Monday, December 25, 2006

ANKARA YOLLARINDA ULAŞIM ve KENTTE YAYA OLMAK

ANKARA YOLLARINDA ULAŞIM ve KENTTE YAYA OLMAK

Ağustos-Eylül 2006

Doç.Dr. Mehmet TUNÇER

Geçtiğimiz aylarda – kısmen sürüyor- Eskişehir Yolu’nda yaşadığımız yol genişletme, köprü boyu uzatma, istinat duvarlarını kaydırma, yaya köprülerini esnetme, ağaçları tayin etme vb. çalışmalar esnasında yaşadığımız kentli olmanın, Ankaralı olmanın en güzel anlarını sizinle paylaşmak istiyorum….

1-1,5 saatte kent merkezine oradan da eve ulaşmanın ızdırabını yaşadıktan sonra, dolaylı olarak bize arabalarımızı bırakmamız gerektiğini söyleyen kent yöneticilerimizin isteğine uyduk.. Böylece çevremize de bir katkımız olacaktı!

Ancak, bu defa başımıza gelmedik kalmadı, otobüse binerek bir yere ulaşmanın ve bu yollarda yaya olarak yürümenin olimpiyat atletizm şampiyonu olmak kadar zor olduğunu anlamış olduk. Hele Çayyolu’ndan tek toplu taşın olan otobüs ve dolmuşlar ile kent merkezine gelmenin ne kadar keyifli (!) olduğunu da bu vesile ile öğrenmiş olduk.. 25 yıl önce en güzel, en zevkle okuduğumuz kitaplarımızdan biri “Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı: Şehir” kitabı idi[1]..
Ve geçen bunca yılda değişen pek fazla bir şey olmadığınız ve çağdaşlaşma yolunda ne kadar yaya kaldığımızı acı da olsa görmüş olduk..


















Paris katlı kavşak sistemi (pardon uyardılar metro sistemiymiş!)

























Moskova katlı kavşak ve yol genişletme çalışmaları sistemi (pardon uyardılar metro sistemiymiş!)



















TOKYO'da ana yollarda 5 yıl içinde yapılacak kazılar, katlı kavşak ve yol genişletme çalışmaları sistemi (pardon uyardılar metro sistemiymiş!)

Çayyolu son durağa kadar ulaştıktan sonra arabamızı park edip (bir yer bulabilirseniz) hem tasarruf yapmanın mutluluğunu yaşadık, hem de toplu taşıma araçlarımızın ne kadar gelişkin olduğunu gözlemlemenin sevinci ile otobüse kendimizi attık..
Sabah şerifleri henüz yeni olduğu için, elinde çayı ve 4-5 günlük sakalı ile binen ve “selamün aleyküm” diyerek bizi neşe ile karşılayan muavine ücretimizi verdik. Böylece hakikaten günlük benzin masrafımızın 1/5’ine gidebileceğimizi de öğrenmiş olduk.. Bu işin en güzel tarafı..
Tabii, zaman önemli değil ise keyifli yanı yok değil otobüslerin….Belediyede çalışırken, yıllar önce bir serbest kartımız vardı ve bunu göstererek o zaman bolca otobüs kullanırdık. Fakat şimdi mesafeler arttığı ve zaman da hiçbir şeye yetmediğinden özel otoya transfer olduk..
Neyse, muavinimiz paraları toplaya toplaya otobüste bir tur attı ve otobüs öncelikle kent yönüne değil, daha batıya dönüverdi..
Şaşırdım acaba yanlış mı bindim diye, ama adet öyle imiş.. Önce sabah sabah bir Çayyolu turu yaptırıyorlarmış ki herkes uyansın!..
Sanırım en az yirmi dakikalık aheste bir turdan sonra – sürat de yapmıyor bu otobüsler- herhalde fazla benzin harcamasın diye..
Yavaş yavaş Ümitköy’den yola çıkıp, özel arabanızla gitmiş olsa idiniz işinize varacağınız dakikalarda, Galleria’nın önünden geçip Eskişehir yoluna doğru yolumuza koyulduk…..




















ÇAĞDAŞ ALIŞVERİŞ MERKEZLERİMİZDEN GALLERİA VE ÖNÜNDEKİ ÇAĞDAŞ (!) TOPLU TAŞIN (DOLMUŞ/OTOBÜS) DURAĞI

















İŞTE ESKİŞEHİR YOLUNUN GENİŞLETİLME NEDENLERİNDEN BİRİ: ARMADA ALIŞVERİŞ MERKEZİ VE GENİŞLETİLEN KAVŞAKLAR VE KÖPRÜLERDEN SÖĞÜTÖZÜ KAVŞAĞI


Kazı, sondaj ve arkeolojik araştırmaların yoğun olduğu Eskişehir aksında zaman zaman tek şeride kadar inen yol boyunca otobüsümüz sakin bir şekilde ilerledi..Adım adım ve giderek ısınan ve kalabalıklaşan otobüsümüzle hızlı bir ilerleme kaydedip, öğlen saatlerinde işime yakın bir durağa ulaşabildim..

Otobüsten kendimi aşağı attığımda, “işte yaya olmak ne kadar güzel bir şey” diye düşünüyordum ki, bir kavşak kazısının yakınında karşıya geçmenin ne kadar zor olduğunu bizzat yaşarak öğrendim..
Yolun içi dışına çıkmıştı, sanırım son günlerde bombalanan Lübnan yollarına benziyordu… Kablolar mavi, sarı yeşil, altyapı aktarımları, kolon-kiriş çelikleri, hazırlanan beton karışımları, çok amaçlı gürültü makinelerinin arasından zavallı yayaları karşıya geçirmek için de bir “sırat” köprüsü düşünülmüştü..

Ancak buradan geçip geçmemekte kendimi bir an tereddüt içinde buldum. Yaya olmanın güzelliği içinde böyle “kent safari” yapmak da vardı! Tabii o an kenli olmanın ne kadar güzel ve heyecanlı olduğunu gördüm. Ankara’mızın “yolları taştan” dı ve bizi ”baştan çıkarıyordu” !..
Güzel günlere ulaşabilmek için bu günlere katlanmamız gerekli idi..Nedense o güzel günler bir türlü gelmiyordu.. Ankara’ya ayak bastığımdan bu yana -10 yaşlarında- 40 yılda değişen tek şey kazı makinelerinin ebadı, kazılan alanların büyümesi, boru çaplarının genişlemesi –ki birim alanda daha çok nüfusu yaşatmaya çalıştığımızdan- ve kaldırım taşlarının kalınlığı idi..
Ayrıca toplu taşın araçlarımızın geliştirilmesi için, altüst kavşakların hepsinin birden yapılması, tüm yolların birden kapatılıp tek yön olması, işe eve gidişin yasaklanması –neredeyse- gerekli idi..Zaten yaz tatili olduğu için 3 ay boyunca Ankara’da evinde oturmamızın daha hayırlı olacağı günlerdi bu günler..


Madrid Yollarda 5 yıl içinde yapılacak kazılar, katlı kavşak ve yol genişletme çalışmaları, paraların çar çur edilmesine yönelik sistem (pardon uyardılar metro/toplutaşın sistemiymiş!)

Metroyu nasıl olsa yaparız, önemli olan metro için gerekli altyapının hazırlanması değil mi efendim! Bazı kavşaklar her nasılsa gelecekteki metroyu engelleyebilecekse de, önemli değil kaydırırız bir şekilde, önemli olan yaya ve taşıt kullananlara hizmet vermek… Ve bir anda tüm köprülere birer şerit, tüm kavşaklara birer köprü / alt üst geçit ekleyip hayatımızı kolaylaştırmak! Araçla 180 yapan gençlere yeni ralli alanları açmak da amaç ve hedeflerimiz arasında.. Geçenlerde çok acıdım 18-19 yaşlarında 4 genç öldü ve birinin de kolu kopmuştu aşırı sürat yüzünden Eskişehir aksında!
İşte, bu vesile ile Ankara’da kentli olmanın, yaya olmanın zevkini o günlerde yaşadım ve yerel yöneticilerimize hayır dualarını gönderen kentliler arasına katıldım..
Bakalım bu sonbahar-kış nerelerde kavşak var (hava tahmini gibi oldu!)..

Güzel bir sonbahar.. iyi yürüyüşler..



[1] Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı Şehir İlhan Tekeli, Yiğit Gülöksüz, Tarık Okyay, 1976, 494 S., Cem Yayınevi, Kültür Dizisi.

No comments: