Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Tarihte Ankara Uluslararası Sempozyumu
(25-26 Ekim 2011)
Tarihte Ankara Uluslararası Sempozyumu
(25-26 Ekim 2011)
Angora (Ankara) Tarihsel Kent Merkezi Gelişim Süreci ve Suluhan Çevresi Tahtakale Çarşısı
DEVELOPMENT PROCESS of ANGORA (ANKARA) HISTORICAL CITY CENTER and ENVIRONMENT of Suluhan, Tahtakale BAZAAR
Mehmet Tunçer (*)
Özet: Bu yazıda, Angora (Ankara) tarihsel kent merkezi gelişim süreci, bu süreç içinde kent merkezinin ikili yapısı anlatılacak, bu yapı içinde Hasan Paşa Hanı (Sulu Han) ve çevresi Taht’el Kal’a Çarşısı üzerinde yoğunlaşılacaktır. 16. Yüzyıl başlarında (1511) tarihinde inşa edildiği bilinen Hasan Paşa Hanı’nın yapımı, eklentileri, onarımı ve yakın çevresi, Taht’el Kal’a çarşısı bu dönemden itibaren şehrin önemli bir konaklama ve alışveriş merkezi olmuştur.
Kale dışında inşa edilen Mahmud Paşa Bedesteni, Hanı ile diğer Ahi camileri ve çevresindeki geleneksel üretim ve satış yerleri özetle verilecektir. Şehrin ana üretim mallarından biri olan “sof” un üretimi ve pazarlanmasının şehir merkezine olan etkileşimi vurgulanacaktır.
18 ve 19. yüzyıllarda Angora şehir merkezinin geçirdiği önemli aşamalar, yangınlar ve demiryolu gibi önemli gelişmelerin şehir merkezine olan etkileri değerlendirilecektir. 1927 yangınında yok olan Tahtakale Çarşıları ve Suluhan çevresindeki kentsel dokuya ilişkin çalışma ve analiz bildirinin önemli analiz çalışmalarından biri olmuştur.
1929 Kadastral haritaları ve hava fotoğraflarından yararlanılarak az bilinen bu döneme ilişkin veriler değerlendirilerek günümüze kadar Sulu Han’ın geçirdiği aşamalar verilecektir. Yazarın bu konuda daha önce yayınlanmış yazı ve yayınlarından yararlanılmakla birlikte, elde edilen yeni kaynaklar değerlendirilerek Angora şehir merkezi analizi geliştirilmiştir.
Summary : In this paper, the Angora (Ankara), the historical city center development process is explained in the dual nature of the city center. Within this structure, Hasan Pasha Han ( Sulu Han) and the surrounding area Taht'el Kal'a Bazaar will be focused on .
Hasan Pasha Han is known to have been built at the beginning of the 16.Century (1511). Its’ extensions, repairs and surroundings (Taht'el Kal'a Bazaar) became the center of a major accommodation and shopping since that time.
Mahmud Pasha Covered Bazaar (Bedestan) and many Inns (Han), traditional production and sales around the Ahi Mosques were built out side of the Citadel, will be given in summary.
One of the city's main productive assets; "Sof" (wool) production and marketing of its interaction with the city center will be highlighted. Between 18th and 19th Centuries, there were important progress and important developments in the city center. Such as fires and the railway will be assessed of the effects to the city center. At the year 1927, Suluhan and the surrounding urban fabric , Tahtakale Bazaars was destroyed by fire.
The statement on the study and analysis has been one of the important work of analysis. 1929 Cadastral maps and aerial photographs by using the data of the period evaluated in this little-known stages, to the present day will be spent in the Sulu Han. The author's previously published articles and publications on this issue, from the new resources are being utilized by evaluating the analysis developed in the historic center of Angora.
Anahtar Kelimeler : Angora, Tarihsel, Merkez, Sulu Han, Çarşı
*Prof. Dr. Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü Başkanı, Gölköy Kampusü 14280 – Bolu, Tel : + 90 374 387 10 00 / 2646, Fax: + 90 374 634 45 58 , mobile: + 90 234 441 01 04, mehmettuncer56@gmail.com
GİRİŞ
Eski Ankara (Angora), günümüzde nüfusu 3 milyona ulaşan metropoliten kentin, her yönde kilometrelerce yayılımı içerisinde küçük bir nokta halinde kalmıştır. Bu küçük nokta, özellikle Metropoliten Kent Planlarında pek de önemli bir yer kaplamamakta ve kent merkezinin bir parçası halinde gösterilmektedir.
Ancak, bu küçük noktasal tarihsel kent dokusunun, kültürel ve tarihsel açıdan büyük önemi olduğu bilinmektedir.
Bu bildiride; Angora (Ankara) tarihsel kent merkezinin gelişim süreci, 15 ve 16. yüzyıllardan başlayarak verilecek, gelişkin merkezin ikili yapısı ve nedenleri anlatılacaktır. Yukarı Yüz (Bedesten ve Hanlar bölgesi) ile Aşağı Yüz’de (Hasan Paşa Hanı Çevresi Tahtakale çarşısı) yer alan önemli ticari yapı ve çarşılar, özellikle 16. yüzyıldan itibaren Hasan Paşa Hanı (Sulu Han) çevresinin gelişim ve 18 ve 19. yüzyıllardaki çöküş süreci açıklanacaktır.
I. Angora (Ankara) Tarihsel Kent Merkezi Gelişim ve
GERİLEME Faktörleri
Yüzyıllar boyu gelişkin bir sosyal ve ekonomik yapıya sahip olan Angora (Ankara) ticaret merkezi’nin gelişimini başlıca şu faktörlere bağlamak mümkündür :
1. Osmanlı İmparatorluğunun yükselme devrinde dirlik ve düzenin sağlanması, güvenlik sorununun çözülmesi buna bağlı ekonomik canlanma,
2. Şehirlerin savunma gereksinimlerinin azalması ve nüfusun artışına bağımlı olarak sur dışı gelişmeler,
3. Kervan yollarının güvenliğinin sağlanması ile hanların şehir içi yapıları olarak gelişimi, “Kale” nin fonksiyonlarını “Bedesten” in yüklenmesi,
4. Angora (Ankara)’nın Anadolu’da ana kervan yolları üzerinde oluşu, uygun konumu ve özel ürünü “SOF” un ihracı ile ekonominin gelişimi,
5. Düzenli bir dini, sosyal ve ekonomik örgüt olan “AHİ” örgütü ve daha sonra “LONCA” sisteminin ekonomik yapı üzerindeki olumlu etkileri,
6. Ekonomik gelişmenin, Bedesten, hanlar ve diğer dini ve sosyal yapıların yapılması ile mekânsal olarak şehir yapısına yansıması.
* 14. 15. ve 16. Yüzyıllarda Kale dışında, Atpazarında sınırlı bir alanda oluşan bu ilk alışveriş merkezi, gelişimini sürdürmüş, topografyanın engebeli olması nedeni ile “YUKARI YÜZ” den “UZUNÇARŞI” ile “AŞAĞI YÜZ” ’e bağlanarak, bu kesimde küçük bir ikinci merkez denilebilecek gelişimi oluşturmuştur.
* Başlıca büyük yapısı Suluhan olan bu görece daha modern merkez, TAHT’EL KAL’A (Tahtakale/Kale altı) ve KARAOĞLAN ÇARŞILARI ile gelişmiştir. 16. Yüzyılda, “sof” üretim ve satışının getirdiği ekonomik canlılıkla Ankara (Angora) zengin ve görkemli bir Anadolu şehridir (Şekil 1).
Şekil 1. XVI. YÜZYILDA ANGORA (Amsterdam - Rijksmuseum)
17. yy. dan başlayarak kentsel mekana yansıyan gerileme ve çöküşün başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir :
1. Osmanlı İmparatorluğu’ nun genel olarak gerilemesi, sosyal ve ekonomik ve siyasal etkenler,
2. Angora ’nın temel ürünü olan “SOF” üretiminde bozulma ve gerileme, dış rekabet yoluyla geleneksel üretim yapısının çöküşünün hızlanması,
* XIX. Yüzyıl sonlarında, Angora ’ya demiryolu ve suyun getirilişi, bazı önemli kamu yatırımları, örgütsel bazı düzenlemeler bu çöküşü engelleyememiştir.
* Bu girişimler, ancak Kurtuluş Savaşında Ankara’nın karargâh olarak, savaş sonrasında da BAŞKENT olarak seçilmesinde etken olmuştur.
II. TAHTA-EL KAL’A ÇARŞISI ve SOF ÜRETİMİ
Aşağı Yüz’ün en önemli çarşıları Taht-el kal’a (Kale Altı) denilen kesimde yer almaktadır. Sulu Han’ın da içinde yer aldığı bu kesim, günümüzde Ulus Hali’nin bulunduğu kesimdir. Bu kesimde, 16.yüzyıl başlarında ticari bir "Alt Merkez" denilebilecek büyüklükte bir ikinci merkez gelişimi görülmektedir. Bu kesimin gelişimde üçüncü sur girişlerine bağlı olan ulaşım sistemi de önemli rol oynamıştır. Kervanların kente ulaşımı ve konaklaması Hasan Paşa Hanı’nın inşası ile daha da kolaylaşmıştır.
Hanın ikinci bölümünün bir hayvan barınağı olarak inşa edildiği, giriş kısmının yanında da deve barınağı olduğu bilinmektedir. Bu servis bölümleri ve Han içindeki Köşk Mescit konaklamayı kolaylaştıran, güvenli kılan ve daha konforlu hale getiren hizmetlerdir. Kervanlarla gelen ve Angora’dan ihraç edilmek üzere yüklenen malların emniyeti, yüksek duvarlı ve sağlam kapılı güvenlikli bu han ile sağlanmıştı. Dışarıdan gelen her türlü günlük tüketim ve dayanıklı tüketim malları, Sulu han çevresindeki Tahtakale Çarşısında, Uzunçarşı’da ve Karaoğlan çarşısında pazarlanmaktaydı.
Şekil 2. ANGORA ŞEHİR İÇİ ULAŞIM SİSTEMİ VE KALE ALTI ÇARŞI KESİMİ
(Kişisel çalışma; 1839 tarihli Von Vincke’nin hazırladığı haritadan yararlanılarak çizilmiştir)
Doğu;da Cenabi Kapıdan başlayan bir yol, şehir içinde Avancıklar Mahallesi'nin altında, Ulucanlar (Ahi Yakub), Hacı Arab Mahallelerinden geçip, hafif bir eğimle yükselerek Atpazarı'na ve oradan da Bedesten'e ulaşmaktadır (Şekil 2). 16. yüzyılın başlarından itibaren, Celali Saldırılarına karşı şehri savunmak amacıyla, şehir sakinlerinin de katılımıyla inşa edilmiş bir "ÜÇÜNCÜ SUR" un varlığı, gravürlerden, bu dönem Şer'iye Sicilleri incelendiğinde ve seyyahların anlattıkları sonucunda kesin olarak bilinmektedir [1] (Şekil 3).
Şekil 3. 1711’DE ANGORA (Pitton Tourneford) (Kaynak: M. Tunçer Arşivi)
Atpazarı, Uzunçarşı üzerinden Kaledibi'ne (Tahte'l Kal'a) bağlanmakta, Kaledibi ise bir taraftan bugünkü Denizciler Caddesi'nin batısında yer alan Arabapazarı Kapısına, öbür taraftan da Karaoğlan Çarşısı yoluyla da Hacı Bayram Camii ve Debbağhane'ye açılmaktadır.
Angora , Anadolu Eyaleti içinde bir Sancak ve Kadılık Bölgesinin merkezidir. Çevresindeki tarım ürünleri ile rahatça beslenebilme olanağı, diğer nedenlerle birleşince, bu dönemde Angora karşımıza kalabalık, canlı bir sanat ve ticaret şehri olarak çıkmaktadır.
"SOF" üretimi, iklim özelliklerinin Angora keçisi üzerindeki olumlu etkileri, dolayısıyla tiftiğinin yüksek kalitesi gibi etmenlerle şehri belirleyen başlıca üretimlerden biri olarak yüzyıllarca devam etmiştir. Angora, 1850’lere kadar bölgenin üretim ve ticaret merkezi niteliğini korumuştur. Bunda en önemli pay da geleneksel tiftik üretimi ve tiftikten yapılan şal ve sof gibi çeşitli dokumalardır. 17. Yüzyıla kadar Angora’da “sof” üreten 1000 kadar tezgah olduğu, bu özelliği ile Angora’nın o dönemlerin en önemli ticaret merkezi olduğu bilinmektedir [2]. Bu dönemde yapılmış yağlıboya Ankara tablosunun alt kısmında temsili olarak verilen tiftik üretimi, sof ve dokumacılık ile tüccarların alış verişi net bir şekilde bu ticari faaliyeti anlatmaktadır (Şekil 4).
Ancak, 19. Yüzyıla doğru Angora ticaretinde bir gerileme gözlenmektedir. Bu gerilemenin nedenlerinden biri iç karışıklık ve otorite boşluğunun özellikle iç bölgeler ticaretini olumsuz etkilemesidir. Ayrıca, dünya ticaretinin yeni bölgelere kaymasının ve İngiliz yünlü ve pamuklu dokumacılığının 18. Yüzyıldan itibaren gösterdiği gelişmenin de rolü büyük olmuştur. 19. Yüzyıl başlarında ise ticaretin gerilemiş ve tiftik üretiminin de oldukça azalmış olduğu görülmektedir. Tiftik üretiminin gerilemesi sonucu eski zengin Angora’nın yerini yıkıntılar içinde hüzünlü bir görünüş kazanmış fakir Angora alacaktır.
II.1. Gelişkin Esnaf Örgütlenmesi
Angora 'da, geleneksel üretim organizasyonu içinde hemen hemen her çeşit tarım dışı eşya, alet ve hizmet üretildiğini, pazar için üretim yapan gelişkin bir esnaf örgütlenmesinin bulunduğu görülmektedir.
Ankara'da esnaf çarşıları ve büyük programlı ticari yapılar topografyaya uygun olarak iki kısımda yer seçmişlerdir. Paul Lucas’ın Seyahatnamesinde verdiği gravürde sur duvarları, Bedesten ve Hasan Paşa Hanı görülmektedir (Şekil 5).
"Yukarı Yüz"ün esnafı, Bedesten çevresindeki sınırlı düzlükte yer alan “Atpazarı Çarşısı” ile, Samanpazarı' ndan Bedesten' e doğru çıkan “Koyun Pazarı” arasında kümelenirken,
"Aşağı Yüz" ün esnaf ve sanatkarları, “Kaledibi (Tahta'l-Kal'a)” ile “Karaoğlan Çarşısı” arasında yer alan özel sokaklarında sanat ve ticaret hayatlarını sürdürmüşlerdir. Ankara esnafı, topluca Şer'iye Sicillerinde geçmekte ve bu yerlerine göre dağılımları saptanabilmektedir [3].
SEYYAHLARDAN…
* "İki bin dükkanı vardır. Bir süslü Bedesten'i bulunmaktadır. Çarşılarının çoğu yüksek yerdedir. Uzunçarşısı, Sipahi Pazarı, Kale Altı Pazarı, gayret kalabalık pazarlardandır ”. (ANDREASYAN, H.D., 1964, “Polonyalı Simeon Seyahatnamesi 1608-1619” , S. 162 İst.
* "Bedesten yapısı çok görkemlidir. Kıymetli mallar, taştan yapılmış ve çok kubbeli olan bu binada satılır”. (POCOCKE, R., 1743-45, “A Description of the East and Some Other Countries”, London)
Şekil 5. PAUL LUCAS’IN SEYAHATNAMESİ’NDE ANGOURA GRAVÜRÜ – 1712 (Kaynak: M. Tunçer Arşivi)
II.2. Sof Üretimi Ve İplik, Kumaş Üretimi: Çıkrıkçılar
Sof" üretimi ve ticareti, 16. yüzyıl Angora 'sının ekonomik gelişiminin başlıca nedenlerinden biridir ve en önemlisidir. Şehir içi ve dışı ticarette, sof ve bazı kumaş ticareti büyük yer tutmaktadır. Bedesten ve çevresindeki ticari hanlar bu ticaretten paylarını çokça almış olmalıdırlar. Ticaretin artan bu gelişimi, Sulu Han ve çevresinin de büyüyüp gelişmesine neden olmuştur.
II.2.1. İkili Merkez Yapısı
Böyle bir ortam, Sulu Han ölçeğinde bir ticari ve sosyal kompleksin gelişmesine ve çevresini etkileyerek ikinci bir merkez olgusuna yol açmış olmalıdır. Ölçek olarak şehrin nüfusu iki merkez olgusuna yeterli görülmemektedir. Yukarı Yüz (Hanlar Bölgesi) ile Aşağı Yüz (Sulu Han Tahtakale Çarşısı) arasındaki topoğrafik bakımdan aşırı eğim bulunmakta ve sadece Çıkrıkçılar Yokuşu ile iki kesim birbirine bağlanmaktadır. Bu nedenle hem fonksiyon, hem de yapısal olarak farklı ikili merkez olgusundan söz edebiliriz.
Şekil 6. XVI. YÜZYILDA ANGORA TABLOSUNDA YUKARI YÜZ VE AŞAĞI YÜZ (Kaynak: Angora tablosu üzerinde yapılan çalışma)
II.2.2. Yukarı Yüz
Atpazarı, kuzeyde Dış Kale Kapısı, güneyde Çukurhan, Çengelhan ve Pilavoğlu Hanı ile çevrili, Hisar'ın dış surunun önündeki düzlüktür. Atpazarı Meydanı, Koyunpazarı Caddesi ve Ahi Şerafettin Sokakları ile güneyde yer alan Koyunpazarı Meydanına bağlanmaktadır.
Bedesten, çevresindeki kapalı hanlar ve bunlara bağlanan Atpazarı ve Samanpazarı gibi açık pazar yerleri 16. Yüzyılda Osmanlı-Türk Şehirlerinde izlenen bir gelişmedir.
Bu dönemde kale dışına taşan ticaret eylemleri, genellikle bir bedesteni çevreleyen hanlar zinciri ve bunlara açılan sokaklarda sürdürülürdü [4]. Şehirlerde bu kesimlerin gelişmesi tek tek yapılaşmadan çok, bir vakfın yarattığı "imaret" (*) ya da "külliye" halinde, camisi, hamamları, hanları, bedesteni ve benzeri öğeleri ile birlikte bütüncül bir uygulama ile gerçekleştirilmiştir [5].
Yukarı Yüz’de Bedesten, Çukur Han, Çengel Han, Zağfiran Hanı, Kapan Han vb. sayıları 33’e yaklaşan irili ufaklı ticari han inşa edilmiştir.
Şekil 7: YUKARI YÜZ / HANLAR BÖLGESİ (Kişisel çalışma; 1929 tarihli kadastral haritalar birleştirilerek hazırlanmıştır, Kuyud-u Kadime Arşivi, Tapu Kadastro Gn. Md.lüğü)
II.2.3. Aşağı Yüz
Bedesten'den Sulu Han'a doğru, yani Kaledibi'nde (Tahta'l-Kal'a) inen büyük çarşıdır. Topoğrafik olarak oldukça eğimli bir arazi üzerinde oluşan bu çarşı, günümüzdeki Çıkrıkçılar Yokuşu doğrultusunda yer almakta ve Sulu Han (Hasan Paşa Hanı)‘dan başlayarak Bedesten’e kadar uzanmaktaydı.
Her çeşit esnafın dükkanlar burada bulunduğu gibi, şehir esnafının özel çarşıları da Uzun Çarşı’ya açılıyordu [6]. Sicillerde geçen adlardan da anlaşılacağı gibi, Ankara’da da diğer Osmanlı-Türk şehirlerinde olduğu gibi, her esnaf ayrı bir çarşı ya da sokakta yer almaktaydı. Örneğin: Çanakçılar, Çerçiler, Demirciler, Eskiciler, Külahçılar, Saraçlar, Semerciler, Tenekeciler, Terziler, Yorgancılar Çarşılarının adları sık sık geçmektedir.
Bu esnaf çarşılarının yerleri tam olarak saptanamamaktadır. Ancak büyük kısmının "Yukarı Yüz" de, Atpazarı, Samanpazarı ve Koyunpazarı çevresinde yoğunlaştığı, bir kısmının da "Aşağı Yüz"de Tahtakale ve Karaoğlan Çarşıları etrafında gruplaştığını söyleyebiliriz.
Aşağı Yüz denilen Tahtakale çarşısında ise Hasan Paşa Hanı ( Suluhan ), Tahtakale Çarşısı, Haseki Hamamı, Haseki Camii vb. ticari ve sosyo-kültürel yapılar yer almıştı. 16 -17. yy’da Angora tarihsel kent merkezinin Atpazarı ve Hanlar Bölgesi kesiminden Çıkrıkçılar yokuşu aracılığı ile ‘’Taht-el Kal’a’’ ( Tahtakale-Kale altı ) kesimine doğru gelişmesinin sonucunda oluşmuştur.
Şekil 8 : AŞAĞI YÜZ / SULU HAN ÇEVRESİ TAHTAKALE ÇARŞISI
(Kişisel çalışma; 1929 tarihli kadastral haritalar birleştirilerek hazırlanmıştır, Kuyud-u Kadime Arşivi, Tapu Kadastro Gn. Md.lüğü)
III. HASAN PAŞA HANI (SULU HAN) YAPILIŞ TARİHİ VE VAKFİYESİ
Taht’el-Kal’a (Tahtakale) Çarşısı’nın en önemli yapısı olan Sulu Han, Hasan Paşa Hanı olarak da anılmaktadır. Hasan Paşa Hanı’nın, II. Bayezid Devri emirlerinden Hasan Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir[7].
Hasan Paşa, sarayda yetiştikten sonra Konya Beylerbeyi olmuştur. 1503-1504 (909 H.) tarihinde Anadolu, 1505-1506 (911 H.) tarihinde ise Rumeli Beylerbeyi olmuştur. 1514 (920 H.) tarihinde Çaldıran Savaşında şehit düşmüştür[8].
Hasan Paşa’nın vakfiyesi 1508 (914 H.)’de düzenlenmiş ve 1511 (917 H.) tarihinde buna bir zeyl eklenmiştir. Hanın da bu tarihler arasında yaptırılmış olması gerekmektedir.
Hasan Paşa’nın, Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde, 734 numaralı defterin, 114 -112 sayfaları arasında bir Arapça Vakfiyesi vardır [9].
B u Vakfiyede;
“Evkaf-ı merhûm Hasan Paşa ki Akşehirde olan İmâretine vakf etmiştir, der nefs-i Ankara:
Hammâm-ı Çifte der mahalle-i Balkıs; hammâm-ı diğer mahalle-i Kâfirköyü; Karbansaray der kurb-i Tahte’l-kal’a, âsiyâb e’ş-şehîr bi Uzunoluk…”[10]
denilmektedir.
Hasan Paşa Hanı, vakfiyesine ve Tahrir Defterlerine göre 63 odalı bir Handır ve bitişiğinde 10 dükkân bulunmaktadır. Ancak, Sulu Han’ın Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Restorasyon Bölümü tarafından hazırlanmış olan restitüsyonunda[11] ise, Hanın bu sayıdan çok daha fazla (102 adet) odası bulunduğu görülmektedir. (Bkz. Şekil 9. Sulu Han Restorasyon Projesi).
Han, iki ana bölümden meydana gelmektedir. Birinci kısım kareye çok yakın planlıdır. İkinci kısım ise, asimetrik bir plana sahiptir ve ana bölüme bitişiktir.
Ana bölümdeki oda sayısı, Hasan paşa Vakfiyesinde belirtilen 63 sayısına eşittir. Ayrıca, Hanın zemin katının giriş cephesinde Vakfiyede adı geçen 10 dükkânın izleri tesbit edilmiştir. Adı geçen bu dükkânların, Hanın batı kenarında bulunan üç bölümlü arasta olduğu düşünülebilir.
Şekil 9: SULU HAN RESTORASYON PROJESİ
(Kaynak: TUNÇER, M., 1985, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi Restorasyon Bölümü arşivi ve Vakıflar Gn. Md. arşivinden alınarak yeniden çizilmiştir)
Şekil 10-11: KÖŞK MESCİD RÖLEVESİ
(Kaynak: TUNÇER, M., 1985, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi Restorasyon Bölümü arşivi ve Vakıflar Gn. Md. arşivinden alınarak yeniden çizilmiştir)
Bütün bu verilerden Han’ın ön kısmının XVI. yüzyıl (1511) da yapılmış olduğu, XVII. yüzyılda ise (1685) esaslı bir onarım ve arka bölümün eklenmesi ile yenilendiğini ileri sürebiliriz.
14 Mayıs 1583 – 12 Şubat 1584 tarihleri arasında kaydedilmiş olan Ankara’nın I Numaralı Şer’iye Sicili, Vesika No:734’de Hasan Paşa Hanı’nın tamir keşfi bulunmaktadır[12]. Ayrıca; Vesika No: 815’de; “Miri develerin barınması için Ankara’daki Hasan paşa Hanı ile Aydın Hanı’na 1700 akçe sarfedildiğine” dair bir zabıt bulunmaktadır (S.66). Han’ın bu tarihte, ilk inşa tarihinden yaklaşık 75 yıl sonra tamir edildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Aynı Şer’iye Sicilindeki bir başka vesikada;
“Mezatta iken başka isteklisi çıkmayan Hasan Paşa Hanının, Üveya adında birine icara verildiği” kayıtlıdır[13].
Ancak aynı tarihli bir sonraki vesikada, “adı geçen Hanın, Yusuf tarafından arttırılarak üç yıl için 55 altına (=3300 akçe) kabul edildiği” belirtilmektedir[14].
Aynı tarihlerde At pazarında bulunan Bakır Hanı’nın üç yıl için 8000 akçeye kiraya verildiği düşünülürse, Hasan Paşa Hanı’nın şehrin ikinci derecede önemli bir kesiminde olduğunu söylemek mümkündür[15].
XVI. yüzyıl yapısı 63 odalı büyük bir hanın, yapılışından 75 yıl sonra büyük ilavelerle onarılmasından sonra, yaklaşık yüzyıl sonra yıkılıp, yerine bir başka hanın yapılması pek mümkün görülmemektedir. Han, onarılmış, yenilenmiş ve Aşağı Yüz’deki ticari merkezin gelişmesi nedeniyle büyütülmüş olmalıdır.
Uzmanların bu konudaki fikir ve görüşlerini, kendi yorumumla birleştirerek, Hasan Paşa Hanı’nın (Sulu Han’ın), 1508 - 1511 tarihlerinde inşa edilmiş olduğunu, 1584 tarihinde ve 1685 tarihinde olmak üzere iki kez onarım ve eklentilerle büyüyen ve değişen bir yapı olduğunu söyleyebiliriz.
IV. EKONOMİK GERİLEME VE ŞEHİR MERKEZİNE ETKİLERİ:
18. ve 19. YÜZYILLARDA ANGORA TİCARET MERKEZİ
Sof üretiminde bozulma, azalma ve çöküşün en önemli nedeni; Angora keçisinin, canlı olarak ihraç edilmesi, buralarda aynı kalitede üretilmesi ve geliştirilen endüstriyel dokuma tezgahlarının rekabeti olmuştur.
İngilizler, 1830’lu yıllarda kurdukları fabrikalarla da Angora ’daki el tezgahlarına rakip olmuşlar ve gelişen teknoloji ile daha hızlı ve ucuz üretimde bulunarak piyasayı ellerine geçirmişlerdir. Bütün bu gelişmelerin sonucunda, 16. - 17. yüzyıllarda Angora ’da bulunan 4-5 bin dolaylarındaki dokuma tezgah sayısı 19. yüzyılın sonlarına doğru giderek azalmış ve birkaç tezgah dışında “sof” üretimi yok olmuştur. İngilizlerin endüstrileşmiş üretime geçmeleri, Osmanlı Devletinin gümrük vergilerini düşürmesi, yabancı tüccarlara yerli tüccarlar karşısında önemli ayrıcalıklar sağlaması nedenleri ile Osmanlı pazarı yabancı sermayeye açılmıştır. 1812 yılında, Angora ve çevresinde 1000 kadar dokuma tezgahı olduğu, İzmir’e gönderilen sof ve şal üretiminin giderek gerilediği bilinmektedir. Kumaş üretimi 18. Yüzyıl ortalarına oranla yarı yarıya azalmıştır.
Şekil 12: BİNBAŞI BARON VON VİNCKE’NİN 1839 TARİHLİ ANKARA HARİTASI (Kaynak: M. Tunçer Arşivi)
Bu tarihi harita hakkında rastladığım bir açıklama: "1839 senesinde Osmanlı İmparatorluğu hizmetinde bulunan Prusya Erkan-ı Harbiye binbaşılarından (Fritz V. Vincke) nam zat tarafından mezkur senenin kanuni-sanisinde ahz ve ikmal edilen Ankara §ehri Planı (1) No. haritada görülüyor. Bu harita mumaileyh Alman binbaşı tarafından yapılarak o zamanlar eyalet ismini taşıyan Ankara Vilayeti valisi müşir İzzet Paşa ya taktim edilmiştir"...(Alpay, G.)
Bu dönemde; şehrin en büyük mahallesi olarak, Sulu Han ve Tahtakale (Taht'el Kal'a) Çarşısını da içine alan Hacı Doğan Mahallesi, 132 Müslüman ve 335 Müslüman olmayan ile toplam 467 erkek nüfusa sahiptir (Şekil 12).
1827 yılına ait bir esnaf vergi listesinde o tarihte Ankara’da 546 adet şal dokumacısı (şalcıyan), 9 adet tiftik satıcısı (tiftikçiyan), 4 adet tiftik boyacısı, 42 adet bez boyacısı, 19 adet kaba kumaş dokuyan (Çulhacıyan) ve 193 adet kumaş satan esnaf (Bezzazan) gösterilmiştir[16]. 1820’lerde, Ankara kentinin en kalabalık esnaf grubunu oluşturan dokumacılar, 1830’lara gelindiğinde hammadde darlığı, Avrupa’nın fabrika malları ile rekabet edememek gibi nedenlerle neredeyse üretimlerini durdurma noktasına gelmişlerdir.
1827 tarihli esnaf listesinde şalcılardan sonra ikinci sıradaki en kalabalık esnaf grubunu oluşturan ayakkabı imalatçıları (dikiciyan) da dokumacılara çok benzer bir süreç yaşamışlardır. 1827’de sayıları 239 olan Dikiciler’in ve sayıları 39 olan hazır ayakkabı satıcılarının (Haffaf ve Kavvaf), 1830’larda sayıları 28’e ve 10’a düşmüştü[17].
IV.1. Şehrin Genel Görünümü Ve Merkezin İkili Yapısı
Angora, 16. ve 19. yüzyıllar arasında asıl önemi kendi ekonomik eylemlerinden kaynaklanmaktadır. Doğu-Batı ilişkileri arasında uğrak yeri olarak önemli bir yeri bulunmamaktadır. 18. yüzyıl gelindiğinde Angora’nın görünümünde bir değişiklik yoktur (Şekil 12).
Kenti çeviren sur hakkında bu dönemde yazılan seyahatnamelerde daha çok bilgi bulunur. 18. Yüzyıl Ankara’sı bir yüzyıl öncesi kentin etrafına sur yapmayı zorunlu kılan şartları yaşamaya devam etmektedir. Bu dönemde İzmir kervanla 20, Bursa 10, Kayseri 8, Sinop 10, İzmit 9, İstanbul 12-13 gün sürmektedir[18]. Seyahatnamelerden anlaşıldığına göre Angora, hiç de küçümsenemeyecek bir Anadolu şehridir. Nüfus ve ekonomik durumu bakımından Anadolu’nun en önemli şehri olmadığını biliyoruz. Ancak, tiftik keçisine dayalı bir sanayinin olduğunu, bu sayede 18. yüzyılda bile genel olarak iyi durumda olduğunu söylemek mümkündür.
18. yüzyıl sonlarına doğru ve 19. yüzyılın başlarında daha önceki devirlerde de görülen şehir merkezinin ikili yapısı daha da belirginleşmiştir. Ancak, bu gelişimin yanı sıra, daha önceki bölümde bahsedildiği gibi "sof" üretimindeki gerileme ve bozulmanın neden olduğu, ekonomik yapıda bir "çöküş" ten söz edilebilir.
IV.2. Hanlar Bölgesi
Angora çarşılarında özellikle Bedesten çevresindeki ticaret 19. Yüzyılın başlarından itibaren yitirmeye başlamıştır. “Son yıllarda iyice gerileyen ticaret, tamamen yerli Hristiyanların eline geçmiştir.” [19]
Atpazarı, Bedesten ve çevresinde yer seçen “Hanlar Bölgesi” bu yüzyıllarda da esas şehir merkezi işlevini sürdürmektedir. Ancak, şehirdeki üretimin şekil değiştirmesi, sof üretimin yok denecek kadar azalması ve şehrin tarımsal üretimde bulunacak şekilde yeniden örgütlenmesi ile bu ana merkezin başlıca ticari fonksiyonları azalmış bulunmaktadır. 1827 tarihinde Atpazarı çevresi Hanlar Bölgesi’nde faaliyet gösteren 20 civarında Han bulunduğu, Bedesten çevresindeki “Arasta” da kumaş, şal ve ayakkabı ticareti yapıldığı bu tarihli Vergi kayıtlarından bilinmektedir (Şekil 13).
Şekil 13: ATPAZARI, MAHMUTPAŞA BEDESTENİ VE HANLAR BÖLGESİ
(Kişisel çalışma; 1929 tarihli kadastral haritalar birleştirilerek hazırlanmıştır, Kuyud-u Kadime Arşivi, Tapu Kadastro Gn. Md.lüğü)
Şehir ovaya doğru gelişmeye başlamış, 19. yüzyıl sonlarında (1892) demiryolunun şehre bağlanması bu gelişmeyi desteklemiştir. Tahtakale ve Karaoğlan Çarşıları da büyük ölçüde tarımsal satışın ve gündelik tüketim malları ticaretinin yapıldığı yöreler halinde gelişmişlerdir. Şehir Hali'nin bir sonraki yüzyılda Sulu Han karşısına kurulmasından önce, buranın gene benzer kullanımlar taşıdığı, sebze pazarı ve balık halinin burada bulunduğu bilinmektedir. Kervanlarla Sulu han’a oradan Uzunçarşı yolu ile Atpazarı, Samanpazarı ve Koyunpazarı’na gelen her türlü mamul ve yarı mamul madde buralarda pazarlanıyordu. Mahmut Paşa Bedesteni’nin yangın geçirmesine kadar bu kesim canlılığını korumuştur.
“Angora’da Fransız kalmamış, şehirdeki Fransız ticarethaneleri ve müesseseleri kapanmıştır“[20]. 1873 tarihlerinde “...birçok Avrupa fabrikasını besleyebilen Angora’nın ticareti büyük ölçüde azalmıştı. Hükümetin yanlış politikaları yüzünden sadece, 20 000 okka tiftik ihraç edilebilmektedir.” Bazı yabancı tüccarların şehri terk etmesi, ihracatın azalması, bu etkinliklerin sürdürüldüğü mekânları ve yapıları da etkilemiş olması gerekir.
IV.3. Tahtakale Ve Karaoğlan Çarşıları
Tahtakale Çarşısı, 18. ve 19. yüzyıllarda gelişmesine devam etmiş ve Karaoğlan Çarşısı ile birleşerek, Angora 'nın daha modern han ve dükkânlarının yerleştiği bir ticaret bölgesi konumuna gelmiştir. Sof ve buna bağlı üretimin azalması, deri üretiminin gerilemesi, Bedesten ve çevresinin ticari öneminin azalmasına yol açmış, tarımsal diğer ürünlerin üretimi ve pazarlanması ile şehir içine dönük bir ticaret hayatı başlamıştır. Şehrin en yoğun mahallelerinin merkezinde bulunan Tahtakale Çarşısı; günlük tüketim, gıda ve diğer bazı zorunlu gereksinimlerin karşılandığı bir ticaret kesimi olarak gelişmiştir.
IV.3.1. Şer’iye Sicilleri’nde Suluhan Çevresi
Bu döneme ait bazı Şer’iye Sicillerindeki kayıtlar bu kanıyı güçlendirmektedir:
· 2 Rebiülevvel 1207 (18 Ekim 1792) tarihli bir sicilde; Sulu Han’ın batısında bir “Attar Çarşısı” bulunduğu, ayrıca kalaycıların da buralarda yerleştiği belirtilmektedir. Attar Çarşılarında, güzel kokulu bitki ve eczalar, iğne, iplik, düğme, boya, boncuk gibi günümüzde tuhafiyeci ve eczanelerin sattıkları mallar satılmaktaydı[21].
· 8 Rebiülevvel 1208 (14 Ekim 1793) tarihli bir başka kayıtta ise, Ankaravi Külliyesi’nden olan Sulu Han’da, İzmir İpliği ve kahve satıldığı anlaşılmaktadır. Han içerisinde aynı zamanda attarlık da yapılmaktadır.
· Tahta'l Kal'a Hanı'nın yaptırılışı ile ilgili bir sicilde, Hanın Toygar-Zade Mehmed Efendi tarafından 1232 Hicri (1816) tarihinde yaptırıldığı kayıtlıdır.
Bu belgelere de dayanılarak, 19. yüzyıl başlarında, şehirdeki ekonomik gerilemeye rağmen, Sulu Han’ın içinde yer aldığı Tahtakale Çarşısı’nın gelişmekte olduğu söylenebilir
IV.4. Ekonomik Çöküş
19. yüzyıl sonlarında, Angora günden güne fakirleşmiş, ekonomisi çökmüştür. Bu çöküntünün nedenleri arasında, sof (Tiftik/Angora) üretiminin durması ile yerli endüstrinin önemini yitirmesi, 1873-1875 yılları arasında sadece Angora çevresinde 18.000 kişinin ölmesine yol açan kıtlık felaketi ile 1881 ve 1916 tarihli büyük yangınlar bulunmaktadır[22].
Angora, seyyahlara göre de artık eski güzel ve etkileyici görünümünü kaybetmiştir. Ekonomik çöküş bu şekilde fiziki mekâna yansımıştır. Hanlar bölgesinde Kapan Hanı, Tuz Hanı ve Mahmut Paşa Bedesteni ve yakın çevresinin yangın nedeni ile tahrip olması ile Aşağı Yüze kaymış bulunan ticaretin ana merkezi Sulu Han ve çevresi olmuştur. Kale surlarının hemen dışında yer alan ve inşa edildiği 15. yüzyıl sonlarından beri şehrin ticari merkezi olan Mahmut Paşa Bedesteni ve çevresindeki 20 civarındaki Han 1881 tarihli yangında yanmış ve kullanılamaz hale gelmiştir.
IV.4.1. Demiryolu’nun Gelişi Ve İstasyon Caddesi
1892 yılında Angora ’ya İstanbul-Eskişehir demiryolunun bağlanması ve İstasyon Caddesi’nin açılması ile Tahtakale Çarşısı ‘’Karaoğlan Çarşısı’’ adını alarak Taşhan Meydanı’na doğru büyümesini ve gelişimini sürdürdü.
Demiryolu, Angora ve bölgesinin tarımsal üretim ve gelirinin artmasına, buna bağlı olarak vergi gelirinin artışı ve tüketim mallarının kullanımının artışına yol açmıştır. Angora' nın XV. Yüzyıldan bu yana geleneksel şehir merkezi olan Suluhan ve Çevresi Tahtakale Çarşısı, yeni açılan İstasyon Caddesi üzerinde yer alan İttihat Terakki Binası ve Taşhan Meydanına (Günümüzde Ulus Meydanı) doğru gelişmiştir.
IV.4.2. 19. Yüzyıl Sonu, 20. Yüzyıl Başında ‘Modern Merkez’
“...Ne Samanpazarı, ne Çıkrıkçılar Yokuşu, ne Balıkpazarı, ne İstanbul Caddesi, ne Karaoğlan çarşısı kaldı. Her taraf bir yangın ertesinin veya bir talan sonunun manzarasını gösteriyordu. Hangi dükkânda neye el atsalar, karmakarışık bir hırdavat yığınından başka bir şey bulmanın imkânı yoktu”...
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, ANKARA, S. 25., 1972, Remzi Kitabevi,
Demiryolu; bölgesel olarak İç Anadolu'da tarımsal üretim ve gelirinin artması, buna bağlı olarak vergi geliri ve tüketim malları kullanımlarının artmasına yol açmıştır. Bunun Angora Şehir merkezindeki etkileri; günlük tüketim maddeleri ile tarımsal ürünlerin depolama ve ticaretinin önem kazanması, demiryolu ile şehrin doğrudan bağlandığı noktada görece daha yeni ve modern bir merkezin gelişmesi olmuştur.
Angora Şehri, 19. yüzyıl ortalarına doğru günden güne fakirleşmekte ve ekonomisi çökmektedir. Ticaretin azalmasına başlıca neden, şehir içindeki yerli sanayinin önemini yitirmesidir. Bu çöküntüyü, 1873-1875 yılları arasında, sadece Angora çevresinde 18 000 kişinin ölümüne yol açan kıtlık felaketi ile 1881 ve 1916 tarihli büyük yangınlar daha da arttırmışlardır.
IV.4.3. 1881 Mahmut Paşa Bedesteni Yangını
Angora 'da, 1881 yılında çıkan büyük yangında Mahmut Paşa Bedesteni'nin tamamen harap olduğu ve ticari hayatının tamamen son bulduğu, daha sonraları bakımsızlıktan duvarlarının ve kubbelerinin çöktüğü ve bir daha onarılmadığı bilinmektedir (Şekil 14-15).
Şekil 14: MAHMUTPAŞA BEDESTENİ YANGIN SONRASI
(Kaynak: M. Tunçer, 1986, Kişisel Arşiv)
Şekil 15: 1881 YANGININDA YANAN KESİMLER (Kaynak: Ankara İmar Müdürlüğü Arşivi, 1930 hava fotoğrafları üzerinde yapılan çalışma)
IV.4.4. 1916 Yangını
Bir başka yangın da; Birinci Dünya Savaşı devam ederken, 13 Eylül 1916 tarihinde çıkan ve bir öncekine oranla çok daha geniş bir alanı tahrip eden yangındır. Kaleden başlayarak tüm gayr-ı müslim yerleşim alanlarını tahrip eden bu yangın aslında sosyal ayrışma ve iç çatışmaların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Angora’da yaşanan bu büyük yangın, Türklerle azınlıkların birlikte oturdukları, kentin en zengin konut alanını ve iş bölgesini bütünüyle yok etmiştir (Şekil 16).
Yangının nereden ve neden çıktığı bilinmiyor, ancak kapladığı alan varlıklı Türklerle Ermenilerin yaşadığı Hisarönü’nden, Rumların yaşadığı Çıkrıkçılar Yokuşu’na, oradan da Saraçlar Çarşısını izleyerek Bedesten’e ve At Pazarına kadar uzanıyordu. Yanan binalar arasında Çıkrıkçılar Yokuşu’nun Balık Pazarı (bugünkü Anafartalar) Caddesi ile kesiştiği köşede bulunan ve Kocamanoğlu adında bir Ermeni tarafından işletilen tiyatro binası da bulunuyordu[23].
Şekil 16: 1916 YANGININDA YANAN KESİMLER (Kaynak: Ankara İmar Müdürlüğü Arşivi, 1930 hava fotoğrafları üzerinde yapılan çalışma)
IV.5. Taşhan Ve Ulus
Karaoğlan Çarşısı, demiryoluna ve yeni oluşturulan idari merkeze yakınlığı nedeniyle en fazla gelişme gösteren ticaret kesimi olmuştur. 20. Yüzyıl başlarında burada konaklamaya yönelik hanlar (Taşhan gibi), büyük mağazalar ve bankaların idari yapıları yer seçmeye başlamışlardır. Samanpazarı ve çevresi bu dönemde şehrin en kalabalık yeridir. En canlı alışveriş merkezi ise daha batıda kalan Karaoğlan Çarşısı’dır. Suluhan ve Tahtakale Çarşısı ile Taşhan Meydanı çevresindeki gelişmeler, 1881 yangınıyla tahrip olan Mahmut Paşa Bedesteni ( Anadolu Medeniyetleri Müzesi) ve hanların bir kısım yükünü de almış olmalıdır.
Karaoğlan Çarşısı adıyla uzun bir süre yaşayan bu alan, şehrin gelişmeye aday kesimi olarak ortaya çıkmış ve Cumhuriyet sonrasında da “ULUS” adını alarak bu gelişimini sürdürmüştür. Bu kesimde Taşhan, daha sonra 1.TBMM Binası olarak kullanılacak olan İttihat ve Terakki Kulübü, bugünkü Ulus İşhanı’nın bulunduğu yerde Darülmuallimin (Öğretmen Okulu) bulunmaktaydı.
Demiryolu ile şehrin doğrudan bağlantısını sağlayan İstasyon Caddesi’nin Karaoğlan Çarşı Caddesi (Anafartalar Caddesi) ile kesiştiği nokta olan Taşhan Meydanı’nın (Ulus Meydanı) gelişimi, Cumhuriyet ilanı sonrasında büyük hız kazanmıştır. Ulus Meydanı'nın gelişmesi ise bu tarihten sonra hızlanmıştır. Angora 'nın o devre göre en modern, kaloriferli ve banyolu, telefonlu oteli olan “Hotel d’Angora” ya da “Taşhan Palas”, Taşhan Meydanını belirleyen en önemli anıtsal yapıydı (Şekil 17-18).
Cumhuriyetin ilk anıtı olan ve Heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılan “Ulus Heykeli”, 1927 yılında, Taşhan’ın önündeki meydanda konumlanmıştır. Önceleri Hâkimiyet-i Milliye daha sonra Ulus Meydanı olarak anılan bu kesim Cumhuriyet’in ilanı sonrasında “Modern Merkez” işlevlerinin yer seçtiği bir alan olarak gelişmeye başlamıştır.
Şekil 17-18: ULUS MEYDANI VE TAŞHAN (Kaynak: M. Tunçer Arşivi)
Mehmed Kemal’in eseri “Türkiye’nin Kalbi Ankara”[24] eserinde yer alan Necdet Taşhan’ın anıları bu dönemi anlatmaktadır (S.179-180);
“...Konu ”BABA KARPİÇ”, Ben de tam yılını bilmiyorum Karpiç’in Ankara’ya gelişini, babam Cemal Bey İstiklal Savaşından sonra 1924-25 yıllarında babasının inşa ettirdiği şimdiki Ulus Meydanında – eski adı TAŞHAN- bulunan Taşhan’ı günün koşullarına göre modernize edip Taşhan Palas Oteli adı altında o günlere göre lüks sayılabilecek bir otel haline getirdi. Bu arada otelin resmi ve özel davetlerin yapıldığı Ankara’nın tek müzikli lokantasının başına da o zaman İstanbul’da bulunan Karpiç’i getirdi. Uzun yıllar “Karpiç Lokantası” Ankara’nın çok renkli bir yeri olarak anılara geçmiş ve Ankara’nın bu konuda güçlü bir tesisi olmuştur. 1933’te babamın ölümü ile...... – binanın başka ellere geçmesini önlemek için olacak- Taşhan’ı Sümerbank’a satmak zorunda bırakıldık. O zaman dahi üzüntülere neden olan tarihi Taşhan’ın yıkılması üzerine Karpiç Şehir Bahçesindeki yerine taşındı. O gördüğümüz görkemli aynalar ve servis takımları da Taşhan’dan alınmıştır. İstiklal Savaşında ve sonra Taşhan’ın Ankara’da önemli bir yeri vardır. 150-200 yatak kapasitesi olan, savaşta bir müddet hastane olarak kullanılan Taşhan, savaş sonrası 1933 yılına kadar Ankara’da tek ağırlama ve konaklama hizmeti vermiş ve Ankara’ya kattığı bu değer için Ulu Atatürk’ün yakın ilgisiyle onurlanmıştır.” (Bkz. Şekil 17-18 Ulus Meydanı ve Taşhan)
IV.5.1. Ulus Merkez Gelişiminin Çekirdeği
Cumhuriyet Sonrası, geleneksel ve modern denilebilecek merkezi iş alanları daha uzunca bir süre Hâkimiyet-i Milliye (Ulus) Meydanı ve çevresinde, Karaoğlan Çarşısı, Tahtakale Çarşısı, Anafartalar, Çıkrıkçılar yokuşu, Atpazarı, Samanpazarı, Koyunpazarı, Bankalar Caddesi ve Çankırıkapı Caddesi boyunca varlıklarını sürdürmüşlerdir. Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında, Cumhuriyet' in ilk yıllarında, yönetsel ve ticari başlıca fonksiyonları yüklenerek Ulus Merkezi’nin çekirdeğini oluşturmuştur.
Şekil 19: 1924 HARİTASINDA ULUS ÇEVRESİ YENİ MERKEZ
(Kaynak: Ali Kemal Arkun, A.Ü., Peyzaj Mimarlığı Böl., yayınlanmamış Doktora Tezi)
Taşhan, Ulus Meydanı ve Karaoğlan Çarşısı’nın en önemli tek yapısı değildir. Meydanın ovaya doğru bakıldığında sağında “Birinci Meclis” binası olarak kullanılan “İttihat ve Terakki Cemiyeti” binası, bu yapının karşısında ise, “Millet (Belediye) Şehir Bahçesi” yer almaktaydı (Şekil 19). Taşhan’dan yukarı Kale’ye doğru çıkarken yanında dükkân dizisi (daha sonra şehir çarşısı) ve Zincirli Camii, arkasında da Hasan Paşa Hamamı bulunuyordu.
IV.5.2. Tahtakale (Taht-El Kale) Çarşısı
16. ve 17. Yüzyıllarda, Angora'nın "Aşağı Yüz"ünde yer alan Tahtakale Çarşısı, Doğanbey Mahallesi (günümüzde de aynı adla anılan bir mahalledir) ile çevrelenmiş, han, hamam, cami, mescit gibi anıtsal yapılarla belirlenen, kentin ikinci bir merkezi durumunda olan çarşı niteliğindedir (Şekil 20). Sulu Han'ın kuzeyinde, bugünkü Ulus Şehir Hali'nin hana bakan girişine rastlayan yerde bulunmaktaydı. Eski dokusunu 1929 yangınına kadar en az yüzyıl koruduğu 1839 tarihli haritadan anlaşılmaktadır.
Şekil 20: YANGIN ÖNCESİ TAHTAKALE VE KARAOĞLAN ÇARŞILARI (Kişisel çalışma; 1929 tarihli kadastral haritalar birleştirilerek hazırlanmıştır, Kuyud-u Kadime Arşivi, Tapu Kadastro Gn. Md.lüğü)
Sulu Han Kuzeyinde “Tahta Kale Meydanı” adı ile anılan bir boşluk (meydan?) yer almaktadır. Bu kadar büyük bir alanın ticaret merkezinde bilinçli olarak bırakılamayacağı ve bu kesimin daha önceki yangınlarda boşalan bir mekân olduğu sanılmaktadır (Şekil 21). Zafer Caddesi’nden başlayarak, Kavaklı Sokak, Mescit Sokağı ve Tahta Kale Çarşı Caddesi bu alana açılmaktadır. Bu cadde, doğuya doğru Semerciler Caddesi adını almaktadır ve Çakıcılar Sokak ile Balıkpazarı Caddesine bağlanmaktadır.
Balıkpazarı Caddesi; Haseki Camisi ve Haseki Hamamı yanından Şehremaneti’nin önünden geçerek Şehremaneti Caddesi adını almakta ve kuzeyde Anafartalar Caddesi’ne bağlanmaktadır.
Şekil 21: YANGIN ÖNCESİ SULU HAN, TAHTAKALE VE KARAOĞLAN ÇARŞILARI DETAY (Kişisel çalışma; 1929 tarihli kadastral haritalar birleştirilerek hazırlanmıştır, Kuyud-u Kadime Arşivi, Tapu Kadastro Gn. Md.lüğü)
IV.5.3. Uzun Çarşı
Tahtakale yangını öncesinde, Sulu Han'ın karşısında, bir sıra dükkânı ile “Uzun Çarşı”nın bir bölümü yer almaktaydı. Uzun Çarşı; Kızıl Bey Caddesi ile üçüncü surun başlıca kapılarından biri olan Eset Kapısı’na bağlanmaktaydı. Bu tarihlerde açılmış bulunan Atatürk Bulvarı’na Uzun çarşının başlıca bağlantısı olarak görülmektedir. Uzun Çarşı’nın kuzeyinde, Tahtakale Han’ı (Tahtacı Hanı) 18 odası ile çarşının ikinci büyük Hanı’dır. Keçeciler Hanı’nın ise, Tahtakale Hamamı yakınında daha küçük bir han olduğu sanılmaktadır.
IV.5.4. Dini ve Sosyal Yapılar
İbadullah Camii, Haseki Camii, Hallaç Mahmud Camii yöredeki dini yapılardır. Tahtakale Hamamı ile Hasan Paşa Hamamı da çarşının başlıca sosyal amaçlı yapılarıdır.
Haseki Camisi; Balıkpazarı Caddesi üzerinde Sebze Hali yanında yer almaktadır. Vakfiyesi 958 H 1551-2 tarihlidir. Yanında yer aldığı Tahtakale Hamamı ve Eminiye Medresesi ile birlikte 1929 Tahtakale yangınında yanmıştır (Şekil 22-23).
Tahtakale Hamamı; 1929 yangını öncesinde, Balıkpazarı Caddesi, Çakıcılar Sokak üzerinde yer alan Tahtakale Hamamı’nın güneyinde Haseki Camii ve Tahtakale Hanı bulunmaktadır. Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa tarafından 1461/2 yıllarında çifte hamam olarak yaptırılan Tahtakale Hamamı yangında hasar görünce Belediye tarafından yıktırılmıştır (Şekil 22-23).
Şekil 22-23: KARAOĞLAN ÇARŞISI ANAFARTALAR CADDESİ (Sağdaki bağdadi yapı Şehremaneti (Belediye) binasıdır, geride Haseki Camii Minaresi görülmektedir) (Kaynak: Mehmet Tunçer ve Gökçe Günel Arşivi)
1929 tarihli kadastral haritalar üzerinde yapılan analiz çalışması sonucunda bu ana akslar üzerinde toplam 355 dükkân bulunduğu hesaplanmıştır[25]. Bunların Caddelere dağılımı aşağıda verilmektedir:
Tahtakale Çarşısı…………………. 210 dükkân
Balıkpazarı Caddesi üzeri………… 50 dükkân
Karaoğlan Çarşısı………………… 95 dükkân
TOPLAM…………………………355 dükkân
Görece modern merkez bu yıllarda Taşhan (Ulus) Meydanı ile Karaoğlan Çarşısı'na kaymış, ana yol kenarları hariç Tahtakale Çarşısı 1929 tarihli yangına kadar geleneksel dokusunu ve özelliklerini sürdürmüştür.
Şekil 24 : TAHTAKALE HAMAMI, SEBZE HALİ, ŞEHREMANETİ 1929
(Kişisel çalışma; 1929 tarihli kadastral haritalar birleştirilerek hazırlanmıştır, Kuyud-u Kadime Arşivi, Tapu Kadastro Gn. Md.lüğü)
Tahtakale Çarşısı ve Sulu Han, günümüzde oldukça aktif bir ticari bölge olan ve İbadullah Camisi yanından güneye doğru uzanan İbadullah Caddesi ile güneye; Tahtakale Çarşı Caddesi ile kuzeye bağlanmaktadır. Bu tarihte, Sulu Han'ın güneyinin tamamen konut dokusu olduğu görülmektedir. Bu kesimde, yer yer boş arsalara rastlanmaktaysa da oldukça yoğun bir konut dokusu bulunmaktadır.
IV.5.5. Şehremaneti Caddesi
Balıkpazarı Caddesi (Şehremaneti Caddesi) üzerinde ve Tahtakale Hamamının hemen karşısında "Sebze Hali" bulunmaktadır. Günümüzde burada Ankara Büyük Şehir Belediyesi Başkanlık Binası bulunmaktadır (Şekil 24).
IV.5.6. Balıkpazarı Caddesi
Bu yıllarda (1929) Haseki Camii doğusunda, Balıkpazarı Caddesi üzerinde bir sıra dükkân bulunmaktadır. Yolun öbür tarafının paftaları elde edilemediğinden tanımlanamamaktadır (Şekil 24).
Hallaç Mahmud Camii'nin önünde, haritalarda “Tahtakale Meydanı” olarak belirtilen bir açıklık bulunmaktadır. Bu açıklık (meydan ?), belki de daha önce bir yangın sonucu oluşmuştur, ancak bu konuya ilişkin herhangi bir bilgi bulunamamıştır (Şekil 24-25). Kadastral haritalarda 136 Nolu Ada’da “Ev, dükkân, iki hamam” ibaresi bulunmaktadır. Bu yapı “Taht’el Kal’a Hamamı” (Tahtakale Hamamı) dır. Hemen karşısında, 127 Nolu Ada’da “Sebze Hali” , yanında ise “ Ankara Şehremaneti” bulunmaktaydı (Şekil 24).
ŞEKİL 25: TAHTAKALE MEYDANI ÇEVRESİ 1929
(Kişisel çalışma; 1929 tarihli kadastral haritalar birleştirilerek hazırlanmıştır, Kuyud-u Kadime Arşivi, Tapu Kadastro Gn. Md.lüğü)
IV.6. TAHTAKALE ÇARŞISI YANGINI
1929 yılı 18/19 Temmuz gecesi Tahtakale’de başlayan ve genişleyerek sabah 9.30’a kadar süren yangında 500 dükkân, 100 ev, 5 han, 3 fırın, 1 cami, 1 mescit ve 1 hamam yanmıştır. Tahtakale’deki bir kereste deposunda başlayan yangın Balıkpazarı, yeni Diyanet İşleri binası, yeni Hacı Tuğan Mahallesi ve yeni Hüsnübey mahallesi yönlerinde yayılmıştır. İtfaiyenin çabalarının yetersiz kalması üzerine yangın yerine gelen askeri birlikler Balıkpazarı’ndaki dükkânları yıkarak yangının daha fazla genişlemesini önlemiştir. Yangın kuzeyde Balıkpazarı Caddesi’nden güneyde Hacıdoğan Camii yakınlarına, batıda Hasanbey Oteli yakınlarından doğuda Adliye Sarayı yakınlarına kadar olan alanı tahrip etmiştir. Yangının genişlemesine bölgede kereste depolarının bulunması ve şiddetli rüzgâr neden olmuştur.
Yangın gönümüzde Ankara Belediye Binası olan ve o zamanlar sebze hali olarak kullanılan yere kadar yayılmış ve ancak yangın bombaları atılarak durdurulabilmiştir. Top top kumaşların yandığı, zararın 2 milyon liradan fazla olduğu belirtilmektedir. Hasan paşa ve Tahtakale Hamamları ile Haseki Camisi de yangında hasar gördükleri için yıktırılmışlardır. Tahtakale Hanı ile adı belirlenemiyen iki han da yangında tahrip olmuştur. Tahtakale yangınında Sulu Han da kısmen tahrip olmuş ve ticari önemini yitirmiştir. Suluhan'ın karşısındaki bir sıra dükkân ile Uzum Çarşı'nın bir bölümü de yanmıştır. Yangın yerine gelen Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa söndürme çalışmalarına nezaret etmiş ve yangın söndürülünceye kadar orada kalmıştır[26]. Tahtakale Çarşısı bugünkü Modern Çarşı yangını benzeri bu kesimin dönüşümü için bir neden olmuştur. 1930 yılında Suluhan önünden Posta Caddesi geçirilerek Ulus Hali inşa edilmiştir (Şekil 27).
Şekil 26: SULU HAN ÇEVRESİ TAHTAKALE ÇARŞISI 1929
(Kişisel çalışma; 1929 tarihli kadastral haritalar birleştirilerek hazırlanmıştır, Kuyud-u Kadime Arşivi, Tapu Kadastro Gn. Md.lüğü)
Şekil 27: SULU HAN VE İBADULLAH CAMİİ (Kaynak: M. Tunçer Arşivi)
Şekil 28: SULU HAN VE ÇEVRESİ TAHTAKALE ÇARŞISI 1929 YANGINI ÖNCESİ VE SONRASI (Kaynak: M. Tunçer, 1986, Kişisel Arşiv)
V. CUMHURİYET SONRASI SULUHAN VE ÇEVRESİ
Ankara’nın Başkent olarak ilanı sonrasında kentin Eski Şehir üzerinde değil, güneydeki ovaya (Yenişehir kesimine) ve Çankaya’ya doğru geliştirilmesi temel kararı verilmiştir. 1928 yılında açılan uluslararası planlama yarışması ile bu kararı destekleyen bir tasarım seçilmiş ve Alman mimar-şehir plancısı Prof. Hermann Jansen 1939 yılına kadar Ankara’yı şekillendiren kararlara imza atmıştır.
Jansen, Eski Ankara’nın bir kısmını planlamış ancak Hacıbayram çevresi, Hanlar Bölgesi ve Kaleiçi’ni kapsayan kesimleri korumaya yönelik bir “Protokol Alanı” belirlemiştir. Bu kesimlerin gelecek için saklanmasını, hatta Kale üzerine bir “..cam fanus kapatılmasını...” önermiştir
Jansen Planı’nda (1932) Sulu Han ve Hal’in yapı olarak korunduğu, ancak Sulu Han güneyindeki Hacı Doğan Mahallesi dokusunun avlulu adalar halinde yeniden geliştirilmesi amacıyla planlandığı görülmektedir (Şekil 29) .
|
|
Şekil 29: PROF. HERMANN JANSEN PLANINDA HAL VE SULU HAN ÇEVRESİ
(Kaynak: Hermann Jansen Planı üzerinden yeniden çizim, M. Tunçer Arşivi)
Ankara nüfusunun hızlı gelişmesini geriden izleyen 1957 Yücel – Uybadin Planı üzerine getirilen Kat Rejimi Planı, tarihi kent dokusunun çok katlı yapılaşmasına neden olmuştur. 1960’lı yılların sonunda ise, Hacettepe’nin yapılaşması ile Eski Ankara’nın güney-batı kesimleri büyük ölçüde yok edilmiştir. Bu arada Sulu Han çevresindeki Anafartalar, Denizciler ve Sanayi Caddeleri ile Posta Caddesi üzeri çok katlı (6-8) olarak apartmanlaşarak yenilenmiştir. 1960’lı yılların sonunda ilk eski eser saptama ve belgeleme çalışmaları yapılmış, bu çalışmalar zaman zaman yenilenmiş, ancak 1980’li yılların başına kadar kapsamlı bir koruma amaçlı planlama çalışması gerçekleştirilememiştir.
1980 Yılında alınan bir Anıtlar Kurulu kararı ile Eski Ankara’da tüm imar planı uygulamaları durdurulmuş, 150 hektarlık bir alanda kentsel ve arkeolojik sit alanı belirlenmiş ve “Geçit Dönemi Koruma Geliştirme Planı ve Uygulama Koşulları ” hazırlanmıştır.
Bu dönemde; Ankara Belediyesi bünyesinde başlatılan çalışmalar sonucunda “Hacıbayram Çevresi Koruma Planı”, “Sulu Han Çevre Düzenleme Projesi” hazırlanmış, “Ulus Tarihi Kent Merkezi” ve “Ankara Kalesi” ‘nin korunması ve sağlıklaştırılmasına ilişkin planlanma süreci ulusal ölçekte yarışmalar açılarak tamamlanmıştır [27].
Sulu Han onarıldığı 1985-86 yıllarına kadar, Hal ve çevresi ile etkileşim içinde adeta bir harabe olarak kalmış, hatta 1957 Yücel-Uybadin Planı ile üzerinden Atatürk Bulvarına alternatif bir bulvar geçirmek amacı ile subasman seviyesine kadar yıkılmış yok olma noktasına gelmiştir (Şekil 29-30).
Şekil 29: SULUHAN 1939 TARİHİNDE SEBZE HALİ OLARAK KULLANILIRKEN
Şekil 30: SULUHAN YIKIM SONRASI (Kaynak: Vakıflar Genel Müdürlüğü, 1986, M . Tunçer Arşivi)
V.1. Hal Yapısı
Ulus Hali bulunduğu tarihsel çevre içerisinde ulaşım, servis ve depolama sorunları yaratan, özellikle Sulu Han, Anafartalar Caddesi, Posta Caddesi üzerindeki Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Dönemi yapılarının kullanım ve korumaları hakkında olumsuz etkileri olan bir kullanımdır.
V.2. Çerkeş Sokak
Suluhan çevresi, İbadullah Camii çevresi Çerkeş Sokak; yer yer Hal’in devamı niteliğinde sebze meyve satışı ile daha çok düşük nitelikli toptan ve perakende gıda, niteliksiz giyim, kuşam vb. gibi daha çok kırsal kesime ya da kırdan kente yeni göç etmiş düşük gelirli kesime toptan / perakende hizmet veren niteliklerdir.
Suluhan; restore edildiği 1984-86 yıllarından bu yana, yapının, mimari niteliği ve özgün kullanımına aykırı kullanımlar (Zücaciye, billuriye, nalburiye vb. ) ile giderek tahrip edilmektedir. Yapının özgün kullanımına uygun konaklama kullanımı verilmesi uygun olacağı düşünülmektedir (Şekil 31-34).
Şekil 31-34: SULUHAN ONARIM SONRASI (Kaynak: Vakıflar Genel Müdürlüğü ve internet, M. Tunçer Arşivi)
KAYNAKLAR
• ALEMDAR, K., 1981, Seyahatnamelerde Ankara”, Tarih İçinde Ankara Sempozyumu”, Seminer Bildirileri, ODTÜ.
ANKARA ŞEHREMANETİ, 1929, “Ankara Şehrinin Prof. M. Jausseley, Jansen ve Brix Tarafından yapılan Plan ve Projelerine Ait İzah nameler”, Hâkimiyeti Milliye Mat., Ank.
• ANKARA ŞEHRİ İMAR MÜDÜRLÜĞÜ, 1937, “Ankara İmar Planı”, Alaeddin Kıral Basımevi, İst.
• AKTÜRE, S., 1978.,”19. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekansal Yapı Çözümlemesi”, Doktora Tezi İ.T.Ü. Mim. Fak., O.D.T.Ü. Mim. Fak. Baskı Atölyesi. Ank.
• AKTÜRE, S., 1981, “1830’dan 1930’a Ankara’da Günlük Yaşam”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, S.35-74, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.
BAKIRER, Ö., MADRAN, E., 1984, “Ankara Kent Merkezinde Özellikle Hanlar ve Bedestenin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.
• CENGİZKAN, A., 2004, “Ankara’nın İlk Planı 1924-25 LÖRCHER PLANI”, Ankara Enstitüsü Vakfı, S.127.
• ERDOĞDU, S., 1964, “Ankara’m”, Ank.
• EYİCE, S. 1972, "Ankara'nın Eski Bir Resmi, Tarihi Vesika Olarak Resimler-Ankara'dan Bahseden Seyyahlar - Eski Bir Ankara Resmi”, Türk Tarih Kurumu "Atatürk Konferansları" IV. ciltten ayrı basım, Ank.
• GÜLEKLİ, N.C., 1948, “Ankara Rehberi”, Pulhan Mat., İst.
• KANDEMİR, S., 1932, “Ankara Vilayeti”, Ank.
• KELEŞ, R., 1971, “Eski Ankara’da Bir Şehir Tipolojisi”, A.Ü., SBF Yay., No: 314.
• KEMAL, M., 1983, “Türkiye’nin Kalbi Ankara”, Çağdaş yay., İst.
· ARKUN, K, A., 2010, “Kentsel Dönüşüm Ulus ve Kreuzberg Örnekleri”, Yayınlanmamış Doktora Tezi çalışması, Ankara Üniversitesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü.
• KOŞAY, H.Z., 1935, “Ankara Budun Bilgisi”, Ulus Basımevi, Ank.
• MAMBOURY, E., 1933, “Ankara Guide Touristique”.
• NALBANTOĞLU, H. Ü., 1981, “Cumhuriyet Dönemi Ankara’sında Yükselen Orta Sınıf Üzerine”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ, Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.
• NALBANTOĞLU, G., 1984, “1928-1946 Döneminde Ankara’da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.
• ÖNEY, G., 1971, “Ankara’da Türk Devri Yapıları”, A.Ü., DTCF Yay. No: 209, A .Ü. Basımevi.
• ORTAYLI, İ., 1984, “19. Yüzyıl Ankara’sına Demiryolu’nun Gelişi, Hinterlandının ve Hinterlantdaki Üretim Eylemlerinin Değişimi”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981, Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.
ONGAN, H., 1957, “Ankara’nın Eski Esnafını Açıklayan Bir vesika”, Türk Etnografya Dergisi, Sayı 2, S.57-58.
• TANKUT, G., 1984, “Jansen Planı Uygulama Sorunları ve Cumhuriyet Demokrasisinin Kent Planına Yaklaşımı”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.
• TEKELİ, İ., 1984, “Ankara’nın Başkentlik Kararının Ülkesel Mekân Organizasyonu ve Toplumsal Yapıya Etkileri Bakımından Genel Bir Değerlendirilmesi”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak. Basım İşliği, Ank.
· TEKELİ, İ., 1982, “Türkiye’de Kentleşme Yazıları”, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar: 3, Turhan Kitapevi, Ank.
• TUNÇER, M., 1985, “A Research Within A Historical Perspective On Suluhan (The Hasan Pasha Inn) It’s Transformation And Relations With The City Center of Ankara”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, ODTÜ, Mim. Fak. Şehir ve Bölge Planlama Bölümü ve Restorasyon Bölümü Ortak Yüksek Lisans Programı.
• TUNÇER, M., 2001. “Ankara (Angora) Şehri Merkez Gelişimi (14-20.YY), Kültür Bakanlığı Yayınları/2603, Kültür Eserleri Dizisi No: 292.
• YAVUZ, Y., 1981, “Mimar Kemalettin ve Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi”, Doktora Tezi, ODTÜ Mim. Fak.
• YAVUZ, E., 1984, “19. Yüzyıl Ankara’sında Ekonomik Hayatın Örgütlenmesi ve Kent içi Sosyal Yapı”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak. Basım İşliği, Ank.
• YALÇINKAYA, Y., 1968-1969, D.T.C.F. Beşeri Ve Ekonomik Coğrafya Kürsüsü, “Kızılay-Sıhhiye Arası İş Yerlerinin Gelişmesi”, Mezuniyet Tezi
· YAVUZ, F., 1952, “Ankara’nın İmarı ve Şehirciliğimiz”, Ank.
• YAVUZ, F., 1981, “Başkent Ankara ve Jansen”, ODTÜ Mimarlık Fak. Dergisi, Sayı I, Cilt 7, Bahar 1981.
• YENEN, M., 1983, “Türkiye’de Şehir Plancılığı Anlayışına Göre İlk Çalışmalar ve Ankara”, KENT-KOOP, Kentleşen Ankara, Anılar-Söyleşi.
• “50 Yıllık Yaşantımız 1923-1933” , 1975, Cilt I, Milliyet Yay., Milliyet Ofset Tesisleri.
[1] Ankara çevresindeki üçüncü sur duvarı hakkında daha geniş bilgi için bkz; Özer Ergenç, 1980, “XVII.Yüzyılın Başlarında Ankara’nın Yerleşim Durumu Üzerine Bazı Bilgiler”, Osmanlı Araştırmaları, The Journal of Ottoman Studies I, İst., S.87, EYİCE, S., 1972, “Ankara’nın Eski Bir Resmi”, Tarihi Vesika Olarak Resimler - Ankara’dan Bahseden Seyyahlar - Eski Bir Ankara Resmi, Türk Tarih Kurumu, “Atatürk Konferansları” IV. Cilt’den Ayrıbasım, Ank., S. 61-124.
[2] Yavuz, E., 1984, “19. Yüzyıl Ankara’sında Ekonomik Hayatın Örgütlenmesi ve Kent içi Sosyal Yapı”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, S. 196-197. ODTÜ Mim. Fak. Basım İşliği, Ank.
[4] Ankara’ya benzer örnekler : Tokat, Afyon ve Bursa gibi şehirlerdir.
(*) İmaret : Fakirlere ve medreselerde oturanlara ekmek, çorba vb pişirip vermeye mahsus hayır kurumları.
[5] İlhan Tekeli, 1982, “Türkiye’de Kentleşme Yazıları”, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar: 3, Turhan Kitapevi, Ank. S.19.
[6] Şer’iye Sicillerinde, “Uzun Çarşı Kalaycıları”, “Uzun Çarşı’ya çıkan yol başında Bezzaz Dükkanı” gibi ifadeler bulunmaktadır.
[7] Özer Ergenç, 1973., “1580-1596 Yılları Arasında Ankara ve Konya Şehirlerinin Mukayeseli İncelenmesi Yoluyla Osmanlı Şehirlerinin Kurumları ve Sosyo-Ekonomik Yapısı Üzerine Bir Deneme”, Basılmamış Doktora Tezi, A.Ü. DTCF, Yeniçağ Tarihi Kürsüsü, Ank., S.6.
[8] Özer Ergenç, 1973., a.g.e., S.265.
[9] İbrahim Hakkı Konyalı, 1945., “Akşehir Tarihi”, İst., S.328-339. Konyalı, Hasan Paşa Vakfiyesi’nin 13 x 24 cm . ebadında, 80 sayfalık meşin ciltli bir kitap halinde olduğu belirtmektedir. Konyalı, bu cilt içinde iki vakfiye bulunduğunu, 77. sayfaya kadar devam eden birincisinin 914 (1508) tarihli olduğunu, ikincisinin ise beş sayfa tutan ve 917 (1511) tarihli zeyl (katkı, ulama) olduğunu söylemektedir.
[10] Özer Ergenç, 1980., “XVII. Yüzyılın Başlarında Ankara’nın Yerleşim Durumu Üzerine Bazı Bilgiler”, Osmanlı Araştırmaları I, İst., S.91. Ergenç, Hasan Paşa Vakfiyesi’nin, Başbakanlık Arşivi, Tapu Defteri 438, Sayfa 369 ile, Kuyud-u Kadime Arşivi 558 48 a’da bulunduğunu belirtmektedir.
[11] Gönül Öney, 1971., a.g.e., Plan 71., a, b, c, d, e. ODTÜ Mimarlık Fakültesi, restorasyon Bölümü tarafından hazırlanmış olan Sulu Han orijinal kat planı, orijinal kesit, Alt ve üst kat restitüsyon planları ve restitüsyon kesiti. (Hazırlayanlar; Murat Erdim, Osman Burat, Doğan Ülgen, Gouhar Schemdin)
[12] Halit Ongan, 1974, “Ankara’nın I No’lu Şer’iye Sicili, 14 Mayıs 1583-12 Şubat 1584” , D.T.C.F. Yay., Ank.
[13] Halit Ongan, 1974, y.a.g.e. , Vesika No: 934.
[14] Halit Ongan, 1974, y.a.g.e., Vesika No: 935.
[15] Halit Ongan, 1974, y.a.g.e., Vesika No: 876.
[16] Halit Ongan, 1957, S.58.
[18] Korkmaz Alemdar, “Seyahatnamelerde Ankara”, Tarih İçinde Ankara Sempozyumu, Seminer Bildirileri, ODTÜ. 1981, S.100-101.
19 J.M. Kinneir; Voyage dans l’Asie Mineurre, Paris, 1918’den aktaran Emre Madran, Ömür Bakırer, “Ankara Kent Merkezinde Özellikle Hanlar ve Bedestenin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank. 1981, S.111.
[20] P.M.R.Aucher-Eloy, Relations de Voyages en Orient de 1830, Paris 1843’den aktaran Emre Madran, Ömür Bakırer, “Ankara Kent Merkezinde Özellikle Hanlar ve Bedestenin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank. 1981, S.111.
.
[21] TUNÇER, M., 2001. “Ankara (Angora) Şehri Merkez Gelişimi (14-20.YY), Kültür Bakanlığı Yayınları/2603, Kültür Eserleri Dizisi No: 292.
[23] Sevgi Aktüre, 1981, “1830’dan 1930’a Ankara’da Günlük Yaşam”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, S.56, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.
[24] Mehmed Kemal, “Türkiye’nin Kalbi Ankara”, 1983, Çağdaş Yay., İst.
[25] Mehmet Tunçer, Kültür Bakanlığı Yayınları/2603, Kültür Eserleri Dizisi No: 292, Ankara (Angora) Şehri Merkez Gelişimi (14-20.YY), S.90., 2001,
[27] Mehmet Tunçer, “Tarihsel Çevre Koruma Politikaları : Ankara”, Kültür Bakanlığı Yayınları 2520, Kültür Eserleri Dizisi : 281, 2000.
5 comments:
Yelda Öztürk Yıldırım 1917 Ankara Yangını
1917′de yaşanan yangın Türklerle azınlıkların oturdukları kentin en zengin konut alanını ve iş bölgesini tümüyle yok etmiştir. Hisrönü, Çıkrıkçılar yokuşu, saraçlar çarşısı, Bedesten ve Atpazarı’na kadar uzanan korkunç bir yangındı bu. Yangın konusunda çok parlak betimlemeler yazmış olan Refik Halit Karay yangını şöyle anlatıyordu:
Refik Halit Karay
İki gece, iki gün süren bu yangını anlatmak isterim. Yangının esrarengiz bir sirayeti vardı. Giyindim, seyrine koştum. Ben oraya varıncaya kadar sekiz, on ev çoktan kızıl birer kül yığını kesilmişti. Bir saate varmadan ateş dört, beş kola ayrılmış, hattâ perendeler atarak damdan dama sıçramaya, mesafeler aşmaya, harikalar göstermeye başlamıştı. Hattâ rüzgâr yoktu. Fakat bir damla su da yoktu. Ateş arttıkça havada mevzii bir rüzgâr hâsıl oldu; tahta parçaları yerlerinden koparak mıncınıkla atılmış gibi vızlayarak gökte bir mitralyöz harbi yapıyordu. Sabah olurken yangın sade birçok kola değil, birçok mahalleye de ayrılmıştı.
Eşya nakline darlıktan dolayı imkan yoktu. İnsanların güç geçtiği sokaklar, mesela bir piyano veya kanepe ile tıkanıveriyordu. Yangından kaçırılan yüz kadar piyanonun sıra sıra dizildiğini gördüm, üstlerine seçme, pahalı halılar serilmişti. Birden kocaman yanık bir kütük geldi, aralarına düştü, söndürmeye çalışacak adam yoktu. O kütük bir kundak gibi çeyrek saate kalmadı piyanoları tutuşturdu. Ankaranın en kibar mahalleleri, en büyük çarşısı, serveti, refahı çoktan kül kesmişti. Yolda saçları dağınık, gözleri ürkmüş ve güzellikleri atmış genç kızlara rastgeliyordum; ellerinde yangından kurtardıkları eşya vardı: Lavanta şişeleri, pudra kutuları, kurdele ve dantel parçaları, kadife muhafazalar.
Çocuklarını kaybeden anaların ise haddi hesabı yoktu. Evet, kıyamet o gün Ankara’da kopmuştu ve mahşer yeri bugün orası idi. Neler görmedim. Saçlarından tutuşmuş kadınlar, yolda doğuran gebeler, cübbeleri alev almış hahamlar ve bütün bu kıyamet yerinde, izbe köşeler bulup sarmaş dolaş olan âşıklar. Ne garibeler vardı. Secdeye kapananlar olduğu gibi sevgililerinin dizlerine tırmananlar ve boynuna kollarını dolayanlar da mevcuttu. Eşya çapulculuğu kadar kadın çapulculuğu da revaçta idi. İlle kıpkızıl saçları ateşin akisleri altında alevden daha kızıl kesilen bir taze Yahudi kızına rastgeldim ki, genç ırkdaşları, üzerine pars gibi bir köşeden atıldılar ve tutunca gözlerimin önünde bir boş evin loşluğuna attılar.
İşte bu minval üzere, ölenler, sevişenler, aç kalanlar ve susuzluktan bunalanlar ortasında Ankara yangını iki gün, iki gece devam etti. Nihayet yakacak bir şey bulamadı; söndü. Sıra açlığa, susuzluğa, sefalete, perişanlığa gelmişti. Yangının ikinci sabahı Ankara’nın dörtte üçü ortadan silinmişti. Şehrin bütün su yolları bozulmuştu, Solfasol’dan su taşıyacak kimse bulunmuyordu. Yangın yerlerindeki patlak boru sular ından çocuklar kumlu, kireçli bir iğrenç sızıntı toplayıp testilerle satıyorlardı; bunları içiyorduk; böbreklerimizden yaralıydık. Derken hava bozuldu, yangın küllerini savuran sıkı rüzgârlar arkasından yağmurlar yağdı; etraf tepelere kar da düştüğü için soğuk kendisini gösterdi. Kumlu ve kireçli sular içmekten böbrek sancısına tutulmuştum, büklüm büklüm kıvranıyordum.
Gurkaynak Alpay
Haseki Camii - Ankara’da, Anafartalar Semti’nde, Anafartalar Mahallesi’nde, Tahtakale Sokak’ta, bugünkü sebze hali köşesinde bulunmakta idi. Tuğla minareli ve kiremit kaplı çatılı idi. Bitişiğinde; bir dersane ve sekiz hücreden oluşan, Abdülkerimzade diye meşhur Es-seyyid el-hac Mehmed Emin Efendi tarafından 1729 dan evvel yaptırılan “Eminiye Medresesi” vardı.Bu zamanla harap olmuş, yerine Toygarzade es-seyyid Mehmed Efendi tarafından 1816 da yeni bir medrese yapılmıştır. Caminin kuzeyinde de “Tahtakale (Kaledibi) Hamamı” vardı. Farsça kitabesine göre; Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa tarafından H.866 (1461) de inşa edilmişti. Hamam 1720 de Müderris Seyyid Abdülhadi tarafından Mustafa İbni Hızır Paşa’dan satın alındı. 1927 Tahtakale yangınında yandılar, harabe oldular. Bugünkü hal yapılırken harabeleri yıktırılıp kaldırıldı...
Sn. Gürkaynak Alpay'dan:
Anafartalar Caddesi eski Adliye binasının arkasında bulunan cami, 1917 yangınında tamamen harap olur. Aslı Klemens Kilisesi diye bilinen Bizans devrine ait bir yapı, Turasan Bey'in yeğeni Hızır Yeğen Bey tarafından camiye çevrilir. Kilise olması sebebi ile yapı, çeşitli batılı araştırmacıların hakkında verdikleri bilgilere göre tanımlanmıştır. Üç bölümlü bir girişi müteakip dört kollu "kapalı haç planında", ortası kubbeli kagir bir yapı olup, binayı dışardan kuşatan duvarlar, bu karkas kuruluşu dıştan kapatır. Bu bina XIX. yüzyıldan önce harap olduğundan terk edilerek yanına yeni bir cami yapılmış, bu cami de 1917 yılında yanmıştır. Bazı eski resimlerden camiden ayrı minaresinin çinilerle süslü olduğu, kitabesi ile birlikte çinilerin Etnografya Müzesine götürüldüğü bilinmektedir. Adliye binasının temeli açılırken ele geçen Yeğen Bey Caminin Arapça kitabesi, halen Etnografya Müzesinde bulunmaktadır. Kitabenin Türkçesi:
"Bu mübarek camiyi Mehmed Han oğlu Sultanların sultanı Sultan Murad'ın (gölgesi bütün alemlere memdud ve saltanatı daim olsun) devleti zamanında emirler ve büyüklerin övünme sebebi, Yegan diye meşhur Hacı Ahmed bin Hızır (günlerini hayrat, hasenat ve ihsanlar ile geçirsin) Allah'ın rızasını dilemek için 842 (1438-9) yılında yaptırmıştır.
Kocamanoğlu Tiyatrosu'nda temsiller vermek üzere, İstanbul'dan Ankara'ya gelen .... on parmağında on marifet olan Ahmet Fehim Efendi'nin anlattıklarına bakılırsa, Anadolu Demiryolları Kumpanyası'nın İzmit'ten Ankara'ya doğru döşemekte olduğu 485 kilometrelik demiryolu hattının tamamlanmak üzere olduğu günlerde; Ankara Valisi Abidin Paşa, oldukça telaşlıdır. Vilayetteki görevlilere Ankara Kalesi'nin derhal badanalatılmasını emretmekle kalmamış; kentte resim ve tabela konusunda herkesin üstat kabul ettiği Ahmet Fehim Efendi'yi çağırtıp onu kalenin tren yolundan görünen duvarına, uzaktan seçilecek büyüklükte bir Osmanlı arması resmetmekle görevlendirmiştir.
Yanına vaktiyle Ankara'ya yerleşmiş eski bir nakkaş olan yardımcısı Yanko'yu alarak hemen işe koyulan Fehim Efendi, kalenin duvarına yaklaşık kırk metrekare büyüklüğünde öyle bir Osmanlı arması resmeder ki; kullandığı güçlü renkler sayesinde arma, tam istenildiği gibi çok uzaklardan bakıldığında bile hemen göze çarpmaktadır.
Vali Abidin Paşa'nın Ankara Garı'nın açılış hazırlıkları kapsamında, Fehim Efendi'ye verdiği görev yalnızca bununla sınırlı kalmaz. Onun bu olağanüstü kutlama nedeniyle şehrin süslenip güzel taklarla donatılması için Milli Eğitim Müdürü'yle birlikte çalışmasını ister.
Zaman, 1892 yılının Teşrinisani başlarıdır ve Ankara'nın yapımı tamamlanan tren garına ilk kez bir katarın girmesine çok az zaman kalmıştır. Ahmet Fehim Efendi, bir kez daha kollarını sıvar. Gecesini gündüzüne katarak çalışır ve sonunda özellikle çalışmalarının yoğunlaştığı yer olan istasyonu, açılış için kendi deyişiyle adeta bir "cennete" çevirir.
"Şehirde şimendifer yolu yapımı yüzünden birikmiş ecnebi amele ve mühendisler..." in varlığıyla canlanan eğlence yaşamına renk katmaları için, daha önce Fehim Efendi tarafından İstanbul'dan getirtilmiş olan "Broğman Familyası" isminde on kişilik bir Macar orkestrası, açılış günü istasyonda yer alıp çalacakları parçalarla küşad törenini renklendireceklerdir.
Alıntı: Gülseren Mungan Yavuztürk, Bir Garın Tarihinde Yolculuk, KEBİKEÇ - 11.2001 — Ankara'da.
Bugunku bentderesi bolgesinin altindan akmakta olan cay. idris dağı'ndan gelen hatip çayı, ankara kalesi ile hıdırlık tepesi arasındaki vadiden kıvrılarak dışkapı'dan ankara cayi ile birlesir. kalenin hemen yaninda romalılar döneminden kalan bir su bendi bulunmaktaydı. eskiden beri şehrin sayılı yeşil alanlarından semtlerinden biri olmasi nedeniyle ankara'nın önemli mesire yerlerinden biri olan bentderesi ağacı bol ve suyu olan bir yerdi. burada en kaliteli rakının içildiği ve ince sazın çalındığı eğlence alemleri yapılmaktaydı. hafta sonu tatili olan perşembe ve cuma günleri "Ankara'lılar dere boyunca mesireye çıkıyorlardı. Bazen burada tuluat kumpanyaları bile temsil verirdi. Bentderesi'nde iki kıyıyı birleştiren bir tahta köprü ile birkaç taş köprü bulunurdu. Derenin aşağı bölümlerinde deri işleyen atölyeler bulunduğu için bu yere tabakhane mahallesi adı verilmişti. ayrıca eski roma bendinin yeniden kazanımı düşünülerek hatip çayı üzerine beton takviyeli mini bir baraj yapılmıstı. Yağmurun bol olduğu mevsimlerde bendine sığmayan Hatip çayı çevresine zarar verirdi. 1957 tarihinde Ankara'da meydana gelen yağışlardan sonra oluşan su baskınından sonra(bir de tabii şehrin kanalizasyonunun bu dereye akması ve derenin b.k kokmasından sonra), derenin üzeri tümden kapatılarak Dışkapı'dan Cebeci'ye giden yol yapılmıştır. Ankara çayina akan üç çaydan biridir." Fahrettin Aktaş
Post a Comment