sosyal ve ekonomik sorunlar altında ezilmekte ve yerini çarpık gelişen bir mimariye bırakmaktadır. Eski kent dokusu olan mahalleler, çok katlı betonarme konut ve çarşılarla kuşatılmıştır.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından, spekülasyon amacı ile geleneksel Diyarbakır evlerini yıkarak, yerine çok katlı betonarme konut yapma istekleri ve Belediyenin tarihi eserlere karşı olan eylemleri engellemiş, gerekli kararlar alınarak koruma ve onarım yönünde çalışmalar başlatılmıştır.

Geleneksel Diyarbakır evlerinin sayıları giderek azalmış, birçoğu yok olmuş, ayakta kalabilenler kaderlerine terk edilerek yıkılmaları hızlandırılmıştır. Zamanın ve insanın tahriplerine karşı hala ayakta kalmakta direnen bu kültür mirası yeniden konut stoku olarak değerlendirilip gelecek kuşaklara aktarılmalıdır. Konutların bir kısmının kültürel ve turistik amaçlı kullanımları düşünebilir. Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi olarak açılan ev, etnografik bir müze olarak Diyarbakırlıların yaşam tarzlarından ve geleneksel konut anlayışından kesitler vermektedir. Restorasyon çalışmaları tamamlanmakta olan Ziya Gökalp Evi de bir etnografik müze olarak yakında açılacaktır. Bu tür kullanım ile hem yapı yaşatılmakta, kültüre hizmet edilmekte, hem de yörenin mimarisi, sanatsal, estetik ve etnografik yönlerini tanıtıcı turistik bir eser oluşturulmaktadır.

Halen restorasyon çalışmaları devam etmekte olan iki katlı geleneksel bir ev Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğü olarak kullanılacaktır (ÖZOLGUN, M., Diyarbakır sur İçindeki Konut stoklarının Değerlendirilmesi, Yayınlanmamış Rapor, s.3, 1993).

Bu tür örnekler gibi birçok geleneksel Diyarbakır evi, gerek kamu kurum binası, gerekse müze, kültür yapısı olarak kullanılabilir. Ancak, en önemli kullanımın konut olduğu unutulmamalı, konut stoklarının, sahipleri tarafından özgün durumu bozulmayacak şekilde konut olarak onarılması sağlanmalıdır.

2.  Konut Stokunun Kullanımı

2.1. Şanlıurfa Örneğinde Koruma Sorunları ve Yapı Stoku

            Şanlıurfa’ da tarihi kent dokusu, 1980 sonrası Belediyenin yol açma ve yeni yapı izinleri vermesi nedeniyle yer yer yok olma sürecine girmiştir. 1983 yılında Belediye’ nin mevcut  dokuyu yıkarak yol açan talebi, dönemin Yüksek Kurulu2 nun da onayı alınarak içlerinde anıtsal değere sahip 5 tescilli ev dahil olmak üzere onlarca ev yıkılarak uygulama yapılmıştır. 1987 yılında kentsel, arkeolojik ve geleneksel ticaret merkezi sınırları belirlenmiş ve tek yapı tescilleri yapılmıştır.



  Bu makalenin devamı için bkz:

http://www.gazikitabevi.com.tr/urun/dunden-bugune-kulturel-miras-ve-koruma



Sayfa Sayısı:430
Basım Yılı:2017
Yazar: Mehmet Tunçer
Yayınevi: Gazi Kitabevi
ISBN: 9786053445227

Friday, October 9, 2015

DAKTİLO



DAKTİLO

Bazı yazarlar için babasının bavulu ne ise, benim için de babamın daktilosu benzerdir... 

İlk daktiloyu ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum.. Ancak ilkokula başladığımdan itibaren daktiloyu babamın Bulanık (Muş)  Sağlık Ocaklarında gördüğümü hatırlıyorum.. 

Daha sonra da sırasıyla 5. sınıfı okuduğum Ayaş Ortabereket Köyü , Yenikent  Sağlık Ocakları ve nihayet Hacettepe üniversitesi ve eve alınan küçük daktilo..
Doktor oğlu olarak, babamın yanına gittiğim Sağlık Ocaklarında pek çok şeyi merakla incelerdim .. 

Mikroskop, santürfüj cihazı, tüpler, renk renk şişeler, lam, lameller, hasta yatağı, -varsa idrar ve gaita tahlil odası (köşesi)-, vb.. 

Mikroskopa lam üzerine her türlü malzemeyi koyarak inceler, en fazla büyüten mikroskopa sahip olmayı dilerdim..

Sanırım ayak altında fazlaca dolaşmayayım diye babam bana boş arkası kullanılmış kağıtlar vermiş, masasına oturtarak yazı yazmam için daktilo kullanımını öğretmişti.. 



Hatta Deneme Lisesinde, lise birde sınıfta çakmış, haylaz bir öğrenci olduğumdan en azından sekreter olurum bir yerlerde diye beni daktilo kursuna bile göndermişti lise 2. Sınıfta..

“Kara kara kartallar, kara kara kartallar, kara kara kartallar, kara kara kartallar karlı dağlara konarlarJ ..”

On parmak daktilo yazmak için ilk başlarda yapmanız gereken, her parmağı bir harfe koyup kaldırmadan yazmak ve yukarıdaki nakaratı onlarca kez tekrarlamaktır.. Bunu beceremediğimden hala 2-4 parmakla yazarım, yıllarca da binlerce sayfa araştırma, rapor, makale, kitap vb dokümanı böyle yazdım,.. İnanın en kolayı buJ

Her türlü daktilo gördüm sağlık ocaklarında, antika tuşlu, en büyük şaryolusundan (chariot : Yazı makinesinin kâğıt takılan, tuşlara vuruldukça ilerleyen bölümü) küçüğüne kadar.. 

Şaryolar iki yanda büyük kağıtlar için -geniş omuzlu delikanlılar gibi- taşar, daktilo tuşları parlak boncuklara benzer, insanı içine çeker..Renkli şerit takılanlara bir düğme ile kırmızı-mavi bile yazabilirdiniz..

İlk olarak Yenikent Sağlık Ocağında  25-30 sayfalık  ilk kitabım olan “Fıkralar” derlemesini yazmış, ortasından da dikerek ciltlemiştim (kayıptır??)..Kapağını da hazırlamıştım, okuduğumda  en çok da annem gülmüştü fıkralara, sanırım Saatli Maarif Takvimi yapraklarından seçmelerdi..

ORTABEREKET KÖYÜ

Babamın 1970’lerin başındaki Hacettepe’deki tez çalışmalarında, Sağlık Ocaklarında sürdürdüğü “Çocuk Ölümlerinin Nedenleri”ne yönelik araştırmasında yaptığı anketler önce mumlu kağıtlara yazılmış, daha sonra teksir makinası ile sarı kağıtlara çoğaltılmıştı.. 

Henüz fotokopi makinesi de keşfedilmemişti ve ekonomik olması açısından en pratik yöntem buydu.. Mumlu kağıtta yapılan hatalar kırmızı tuhaf kokulu bir “correction” düzeltici ile örtülürdü, tıpkı daktilodaki hatalarda harfin üstüne gelip beyaz düzeltici kağıtla hatayı örtmek gibi.. Ancak tabii birkaç harf ya da satır hatası yapıldığında düzeltme işlemi zor ve göze batıcı hal alıyordu, daksil’ler çıktığı zaman bile kötü görünüyordu..O yüzden de o sayfaları yeniden yazardık mecburen.. Anket dökümlerini elle tablolar yaparak yapmıştık henüz excel icad edilmemişti..

Babamın araştırmaları sürdüğü için eve bir daktilo aldı, hep beraber (!) kullanmaya başladık.. Daktilo tozlanmasın diye kapalı kutusunda tutulur, kullanılacağı zaman itina ile açılır ve şeridi bitmesin diye de ekonomik kullanılırdı..

 ODTÜ de master yaparken bütün derslerimi ve tezimi de bu daktilo ile yazmıştım.. Hala da ofisimde pikap ve makaralı teyblerimle bir köşede biblo gibi durur.. 

Tabii bilgisayar çıktı o tıkırtıyı başka birçok şeylerle birlikte özler oldum..


“Tık tık tık, tık tık tık..zaman geçiyor tık..tık..tık..tık..”


Mehmet Tunçer ANILAR 3  / 18 Eylül 2013 Ankara
(Babamızın kaybından sonra kaleme alınmıştır)








Tuesday, October 6, 2015

KARA TREN




KARA TREN


1964-65-66 yıllarında Muş’tan İstanbul’a kalabalık sayılabilecek bir ailenin en güvenli ve en ekonomik ulaşımını sağlayan “Kara Tren” di. 
Kara Tren deyip geçmeyin, dönemin en konforlu ve en rahat seyahatleri bu güvenli araç ile yapılırdı. Tabii İstanbul’a Tatvan’dan binip 3 gün 3 gece gitmeyi göze alırsanızJ 

İstanbul’daki anneannem (ninem) ve dedemi yaz tatillerinde ziyaretimiz için başkaca bir araç da yoktu, otobüsler sigara içildiği ve çok kaza olduğundan tercih edilmezdi..



Kızkardeşimiz sevgili Seval’in Aralık 1965’de doğumu ile bizim için zaten doğuda kaldığımız yıllarda alışılmış bir eğlence keyif aracı olan Kara Tren ile seyahatlerimiz daha da gerekli hale geldi.. 
Ailemize katılan 4. çocuk  olan Seval’in ilk yaz seyahatinde rahat etmesi için gerekli her türlü önlem alındı kompartımanda.. Daha önceleri deneyimli olduğumuzdan, hangi istasyonda duruluyor, nereden yiyecek, nereden ekmek alınacak, su nereden temin edilecek, tuvalete yakın kompartımanın faydaları vb biliniyordu..

Muş, Tatvan’dan binilen bir akşam üzeri “Doğu Ekspresi” nin heybetli lokomotifi oflaya puflaya hareket etti.. Kompartımanda Seval’i sallamak için hemen bir salıncak kuruldu, trenin ışıkları yanar yanmaz biz küçükler özlediğimiz yatakları hemen yapması için babama yalvarmaya başladık.. 

-Çok daha sonraları 1992 – 2000 arasındaki İstanbul’da Mimar sinan Üniversitesi’ndeki her sene iki kez katıldığım Kentsel Tasarım” ve “Koruma” Kologyumlarına daima yataklı tek kişilik konforlu odalarda gitmek benim çocukluktan kalma Kara tren sevdamın sürmesidir..:)


Yatakların kompartımanda iki taraflı indirilmesi ve kilitlenmesi ancak babamla annemin yapabileceği, benim de ayak altında dolaşarak yardımcı olmaya çalıştığım bir seremoniydi.. 

Yatakların en üstünde genellikle babam yatardı, inmesi en zor yerdi ve merdivenden düşmemek gerekliydi:)  Adamcağız nasıl olsa sıkıntıya alışkın diye onu yukarı gönderirdik.. Ben de karşısındaki üst kotlarda kalırdım abi olarak.. 

Aşağıya doğru yaş sırasıyla Meral, Zühal -ki o zamanlar 3-4 yaşındaydı ve anneme en yakın olması gerekiyordu- ve kompartımanda en küçük ziyaretçi, ortalığı ağlamasıyla çınlatan Seval iki yatak arasına kurulan salıncakta sefa sürüyordu..

Trenin hareketi ile annemin hazırladığı köfteler, börekler, dolmalar,  babamın aldığı simitler, tazecik sıcak ekmekler (yaşadığımız Karaağıl köyünde yoktu, Tatvan’dan alınırdı binmeden), meyveler çıkarılır, küçücük açılan masada sıralanırdı.. Adeta bir kokteyl gibi herkes tabaklarına alır, pencere kenarında oturma kavgası ve itişmesi yaşanırdı..

Hava kararında Kara Trenin çıkardığı  “kartal pendik gittik geldik” tıkırtısı ve arada çaldığı uzun düdüğü bizlere ninni gibi gelir, herkes çarşafını yastığını alıp uyumaya koyulurdu.. 
Ancak, bebeğin katılımı nedense gece uykularımızı bölüyor, annem komşular (!) rahatsız olmasın diye sürekli meme veriyor, sütünü eksik etmiyor, altını değiştiriyor, babam mecburen dışarı gidip geliyor, tuvaleti gelenler vb.. 

Kompartımanda bir curcuna yaşanıyor, ama gene de o güzel sallantı uykumuzu getiriyor, dalıyoruz, zaman zaman neredeyiz acaba diye bakıyoruz zifiri karanlıkta dışarı, biraz pencereyi aralayınca duman ve is gözümüzü yakıyor, kömür kokusu içeri doluyor. 

Gündüz hava güzel olunca pencereyi açıyor, hep birlikte dışarı sarkıyor yarı belimize kadar, dışarıdan içeri taş atılacak korkusu olmadan dağları, ormanları ovaları seyrediyorduk..



Hareket halindeki trenin kompartımanda herkes bir şeyler okurken ya da yerken aniden ışıklarının kararması endişe vericidir, trenin yeknesak gürültüsü o an daha da belirginleşir.. .

Kartal pendik gittik geldik, Kartal pendik gittik geldik, Kartal pendik gittik geldik, Kartal pendik gittik geldik, Kartal pendik gittik geldik,.............................



Birinci günün sabahı, öğleyin, akşam, güzel seyahatten dolayı sevinci ve mutluyuz, doğunun engin dağları ovaları köyleri, durduğumuz yerlerde “GAZTEEEE, GAZTEE” diye bağıran çocukların haykırışları, içeri girip simit satanlar, şişe suyu satanlar, mısır satanlar, gözleme bazlama satanlar, tren henüz kokmamış, içerisi tuvaletler henüz dolmamış, batmamış, kokmamış:)

Babam istasyonları anlatıyor, dağları, kasabaları söylüyor, hiçbiri tabii kalmamış aklımızda.. Sadece bazı yerlerde hala karın yerde kaldığını, bazı yerlerde baharın iyice geldiğini, çiçeklerin açtığını görüyor ve hatırlıyorum..Bembeyaz dağlar, upuzun karlı ovalar..Harika manzaralar Dr. Jivago gibi..

İkinci gün artık koridorlarda dolaşılmaz olmuş, bazı ara istasyonlarda binen köylüler indiklerinde arkalarında garip kokular bırakıyor.. Tuvaletler kirlenmiş girilmesi zor, Allahtan lazımlık var kompartımanda, çocuklar için bunların boşaltılması da bazen bana verilen görev:)

Annem ilk ve ikinci gecenin uykusuzluğu ile sararmış, solmuş, gece Seval’in emziği kaybolmuş, ara tara yok yok! ikinci gece kompartımandaki bir deliğin önünde bulundu meğer yere düştüğünde bir fındık faresinin oyuncağı olmuş:)

Düüüüüüüüüü…üüüüüü…..üüüüüüüt. Düüüüüüüüüü…üüüüüü…..üüüüüüüt..

Kara Tren genellikle hemzemin olan geçitlere yaklaşırken uzun uzun çalardı düdüğünü, kıvrılarak geçerken dağlardan bazen yavaşlar, çekişi düşerdi.. hatta bir keresinde tren kaymış, arkasındaki uzun vagon sırasını çekemez olmuş, patinaj yapmaya başlamış, demir raylardan ateşler çıkmıştı sürtünmeden.. 

Belki de üç-dört saat beklemiştik dağ başında, yakın bir istasyondan  gönderilen bir başka lokomotif eklenmiş de öylece yola koyulabilmiştik.. Sonraları kara tren yerine gürül gürül ses çıkaran motorlu lokomotif de eklenmişti ve böylece pencereleri isten gözümüz yanmadan, yüzümüz kararmadan açar olmuştuk rahatlıkla..


Tünelleri saymak yolculuk boyunca yaptığımız en keyifli işlerdendi... Tatvan-İstanbul arasında 99 tünel vardı (100 değil nedense hatırlamıyorum) .. Yüzlerce demir köprü ve beton köprüden geçerdik, tünele girdiğimizde pencereler içeri kurum, is, duman dolmasın diye hemen kapatılırdı, ışıklar yanardı, neşeli kahkahalar kaplardı içerisini.. Seval bile severdi sanırım ışıkların yanmasını..

Çok az da olsa  su doldurmak için bazen yarım saatten fazla durakladığımız ana istasyonlarda babamla aşağı iner, en yakın çeşmeye koştururduk, aklımız içeridekilerde, kalbim çarparak.. Ya treni kaçırırsak!’

Bazen aşağıya inmenin nedeni taze birkaç ekmek, simit, pide , meyve almak amacıylaydı, o zaman tabii trenden birçok kişi indiğinden sıra olunur, bazen sıra gelmeden makinist düdüğünü çalar, acele dönmek zorunda kalınırdı Kara Trene..


İstasyonların mimarisi daha o zamanlarda bile dikkatimi çekerdi, genellikle birbirine benzerlerdi, ama büyük şehirlerdekiler bir farklıydı.. Genellikle iki jandarma nöbet tutardı önünde ve bir özel şapkalı ve elinde ışıklı işaret aracı olan görevli gecenin karanlığında kırmızı sarı ışıklar saçardı.. 

Bu görüntü, istasyonların ışıkları sanki sihirli bir dünyaya götürürdü bizi sisler içinde..Bir keresinde Ankara’dan geçerken Zühal tepeler üzerindeki evlerin karanlıktaki ışıklarını görmüş ve şaşkınlıkla haykırarak “aaa evleri gökyüzüne yapmışlar” demişti:)







Trende en güzel eğlencelerden biri koridorda koşturmak ve bazen yanlış kompartımana dalmak pahasına başka vagonlara geçmekti.. Vagon sonundaki oturacak açılan tek kişilik yere oturulur, oradaki dümen gibi bir aleti çevirir vagonun öbürlerinden ayrılmasını beklerdik, Allahtan hiçbir şey olmazdı:) 

Bazen de geceyarısı yanlışlıkla kompartımanın kapısı zorlanır, açılmaya çalışılırdı, yolunu kaybetmiş çocuklar var çevrede diye düşünürdüm..Babam kapıyı kitler, bizi koruması altına alır, korkacak bir şey olmadığını söylerdi..

Üçüncü günün ortalarına doğru İstanbul’a yakın istasyonlar başlar ve işte KARTAL, işte PENDİK ve nihayet muhteşem güzelim binası ile HAYDARPAŞA’ya yorgun argın varılırdı.. 

Az sonra kavuşacağımız nene ve dedenin özlemini içimizde hissederek..Ve o özlemlere şimdilerde başka özlemler eklenerek o güzelim Kara Trene hala binmek isterim..

Anne ve babamı sevgi ve rahmetle anıyorum ve o güzel günleri arıyorum..



Mehmet Tunçer ANILAR 2 / 15 Eylül 2013 Ankara
(Babamızın kaybından sonra kaleme alınmıştır)

Sunday, October 4, 2015

"TARİHSEL ÇEVRE KORUMA Kolokyum'larının Sonuçları ve Değerlendirilmesi"


Mart 1997,  Mimar Sinan Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir Ve Bölge Planlama Bölümü, Kentsel Koruma ve Yenileme Disiplin Grubu, 
“KENTSEL KORUMA-YENİLEME VE UYGULAMALAR KONGRESİ”

"TARİHSEL ÇEVRE KORUMA Kolokyum'larının Sonuçları ve Değerlendirilmesi"


Mehmet Tunçer, Doç.Dr. (G.Ü.)

Ayşe YILMAZ, Y. Şehir Plancısı (G.Ü.)


AMAÇ VE YÖNTEM

Mimar Sinan Üniversitesi'nin yıllar boyu başarı ile düzenlediği "Kentsel Koruma ve Yenileme Uygulamalar Kolokyumları" "Tarihsel/Kültürel Çevre Koruma" konusunda yetersiz olan bilgi birikiminin bir bölümünü bilimsel olarak sağlamıştır. Katılımın ve niteliğin giderek artması da "Koruma" konusundaki ilginin giderek artmakta olduğunun bir göstergesidir.

Sunulan bildiriler yanı sıra, panel, sergi ve sonuç bildirgeleri de "koruma" konusunda gündemi yakalayan bir işlev görmektedir. Ancak, konunun sorumlusu, yetkilisi ve uygulamada aktif olması gerekli olan kamu kurum ve kuruluşları  (Kültür Bakanlığı,Vakıflar Gn. Md. Turizm Bak. Çevre Bak.) ile yerel yönetimlerin katkı ve katılımlarının yok denecek kadar az olduğu da görülmektedir.

Bu durum eleştiri konusu yapılarak, etkin katılım için gerekli önlemler üzerinde durulmaktadır.

Bilimsel toplantıların (konferans, seminer, panel ve kolokyumlar vb), akademik çalışmaların güncel pratik ile bağlantılarının olması, doğal, istenen ve toplumu ileri götürmekte bir araç olduğu bilinen bir gerçektir.

Bu bildiride, MSÜ tarafından 1993 – 1997 Yılları arasında düzenlenen ilk dört Koruma Kolokyumu'nun genel olarak değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Sunulan bildiriler, sonuçları ve öneriler gruplandırılarak, konularına göre sınıflandırılmış ve değerlendirilmeye çalışılmıştır. İlk iki Kolokyum yayımlandığından bu konuda daha kapsamlı bir çalışma yapılabilmiştir. 3. Kolokyumun Sonuç Bildirisi ve Sonuç Metni değerlendirilmiştir. 4. Kolokyum bildirilerinin de elde edilerek değerlendirilmesi  ile bu çalışmanın tamamlanacağı düşünülmektedir.

Tek yapı ve çevre ölçeğinde, planlama ve projelendirmeden, örgütlenme, finansman ve yasal çerçeve konusundaki görüş ve önerilerin derlenerek özetlenmesi ve somut sonuçların vurgulanması hedeflenmektedir.

Kollogyum oturumlarında alınan notlar ile, Panel / Tartışmalarda ortaya çıkan  öneriler de bu çalışmaya dahil edilmiştir. Böylece tüm çalışmaların özet sonuçları elde edilmeye çalışılmış,  görüş ve öneriler de bu sonuçlara eklenmiştir.

Çalışma, yayımlanmış, toplantılarda dağıtılmış ya da yayımlanmamış tüm bildirileri içerecek şekilde hazırlanmış, konular ve sonuç/öneriler demeti aşağıdaki ana başlıklarda oluşturulmuştur:

1.  Tek yapı koruması, onarım ve restorasyon,
2.  Kentsel, Arkeolojik ve Doğal Çevre Korunması,
3.  Örnekolay/alan Çalışmaları,
4. Koruma ve Hukuk (Yasal Çerçeve),
5. Yönetsel Çerçeve,
6. Finansman (Ekonomik Yaklaşımlar),
7. Örgütlenme,
8.  Sanat Tarihi, Estetik Boyut,
9. Uygulama Sorunları (genel/özel),
10. Koruma Amaçlı Planlama Politikaları, Tasarım, Yöntem ve Sorunları,
11.Korumanın Sosyal ve Kültürel Boyutları,
12. Tanımlar, İlkeler,  Felsefi ve Teorik Yaklaşımlar,
13. Kentsel Yenileme ve Yenileşme,
14. Diğer,

Sonuçlar kesiminde bu çalışma sonucu oluşacak sonuç/öneriler ile, bildiri sahiplerinin kendi kişisel görüşleri arasında bir kıyaslama yapılması da düşünülmektedir. Bu çalışmadaki diğer bir hedef de;   teorik çalışmalar ile pratik/güncel uygulamaya yönelik çalışmaların Kolokyumlarda tartışma sıklığının, niteliğinin ve boyutlarının ortaya konulmasıdır.

I. BİLDİRİLERİN ANA KONULARI, AMAÇ VE HEDEFLERİ

Koruma Kolokyumları'nda sunulan bildiriler başlıca konu gruplarına göre değerlendirilmiş ve aşağıdaki tabloda bu sonuçlar verilmiştir:

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------   KONU GRUPLARI                          1.KOLOKYUM    2.KOLOKYUM    3.KOLOKYUM      4.KOLOKYUM
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Tek yapI korumasI,                    
onarIm ve restorasyon,                          -                   -                  1                   -
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Kentsel, Arkeolojİk ve
Doğal Çevre KorunmasI         1             1                              -                                 1
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Örnekolay/alan                 10                  5                              18                               16
ÇALIŞMALARI
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Koruma ve Hukuk            2                      9                               2                                  1
(YASAL ÇERÇEVE)
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Yönetsel Çerçeve         1                        -                                3                                   -
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Fİnansman (Ekonomİk YaklaşImlar)        -              -                 -                                  2
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Örgütlenme.                                           -                                  -                                 -                                   -
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Sanat Tarİhİ, Estetİk Boyut,                  -                                  -                                 -                                   -
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Uygulama SorunlarI )       1                   2                                1                                 2
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Koruma AmaçlI Planlama
PolİtİkalarI, TasarIm, Yöntem ve SorunlarI                                                            4                                       
                                              1                               7                                 5
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       KorumanIn Sosyal ve Kültürel
BoyutlarI                     2                                  1                              2                                  2
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       TanImlar, İlkeler,  Felsefİ ve
Teorİk YaklaşImlar,      1                                  1                               6                                 3
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Kentsel Yenİleme ve Yenİleşme,                 -                                   -                                1                                8
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
·       Dİğer                                              -                                   -                                 1                               2


I.1. "1.Kentsel Koruma Yenİleme ve Uygulamalar Kolokyumu"

"1.Kentsel Koruma Yenileme ve Uygulamalar Kolokyumu"nda ana konu " KORUMA PLANLAMASI YÖNTEMLERİ, POLİTİKALARI,TEKNİKLERİ VE UYGULAMA ARAÇLARI" olarak saptanmıştır (7-8 Nisan 1993).
Bu kolokyumun amacı; koruma planlaması, yöntemler, teknikler ve uygulama araçlarının daha belirli bir çerçevede tartışılmasını ve dünyada gelişen şekliyle, ülkemizde kentsel koruma (sit koruma) ve yenilemenin hangi noktada bulunduğunun saptanmasıdır (ÇUBUK, M. 1.Kentsel Koruma Yenileme ve Uygulamalar Kolokyumu Sunuş Bildirisi). 

7-8 Nisan 1993 günü İstanbul’da düzenlenen Kentsel Koruma ve Yenileme Uygulamalar Kolokyumu’na katılan bilimadamları, mimarlar, şehir plancıları, uzmanlar ve izleyiciler, Balkanlar’da ve özellikle Bosna-Hersek’de süregelen etnik çatışmalar ve Sırp saldırıları ile işlenmekte olan İnsanlık suçlarını şiddetle kınar ve sorumlularını insanlık adına protesto ederken; Dünya’nın tüm kültür, çevre ve bilim kuruluşmları ile uluslararası kurumları, bu katliamı durdurmaya ve aynı anda yokedilmekte olan evrensel değerdeki kültür mirasını kurtarmaya yönelik çabalarını yoğunlaştırmaya çağırmaktadır.

Tek taraflı soykırıma savaşın tüm hızıyla sürmekte olduğu Mostar, Saraybosna ve Bosna-Hersek’in diğer tarihsel yerleşmelerinde, Dünya kültür zenginliği içinde çok önemli bir yer tutan ve 600 yıllık uygarlık birikiminin ürünü olarak yeryüzünü bezeyen, eşi bulunmaz değerlerde tarihsel miras tehdit altındadır.

Bu mirasın en değerli örnekleri, süregelen Sırp saldırıları ve ciddi derecede zarar görmüştür ve bu saldırı durdurulamadığı taktirde önemli ölçüde yok olma tehlikesi altına girmiştir.

Sözkonusu kültürel miras, saygın bir halkın ve hatta insanlığın yeryüzü uygarlıklarına kazandırdığı yüzlerce yıllık yaratıcı zenginliğin bir ürünü  olduğu gibi, tüm uluslar topluluğunun ortak sorumluluğu altında gelecek nesillere ulaştırılması gereken tarihsel bir kaynak, kültürel gelişme için vazgeçilmez bir değerler topluluğudur.

Ayrıca, yine bu zengin miras, geçmişin tanığı ve insanlığın esenliği için geleceğin de esin kaynağı niteliğindedir.

Bu evrensel gerçek gözönüne alınarak, Avrupa Mimarı Mirasının ve Dünya Kültür Zenginliğinin korunması ve yaşatılmasına yönelik olarak, bugüne dek çok uluslararası sözleşmeye konu olan yükümlülüklerin gereğinin bir an önce yerine getirilmesini; ve Dünya’nın tüm barıştan, kültürden, bilimden ve insan haklarından sorumlu kişi, kurum ve kuruluşları ile hükümetlerini, Bosna-Hersek’teki soykırımın ve kültürel miras katliamının artık durdurulması için çabalarını yükseltmeye, etkin ve kalıcı önlemleri ivedi olarak almaya çağırıyoruz.

Balkanlarda işlenen suç, tüm insanlığa karşı işlenmektedir.

Ve, yokedilmekte olan kültürel miras da, yine insanlığın evrensel zenginliğinin ve geleceğinin karartılması anlamına gelmektedir.

Ulusal ve uluslararası kamuoyuna saygıyla duyurulur.

I.2.  "2.Kentsel Koruma Yenİleme ve Uygulamalar Kolokyumu"

Bu Kolokyumda ana konu "KENTSEL KORUMADA UYGULAMA SORUNLARI, YÖNTEMLER, TEKNİKLER VE ARAÇLAR" olarak saptanmıştır (15 Nisan 1994).
Kolokyum sunuş bildirisinde; kapsamın  "uygulama konusunda, sorunlar ve çözüm yollarının ele alınacağı, sonuçların çıkartılacağı vurgulanarak; amacın koruma felsefesi, uygulamaları, uygulama sorunları ve bunlarla ilgili gelişmeleri izlemek, yerli yabancı kentsel koruma örneklerinin aktarımı ile sınırlı kalmadan, bu deneyimlerden yararlanılarak eğitim programını zenginleştirmek ve  bilimsel politika üretimi ile kent dokusunun korunmasında etkinlik faktörü oluşturmak" olarak belirtilmektedir (ÇUBUK, M. 2.Kentsel Koruma Yenileme ve Uygulamalar Kolokyumu Sunuş Bildirisi). 

Korumanın genel çerçevesi mevcut olsa bile, ülkeye özgü uygulama araçları ve meknizmaların ortaya konamamış olması ve koruma olgusunun kavratılamamış olması korumada başarısızlığa neden olmaktadır. Korumaya imar yaklaşımı ile yaklaşılması, rant esasına dayalı olarak ele alınması doğru değildir.

Kentsel koruma ve yenilemede, uygulama sorunlarının sergilenmesi, çözüm yollarının aranması, yasal, teknik ve finansal araçların uygulama ve koruma politikaları açısından ele alınarak olanaklar çerçevesinde incelenmesi ve aynı zamanda, koruma yöntem ve teknikleri, sit alanlarının belirlenmesi yöntemleri ve tüm bunların etkileşimi ile kültürel miras ile kentsel sit alanlarının kent kimliğine ve kentli kültürüne katkısı araştırılmalıdır (ÇUBUK, M. y.a.g.e, s.3).
Bu konuda darboğazları aşmada "Toplu Konut İdaresi" nin tarihi alanlardaki konut stoğunun sağlıklaştırılması ve çevresel iyileştirmelerle ilgili kredi oluşturma çabalarının açıklanması bu Kolokyum'da önemli, ilgi çeken ve ümit uyandıran bir gelişme olmuştur.
Korumanın sadece, tarihi ve doğal kültür varlıkları olarak ayrımının yetmediği, coğrafi konuma göre de; kentsel ortamda, kırsal ortamda, kıyı ortamında, dağ ortamında oluşuna göre sit koruma esaslarının getirilmesi gerektiği sunuş bildirgesinde belirtilmiştir.
Koruma, iyileştirme, yeniden kazanma, idari ve teknik düzenleme, yetkilerle ilgili yeni kavramları getirmelidir. Bütününde bu olayı, temel politikalar ve uygulama politikaları olarak ayırmak gerekmektedir. Günün koşullarına uygun ne kavramsal çerçevede ne de mevzuat çerçevesinde koruma politikaları oluşturulmuş değildir. Daha doğrusu elle tutulmuş bir ulusal koruma politikasından söz etmek olası değildir (ÇUBUK, M. y.a.g.e, s.7).

2.    KENTSEL KORUMA, YENİLEME VE UYGULAMALAR KOLOKYUMU PANEL SONUÇLARI (*

2.    Kentsel Koruma Yenileme ve Uygulamalar Kolokyumu ve panel sonuçları önemli bir birikim ortaya koymuştur. Bu birikim çok önemli başlıkları bir kez daha güncelleştirmiştir. Yaptırım getiren yeni teknik ve araçları devreye sokan yeni yöntemleri ve ele alış biçimlerini getiren, koruma olgusunu belirleyecek olan, süregelen gereksinimleri karşılayacak olan bir potansiyel yaratılması gerekliliğini belirlemiştir.

Gerçekten bugün yeni kavramlara, yaklaşımlara ve yaptırımlara gereksinim bulunmaktadır. Dolayısıyla doğal ve kültürel mirasın erozyonunu önleyecek temel ve uygulamaya ait politikalarla ve elbette bu olguyu destekleyen tüm diğer olgulara ilişkin farklı politikaların sonuçlanan bir “koruma politikası” böyle bir potansiyelin yaratılmasında en önemli hususu oluşturacaktır.

Kentsel koruma sorunsalının esası tarihsel kenttir ve doğal bir dilin tüm yapısal özelliklerini taşımaktadır. Tarihsel kent, öğelerin yığınlarına indirgenemez. Çünkü onun koruma öznesi tek tek birim öğeler ya da öğeler yığını değil, bütünsel yapının tanımladığı programdır. Dolayısıyla şayet kentsel koruma öğeler arasındaki ilişkiler düzenini görmezse ve korumaya almazsa birim koruması da olanaksızlaşır. Korumayı yalnız mevcut tarihsel mirasın yarına aktarılması olarak gören anlayışta her türden yapılaşma yadsınır. Ama kabul etmek gerekir ki yeni yapılaşma, tahrip bir yana, kentse yapıyı koruyucu anlam da kazanabilir.

Koruma genel çevrçevesinde ifade edilebilecek doğal zenginlikleri, peyzaj ve sitleri korumak ana hedeftir. Korunacak sit alanlarında gayrimenkullerin rehabilitasyonu için “koruma bölgeleri” yaratılması bağlamında Toplu Konut İdaresi’nin geliştirdiği “kentsel sit alanlarında yer alan konut stoğunun çevresiyle birlikte korunup sağlıklaştırılması için konut stoğuna ilişkin yöntem ve yönetmelik” çalışmaları çok olumlu bir başlangıçtır.  Bu girişim desteklenmeli, uygun araç ve mekanizmalar yaratılmalıdır.

İster tarihi sitlerde, ister kentsel sitlerde olsun korumaya ilişkin uygulama kolaylıkları yaratılması bir hedef olmalıdır. Bu bağlamda görülmektedir ki Türkiye’de son onbeş yılda çevre ve doğal değerlerimize sahip çıkma ve koruma bilinci  oluşmaya başlamış ve bu amaca dönük sosyal hareketler doğmuştur. Fakat henüz kültür mirasının korunması hususunda toplumsal duyarlılık  yeterince geliştirilememiştir. Kolokyumda yapılan tartışmalardan çıkan saptamalara göre de toplumsal gelişmişliğin en karakteristik yanı olan kültür mirasının korunmasının herkesin sorumluluk alanına girdiği henüz anlaşılamamıştır. Kültür mirası gelenek ve modernleşme arasındaki ilişkinin çelişkisiz biçimde ve koruma kültürü derinliği içinde ele alınması noktasına gelinememiştir.

Dolayısıyla kentsel koruma politikaları üretilememiş ve doğru bir uygulama yöntemi geliştirilememiştir. Mevcut koruma kurullarının kimi zaman imar kurulları gibi çalıştığı ve yetki kullanımlarının tatmin edici olmaktan uzak kaldığı gözlenmiştir.

Korumada yasal ve hukuksal çerçeve ise korumanın kavramsal düzeyine koşutlanamamıştır.

Özellikle kentsel sitlerin korunmasında imar rantlarının egemenliğinin arttığı görülmekte ve bu ekonomik baskı yaratmaktadır.

Korumada mevcut statü, örgüt ve oluşum yetersiz kalmakta, koruma planlarının hedefleri uygulamada turizm gibi başka amaçlara dönüştürülmektedir. Bugüne kadar yapılan koruma planlama çalışmalarında koruma planları, yeterli düzeye ve niteliğe ulaştırılamamıştır. Koruma eylemi olması gereken bir ülke şehircilik sistemi içinde yerini alamamıştır. Yukarıda belirlenen bu saptamalar bize aşağıdaki önlem önerilerini geliştirmeye olanak vermektedir.

ÖNLEM ÖNERİLERİ

1.    Bugün korumada mevcut statü, mevcut oluşum, örgütlenme yeniden ele alınmalı, koruma kurullarının yetki kullanımı yeniden düzenlenmeli, dolayısıyla yeni arayışlara gidilmelidir.

2.    Toplumsal gelişmişliğin en karakteristik yanı olan kültür mirasının korunması, uzmanlık alanı kadar herkezin sorumluluk alanına girmelidir.

3.    Kentsel koruma politikaları üretmek ve doğru bir uygulama yöntemi geliştirmek için kentsel korumanın tanım sınırları yeniden belirlenmelidir.

Koruma politikaları ile koruma olgusunu belirleyici ve süregelen gereksinimleri karşılayacak bir potansiyel yaratmalıdır. Bu politikalar yeni kavramları getirmeye de olanaklı olmalıdır. Yanı genel olarak bu bağlamda koruma, yenileme, yeniden kazanma vs. Gibi gereksinimleri karşılayacak yaptırımlar getirilmeli,doğal ve kültürel mirasın erozyonunu önleyecek şekilde temel politikalar, uygulama politikaları yaratmalıdır.

4.    “Kültür mirası”, “gelenek” ve 2modernleşme” arasındaki ilişki koruma kültürü derinliği içinde ele alınmalı, koruma kavramı yeniden değerlendirilmelidir. Yeni bakış açıları geliştirilmeli, kentsel-kırsal-kıyı ve doğlık bölgelerde sitin özelleşmesi ele alınmalıdır.

5.    Korumada yasal ve hukuksal çerçeve kavramsal düzeye koşutlanmalıdır.

6.    Korumanın ekonomik fizibilitesi yapılmalı, ekonomik fizibilite ve sürdürülebilirlik korumada esas olmalıdır. Koruma alanlarınında hak kısıtlılığı konusunda mal sahibine takas hakkı verilmeli ya da kısıtlamanın karşılığı gösterilmelidir.

7. Koruma kurullarının, imar kurulu gibi çalışması önlenmeli koruma kurulu kararları yayınlanmalıdır. Koruma kurullarına üye belirlenmesinde de ciddi esaslar belirlenmeli, korumada demokratikleşme sağlanmalıdır. Ancak böylece toplumu değerlendiren karalarda açıklık gelecek ve kararların anlatım düzeyi yükselecektir.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                   

I.3. "3.Kentsel Koruma Yenİleme ve Uygulamalar Kolokyumu"

Bu Kolokyumda ana konu "TOPLUMSAL GELİŞME SÜRECİNDE KENTSEL KORUMANIN İŞLEVİ" olarak saptanmıştır (13-14 Nisan 1995). Kolokyum ve Panel tartışmaları bazı saptamalara ve önerilere olanak sağlamıştır. Bunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Saptamalar:
·      Kentsel koruma sadece fiziksel bir olgu değildir. Toplumsal yönü de vardır. kentin tarihten gelen fiziksel verileri, toplumsal yaşamın sürekliliği için bir ortam oluşturmaktadır. Esasta bu veriler kentteki toplumsal yaşamı yönlendirmektedir.
·      Ülkemizde sözde korumacı yaklaşımlar, kültür ve kültürel gelişmeyi engelleyici hatta yok edici   etkileriyle gerekli koşulları yaratmaya ve araçlar elde etmeye fırsat vermemektedir.
·      Ülkemizde koruma, çevre ve imar mevzuatı ile bütünleşme sağlamamaktadır.
·      Ülkemizde yetersiz koruma politikalarının değişkenliğinde; kuramsal, finansal, teknik düzeyde etmenler rol oynamaktadır.
·      Ülkemizde kentsel koruma siyasal ve toplumsal içerikten yoksundur.
·      Esas olarak ülkemizde iyi olmasa da belli bir yasal mevzuat ve örgütlenme vardır, bir birikim olduğu da söylenebilir. Ancak korumayı sağlayacak toplumsal-kültürel yapının yetersiz olduğu görülmektedir. Bu koşulların Türkiye'de toplumsal gelişme yaratması zordur.
·      Ülkemizde koruma olayı demokratikleştirilememiştir.
·      Ülkemizde koruma olayında siyaset bilime üstün gelmiştir.
·      Ülkemizde koruma planlarının uygulanmasında ussal bir model boşluğu vardır. Mevcut uygulama modeli çağdaş ve ussal değildir. Koruma bireysel gayret ve yükümlülüklerde ve yerel yönetimin müdahaleleriyle olmaktadır (ÇUBUK, M., 1996, 3. Kentsel Koruma-Yenileme ve Uygulamalar Kolokyumu, Kolokyum Sunuş Bildirisi ve Sonuç Metni, S.4).

ÖNERİLER:
·      Korumanın bir toplumsal hizmet olduğu kabul edilmelidir.
·      Kentsel kültür mirasının korunmasında kent planlama ve sosyo-kültürel gelişmenin denge bütünleşmesi sağlanmalıdır.
·      Koruma asla ekonomik değerlendirme bir spekülasyon aracı olmamalı bu değerlendirme ancak ve ancak kültür varlığının üst düzeyde değer kazandırlması şekilde olmalıdır.
·      Çağdaş korumada kentlerde varolan korunası bölgeler, günümüz yaşam koşullarında değerlendirilerek, çevreyi zenginleştirici ögeler ortaya çıkarılmalıdır. Koruma ekonomik ve sosyal katkı düzeyine getirilmelidir.
·      Çağdaş koruma siyasal ve toplumsal içerik kazanmalı, strateji yönüyle kent bütününde kentsel kültür mirasının değerlendirilmesi olmalıdır.
·      Böylece koruma, ekonomik, siyasi boyutlarda ve üretim ilişkileri sistemi içinde ele alınmalıdır.
Koruma politikaları kentsel politikalarla birlikte üretilmelidir.
·      Bilim ve kuram korumacılıkta en başta yer almalıdır.
·      Devlet koruma emredici olmakla beraber, kavram getirici ve üretici olmalıdır.
·      Korumanın gerçekleştirilebilmesi için bilincin arttırılması, kültür düzeyinin arttırılması sağlanmalıdır.
·      Toplumsal, kültürel yapı yetersizliğini aşmak için, kamuoyu yaratılmalı, bilinçlenme sağlanmalı ve bunun için doğru, etkili araçlar bulunmalıdır. örneğin sivil toplum örgütleri duyarlı kılınmalı, yeni bir koruma söylemi yaratılmalı, ülke bütününde kırsal alanlarda envanterler yapılmalıdır.
·      Ülkede koruma, yeni bir söylem-tanım-proje ve uygulama sürecinde ele alınmalıdır.
·      Ülkede tarihsel çevre önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Mimari miras bu çevrenin en önemli parçasıdır. Bir kaynak olarak mimari mirastan yararlanma yolları bulunmalıdır. örneğin turizm gibi.
·      Koruma toplumsal gelişmeyi itici değil, teşvik edici olmalıdır.
·      Kültür Bakanlığı, uygulamaların yanısıra fikir üretir hale gelmelidir.
·      Koruma, günlük yaşama cevap verecek bir olay olarak yaratılmalıdır.
·      Korumada uygulamada eksiklikler vardır. korumanın gerçekleşmesinde büüüyük yük, kültür mirasının sahibine taşıtılmakta, kişiler mağdur edilmektedir. Bu yükün payalaşılması ya da desteklenmesi sağlanmalıdır (ÇUBUK, M., 1996, S.5-6).

I.4. "4.Kentsel Koruma Yenİleme ve Uygulamalar Kolokyumu"

Bu Kolokyumda ana konu "KENTSEL YENİLEME VE YENİLEŞME" olarak saptanmıştır (4-5 Nisan 1995).


II. KOLOKYUMLARIN ANA KONU BAŞLIKLARINA GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ

II.1. TEK YAPI KORUMASI, ONARIM VE RESTORASYONU

Kolokyumlarda, genel olarak kentsel/çevresel sorunların çözümüne yönelik bildiriler yer almaktadır. Bu nedenle tek yapı koruması, onarım ve restorasyonuna ilişkin sadece 3. Kolokyumda 1 adet bildiri sunulmuştur. Osmanlı Külliyelerinin kentsel Korumadaki yerini açıklayan bu bildiri de gene yapı gruplarını içermektedir.

II.2. KENTSEL, ARKEOLOJİK VE DOĞAL ÇEVRE KORUNMASI

Bu bildiriler  (Toplam 6 Adet), çevreyi bütüncül olarak ele alarak, kentsel, doğal, ve arkeolojik çevre genel sorunlarını tartışmakta ve çözümler üretmektedir.
1. Kolokyum'da 2 Adet, 2. Kolokyum'da 2 Adet, 3 Kolokyum da ise 2 adet sunumda bu konular üzerinde ağırlıklı olarak durulmuştur.
Çevreyi, kültür ve doğa değerlerini ve bunlarla birlikte ekolojiyi dikkate almayan hatta "öncelikli" görmeyen hiçbir planlamanın, ya da imar ve kentleşme politikasının, sanıldığı gibi bir gelişme ve kalkınma getirmeyeceğini, sağlıklı bir yerleşme düzenini ise sağlayamayacağını, tam tersine hızlı bir yokoluş, yıpranma ve giderek yoksullaşma süreci getireceği vurgulanmıştır. Bu tehlikelere karşı önlemler almak zorunluluğu dile getirilmektedir (EKİNCİ, O., 1993, S.79).
Doğal, tarihsel, kentsel ve arkeolojik öneme sahip korunması ve kent büütününde kararlar verilip uygulanması gerekli önemli alanların, parçacı yaklaşımlarla, birbirinden kopuk, bağımsız ve zayıf ilişkiler kurularak planlanmaları ve uygulamaya konulmaları önemli bir sorun olarak görülmektedir. Bütüncül yaklaşımlarla ele alınmadan,  korunması gerekli doğal, tarihsel, kentsel ve arkeolojik alanların, gelecekte korunarak geliştirilebilmesi için gerekli önemli kararların sağlıklı olarak verilebilmesinin güçlüğü vurgulanmaktadır (TUNÇER, M. 1993, S.183).
1.  Kent içerisinde yer alan doğal değerlerin, korunarak geliştirilmesi ve kamu yararlı olarak kullanılmasının sağlanması önemlidir. Bunun yapılabilmesi için yerel yönetimlerin planlama ve uygulamada güçlendirilmesi gereklidir. Halkın bilinçlendirilmesi ve katılımının sağlanması da önemli bir sonuç öneri olarak sunulmuştur (TÜREL, G. 1994, S.77).

II.3. ÖRNEK OLAY / ALAN ÇALIŞMALARI

Bu bildiriler  (Toplam 48 Adet), genellikle Kolokyum konularını bir örnek çalışma ya da alan (Case Study) çerçevesinde ele alarak inceleyen ve sonuçlar çıkaran bildirilerdir. 2. Kolokyum'da örnekler azalmakta, 3 Kolokyumda ise hemen tümüyle örnekler üzerinde durulmaktadır.
......Adet yurt dışı örnek ve ..........  Adet ülke içinden örnek olarak gruplanabilir.
1. Kolokyum'da 10 Adet, 2. Kolokyum'da 5 Adet, 3 Kolokyum da ise 18 adet,
4. Kolokyum da ise 16 sunumda örnekler üzerinde tartışılmıştır.Toplam 49 bildiri ile Kolokyumların ağırlıklı konularını içermektedir. İstanbul ve Ankara örnekleri ile Mostar ve Budapeşte örnekleri birden fazla bildiri ile tartışılmışlardır.

II.3.1. " KORUMA PLANLAMASI YÖNTEMLERİ, POLİTİKALARI,TEKNİKLERİ VE UYGULAMA ARAÇLARI" başlıklı Kolokyum'da; Bosna-Hersek (Mostar Örneği), III. Dünya Ülkeleri, Budapeşte, İstanbul, Marmara Takım Adaları, Mardin, İzmir (Halimağa Çarşısı), Akçaabat (Orta Mahalle), Bursa (Cumalıkızık), Bergama, Perge örnekleri tartışılmıştır.

Mostar:  Yugoslavya (Bosna-Hersek) içsavaşı sonucu, birçok kültürel değerini kaybetme aşamasına gelen Bosna-hersek ve Mostar'da kültürel kimliğin, değerlerin yeniden kazanımı amaçlayan, koruma planlaması ile ana stratejilerinden bahsedilmekte ve mesajlar verilmektedir. Mostar'ın bu savaş suçunun üstesinden geleceğini ve bu nedenle yeniden canlanma süreci başlatılması gerekliliği vurgulanmaktadır. Mostar örneği ile birlikte, tüm dünyada ülkelerin kültürel miraslarının aşağılanmalarının ve parçalanmalarının engellenmesi gerektiği mesajı verilmektedir (PASIC, A., 1993, S.36). Mostar köprüsü özellikle artistik ve bilimsel olarak köprü mimari ve yapım teknolojisinin bir şahaseridir. Mostar kenti bu güne kadar tariihi ve kentsel anlayışın çok sayıdaki verilerini, tarihi köprüsüyle, özellikle etnografik ve plastik değer taşıyan eserleriyle korumuştu. Yapılan çalışmalar sonucu 456 eser gerekli altyapısıyla restore edilmiş ve düzenlenmiştir. Bunlar arasında, Bosna'da ve Herzegon'daki eski köprü, Karacozbey Cami, Koski Mehmet Paşa Medresesi, Prijeçka ve Tabhana Mahallesi sayılabilir (PASIC, A., 1994, S.72-73).

 İstanbul: İstanbul; tarih öncesi devirlerinden başlıyarak, Türkiye ve dünya tarihinde ne denli önemli bir yere sahip olduğunu, önemli kültürel devirlerini genel bir inceleme ile sunulmuştur. Bütün bu devirlerdeki "kültürler beşiği", temiz İstanbul'a rağmen, 1950'lerden sonra karşılaştığı sorunlardan, nasıl yağmalanıp, politik oyunların merkezi haline getirilerek, sağlıksız yaşam ortamları ve arabesk kültürler oluşturulduğundan yakınılarak, yine de kurtuluş için halen bir umut olduğundan bahsedilmektedir. Kültürel değerleri korumak, canlandırmak ve yenilemek gerektiği vurgulanmaktadır (SEZGİN, H., 1993, S.58).

Üçüncü dünya ülkelerinde koruma: Bu ülkelerdeki, bozulmuş, tahrip edilmiş "tarihsel miras"  yanısıra, birinci dünya ülkelerindeki yenilenmiş, korunmuş, bakımlı ve güzel tarihsel çevrelerden bahsedilerek bu sonucun nedenleri üzerinde durulmuştur. Macaristan'ın Başkenti Budapeşte örneğinden, ülkemizdeki durumu, özellikle İstanbul'daki tarihsel miras hakkında, genellikle iyimser bir gözle bu konudaki olumlu gelişmeleri, yasa ve faaliyetleri inceliyerek bunların umut verici gelişmeler olduğu sonucunu çıkarmıştır (GÜREL, S., 1993, S.67)

Mardin: "Maddi kültür varlıklarımızın gözden çıkarılması halinde, manevi varlığımızı (kimliğimizi) bağımsız olarak sürdürebileceğimiz akla uygun olmaz. İkisi bir arada ayrıştırılamaz bir bütündür; ulusaldır" sözleriyle kültürel mirasımızın korunması, onarılması ve yenilenmesi sorunsalının tarih bilinci-çağdaşlaşma-evrenselleşme boyutlarında hangi tarzda kavrandığının kuramsal bir tartışmasını yaptıktan sonra,   bütün bunlara rağmen " olumlu"ya erişebilmenin gereklerine uyulmadığı, mahallileşme sürecine girildiği ve bunun maalesef ülkemizin tüm kentlerinde görüldüğü tesbitini yapmıştır. Bu kentler de örnek     olarak Mardin ilinin gelişimini, eski-yeni hali arasındaki farkı, kentin yeni ve rant peşinde olan yapılaşmaya yenik düşmesini  ".........geçmişte evrenselleşmiş, bir değerler bütününe erişmiş bir şehrin günümüzdeki hazin durumudur....." sözleriyle sonuçlandırmıştır.


Budapeşte:  Budapeşte şehrindeki Aglomerasyon' dan doğan sorunları belirterek, aglomerasyonun frenlenmesi için;
a. Şehir merkezindeki yoğun yapılaşmanın sıhhileştirilmesi, köklü onarımı yapılmalıdır,
b. Merkeze 5 ile 10 km uzaktaki uydu şehirlerin gelişimi devam etmelidir.. ya da
c. Şehrin kuzeyinde Tuna nehrinin her iki yakasında yeni bir "Yeni Budapeşte"
yerleşim bölgesiyle konut ihtiyacına cevap verebilmek
gibi üç alternatif belirleyerek buların en uygununun bir nolu alternatif olduğu sonucunu tesbit etmiştir. Ayrıca tüm bunlara rağmen bir kentin insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gerekli olan,
- Bölgelerin parçalara ayrılması ( yeşil kuşak sistemi )
- Hizmetlerin kademeli olarak genişletilmesi,
- Yeşil alanların düzenlenmesi,
- Ulaşım ağının rahatlığı,
- Teknik hizmetlerin yeterliliği
gibi şartlara Budapeşte şehrinin sahip olduğunu belitmektedir.

Marmara Takım Adaları:  Marmara takım adaları Korunma planlaması çalışması aşamalarında oldukça detaylı bir araştırma ve inceleme yapılmış, fotoğraflarla  desteklenmiş, değişik teknikler oluşturulmuştur.Sonuç olarak; Koruma planında kullanılan yeni kavramların, yeni terminolojilerin, mevcut imar planlarını terminolojisi içinde ve kapsamında değerlendirmeye alınmasının güçlüğü ortaya çıkmıştır. Adalar gibi korunması gerekli doğal birçok değere sahip bir mekanlar bütününün düzenlenmesinde, geleneksel imar planı araçları ile tanımlamalar yapmanın olanağı olmadığı gözlenmiştir. Bu planlama süresince görülen en önemli sonuçlardan biri de; planlara yerel yönetimler tarafından yapılan müdahalelerde, ilçe belediyesinin ve Büyükşehir belediyesinin ayrı poliitik gruplar tarafından yönetilmesi, planın beklenenden çok daha uzun sürede değerlendirilmesine neden olmasıdır. Bu durum bir çok koruma planında karşılaşılan sorunlardan biridir.

İzmir Kemeraltı / Halimağa Çarşısı: Bölgeyi yenilemek, günün koşullarına sağlıklı ve uygun bir ortam yaratmak amacıyla yola çıkarak Kemeraltı Halimağa Çarşısı için değişik bir öneri sunulmuştur. Yapıların eskidiğini, nüfus yoğunluğunun arttığı vurgulanarak "yükselmek" gereği saptanmış ve 2 katlı tarihsel yapıların çevrelediği adanın ortasında, sokaktan algılanmayan ve iki katlı yapının saçağından geçen (?) ve görüş hattının altında kalan yüksek bir yapı tasarımı sunulmuştur.
İçinde yaşanan çağda, artan nüfusun gereknimlerini karşılayabilmek, teknolojinin sağladığı kolaylıklardan yararlanabilmek, yapıları ve çevreyi sıhhileştirebilmek amacıyla yapı sahibinin desteklenmesinin bedeli, zaman zaman yükselerek ödenebilir" şeklinde bir önerme ileri sürülmüştür (ORBAY, Y.K.1993, S....). 

Akçaabat / Ortamahalle: Belediye'nin yanlış uygulamaları sonucu Ortamahalle'de, sağlıksız, çevreye uyumsuz, yoğun bir yapılaşma ortaya çıkmıştır.  Bu görüntü kentin siluetini bozmakta ve sit alanın algılanabilirliğini engellemektedir. Ortamahalle'nin sit alanı olmasından sonra yöre için yapılan Koruma İmar Planında, kat yükseklikleri 7 kattan 3 kata indirilmiş, belirli merkezlere kültürel işlevler yüklenerek etkinlik alanları oluşturulmuştur. Yörede yapılan sosyal anket sonuçları verilerek korumada halkın katılımının önemi vurgulanmıştır. Bu sonuçlara göre halkın Ortamahalle'yi koruma konusunda olumlu düşündüğü ortaya konmuştur. Spekülasyon amaçlı yapılaşmanın korumanın gerekliliği ve başarısı konusunda kuşkular yarattığı konusu bu örnekte bir kez daha vurgulanmıştır. İmar planlarının yasal olarak bağlayıcı olduğu ve yaptırımların arttırılması gereği üzerinde durulmuştur (......................?).

Bursa / Cumalıkızık: Bursa Cumalıkızık örneğinde, fiziksel planlama ile birlikte, finansman sağlayıcı ve yönlendirici bir işlev ve örgütlenme biçimi oluşturulması gerekliliği ileri sürülmektedir. Tüm kültürel değerleri, planda oluşturulan kullanım ve koruma değerlerini kullanıp işlevsel kılmanın maliyeti pahalı olduğu için bir "vakıf" kurma önerisi doğrultusunda bir örgütlenme ve organizasyon şeması oluşturulmuştur. Bu vakıf ilk aşamada birkaç yapının onarımını gerçekleştirecek ve girişimciye kiralayacaktır. Buna ek olarak, Bakanlık kredileri, su dolum tesislerinden elde edilecek krediler, soft trizm ögeleri kullanılarak (bisiklet turlerı, atlı turlar, golf, tenis, satış birimleri vb) ve çeşitli kültür ve sanat eylemlerinden elde edilecek gelirler vakfa aktarılarak bakım, onarım ve restorasyonlar için kullanılması önerilmektedir (SÖNMEZ, Ö., 199....S?).


Bergama ve Perge:


II.3.2. KENTSEL KORUMADA UYGULAMA SORUNLARI, YÖNTEMLER, TEKNİKLER VE ARAÇLAR" başlıklı Kolokyum'da; İskoçya, Mostar, Kütahya, Tokat, Trabzon (Kaleiçi), Muğla, Ankara (AOÇ) örnekleri tartışılmıştır.

İskoçya:

"Tarihimiz geleceğimiz kadar önemlidir ve ona saygı duymalıyız" 

 Alex MACGREGOR


İskoçya'da planlama sürecini ilgilendiren yasa ve kentsel kırsal planlama (İskoçya) Yasasıdır. Bu yasaya yerel yönetim (İskoçya) yasası (1973) eşlik etmektedir. Aynı zamanda "Ulusal Planlama Politikası Rehberi", "Genelgeler", "Planlama Tavsiye Belgeleri"  planlama pratiğinde önemli bir işlev görmektedir. İskoçya'da planlama hizmetinden sorumlu iki düzeyde yerel yönetim vardır. Bölge Konsülleri (Regional Council) Bölgesel gelişme stratejilerinin anahatlarını çizen strüktür planlarını hazırlarken, Belde Konsülleri (District Council) yerel planları hazırlar. 19 adet Belde Konsülü vardır. Bunlar Glaskow'dan kırsal Beldelere kadar uzanır. Bunlar arkeoloji, tarihi mimari, tarihi bahçeler ve planlanmış bahçeler ve planlanmış peyzaj ve koruma alanları olarak olarak bilinen "Tarihi Kentsel Alanlar" olarak tanımlanır. Bu bölgede 56'sı "Özel Nitelik" statüsü verilmiş 162 Koruma Alanı bulunmaktadır. Koruma alanları 1967 yılındaki "Civic Amenities Act" ile gündeme gelmiştir. 1991'de tüm İngiltere'de yaklaşık 8000 Koruma Alanı vardı. Bu alanları temel sorunları:
·      Finansal kaynakların sınırlı olması,
·      Koruma alanlarını belirlemedeki standartların yetersizliği,
·      Teklik ve yarattığı sorunlar,
·      Eğitimli ve deneyimli eleman eksikliği,
En önemli sorun tarihi karakterin kaybıdır. Gelişmeyi kontrol eden mevcut planlama yönetmeliklerinin zayıf, hatta etkisiz olduğu tartışılmaktadır. Halkın katılımının önemi vurgulanmakta, koruma alanlarının güvenceye alınması ve geliştirilmesine yönelik pozitif eylem programlarına fırsat sağlayıcı olarak da görülmelidir. Planlama Yasası Planlama Otoritelerine kontrolleri altındaki tarihi alanlarda zaman zaman geliştirici ve koruyucu önlemler oluşturmaları ve bunları yayınlamaları görevi yüklemektedir. Özel mülk sahipleri ile İskoçya Sekreteryası'nın ortak çalışacağı ve ortak şeklide finanse edilen"Kent Programları" hazırlanmaktadır (MACGREGOR, A., 1994, 15-27)

Kütahya: Kütahya'da 1948 İmar Planı, tarihi kent dokusunun tamamını gözardı ederek hazırlanmıştır. 1968 planı ise tarihi eserlere duyarlı olarak hazırlandığı halde tarihi dokuya  koruma kararı getirmemiştir. Ayrıca kent merkezinden geçirilen 30 m.'lik karayolu da dokunun parçalanmasına ve çok katlı yapılaşmalara neden olmuştur. 1980 İmar Planı çalışmaları esnasında sit alanları belirlenmiş, saptama ve belgeleme çalışmaları yapılmıştır. Daha sonra, 1985 yılında bu alanlar için "Kentsel Sit ve Etkilenme Geçiş Alanı İmar Planı" hazırlanarak onanmıştır.
Planlama aşamasında karşılaşılan teknik sorunlar:
·      Halihazır haritaların bulunmayışı, yetersizliği,
·      Mevcut imar planına göre yapılmış uygulamalar,
·      Kazanılmış haklar sorunu,
·      Organik doku içerisinde ulaşım sistemi oluşturulmasının güçlüğü,
·      Donatı, yeşil alan ve otopark alanlarının oluşturulmasında karşılaşılan güçlükler,
Kentsel Sit ve Etkilenme Geçiş Alanı İmar Planı uygulamasında karşılaşılan sorunlar:
·      Koruma Kurulu'nun yavaş çalışması, onarım projelerinin onayı için iki yılı
aşkın bir zaman geçmesi,
·      Mali kaynakların yetersizliği nedeniyle tescilli yapıların korunmasının güçlüğü,
·      Yer yer sadece cephe onarımları, sokak ve çevre düzenlemelerin yapılıp, yapıların iç kısımlarında, yaşama mekanlarının sağlıklaştırılması ve onarımlarının yapılamaması,

Bildiri sahipleri; Kütahya'daki koruma, yenileme ve uygulama olgusunu inceledikten sonra aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır:
·      "Koruma" nın   öncelikle hızlı ve sağlıklı bir tesbit ve tescil, sonra da planlama ile yapılabileceği,
·      Ancak "Koruma Planı"nın elde edilmiş olmasının korumanın gerçekleşmesi için yeterli olmadığı,
·      Koruma Alanları, yapılaşmayı yasaklayıcı ve kısıtlayıcı plan kararlarıyla içinde yaşanılamaz çöküntü alanları olmak yerine, olumlu plan yaklaşımlarıyla, yaşam kalitesi yükseltilerek ve yeni işlevler yüklenerek, kent bütünüyle entegre olmuş yaşayan bir kent parçası haline getirilmesi gerektiği,
·      Koruma konusunda halkın bilinçlenmesi sağlanmalı, okullarda kültürel derslere ağırlık verilmeli,
·      Koruma kurullarının yapısı ve işleyişi yeniden düzenlenmeli,
·      Korumanın kültürel boyutunun yanısıra, ekonomik ve toplumsal boyutunun da bulunduğu gerçeği gözönünde bulundurularak yapı sahiplerine teknik ve parasal yardımlarda bulunulmalıdır. Katkı Fonu geliştirilerek, ödenekler arttırılmalı, yardımlar karşılıksız yada düşük karşılıklarla ödenmeli,
·      Koruma alanları stok alanlar olarak değerlendirilmeli ve tüm kamu kurumları bütçelerinden , Belediye gelirlerinden ve Toplu Konut Fonu'ndan pay ayrılarak yeni bir fon oluşturulmalı,
·      Kamu tarafından yapılan onarım örnekleri arttırılmalı, geleneksel tekniklerin öğretildiği yapı usta okulları açılmalı,
·      Tescilli yapıların yıkımına verilen cezalar attırılmalı,
·      Planlama ile ilgili (imar, koruma, çevre) tüm mevzuat bir büütün halinda ele alınıp, yeniden düzenlenmeli, planlama ile ilgili kurumlar eşgüüüdüm içinde çalışmalı,
·      Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu ve Bölge Kurulları'nın daha hızlı ve sağlıklı bir şekilde çalışmaları için gerekli önlemler alınmalıdır.


Ankara (AOÇ) : Ankara, Atatürk  Orman Çiftliği her ne kadar alan kaybına uğramışsa da
(102 000 Dekar'dan 33 000 Dekara) kullanış olarak fazla değişmediği gözlenmektedir. rekreasyon olarak hafta sonları küçük bir bölge yoğun olarak kullanılmasına rağmen, Ankara için artık aktif olarak kullanılan bir yer değildir. gene Hayvanat Bahçesi, her yıl zarar eden, günümüzde doğal engellerle ayrılan hayvan barınakları şeklinde bir mimari anlayış olmasına karşın, kurulduğundan beri fazla değişmemiş bir hayvan hapisanesi görünümündedir. Bu nedenlerle;
·      AOÇ halkın ilgisini çekecek, katılımını sağlayacak, bir yenileme projesi ile kent parkı haline getirilerek korunmalıdır
·      Çiftlik alanının bugün de kullanılabilecek kullanışlarının belirlenmesi gerekir. Bunlar çiftlik ürünlerinin satıldığı alan, çevreyi kirletmeyen fabrikalar, meyve bahçeleri, zamanla tarihi önem kazanmış yapılar, hayvanat bahçesi vb, bunlar hazırlanacak bir yenileme projesi ile ele alınıp, sergi niteliği kazandırılarak halka açılmalıdır,
·      Bazı alanlar band yeşillerle geçilerek sürekli bir rekreasyon ağı oluşturulabilir,
Verimsiz, oldukça büyük alanlarda ise, kentin merkezi alanlarında yer bulamayan spor, eğlence        
gibi yeşil olmayan ve yapısız aktiviteler getirilebilir. 
·      Bugün kentin ortasında çavdar ekilen bir arazi yerine, aşağıdaki kullanışlar bu alanda yer alabilir:
1. Tarım Fuarı Parkı,
2. Tarım Teknoloji Müzesi,
3. Biyopark,
4. Seralar,
5. Kent Ormanı,
(TÜREL, G., 1994, S.77)

Kapadokya

II.3.3. "TOPLUMSAL GELİŞME SÜRECİNDE KENTSEL KORUMANIN İŞLEVİ" başlıklı Kolokyum'da; Miami (Art Deco Bölgesi), Almanya, Budapeşte, Matera, Kyoto,Edinburg (Leiteh Bölgesi), Trabzon (Kemeraltı), Eskişehir (Taşbaşı), Ankara (Kaleiçi, Eski Ankara), Adana, İstanbul (Zeyrek, Fener, Kadıköy Yel Değirmeni) örnekleri tartışılmıştır.

II.3.4. "KENTSEL YENİLEME VE YENİLEŞME" Kolokyumunda ise; Manchester, Urbino, Venedik, Glaskow, Paris, Safranbolu, Pınar Mahallesi, İstanbul (Boğaziçi, Sultanahmet, Kadırga, Süleymaniye), Şanlıurfa, Halep, Ankara (Ulus/Hacıbayram), Rize (Tunca),

II.4. KORUMA VE HUKUK (YASAL ÇERÇEVE)

KENTSEL KORUMADA UYGULAMA SORUNLARI, YÖNTEMLER, TEKNİKLER VE ARAÇLAR" başlıklı Kolokyum'da 9 Bildiri ile ağırlıklı olarak yasal çerçeve üzerinde yoğunlaşılmıştır. Diğer Kolokyumlarda ise toplam 5 adet bildiri bulunmaktadır.

Bu konudaki sonuçlar ve öneriler aşağıda özetlenmiştir ;

I. KOLOKYUM ( KENTSEL KORUMADA UYGULAMA SORUNLARI, YÖNTEMLER, TEKNİKLER
VE ARAÇLAR - 7-8 NİSAN 1993 )

Türkiye'deki çevre korumayla ilgili yasalardan, çelişkilerden ve yetersizliklerden başlayarak, sayısız güzelliklere sahip olan ülkemizde halen bir çevre bilincinin oluşmadığını , politikacıların çevreyi korumadan yana değil oy kaygılarıyla korumacı olmayan tutumlar sergilediklerini vurgulamaktadır.
" Arazi ve Kaynak kullanım kararlarını ve proje değerlendirmesi yapan yetkili kuruluşlar, kalkınma çabalarını olumsuz yönde etkilemeyi dikkate alarak çevrenin korunması ve kirlenmesi hedefini gözetirler " diyen Çevre Kanunu'nun 3. maddesindeki " kalkınma çabaları" ve " çevrenin korunması"
kavramlarının yarattığı çelişkiden bahsetmektedir.
Yasalarla ilgili önemle üzerinde durulan bir başka konu da Gecekondu yasası ve Gecekondu Affı yasası ve bu yasanın yanlışlığı konusudur. Bu tür yasaların " Kamu Yararı " nı alt üst edici niteliklerde olduğundan bahsedilmekde, gecekondu olayının tüm sosyo-ekonomik boyutlarını aşarak, ulusal mal varlığımızın bir sömürüsü durumuna geldiğini belirtmektedir. ( SÖNMEZ,T.,1993,S.162)

Ülkemizde koruma planlaması kuramsal olduğu kadar kurgusal düzeyde de kurumsal yapı eksikliğinden ve etik kurulların farklı ekonomik, toplumsal ve kültürel yapılara sahip bölgelerde farklı kararlar ve yöntemler benimsemesinden ötürü subjektif karar ve uyulamalara zorlanmakta ve baskı grupları ile politik yapıların yoğun baskısı altında kalmaktadır.Bu oluşum sonuçta kurulların etik yapısını politik davranışlarla karşı karşıya bırakmakta ve amaç dışı kalmalarına neden olmaktadır.
( DİNÇER,Y.,1993,S.217)

"....en kötü yasalar bile, hiç yasa olmamasından daha iyidir..."
                                                                             SOKRATES

" Kötü yasalar demeyeceğiz ama, bazı, hukukun temel ilkeleriyle pek de bağdaşmayan yasaların varlıklarını da hatırlamadan geçemeyeceğiz "  sözleriyle yasaların eksiklikleri , yanlış uygulamaları 
ve kargaşaları sonucu ortaya çıkan olumsuzluklardan bahsetmektedir.
Af kanunu olarak bilinen 2981(3366) sayılı yasanın 10. maddesiyle imar planlama ilkelerini( bilimini)
hiçe sayan "ıslah planlarına" hatta bunlarada gerek görülmeksizin doğrudan "hisseli" veya "özel parselasyon" lara dayanılarak valilik veya belediyelerin talebi üzerine tapuların dağıtılmasının yanlışlığını belirtmiştir.
Yasalarla ilgili kargaşalardan bir diğeri de Boğaziçi yasası ile ilgildir.1983 yılında yürürlüğe giren
bu özel yasanın temel hükümlerinin ve organik yapısının yok edilmesi için onunla ilgisi olmayan
bir başka yasaya bazı hükümler konduğunu, bu yasanın da 3194 sayılı yasa olduğunu belirtmektedir.
Bütün bu kargaşalar sonucu Boğaziçi'nin yağma edildiğini  bununla ilgili olarak da yetkililerin ne kadar 
duyarsız davrandıklarını vurgulamaktadır.( SÖNMEZ,T.,1994,S.28) Doğal çevre ile tarihsel çevrenin korunması ile ilgili kanunlarda eksiklik, yetersizlik ve karmaşa bulunmaktadır.  korunması ile ilgili kanunlarda eksiklik, yetersizlik ve karmaşa bulunmaktadır. Yürürlükteki yasalarla ortaya konmuş bulunan görev ve yetkilerin hemen hiç kullanılmadığı, politik davranışlar nedeniyle hukuk dışı uygulamalar yapıldığı üzerinde önemle durulmaktadır.

AMAÇ Planlama ve koruma olgularının kavramsal ve kurumsal gelişimini karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir.
Bu değerlendirmede başlangıç noktası Tanzimat Döneminin Cumhuriyet Türkiyesi'ne aktardığı birikimlerdir. Bitiş noktası ise günümüzde planlama- koruma olgularında gelinen kriz sorgulamasıdır.
Olguların karşılıklı değerlendirilmesinde ki dönemlendirme toplumsal gelişmelerin tanımladığı çerçevelere oturtulmaktadır.
Şöyle ki ;
I.Dönem   : Tanzimat Dönemi'nden Cumhuriyet Türkiyesi'ne aktarılanlar 1850-1930
II.Dönem  : Cumhuriyet Türkiyesi'nin modernizmini simgeleyen Ankara'dan yayılan planlama-koruma olgusu
III.Dönem : Liberal ekonominin başkenti İstanbul eksenli planlama-koruma olgusu 1950-1980
IV.Dönem : Yeniden yapılanma da bir başka başlangıç noktası ve yabancılaşma 1980 sonrası

Değerlendirme de kullanılan kriterler ise dört temel başlıkta toplanmıştır.
1. Toplumsal gelişmelerin mekanı biçimlendirmesi,
2. Hakim olan planlama ve koruma kavramları,
3. Kurumsallaşma düzeyi
4. Bir sonra ki döneme aktardığı birikimler.

Dönemlerin belirlenen kriterlere  göre değerlendirilmesi ;

I.Dönem : 1850 - 1930
1.Eski / Yeni çatışması - "İkili Yapılar" - "Yeniye eskinin yanında yer açma"
2.Güzel kent ve batılılaşma ürünü kamu binaları adına sivil mimari örneklerin yok edilmesi
3. - Sağlıklı kenti mekana aktaran araç
    - Harita Mühendisliği
    - Planlama-Koruma çelişkisi yok ama bütünlük de yok.

II. Dönem : 1930-1950
1. - İdeolojik temelin mekana yansıması
2. - Elitist merkezden yönetim - Statik - Denetleyici
    - Çatışma - Mevcut şehir ve ulaşım
    - Sivil mimari tahribatı
3. - Planlama-Koruma Kavramı
    - Anıtsal Ögeler İle Koruma
    - Operasyonlar/Tahrip

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü'nün koruma amaçlı imar planlarının hazırlanmasında gözönüne aldığı kriterlere bakıldığında şu noktaları saptamak mümkündür.
·         Genel Müdürlüğün planlamayı ele alış ve değerlendirişi ağırlıklı olarak tescil edilen yapıların restorasyonuna yöneliktir. Oysa bir sit alanı içinde kalan tescilli yapıların dışındaki parsellerdeki denetim; koruma amaçlı planın temel problemidir.
·         Bu bölgedeki yapı stoğundan geleneksel dokuya uymayan yapıların temizlenmesi, yeni yapılacak parsellerde geleneksel dokuyu zedelemeyecek, onu ön plana çıkaracak, uyum sağlayacak yapı tipolojisinin tesbiti plan ile üretilecek kararlardır.
·         Bir diğer önemli nokta da, planlamanın her ölçekte olduğu gibi bu ölçekte de fiziksel mekanın düzenlenmesi olarak algılanmasıdır. Planlamanın örgütsel ve finansal boyutları gözardı edilerek, bunların kurulmasına yönelik hiç bir hüküm getirilmemesi bir model üzerine kurulmuş planları işlerliğe kavuşturmada bir diğer engeli oluşturmaktadır (DİNÇER, İ., AKIN, O. 1994, S. 117-137).