Monday, October 24, 2022

MEHMET TUNCER- GÜZEL ŞEHİR İLKELERİ ESKİ PRAG- ESKİ ANKARA İnci GÜRBÜZATİK Sanatım Dergisi, YENİ KİTAPLAR, YENİ UMUTLAR, YENİ BAKIŞ AÇILARI

 


MEHMET TUNCER- GÜZEL ŞEHİR İLKELERİ

ESKİ PRAG- ESKİ ANKARA

 

İnci GÜRBÜZATİK

Sanatım Dergisi, YENİ KİTAPLAR, YENİ UMUTLAR, YENİ BAKIŞ AÇILARI

Ekim-Kasım-Aralık 2021

 YIL : 5 Sayı : 20

Şehirlerin oluşumunda mimarlık, şehir planlama, mühendislik, sanat tarihi, büyük bir rol oynamış. İnsanlara, doğal güzellikler, estetik değerde sanatsal mimariler, bahçeler, yaya bölgeleri, kamusal alanlar, yaşanası meydanlar sunmuş. Dünya’nın pek çok ülkesinde gidip gördüğümüz bizi etkileyen tarihi kentler, işte böyle insan odaklı tasarlanmış. Kentler, insanlarını hoşnut edip sahiplenirken, insanlar da onu koruyup kollayarak, sakınarak hoşnut edip yaşatmış.

Prof. Dr. Mehmet Tunçer’ in “Güzel Şehir İlkeleri” kitabının kapağını ilk gördüğümde kente dair bir kitap olduğunu anlayıp çok meraklandım o kadar da şaşırdım. Kitabın adının altında yan yana düşünemeyeceğim iki şehrin Prag ve Ankara’nın adı vardı çünkü.



“Altın Şehir”, “Masal Şehri”, “Şehirlerin Anası” ve “Avrupa’nın Kalbi” olarak anılan Prag, içinden geçen Vitava nehri üzerindeki muhteşem köprüleri meydanları, kaleleri, katedralleri yazarları ve sanatçıları ile bütünleşen, Avrupa’daki en fazla iç keleye sahip üç şehrinden biridir. Franz Kafka şehre damgasını vurmuş Dünya çapında önemli bir yazardır. Şehir neredeyse onunla anılır. Beş Nobel ödüllü Prag, her yıl milyonlarca turist çeker kendisine. Prag’a pandemiden önce gitmiş, iyi ki görmüştüm. Gören gözün okuması etkili oldu çünkü. Ankara, zaten her yerini karış karış bildiği benim şehrimdi. Şehir ve güzel kavramlarının araştırıldığı, çeşitli şehir modellerinin incelendiği  “Şehir İmgesi” ve “Yerin Ruhu”  “Genius-Loci”’nin de değerlendirildiği kitapta Unesco Dünya Mirası Prag ile Binlerce yıllık kültür birikimiyle Türkiye Cumhuriyetinin Başkente Ankara ele alınıyordu. 



Bu yüzden Prof. Dr. Mehmet Tunçer’in kitabını, bildiğim iki şehrin birbiriyle nasıl ilişkilendirdiğinin merakıyla okudum. Mehmet Tunçer çok yönlü bir profesör, Şehir plancı, kentsel tasarımcı, restorasyon, şehircilik, kentsel koruma, tarih ve doğal çevre koruma uzmanı olarak Prag dan yola çıkarak Ankara için özellikle eski Ankara, Ulus için bazı planlama, projelendirme, uygulama önerilerinde bulunuyor. Prag’da yaptığı incelemeler, çalışmalar, araştırmaların ışığında kendi yaşadığı kent olan Ankara için bir şehir uzmanı olarak çok değerli, üstelik haklı, uygulanabilir öneriler sunuyor. Etkilenmemek, hayıflanmamak, üzülmemek elde değil. Bu projeleri kentte söz sahibi olan yetkiyi elinde bulunduran, erk sahibi yöneticilerin kesinlikle duyması gerek. Hayali değil çünkü. 



Karar verici yöneticilerin Ankara için özveriyle ve sorumlulukla çalışan Prof. Dr. Mehmet Tunçer ve onun gibi çok değerli bilim insanlarının düşünce görüş ve önerilerine kulak vermeleri kesinlikle gerekli. ‘Prag’dan alınacak pek çok ders var ‘diyor Mehmet Tunçer. Daha başka çok önemli şeyler de söylüyor kitabında kesinlikle okuyun. Çok güzel, kapsamlı ve uzun yıllara dayalı çalışmalar, gözlemler, araştırmalar, tasarımlar yapmış çünkü. Bir şehri oluşturan “Güzel Şehir İlkeleri” ne dair bilmediğim öyle çok şey öğrendim öğrendikçe kahroldum ki. Güzel, estetik, korunmuş, yaşanabilir, yeşil bir şehir, kitabın ele aldığı ilk konu, gerisini siz anlayın. Daha ilk konu ile okurunu heyecanlandıran bir kitaptan söz ediyorum. Prag’ dan alınacak bazı dersler var elbette ve güzel şehirlerin de ilkeleri olmalı. İlkesiz olmuyor görüyoruz işte.



Prof. Dr. Mehmet Tunçer’in, Dünya Mühendislik ve Şehir Planlama Sempozyumu (WMCAUS)’da, hem ‘Bilim Kurul’unda, hem de Kurumsal olarak Çankaya Üniversitesinin, Bilimsel Partner olarak yer alması, kuşkusuz bu kitabın ardındaki gözlem, bilgi birikimi ve araştırmayı gözler önüne seriyor. Yoğun bir çaba, gözlem, arşiv araştırma ve bir de emek içeren yazım süreci yaşanmış olmalı.

Şehir imgesi, şehir estetiği, şehrin korunması önemli kavramlar. Önemli olan Prof. Dr Mehmet Tunçer’in sesini duyurabilmesi, önerilerinin önemsenmesi ve elbette Ankara’da uygulanırlığı. Hepimiz adına, bu kentte yaşayan herkes adına sunuyor önerilerini ve hepimiz adına, gelecek kuşaklar adına istiyor Ankara için “Güzel Şehir İlkeleri”ni. İlkeliliği sağlayan Prag gibi şehirler işte o yüzden hayranlık uyandırıyor.



Bir şehir yaşayan insanlarından aidiyet ister. Aidiyet köktür bir bakıma. Baskın bir histir aidiyet ve kent için de insan için de önemlidir. Ait olmak benimsemektir o şehri değerli kılan duygudur. Biz Ankara için o hissi duyuyoruz, Ankara Prag’a benzemiyor diye kentin varlığına küsecek değiliz. Yüzlerce yıllık binaları korunmamış, bulvarları, meydanları, köprüleri yok edilmiş, hala da ediliyor diye Ankara’yı Prag ile kıyaslayacak da değiliz elbet. Ankara bir ulusun yoktan var oluşunun simgesi bir şehir. Benim şehrim, bizim şehrimiz, tarihiyle, geçmişiyle, güzellikleriyle bizim gözbebeğimiz, Hiç bir kente değişmem. 



Çok güzel öneriler, heyecan verici projeler ve tasarımlar var eski Ankara’ya dair. Sahip olduğu zengin insan kaynakları bir kentin gururudur. Prof. Dr Mehmet Tunçer de benim gözümde onlardan biri. Keşke kitabı çok okunsa, Prof. Dr. Mehmet Tunçer’in sesi duyulsa, önerileri gerçekleşip kentimiz ışıl ışıl parlasa Ankara korunsa.

Ankara’yı seviyorum diyenlerin-Prag’ı görmüş de olsalar benim gibi- kesinlikle okuması gereken değerli bir kitap” “Güzel Şehir İlkeleri. Eski Prag-Eski Ankara”

 

Tuesday, September 13, 2022

TUNÇER AİLESİ ANILARI (1) : 1960’LARIN BAŞI : ESENTEPE ALİBEYKÖY - İSTANBUL




Bahçelievler ve Kişisel Tarih Tunçer Ailesi 1956-1980 Cilt-1

Akademisyen Kitabevi

https://akademisyen.com/bahcelievler-ve-kisisel-tarih-tuncer-ailesi-1956-1980-cilt-1



1960’LARIN BAŞI : ESENTEPE ALİBEYKÖY - İSTANBUL[1]

Sanırım hatırlayabildiği en eski bisikletim 3 tekerlekli olandı ve ben 4- 5 yaşındaydım. Esentepe’de babam bir gecekondu inşa edip başımızı sokmaya çalışıyordu ki güzel kardeşim Meral doğdu...






1960 MERAL 40 GÜNLÜKKEN ÇEKİLMİŞ RESİMLER

Meral nedense her iki-üç günde bir yastığının altında küçük bir çikolata parçası getiriyordu bana😊 Herhalde onu kıskanmayayım diye icat edilmiş bir oyundu ve ben zaten onu çok seviyordum...






Gecekondumuz İstanbul, Alibeyköy, Silahtarağa’da, Esentepe diye bilinen yeni gecekondu bölgelerinden birindeydi... 

Arada yokuş yukarı dik merdivenlerden Alibeyköy ve öbür taraftan Silahtarağa’ya inerdik... Silahtarağa sanayi bölgesi idi, dumanı ve kömür kokulu sisini hatırlıyorum ve sanırım oradaki ucuz işgücü burada yer seçmişti... 

Arada babam gibi tıp okuyan 2 çocuklu bir aile de standart dışıydı😊 
Su yoktu evlerde, sakalar bidonlarla eşek sırtında taa aşağıdan su getirirlerdi. Bazen de belediye tankerleri ile su verilirdi...

 

6 EKİM 1961 ESENTEPE’DEKİ BAHÇE, AĞAÇLAR BÜYÜMÜŞ, SOLDAN 1.SEVİLAY ATAYi (IŞIN’IN ABLASI), 2-PEMBE TEYZE, 3.ANNEM 4.BABAM VE MERAL  6.FATMA TUNÇER HALA (CEBE, Ö.)

Babam iki oda, mutfak, tuvalet inşa etmiş, üste de bir kat çıkmaya çalışıyor ama her gelen Belediye memuruna ufak rüşvetler vererek inşaatı kendi emeği ile sürdürüyordu.

Anlatılanlardan  “…bir gün babam harç karıyor, çimento döküyor iken bir adam gelmiş, babamı tanıyor gibi selam doktor bey kolay gelsin demiş... meğerse başkaları ihbar etmiş kaçak inşaat yapıyor diye ... Belediye zabıtası, babam ile sohbete tutuşmuş, sonra ceza kesmek yerine acımış gitmiş….”



Zaten İstanbul Tıp Fakültesi’ne 5 yıl ara vermişti son sınıftan, çünkü bizlere bakmak için gece çalışıyor, sahibi tanıdık bir Gece Kulübünün hesaplarını tutuyordu ... Güvenilir olduğu için ona bu iş verilmişti, gece gidiyor sabah geliyor, biraz uyuduktan sonra gecekondu inşaatına devam ediyordu... Ki bu gecekondu yıllar sonra satıldığında (1972) bir 1303 VosVos parası etmişti...     

 


Baban okuluna ara verdiğinde, Taksimden Tünele giden İstiklal caddesinde solda bir inişli sokaktaki Garden Pavyon yazan ışıklı tabelaları olan bir yerde kasa ve muhasebe işlerinde çalışıyor,  bu arada dersleri ve okulu da bitirmeye çalışıyordu. Bir gece Deden beni ve Amcanı alıp  Garden Pavyona götürdü, hatta  baban söylenmişti, burası çocuklara göre değil diye .............  Esentepe’den sonra Baban ve sizler Askerlik için İstanbul'dan taşınınca, Amcan bir müddet daha Esentepe’de kaldı, sonra orayı kiraya verip,  yeni evlenen Fatma halanla Veli abinin yanında Samatya’ daki evde kaldı. okulu bitince de yengenle evlendi, Nikahlarını da hatırlıyorum, Saraçhane’ deki Belediye Sarayı’nda olmuştu ve ben ancak nikah bitimine yetişebilmiştim... Esentepe’deki kiracılarla ve kızlarıyla,. okulu bitirene kadar  8 sene hep ben uğraştım, ben göreve başladıktan sonrada baban evi sattı zaten....️ (Cebe, Ö.)

 


Babamın anlattıklarından, “Kıbrıs Gönendere ’deki göreceli olarak zengin (!) büyük Havva hala, okurken babama maddi destek veriyordu az da olsa... Sonraları annem ile evlenmesine karşı çıkmış (??neden??) para göndermeyi kesmişti... O nedenle Tıp eğitimine mecburen ara vermişti, bir de ben doğunca maddi sıkıntılar büyümüştü...

“Annemle babamın anlattıklarından bildiğim kadarıyla, diğer halanın kızı Özcan abla ile evlensin istiyormuş, babamda akraba evliliği olmaz diye karşı çıkmış (dayımdan bilgi)”




İBRAHİM YAVUZ AMCAM İLE (1959)

Gecekondumuza eğimli yan yoldan girilir, derme çatma ahşap bir kapısı vardı... Ama bir odası çok karanlık ve tek küçük pencereli ufacık bir yataklı odaydı... Burası annemin beni gündüz uykuları için yatırdığı zorunlu mekandı ama ben hiç sevmezdim, kaçmak gitmek isterdim... Belki de şimdilerde karanlıktan korkmamın bir nedeni de buydu...


TAHMİNİ 1959, ESENTEPE BAHÇE, ARKADA ALİBEYKÖY, SOLDAN 1.EMİNE ANNEANNEMİZ, 2.PEMBE TEYZEMİZ, 3.ANNEM, 4. ÖZKAN DAYIM, 5. YAVUZ TUNCER AMCAMIN KUCAĞINDA BEN


Bahçemiz harikaydı, babam her zaman bahçe işlerini sever, sebze meyve yetiştirir, her gittiği yere ağaç dikerdi. Bu bahçede hatırladığım insan ölçeğini (yani çocuk ölçeği!:) aşan kasımpatılar, fuller, yıldız çiçekleri, güller vd... 

Herkese yoldan geçene bile demet demet çiçek kesilir verilir, gene de Monet bahçesi gibiydi...



Bu dönemde yapılan gecekondular daha yeni yeni yıkılıyormuş …

“….Haliç Silahtarağa ’da yapılması planlanan Eyüp Sultan Gençlik Merkezi için bölgede bulunan bazı gecekondular tasfiye edilecek. Hazırlanan imar planı değişikliği İBB Meclisi'nde kabul edildi…”

https://kralilan.com/upload/ilan/100003748_1.JPG


3 tekerlekli bisikletim ile sokağa salmak istemezlerdi, araba yoktu hemen hiç, tek tük kamyonet vardı ama Esentepe eğimli olduğu için annem korkardı, nitekim birkaç kere yokuş aşağı tepetaklak düşmüştüm... İki tarafında koca tepsiler asılı omuzda taşınan “Yoğurtciii, yoğurtçii” diye bağıran adamdan yoğurt alınır ve nefis gelirdi bize... Kaymağının tadını unutamam... Bazen de bakkala gidilir, orada da yoğurt var ama bu yoğurdun tadı bir başka...

 

Yoğurtçular, anımsadığım ilk yıllarında yalnız yoğurt satarken, .... Beline dolanmış özel haznelerindeki bardaklara, sırtında güçlükle .... ve oval sepetlere yerleştirirler, genellikle eski giysiler karşılığında “ayni trampa” yaparlardı.

http://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/savas-sonmez/cogu-yok-olmus-sokak-saticilari/438/

Ekmek almaya gönderilirim, 5 yaşında bir çocuk eline para verilir öğrensin diye gönderilir ammaa... Bir seferinde elimde 10 lira (büyük para) ile bakkala giderken bir dut ağacına tırman, parayı düşür sen ve kaybolsun... Ağlayarak eve geldim ki birazdan bir oyun arkadaşım elinde 10 lira ile geldi ... Babam onu ödüllendirip birkaç lira bozukluk verdi ve bana da kızdı tabii. Ama bu bana ders oldu bundan sonra... Anılarım kesik kesik, bu gecekondu yaşantısı nasıldı hiç hatırlamıyorum hemen hemen...

Hatırlayan anıları dinleyen varsa yazsın😊

 


TAHMİNİ 1958 KIŞI, ANNEM, ESENTEPE DEKİ EVİN BAHÇESİNDE, SOL AŞAĞIDA ALİBEYKÖYÜ. (Cebe, Ö.)

 Murathan Mungan, Eskidendi, Çok Eskiden

Hani erken inerdi karanlık,
Hani yağmur yağardı inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken,
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.

Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.

Murathan Mungan

 


ÜSTTE: AHMET TUNÇER, MEHMET CEBE,

ALTTA:   AYKAN TUNÇER (CEBE),  ÖZKAN CEBE. EMİNE CEBE (İSTANBUL-- AKSARAY 1954).

 



[1] Babamın 6. Vefat Yıldönümü Anısına / Korikos, Mersin’de, 10 Eylül 2019’da yazılmıştır.  

 


Monday, September 12, 2022

PUL KOLEKSİYONUM (Filatelist Mehmet Tunçer)

 

PUL KOLEKSİYONUM (FİLATELİST MEHMET)


Bugün 23 Haziran 2021, pul koleksiyonu yapmaya sanırım ortaokulda başlamıştım, yani 12-13 yaşlarında... Bu benim için bir filatelist olmak ve unutulmaz eşsiz pullara sahip olmak pul albümleri alarak onları düzenlemek çok keyifliydi, neredeyse hırs derecesinde... İlk pul defterimi pullara olan merakımı arttırmak için dayım vermişti sağ olsunJ

PTT'ye abone olarak, özellikle 1970'ten sonra her çıkan pulu almıştım. Önceleri bir adet alırken, sonra dörtlü blok almanın ve ilk gün zarflı almanın önemini öğrenince, Ulus'taki merkez postanesine (yıkılıp yok edilen o güzelim tarihi bina) ilk gün damgalı zarfları almak için gitmeye başladım...

Kıbrıs’tan fotoğraf koymak için aldığımız albümlerden bazılarının içine pul büyüklüğünde kâğıt keserdim – arkası yapışmasın diye- sonra itinayla yerleştirirdim.


Daha sonra, Bahçelievler PTT sinde ilk gün damgalı zarflar/pullar satılmaya başladı ve bu pul merakı epeyce pahalıya mal olan bir meraktı... Hele harçlığımın enflasyon karşısında yok olmaya başladığı günlerde😊 Anneme enflasyonunun ve harçlığımın yetersizliği hakkında dilekçe yazmıştım, uzun zaman anlatılmıştı. Ama harçlığım da artmıştıJ Anneciğim, pul ve yağlıboya masraflarım karşısında şikayet etmeden ama zorlanarak benim harçlığımı arttırmıştı!

Kızılay'daki Uluer gibi önemli pul satıcılarına gidip gelmeye başlayınca, bu işin sonunun olmadığını ve hakikaten bir servet gerektirdiğine anladım... 1968 pul kataloğu elimin altındaydı -o zaman büyük paralar verip aldım- ve pulların fotoğrafları ile fiyatlarıyla, tarihleriyle tanıtılan, özellikle Osmanlı pulları, sürsajlı pullar, ilk gün damgalı pullar vd.

 


  Yaklaşık 400 sayfalık bir katalog kitaptı ve ben bunu hala saklarım...


Sonra zaman zaman Filatelist ve Pul Dergilerine abone olmuştum... Pul merakı o kadar sarmıştı ki beni, yaz tatilinde bile giderken bir el çantası, ya da bir bavulun yarısı, benim pul albümlerim ile zarflar içinde pullar ile doldurulur, zarflar ve listeleri, kataloğu yanıma alırım, gittiğimiz yerde masanın üstüne dağılır pullar, yeniden yerleştirilir ya da yeni gelenler suya batırılır –kesilir- arkasındaki yapışkanlı kâğıt çıkarılır... Bunların kenarlarının sağlam olmasına dikkat edilir ıslanan ve arkası çıkarılan pulları kurutma kâğıtlarının arasına koyarım ve ütülerim kuruturum... Onları sınıflarım, sınıf sınıf ülke ülke dizerim...


Ülkelerin bulabildiğim nüfusu, başkentleri, konumları için küçük notlar daktiloda yazarım ve onları albümün içinde sıralarım... Pulu sayfaya yerleştirmenin, dizmenin ve pul albümünün..



düzeni çok önemlidir...

Bu alışkanlık, ileride benim de planlama ve projelendirme de gözlerin alışkanlığı, hangi karenin, hangi dikdörtgenin neyin yanına geleceği, paftaların düzeni, konut dokusu kitlelerinin yerleşimi ve konut dokusunun tasarlanması gibi birçok konuda bana bilinçaltından yardımcı olmuştur...

Ve ayrıca, ülkelerle ilgili birçok bilgiye edinmek -o zaman internet yok tabii- başka verilerden, her 15 günde bir aldığımız Cumhuriyet Ansiklopedisi ve diğer gazetelerin verdiği ansiklopediler önemli kaynaklarımdı... Ve çok bilgi edindiğimi sanıyorum...

Pul koleksiyonu yapmak, kültür meselesi ve bunların her birinin üzerindeki mekânlar, kişiler, anma günleri, özellikle resim, ressam, tablo merakı ile bağlantılı olarak yağlı boya tabloların ofset pırıl pırıl baskısı, reprodüksiyonları vd... İnternet olmayan bir çağda bunlar bize çok önemli bilgiler verirdi... Özellikle Leonardo, Renoir, Monet, Van Gogh, Cezanne, Rembrandt, Michaelangelo, Türk Ressamları İbrahim Çallı benzeri ünlü ressamların tabloları vardı...


Kaynak: https://docplayer.biz.tr/56918866-Sanatci-ve-tablolar-konulu-cumhuriyet-donemi-turk-posta-pullari-artist-and-paintings-themed-republic-period-turkish-postage-stamps.html

 

Bahçelievler Pazar Yeri’nin karşı köşesindeki apartmanın altında bir kırtasiyecimiz vardı ve buradan çok pul almışımdır... Buranın sahibi bizi desteklemek için -ya da daha çok satış yapmak için- mesela 5 liralık 10 liralık pul alanlara bir kupon verirdi ve daha sonra bu bir çekilişte ödüllendirilirdi... 10-15 liralık 20 liralık 25 liralık pul ödülü kazandığım olmuştur... Eski pulları toptan satardı, eski damgalı pullar 10-50-100 tanesi zarf içinde topluca, şimdi tam hatırlamıyorum ama 5-10-20 lira, yabancı olursa biraz daha pahalıydı... Ve bütün harçlığımı ben neredeyse kitap, yağlıboya ve pula yatırırdım... Hatta bazı pulları almak istemem nedeniyle (1953 tarihli İstanbul'un Fethi Serisi – Fatih Serisi-müthiş bir pul serisi-) borç almıştım, çok zorlanmıştım... Ama sonra da satmak için uğraştım neden olduğunu bilmiyorum ama bir paraya ihtiyacım oldu onu götürüp tekrar geri sattımL


 

ANNEMİN PUL DEFTERİ


Bir gün, Bahçelievler 1. Cadde 56/2 de otururken, sanırım İstanbul'dan anneannem ya da dedem tarafından getirilen ve uzun zaman bana efsane gibi anlatılan pul defteri... Defter değil aslında çok eskimiş, bir sarı kağıt defter ve sarı defterin içine annemin Kıbrıs'tan İngiltere'den gelmiş pulları kesip sakladığı, ama itina ile küçük yapışkanlı kağıtlarla yapıştırdığı sarı bir defterdi.

Belki de, 15-20 sayfalık bir defter ama hakikaten bir kısmı tahrip olmuş, ezilmiş –kaymış- yapıştırırken zarar görmüş pullar... Kıbrıs pulları, İngiltere pulları, İngiliz kraliçe ve kıralının pulları ve benzeri pullar değişik ülkelerden pullar... Bunlar tabi tek tek ayrıldı, suya kondu ve arkasındaki yapışkanlı kâğıtlar çıkarıldı... Zarar görenler, yıpranmış olanlar, ikinci el değiş tokuş için bir küçük albüm var, oraya konuldu...


Tabii bu arada Zuhal, Meral, Seval’e de pul biriktirmeleri için -babam tarafından herhalde- birer küçük pul defteri alınmıştı, onlara da bu merak sirayet etsin diye… Fakat para koleksiyonu, kartpostal koleksiyonu yapmak isteyen vardı... Tabii kitap okumayı seven ve kitap almak isteyenler de vardı... Kardeşlerimin değişik merakları vardı ve hatta pul-para değiş tokuş yapardık ama hiçbir zaman onlar bu konu üzerinde çok fazla durmadılar...

Ankara Filateli Derneğine üye olmuştum ve Filatelistler zaman zaman Zafer Pasajı’nın altında pul sergileri açarlardı... Ve buraya da giderdim... Çok güzel sergilerdi ve o pullar hakikaten özenerek baktığım ama sahip olamadığım pullardı...

 “ANKARA 79” Posta Pulları IV: Ulusal Sergisi’ne “Kongreler” teması ile katılmıştım oradan diploma aldığımı hatırlıyorum... Tabii pul merakı eee, her çıkanı alırsınız, alırsanız ve takip ederseniz, yaşam boyu süregelen bir hobi oldu...

Sevgili İzzet Suphi eniştem (Havva halanın eşi) Kıbrıs'tan geldiği zaman bana büyük pul defteri hediye getirmişti... 

Kıbrıs'a gittiğimizde 1975 lerde, Lefkoşa'daki Hasan amcam bana ilk gün damgalı muhteşem bir Kıbrıs Pulları zarfları hediye seti verdi, kendi koleksiyonundan... Bunlar benim koleksiyonumun en güzel ilk gün zarfları oldular... Bunları sonradan hepsini itina ile yerleştirdim her bir pulun bir anısı, bir özel günü anımsatan değeri vardı. Yurtdışında çıkan birçok pulda nadiren de olsa Mustafa Kemal Atatürk'ü görmek ya da İstanbul ve bazı çok ünlü Türk-Osmanlı bilim insanı, düşünür ve benzeri kişileri pullarda görmek hoş bir şeydi...

 


İngiltere'ye gittiğim zaman 1976 ağustosunda, tabii gene param yok ve müzik tutkusu giderek daha öne çıkıyor... Ve bütün paramı, hoparlörleri üzerine kapanınca çanta gibi olan Sony marka Stereo portable müzik setine harcadığım için pul almaya hiç param kalmamıştı... Yalnız birkaç tane ilk gün damgalı pul almıştım, sanırım o zaman çıkan Concorde uçağı ile ilgili pullardı... Zaman zaman tabii mektup arkadaşlarımdan gelen, Richard’ dan, Roma’dan Anna Maria’dan, Finlandiya’dan Arja Linna’dan gelen mektuplar ve içinde bazen bana gönderdikleri pullar çok değerliydi... Çok güzeldi keyif vericiydi, her çıkanı alamasam da pul merakım hala devam ediyor...