Tuesday, December 4, 2007

KONYA ESKİ FUAR ALANI’NIN “KENT MERKEZ PARKI” OLARAK DÖNÜŞÜMÜ

KONYA

ESKİ FUAR ALANI’NIN “KENT MERKEZ PARKI” OLARAK
YENİDEN TASARLANMASINA İLİŞKİN İLKELER,
PLANLAMA ve UYGULAMA ANA KARARLARI

Doç. Dr. Mehmet TUNÇER
KASIM 2003









I. GENEL İLKELER

I.1. KONYA FUAR ALANININ TANIMLANMASI ve KİMLİĞİ

I.1.1. KENT KİMLİĞİNİ OLUŞTURAN ÖGELER

Konya gibi nüfusu hızla artan ve yeşil dokusu yetersiz olan, suya hasret bir kentin, “Fuar Alanı” gibi Konya ile özdeşleşmiş, simgeleşmiş ve kent merkezi parkı haline gelmiş bir parkın doğal, kültürel ve simgesel değerlerinin korumaya ve geliştirmeye yönelik bir hassasiyetle ele alınması gereklidir.

Şöyle ki;
· Konya (Konia) , önemli bir Roma kenti (M.Ö.133) , Selçuk Başkenti (1097) ve önemli bir Osmanlı ticaret ve kültür, felsefe kentidir. Bu nedenle kentte yüzlerce yıllık bir tarihsel ve kültürel birikim bulunmaktadır, Mevlana düşünce ve felsefesi ile öne çıkan bir kültürel/tarihsel değerler bütünüdür.
· Konya, Cumhuriyet Dönemi Türkiyesi’ nin de metropolleşme yolunda önemli bir kentidir,
· Konya, Meram Bağları, özel flora ve faunası ile önemli bir doğal değerler bütününü çevresinde (ve de içinde) barındırmaktadır,
· Konya, artık gelişmekte olan bir sanayi kentidir.

I.1.2. KÜLTÜRPARK KİMLİĞİNİ OLUŞTURAN ÖGELER

Kültürpark Cumhuriyet dönemi modernleşme ve batılılaşma programının kentlerde büyük ölçeklerde açık/yeşil alan oluşturma göstergelerinden biridir. 1970’lerin başında Konya metropoliten alan planlanması ile birlikte geliştirilmiştir.
Kent Merkez Parklarının bir benzeri Ankara’daki Gençlik Parkı diğeri Bursa Kültürpark’ dır. Bu parklar arasında da benzerlikler bulunmaktadır.


Bu tür parklar;
· Kent için simgesel nitelikleri ve kent kimliği ile ilişkileri bulunmaktadır, bir KENT MERKEZ PARKI’dır.
· Açık, yeşil alan kullanımının su ile bütünleştirilmesinin birer örnekleridir,
· Geleneksel mesire kullanımından öte yeme/içme, dinlenme ve rekreasyon aktivitelerinin bütünleşik kullanımlarıdır.
· Ancak, zaman içinde, eklektik ve plansız uygulamalarla bu niteliklerini ve kimliklerini kaybetmişlerdir.
· Konya’da “Fuar“ alanı zaman içinde eklenti ve bozulmalarla neredeyse bir panayır haline dönüşmüş, yeşil alanlar giderek azalmış, yol/kaplamalı beton alanların oranı artmıştır.


II. KONYA FUAR ALANI PLANLAMA, PROJELENDİRME ve UYGULAMA ANA KARARLARI

Oluşturulması gerekli “Yeşil ve Tarihsel Konya Kimliği” içinde FUAR (Kültürpark) büyük bir önem taşımaktadır. Bu kimlik geliştirilmesi için aşağıdaki KARAR’ lar geliştirilmiştir:

· KARAR 1 : MERKEZ PARKI

· 1.1. KENT BÜTÜNÜ MAKRO YEŞİL SİSTEMİ İLE BÜTÜNLÜK KAZANDIRMA

· 1.2. METROPOLİTEN KONYA MİA İÇİ YEŞİL ALAN SİSTEMİ İLE BÜTÜNLÜK KAZANDIRMA

FUAR ALANI Konya Merkezi İş Alanları içinde önemli bir yeşil alan, bir “Kent Parkı” dır. Giderek bir “Merkez Parkı” haline gelecektir. Bu nedenle çevredeki dönüşüm projeleri ile birlikte ele alınmıştır. Eski Merkez ile Yeni Merkezin kesişme noktasında önemli bir kavşak niteliğindedir. (Bkz. Şema 1)

1. Fuar Alanı, MİA içinde gelecekte giderek artacak olan dinlenme gün/saatleri ile bağlantılı olarak, açık/yeşil/doğal alan gereksinmelerini karşılamaya yönelik olarak yeniden ele alınmıştır.
2. Merkez Parkı niteliğini güçlendirici çevre ile bağlantılar yeniden kurgulanmıştır, Alaeddin Tepesi, Mevlana-Alaeddin Aksı, Belediye çevresi ve kuzeye yönelen yeni merkezi iş alanları ile bağlantıları (araç/yaya/servis/bisiklet vd) kurulmuştur.
3. Park içinde yer alan yeme/içme, eğlence vb kullanımların tümünün çevrede; MİA’da karşılanacağı öngörülmüş, bu kullanımlar park içinden tasfiye edilmiştir, Fuarın taşınacağı, yer yer de kaldırılarak boşaltıldığı bilindiğinden bu kesimler parka, açık ve yeşil alan ve sosyo-kültürel mekanlar olarak katılmıştır.


ŞEMA 1: FUAR ALANININ KENT MERKEZİ İÇİNDEKİ YERİ VE ÇEVRE BAĞLANTILARI

4. Park hafta sonu gereksiniminden çok, anlık ve günlük gereksinimlere, gençler, çocuklar ve emeklilere yönelik olarak tasarlanmıştır.

· KARAR 2 : ÇEVRE DUYARLI (EKOLOJİK) YAKLAŞIM

· 2.1. DOĞAL ÇEVRE NİTELİKLERİNE OLABİLDİĞİNCE YAKIN TASARIM VE UYGULAMA

· 2.2. ÖZGÜN FLORA VE FAUNA İLE ENDEMİK TÜRLERİN KORUNARAK GELİŞTİRİLMESİ

Kent Park, Konya Metropoliten Kent bütününde ve kent merkezinde; “Çevre Koruması”, “Çevre Duyarlı” ve/veya “Ekolojik” yaklaşımların uygulanmasında örnek ve önemli bir doğa parçası olarak ele alınmıştır.

1. Binlerce yıllık çevre değerlerinin günümüze kadar ulaşabilen, kent içinde yaşamını sürdürmeye çalışan bazı önemli öğelerin korunarak, yeniden yorumlanarak geliştirilmesine, geçmiş ile gelecek arasında bir bağ oluşturmasına yönelik kararlar verilmiştir.

2. Park’ın MİA içinde bir “Doğa Parkı” olarak tasarlanması öngörüsü doğrultusunda makro kararlar verilmiştir.

3. Bir Doğa Parkı’nın niteliği gereği ;
· Sessizlik, sakinlik ve dinginliği sağlamaya yönelik yaya, taşıt , servis ulaşım kararları ile otopark düzenlemeleri getirilmiştir.
· Yeşilin görsel ve fonksiyonel bütünlüğünü sağlamaya yönelik peyzaj mimarlığı kararları üretilmiştir,
· Su öğesini geliştiren, su ile yeşil dokuyu kaynaştıran ve doğal ortamları çağrıştıran düzenlemeler getirilmiştir.
· Güncel ve yoğun kullanım alanları, çay bahçeleri, kafeler ile doğa parkının bütünleşik fakat işlevsel farklılığı belirtilmiştir.

3. Park çevresinden gelen gürültü, ekzos vb kirlilik olgularına karşı önlem olarak çevrede bariyer olarak yeşil bir doku planlanmıştır. Parkı ikiye bölen tramvay aksının (seçenek olarak) yerin altına alınması önerisi geliştirilmiştir.

· KARAR 3 : SU VE YEŞİL ÖGELERİNİN GELİŞTİRİLMESİ

· 3.1. MEVCUT HAVUZUN GÖLET HALİNE GETİRİLMESİ

· 3.2. KASKATLI HAVUZLAR İLE SUYUN DOLAŞIMININ SAĞLANMASI

· 3.3. YAYA PROMENADLARI ÜZERİNDE SU ÖGESİNİN SÜREKLİ VE AKIŞKAN OLARAK KULLANILMASI

Su öğesinin giderek artan bir biçimde kullanımı Konya için önemli bir üst ölçek proje kararıdır. Buna bağlı olarak Park alanı içinde su öğesinin kullanımı ve dolaşımı arttırılmıştır.
1. Göl yüzeyi ve dolaşım alanlarını olarak arttırarak, su yüzeyi ve kıyı kullanımlarını geliştirmek,
2. Eğim oluşturarak, kaskatlar tasarlayarak Park içinde şelaleler oluşturarak görsel ve rekreatif değerler oluşturmak,
3. Var olan su kanallarını kullanarak değerlendirmek ve geliştirmek,
bağlamında kararlar verilmiştir.

· KARAR 4 : YEŞİL KONYA KİMLİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ

Yeşil öğesinin korunması, geliştirilmesi “Yeşil Konya” kimliğinin yeniden kazanılmasında, “Doğa Onarımı” önemli bir yer tutacaktır. Park içinde var olan yeşil dokunun sağlıklaştırılması, oran olarak yeşilin arttırılması önemli bir karardır. Park’ ta zaman içinde açılan yollar daraltılmış, yer yer kaldırılması önerilmiş ve yeşil alanların arttırılması yönünde proje kararı geliştirilmiştir. Böylece parktaki yeşil oranı % 20-25 oranında arttırılabilecektir. Bu projede Osmanlı-Türk Park ve Bahçeleri özelindeki çeşitli özgün ögeler kullanılacaktır. (Bkz. EK I).

1. Park içi sert kaplamalı zeminlerin olabildiğince azaltılarak, geniş yeşil gölgeli ve çim alanların elde edilmesi başlıca peyzaj planlama ilkesidir.

2. Yeni yapılmış uygulamaların, döşeme, sedde ve kaplamalı zeminlerin ve nitelikli bazı alanların korunması ve geliştirilmesi önerilmiştir,

3. Yoğun yetişkin bitki / ağaç dokusunun bulunduğu kesimlerin korunması ve buradaki doğal yeşil alan niteliğinin geliştirilmesi önerilmiştir,

· KARAR 5 : TARİHSEL ve KÜLTÜREL KİMLİK

5.1. KÜLTÜR KULLANIMLARININ ARTTIRILMASI VE SOSYO-KÜLTÜREL ÖGELERİNİN GELİŞTİRİLMESİ
Fuar içindeki tüm sosyal ve kültürel yapıları (düğün salonu, sergi, çok amaçlı toplantı, tiyatro vb) bir araya toplayacak hem açık hem de kapalı mekanları olan bir "KÜLTÜR MERKEZİ” öngörülmüştür. Bu merkez karşısında 10-12 000 kişiye hizmet verecek bir ANFİ TİYATRO oluşturulacak bir yapay tepe üzerinde inşası önerilmektedir.

5.2. TARİHSEL YAPI VE PEYZAJ ÖGELERİNİN KORUNMASI
Selimiye fırını, Sakahane, Tekke, Ayabakan Türbesi, Sakahane Mescidi, Ferhuniye Camii, Eski Konya Evi (Azizoğlu, Lokal, ) , vb bir kısmı koruma altında olan (tescilli) kültür varlıklarının korunması ve bu kesimde geleneksel bir KONYA SOKAĞI düzenlemesinin yapılması öngörülmüştür.

5.3. KONYA GELENEKSEL MİMARİ ÖGELERİNİNİN VE PEYZAJ ÖGELERİNİN ÇAĞDAŞ YORUMLARININ OLUŞTURULMASI

Konya’nın tarihsel ve kültürel kimliğinin korunması ve geliştirilmesinde Fuar Alanı’nın önemli bir konumu bulunmaktadır. Özellikle, Alaeddin Tepesi ve bir bölümünün yayalaştırılması öngörülen Mevlana-Alaeddin Caddesi ile olabildiğince bağlantılarının güçlendirilmesi, bu kimliği daha geliştirecektir.
Bu projede Osmanlı-Türk Park ve Bahçeleri özelindeki çeşitli özgün ögeler kullanılacaktır. (Bkz. EK I).

TASARIM HEDEF VE İLKELERİ :

1. MAKRO HEDEF VE İLKELER:

· SAKİN, DİNLENME VE HUZUR’A YÖNELİK BİR KENT MERKEZ PARKI OLUŞTURULMASI,
· GELİP GEÇİLEN DEĞİL, OTURULUP DİNLENİLEN BİR “VAHA” OLUŞTURULMASI,
· KENT İMAJINDA ESKİ FUAR ALANI’NIN SİMGESEL NİTELİĞİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ,
· KENT ve YAKIN ÇEVRE İLE BAĞLANTILI YEŞİL SİSTEM GELİŞTİRİLMESİ,
· YAYA / BİSİKLET İLE ÇEVREDEN ULAŞIMIN KOLAYLAŞTIRILMASI VE GELİŞTİRİLMESİ,
· PARK İMAJININ “DOĞA ONARIM PROJELERİ” İLE GELİŞTİRİLMESİ,
· PARK’IN YIL BOYU KULLANIMININ SAĞLANMASI,
· PARKIN YEŞİL VE SU ÖGELERİNİN GELİŞTİRİLMESİ.

2. PARK’IN NİTELİK VE KİMLİĞİNE İLİŞKİN HEDEF VE İLKELER:

· PARK’IN SAKİN VE DOĞAL NİTELİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ, DOĞA İLE TEMAS NOKTALARI (SU/YEŞİL/HAVA/TOPRAK) OLUŞTURULMASI,
· BU AMAÇLA, ÇEVREDE GÖRÜNTÜ, GÜRÜLTÜ VE KİRLİLİK PERDESİ OLUŞTURULMASI,
· PARKIN PEYZAJ NİTELİKLERİNİN SAĞLIKLAŞTIRILMASI VE GELİŞTİRİLMESİ,
· PARKIN KENTSEL DIŞ MEKAN ÖGELERİ BAKIMINDAN GELİŞTİRİLMESİ,
· PARK İÇİ SU ÖGESİNDE ÜÇÜNCÜ BOYUT (ŞELALE) OLUŞTURULMASI, SU YÜZEYİNİN BÜYÜTÜLMESİ, DOĞAL YAŞAM ORTAMLARININ GELİŞTİRİLMESİ,
· PARK’IN TOPLUMSAL “DOĞA EĞİTİMİ VE BİLİNÇLENDİRME” NİTELİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ,
· PARK’IN “SANATSAL VE KÜLTÜREL” NİTELİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ,
· PARK’IN ALAEDDİN TEPESİ, MEVLANA AKSI İLE YAYA/ BİSİKLET BAĞLANTILARININ GÜÇLENDİRİLMESİ,
· PARK’TAKİ GEREKSİZ TÜM YAPI, EKLENTİ VE STANDLARIN KALDIRILMASI,
· PARK’TAKİ GEREKSİZ YOL, DÖŞEME VB. BETON/KAPLAMA ZEMİNLERİN MİNİMİZE EDİLMESİ, YEŞİL ALANLARIN MAKZİMİZE EDİLMESİ,
· PARK’TAKİ GÖRÜNTÜ VE GÜRÜLTÜ KİRLİLİKLERİNİN BERTARAFI,
· PARKI BÖLÜCÜ EN ÖNEMLİ ETMEN OLAN TRAMVAY AKSINI SAĞLIKLAŞTIRMAYA YÖNELİK İLKELER VE ULAŞIM KARARLARI GELİŞTİRİLMESİ,
· PARK’TAN ZAMAN İÇİNDE ALINAN PARÇALARIN PARKA İADESİ İLE PARK ALANIN GELİŞTİRİLMESİ VE ALAEDDİN TEPESİ İLE BÜTÜNLEŞİK OLARAK TASARLANMASI.













EK I

İSTANBUL’DA OSMANLI-TÜRK PARKLAR ve BAHÇELER

İstanbul'da Osmanlı-Türk dönemi bahçe mimarisi ve su kıyısı kullanımlarına ilişkin araştırma ve incelemeler yeterli denilemez. Çünkü bugün, olduğu gibi korunabilmiş tek bir Türk bahçesi bulamayız. Eski bahçelerden pek azı, çok bozulmuş ya da harap olmuş bir biçimde, bize kadar kalmış, ötekiler de bütünüyle ortadan kalkmıştır. Su kıyısı düzenlemeleri de benzer şekilde genellikle ortadan kalkmış, yok olmuştur.

Bununla birlikte, dini ve özellikle sivil mimarimizin varmış olduğu yüksek ilerleme derecesini göz önünde tutarak, bahçe mimarimizin ve su kıyısı düzenlemelerinin de hiç olmazsa aynı olgunluğu bulmuş olduğu kabul edilebilir. Bahçe konusunun halk dilinde ve edebiyatımızda eskiden beri aldığı önemli yer ve İstanbul bahçelerine ait destanlar, bu kanıyı güçlendirmektedir.

Prof. Sedat Hakkı ELDEM, 1940'lı yıllarda hazırladığı "Türk Bahçeleri" adlı araştırmasında mevcut bahçe ve mesirelerin bu dönemde, her ne kadar bozulmuş, harap olmuş veya son yüzyıl eserleri olsalar bile, bunları toptan inceleyerek sonuçlara ulaşmış ve genellemelere varmıştır. Yol kalıntıları, havuz ve duvar izleri, başka bir yerde rastlanabilen bir köşk ya da çardak izi bu incelemenin esas elemanlarını oluşturmuştur.

Bu araştırmada eksikleri tamamlamak için, başvurulan ikinci bir kaynak da eski bahçeler ve su kıyılarına, yalılara ait eski resimli tasvirler, gravür ve fotoğraflardır. Bu resimler ve gravürler hayali ya da gerçek bahçelere, yalılara, kıyılara ait olup, ayrıntıları yeteri derecede aydınlık olmasa bile, bütün hakkında fikir vermektedirler. Başvurulan bir başka kaynak da yazılı dökümantasyon ve araştırmalardır. Konu bu üç temel kaynağa göre incelenmiş ve Türk bahçesi ve su kıyısı düzenlemeleri hakkında, pek kesin olmasa bile, genel bir fikir verilmeye çalışılmıştır. Çeşitli veriler bir araya getirilerek, Türk Bahçesi / Su kıyısı düzenlemeleri hakkında var olan ve kısıtlı bir süre zarfında ulaşılan bilgiler düzenli ve yararlı hale getirilmeye çalışılmıştır.

I. Türk Bahçelerİnİn Genel Kentsel TasarIm ve Peyzaj İlkelerİ

Osmanlı Türkleri, Türk “paysagiste” bahçesini doğuran görüş ve zihniyeti, yurdumuza gelinceye kadar, etki altında kalmadan içlerinde taşımışlar ve aynı esinle buradaki kompozisyonları yaratmışlardır. Doğaya karşı duydukları saygı ve sevgi ve doğa ortasında kurdukları bahçelerde gösterdikleri itidal ve alçakgönüllüğü 19. yüzyıl başlarına kadar sürdürmüşlerdir. Natüralist bahçe ve “paysage” mimarinin bundan son iki yüzyıl öncesine kadar tek ve en eski ustaları olan Çinliler ile olan temastan Türklerin çok şey öğrenmiş olduklarını kabul etmek gerekmektedir. Ancak öğrendiklerini benimsemiş ve karşılaştıkları doğa parçasının kendi içinde taşıdığı bütün gizli güzellik ve olanaklarını en ince ve anlayışlı bir duygu ile hissetmiş ve bu alanları işlemesini bilmişlerdir. Güçlü ve duygulu elleriyle işledikleri alanlara kendi güzellik anlayışlarını aşılamışlardır. Bu natüralist bahçe sanatının ancak 18. yüzyıl ortalarında, Avrupa’ya girdiğini ve ilk olarak İngiliz Bahçesi adı altında eser vermeye başladığını hatırlatırsak, Türk paysagiste bahçesinin Avrupa ve yakın doğu sanatında alması gereken önemli yeri kolaylıkla taktir edebiliriz (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).

Türk natüraliste bahçesi Avrupadakinden farklı olarak hiçbir zaman romantik heveslere kapılmamış, sun’i harabeler, grotesk ve exotik inşaata gereksinim duymamıştır. Bundan başka, eğimi, tarhlar ve yolları içinde kaide olarak kabul etmeyerek, düz hatları bazan büyük ölçüde bile, doğa içine çizmek cesaretini göstermiş ve burada da başarılı olmuş, yani çerçeveyi aşmamış ve uygunsuzluk yaratmamıştır. Genellikle Türk paysagiste mimarisi, işlediği doğa parçasını fazla zorlamadan, yalnız ufak tefek (retouches) ve ilavelerle etkilemeğe çalışmıştır. Bütün gücü, uygun olan yerleri seçmek ve keşfetmekte gösterdiği dirayet ve isabettedir.

19. yüzyıl sonları ve özellikle 20. yüzyıldan itibaren bu anlayış ve bilgi kaybolmuştur. Türk geometrik ve mimari bahçeleri ise bütünüyle abstre desenlere göre inşa ve tarh olunmuştur. Aslında 17. yüzyıla kadar süren ve iç bahçelerde uygulanan bu yöntem ve kural, Türk bahçelerinde 19. yüzyılın başına kadar korunmuştur.

Avrupada Romen villasından esinlenilerek İtalya, Fransa ve İngiltere manastır ve şatolarının dar teras ve avlularında oluşturulan geometrik bahçeler, ilk önce İtalya’da, 16. yüzyılda olmak üzere dar çerçevelerini aşmışlar ve büyük alanlar kaplamaya başlamışlardır. Fransa 17. yüzyılda aynı akıma uyarak, kendi kudret ve ihtişamını muazzam perspektivler, parter ve su oyunlarında aksettirmiş ve geometrik ve aksial desene dayanan bahçelerin en büyükleri değil ise de, en kudretli ve zenginlerini yaratmıştır. Bu sınırları aşma hevesinin Avrupanın büyük şehirlerine yayıldığı 17. ve 18. yüzyılda küçük geometrik bahçe yerine yavaş yavaş baroklaşan Fransız bahçesi geçmiştir.

Müslüman alemi ve etkisi altındaki yerlerde ise geometrik bahçe eski şeklini 19. hatta 20. yüzyıla kadar korumuştur. Türk bahçesi de 19. yüzyıla kadar, doğu ve müslüman bölgeleriyle olan yakınlığını muhafaza etmiştir (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).

16. yüzyıla kadar Akdeniz havzasının müslüman, latin, rum ve frenk memleketlerindeki bahçe anlayışları birbirine yakın olmakla birlikte Osmanlı-Türk bahçelerinde bazı özelliklere sadık kalındığı göze çarpmaktadır.

Buna göre:

· Bahçe, daima küçük bir alanı kaplar, duvarlar veya binalarla çevrilmiş ve oturmaya elverişli olmak, çiçek, yemiş ve sebze vermek gibi yararlar sağlamak için yapılmıştır. Eldeki araçlar ve alan sınırlıdır, dolayısıyla ölçü küçüktür.
· Müslümanlar eski bir doğu geleneği olan setler ve teraslara bahçelerinde daima sadık kalmışlardır ve bu usulü aşırı bir şekilde kullanmışlardır. Hatta set ve teraslarla yetinmeyerek, bahçelerini damlar üzerine bile inşa etmişlerdir. Su oyunları, yani havuzlar, bunları birbirine bağlayan kanallar, müslüman bahçelerinin en belirli karakteristikleridir.
· Bahçelerin çeşitli yerlerine köşkler serpiştirmek, özellikle doğuda geçerli ve yaygın olan bir uygulamadır. Doğu bahçesi, genellikle bahçe anlayışının başlangıcı sayılır. Kurak arazi, az yağmurlu iklimde, bitkilerin beslenecekleri suyun sağlanması sorunu, bahçe mimarisinin başında gelmektedir. Su, kaynağından veya çaylardan alınarak sun’i kanallara sevkedilmiş ve arazi bu yolla sulanmaya elverişli bir duruma getirilmiştir. Bunun için zeminin hafif eğimli olması kanalların akıntısını kolaylaştırmak bakımından gereklidir. Bu olmazsa eğim kanalların içinde yapay olarak oluşturulur. Birbirini düz hatlarla kesen kanal şebekesi geometrik bahçe mimarisinin öncülüğünü yapmıştır denilebilir. Kanalların suyu yönlendirme ve paylaşma ödevlerine göre kesit ve genişlikleri belirlenmektedir. Yer yer ve tercihan kesinti noktalarında toplama ve yayılma tekneleri getiriliyor, bunlar zamanla süs havuzları biçiminde gelişiyorlar. Kanalların arasında kalan alanlar da aynı geometrik formüle göre planlandırılmıştır. Bu suretle geometrik bahçe sistemleri doğmuş olmaktadır. Partlar ve Sasaniler bahçelerini bu esas üzerinde kurmuşlardır. Haç şeklindeki kanal sistemi bahçe planının esasını teşkil etmiştir. İranlılar aynı ilkeyi geliştirmiştir. Haçın dört kolu arasında kalan dört alandan "Cihar bağ" sistemi doğmuştur. Bu dört bağ, dünyanın dört bucağı şeklinde kozmolojik bir düşünceye dayandırılmıştır (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Cihar bağ plan birçok doğu bahçelerinde esas ilke olarak kabul edilmiştir. Bütün varyasyonlar ve zaman ilerledikçe ortaya çıkan değişikliklere rağmen, bu şaşmaz iskelet kendini daima duyurmuştur.
· İki kanalın kesinti noktası bahçenin en çekici yeridir. Burada baş havuz ya da köşk bulunur. Bazen burası yapay olarak yükseltilmiş ve "cihannuma" durumunu almıştır. Çin bahçelerinde bu tümsek yapay olduğu gibi doğal da olabilir. Çoğu zaman bu tümsekler birden fazladır ve gayet büyük kompozisyonlarda birer "odak noktası" görevi görürler. Suyun daima eğimi arazi veya dağ eteklerinde kurulmuştur. Kanal sistemi, bu durumlarda bir yöne doğru uzanır. Yani esas arazi kanal eğilimini izler, ara kanallar eğime dikey durumda ve biribirine paraleldir. Bu suretle latin haçı bozulmuş ızgaraya benzer bir plan vücud bulmuştur. Böyle durumlarda bile çok kere cihar bağı sistemini koruma yönüne gidilmiştir.
· Setli Bahçeler : Arazinin eğilimi arttıkça, suların akıntısı çoğalmış ve istenilen hızı aşmıştır. Bahçe zemini ise yatay olacağına eğimli olmuştur. Kabul edilmesi imkansız sayılan bu iki nedenden ötürü, zemin yatay tabakalara bölünmüş ve kademelendirilmiş, alan istinad duvarlarıyla tutulmuştur. Bundan da "setli bahçeler" doğmuştur. Kanallara, kısaltılmış boyları içinde normal akıntı sağlamak mümkün olmuş ve üstelik bahçeyi zenginleştiren birçok eleman kazanılmıştır. Bunlar kanalların setten sete geçerken zorunlu olarak ortaya çıkaracağı çağlayan ve şelaler ile setlerin kenarlarında üstün görüş ve ferahlık sağlayan noktalardır ki, buralara köşkler ve kameriyeler oturtmak fırsatı kaçırılmıştır.
· Yollar : Bahçelerin en karakteristik taraflarından biri, yollarının daima yükseltilmiş ve kaldırımlı olmalarıdır. Bu durumu, zemini sulamak, hatta çoğu zaman tamamiyle su altında bırakmak zorunluğu doğurmuştur. Bir sulama tekniğinden doğan bu usül, bütün doğa bahçelerinde uygulanmış ve bahçelerin mimarisi üzerinde etkili olmuştur. Bend ya da set biçimindeki yolları sayesinde, bahçe planı uzun süre geleneksel aksiyalite ve düzenini koruyabilmiştir.








2. Osmanlı Döneminde İstanbul'da Mesire Yerleri, Doğal ve Halka Açık Parklar

2.1. Kağıthane Mesiresi:

Kağıthane Mesiresi birkaç yüzyıl boyunca bütün İstanbul halkının rağbetini görmüştür. Uzunluğu bakımından İstanbul’un en büyük mesirelerinden biridir. Halka açık olan bölümü, derenin iki sahilince Fil köprüsünden Doğancılar Köprüsü’ne kadar ve oradan başlayarak yalnız sol sahilde olmak üzere, Kağıthane köyüne kadar uzanır. Dere, iki köprü arasındaki kısımda, rıhtım Kağıthane köyüne kadar uzanır. Dere, iki köprü arasındaki kısımda rıhtım duvarları ile çevrelimiştir. Hünkar köşkü ile Has bahçe, Doğancılar köprüsünden Kağıthane köyüne kadar olan kısmın sağ sahilini oluşturur. Bu kısımda dere düzenlenerek iki tarafı birbirine paralel rıhtım duvarları ile çevrilmiş ve Türkiye’de bahçe mimarisinde yapılmış en uzun kanal inşa edilmiştir. Bu kısım Cetvel-i sim olarak tanınmıştır.





FOTOĞRAF 1. 19. YÜZYIL SONUNDA KAĞITHANE MESİRESİ


Genişliği yer yer değişen, iki çıplak tepe sırası arasında uzanan Kağıthane Vadisi, olağanüstü etkili ve orantılı bir mekan oluşturmaktadır. Bu alanın çeşitli yerlerine serpiştirilmiş büyük ağaç kümeleri, göz için gerekli ölçüyü verirler. 1940'lara kadar mevcut olan Çağlayan köşkünden başka, yalnız İmrahor köşkü bahçesi içinde ve harab bir halde ayakta durmaktaydı. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).


FOTOĞRAF 2. 19. YÜZYIL SONUNDA KAĞITHANE MESİRESİ

2.2. Göksu:

Geniş alan kaplayan mesirelerden biri de Göksu mesiresidir. Bu mesire yerinin incelenmesi, bize, bu gibi yerlerin ne kadar ince bir duygu ve kuvvetli bir anlayış ile ele alınarak işlendiğini öğretir. Göksu mesiresi, Kağıthane ile önem ve rağbet bakımından yarışırdı. Topoğrafik yapısı Kağıthane’ninkinden ayrıdır. Çayır, Küçük ile Büyük Göksu arasındaki alanı Boğaziçi sahiline kadar kaplar ve Göksu deresini izleyerek Dört Kardeşler mevkiine kadar uzanırdı. Göksu deresine, küçük bir kolun aktığı yerde ise çayır bir miktar genişlerdi. Çayır Anadolu Hisarı ve Yenimahalle sırtları ile sınırlanmış, Boğaz tarafı ise açık kalmıştır. Bu fevkalede sevimli sahayı insan eli çok anlayışlı bir surette işlemiş ve en uygun yerlerini uygun motiflerle belirterek değerlendirmiştir. Küçüksu ağzındaki kasır ve dört yüzlü çeşme ile taş sofa, Anadolu Hisarına güzel bir karşılık oluşturmakta ve Çayırın Boğaza açılan kısmını, uyumlu bir biçimde çerçevelemektedir. Bu güzel eser II. Mahmud yapısı ve 1802 tarihlidir. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).

Derelerin üzerine atılmış çeşitli köprüler, ağaç grupları ve çeşmeler çayırı ayrıca süslemektedir. Göksu deresinin sağ sahilinde, su değirmeni önündeki ahşap köprü hizasındaki sahada, karakteristik ve büyükçe bir sofa vardır. Bu set II. Mahmud zamanında inşası tasarlanan bir köşkü taşımak üzere yapılmış ve sonradan köşk yapımından vazgeçilmesi üzerine bu halde kalmıştır.


Eskiden yolun sol tarafında bir çeşme, sağ tarafında da bir namazgah seti vardı. Çeşmenin yazı taşları yok olmuş, yalakların bir kısmı da sökülmüştür. Bununla beraber, kalan parçalar, eserin II. Selim zamanına ait olduğunu gösterir. Çeşme, dört yalaklı tiptedir, özelliği büyük yalaklardan birinin önündeki kanaldadır. Eskiden 10 metre kadar uzunlukta olan bu kanalın kenarları muntazam taşlarla çevrilmişti. Sonu mevcut olmadığı için suyun dereye nasıl boşaldığı bilinmemektedir. Biraz ilerdeki namazgaha ait iki ağaç ve küçük bir tümsekten başka bir şey kalmamıştır. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).

FOTOĞRAF 3: GÖKSU DERESİ

Köşklü set, az eğimli bir arazi üzerine, gayet sevimli ve Göksu deresinden biraz ayrılmış, tepeciklerle çevrilmiş bir alanın kenarına yapılmıştır. Sofanın şekli, arkası yarım yuvarlak, önü ise çok hareketlidir ve iki köşe ayağı arasında bir konvex eğriden ibarettir. Bunlar demir kenetlerle tutturulmuş ve boğaz taşından kaideler üzerine oturtulmuş, ot taşı levhalardır. Setin üstünde, küçük bir kasrın temelleri vardır. Bu temel duvarlarına göre, kasrın planı, şimdiki Küçüksu kasrının planını hatırlatır. Sofanın, ortalarına yakın bir yerinde büyükçe ve 1811 (H.1226) tarihli bir yazılı taş vardır. Sofanın ve köşkün niteliği hakkında tereddüt uyandıran şeylerden biri de etrafta serpilmiş, işlenmiş taşlardır. Bunların karakteri çok kabadır ve 19. Yüzyılın ikinci yarısına ait oldukları etkisini uyandırırlar. Küçüksu kenarındaki sınırlı Has Bahçe alanından başka her yanı halka açıktı. Göksu deresi kenarına yapılmasına izin verilen fabrikalar, Boğaz ağzındaki ilkokul, çayırı bölen ağaçlı yol ve nihayet yeni vapur iskelesi ile çeşmeli sofa üstündeki kahve, bu emsalsiz Boğaz köşesinin güzelliğini bozmuştur.

Evliya Çelebi, Göksu mesiresi için şöyle diyor: “Ab-ı hayat misali bir nehirdir ki, Alem dağlarından cereyan edip gelir. İki tarafları yüksek ağaçlarla müzeyyen bağlardır ve ekseri yerleri Halıcı Zade bahçeleri ve un değirmenleridir. Bu nehir üzerinde bir tahta köprü var. Cümle uşakkan kayıklar ile bu nehirden ileri ferahfeza köylere varıp ağaçlar altında zevk ve sohbet ederler. Vacib-ül seyr bir mesiredir” (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).


2.3. Balta LİmanI ÇayIrI:

Boğazın en sevimli, ancak uzun yıllardan beri terk edilmiş mesirelerinden biri de Balta Limanı çayırıdır. Çayır iki sırt arasındaki (Fıstıklı Bağ Tepesi ile Halim Paşa Koruluğu) vadinin bir yanını kaplar ve içinden Balta Limanı Deresi akar. Vadi dereyi izleyerek ve gittikçe daralarak, Kanlı Kavak Deresi' nin, Balta Limanı Deresi'ne döküldüğü yerde ikiye ayrılır. Çukur Bağ denilen yere kadar derenin iki tarafında büyük ağaç kümeleri vardır. Derenin boğaza döküldüğü ağzı, sonradan doldurulmuş ve burada yapılan Balta Limanı Sarayı ve bahçesiyle, çayırın manzarası kapanmıştır. Çayır içinde, insan elinin yaptığı eklentiler, özellikle 300 metre kadar uzanan ve çayırın bir yanını sınırlayan, satranç biçimindeki ağaçlıktır. Bu ağaç sırasının sonunda doğa yine serbest bırakılmış ve bu geçiş noktası, fıskiyeli setler ile karakterlendirilmiştir. Bu setler üç kat olarak yapılmış, en alt kata da çıkıntı biçiminde bir havuz eklenmiştir. Fıstık ağaçlarının sıraya alınmış olmaları ve yaşları III. Selim devrini hatıra getirir. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).

Yol boyundaki koruluk saray ile beraber dikilmiş, burada ikişer sıra ağaç arasında büyükçe bir boşluk bırakılmış ve böylelikle güzel bir yeşillik mekanı oluşturulmuştur. Burada bulunan fevkani bir köşkün ancak alt bölümleri kalmıştır.

2.4. Sultanİye ÇayIrI

Sultaniye Çayırı diğer mesire yerlerinden ayrı olarak, daha küçük ve sade bir yapıya sahipti. Burası Boğaz sahilinde, çayır ortasında kurulmuş büyük bir ağaç grubundan oluşmuştu ve ağaçların altında kademeli bir çifte çemensofa vardı. Mesire yeri oldukça küçüktü ve sahilde 150 yıl öncesine kadar duvarları meydanda olan meşhur “Acem Köşkü” ve bahçesi vardı. Evliya Çelebi’ye göre, Beykoz’un güney tarafında leb’ideryada (denize nazır) bulunan Sultaniye Bahçesi II. Beyazıd yapısı ve “bir bağ-ı cenan misal-i gülistandır”. Burada öyle serviler vardır ki ”kebkeşan asa semaya ser çekmiştir” (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).

2.5. Çubuklu Mesİresİ

Sultaniye çayırına yakın olan Çubuklu mesiresi, aynı esaslara göre kurulmuştur. Sahile yakın bir yerde, büyük ağaçlar altında bir havuz ile çeşmeli sofaları vardır. Bugün, havuz ve çeşme mevcut olmakla birlikte depolar ve iskele ile rıhtım inşaatı, çayırı sahilden ayırmış bulunmaktadır. Eskiden beri rağbette olan bu mesireye bugünkü çehresini veren ve Feyzabad adı altında canlandıran III.Ahmed’in damadı İbrahim Paşa’dır. Havuz, sadece taş kaldırım ile çevrilmiş ve bir yalak ile beslenmiştir. Çeşmeli sofa, daha iyi vaziyettedir. 1720-1721 (1133) tarihli ve çok zengin bir üslubda inşa edilmiş olan tek cepheli çeşme, sofanın ortasında değil, bir yüzün üstünde bulunmaktadır. Göksu ve Çağlayan sofalarında da aynı düzen göze çarpmaktadır. Sofanın bir köşesinde bir mihrab taşı vardır (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).

2.6. HavuzbaşI Mesİresİ:

Çengelköy ve Beylerbeyi arasında bulunan Havuzbaşı Mesiresinde, havuz ile oturma soflarının bir araya getirilerek çok kullanışlı bir çözüm yolu bulunduğu söylenebilir. Hafif eğimli bir arazi üzerinde inşa edilmiş olan bu sofa, üç tarafından güçlü bir istinat duvarı ile tutulmuş ve ortasında havuz, iki tarafında da yan sofalar olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. Ortalama 8-12 metre büyüklüğünde olan havuz, geniş kapak taş çevrilmiş ve sofanın ön yüzüne kadar uzatılmıştır. Bir sıra asırlık çınar ağacı, eski satranç dizisinin son kalanlarıdır. Sofaların, bu ağaçların biraz gerisinde bulunmaları ve ağaçların da sofaların üzerine dikilmemiş olmaları, dikkati çekmektedir. I. Abdülhamid zamanından kalmış olan bu grup, eskiden denize kadar uzanan bu mesireye aitti. Bugün deniz tarafı kapanmıştır.

Yukarıda kısaca açıklanan, en tipik birkaç mesire yerinden başka bir dereceye kadar eski bünye ve karakterlerini muhafaza etmiş çayır ve mesire yerleri daha var ise de, bunlar günden güne özelliklerini kaybetmiş ve çoğu, asırlık ağaçları kesilerek ve üzerlerinde yeni tesisler yapılarak veya imar/ifraz edilerek konut alanına açılmışlardır.

2.7. Setlİ Mesİre ve Özel Bahçeler

Buraya kadar incelenen mesire ve çayırlar, araziyi zorlamadan ve tersine, arazinin topoğrafik yapısı hesaplanarak kompoze edilmiş yerlerdir. Zemin izin verdikçe, bu serbest ve doğaya karşı saygılı usül tercih edilmiş ise de, çok hareketli olan İstanbul’un arazisi, her zaman bu çözüm yollarına imkan vermemiş ve bazen arızalı alanları bile mesire ve bahçe olarak kullanılır bir şekle sokmak zorunluluğunu doğurmuştur. Bu durum setli ve kademeli bahçe mimarisini ortaya çıkarmıştır. Büyük mesirelerde arazi, setli olarak yapılmayıp, doğal şekilde bırakılmıştır. Bu nedenle, setli mesirelere daha az rastlanmaktadır. Bazen setli kısım, daha büyük bir mesirenin bir parçasından ibarettir.

Ihlamuraltı, bu tür mesirelerin en büyüklerinden biridir. Teşvikiye ile Abbas Ağa mahallelerinin yer aldığı sırtlar arasında Ihlamur Deresi ve çayırlığı uzanmakta ve Fulya Bayırı'nda son bulmaktadır. Çayırın sonu Has Bahçeye ayrılmış ve duvar içine alınmıştır. Burada eskiden Hacı Hüseyin Bağı bulunmakta idi. Şimdi yerinde Nüzheriye veya Ihlamur Köşkü vardır. Muradiye sırtlarının etekleri istinat duvarlarıyla tutulmuş, Abbas Ağa sırtları ise bütünüyle setlerle düzenlenmiştir. Bu setler üzerinde çeşitli nişantaşları, su hazineleri ve en aşağıdakinde bir havuz, üstten bir alttaki set üzerinde de sıra ile fıstık ağaçları dikilmiş bulunmaktadır. İstinat duvarları arazi üzerine büyük bir anlayış ve bilgi ile oturtulmuş ve bayırın doğal güzelliğini bozmamıştır (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).

Bu alanı süsleyen elemanlar arasında birer anıt sayılabilecek derecede iyi kompoze edilmiş, III. Selim ve II. Mahmud nişantaşlarından başka, birinci sette bulunan büyük havuz vardır. Küçük Çamlıca, Sütlüce, Kandilli, Çırçır, Çubuklu, Silahdarağa Mesireleri, aynı tipte ve orta büyüklükte setli bahçelerdir. Hepsinde ortak olan nitelik, zeminin istinad duvarları ile farklı katlara ayrılmış olması ve bahçenin belirli bir yöne bakan bir çeşit anfiteatr oluşturmasıdır. Sütlüce ve Çubuklu'da setler Boğaza, Silahdar'da, Alibeyköyü Deresine, Çırçır'da ise vadi ve karşı bayırlara bakmaktaydı. Setler birbirine kademelerle bağlı olup, çeşitli su oyunları ve köşkler taşımakta idi. Ağaçlar kat kat setler üzerine dikilmişti. 1950'lere kadar bu yerlerin çoğu eski niteliklerini korumaktaydı.

2.8. Asma Bahçeler

Asma bahçeler incelenirken doğunun en eski bahçelerini ve özellikle Babil’in asma bahçelerini hatırlamamak mümkün değildir. Eski efsane ve belgelere göre, dünyanın yedi harikasından biri olan bu bahçe, birbirine kademelerle bağlı ve anfiteatr şeklinde sıralanmış teraslardan oluşmuştu. Bu teraslar, kalın ayaklar ve duvarlar üzerine oturtulmuş kemerler ve büyük taş levhalarla elde edilmişti.


Bu duvarlar, asma bahçenin toprağı ve kaldırımlarını taşırlardı. Bizdeki asma bahçelerin, aynı esaslara göre yapılmış olmaları, dikkati çekmektedir. Kalın taş ayaklar üzerinde kemerler ve bunların üzerinde tonoz ve voltalar vardır. Bu tonozların sırtları, sızan suları akıtacak şekilde biçimlendirilmiş, izole edilmiş ve üzerleri toprakla doldurulmuştur. Sular, çörtenler ile sona eren kanallar ile dışarıya akıtılır veya künk borularla aşağıya yönlendirilir. Bazen bahçe alanı yetersiz olan yerlerde, yeni alan direkler üzerine oturtulmak suretiyle kazanılmış, bazan de bütün bahçe böyle ayaklar üzerine inşa edilmiştir. Bahçelerin ayaklar üzerine alınmasındaki başlıca neden, belirli bir yükseklik seviyesini korumak ve böylece öne eklenen yeni bahçeyi, eski bahçelere göre daha aşağıda ve dolayısıyla manzarasız yapmak mecburiyetinden kaçınmak zorunluğudur. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).

Bu tür bahçe ve terasların en önemlileri Topkapı Sarayı' ndadır. Bunlar, Sarayın Haliç cephesinin gelişmesi ve genişlemesi üzerine yer yer ve bazen biribirinin önünde yapılmıştır. İlk örnek; IV.Murad zamanında Revan ve Bağdad Köşkleri' yle birlikte, yapılan terastır. Teras büyük ayak ve tonozlar üzerine oturtularak lale veya lale bahçesi olarak tanınan eski Sofa-i Humayun ile İncirlikten daha yüksek bir düzlemde inşa edilmiştir.

Revan köşkü ile Hırkai Saadet dairesi önündeki sütunlu Sofa önünde, havuz, havuzun önünde de lale bahçesine giden yükseltilmiş yol ve merdivenler yapılmış, yolun ekseni ve büyük taş konsollar üzerine de, Sultan İbrahim zamanında, olağanüstü süslü ve İftariye Köşkü olarak tanılan kameriye eklenmiştir. Bu çardak, Türk Bahçelerinde yaygın olan motiflerden biridir ve başka yerde benzeri kalmamış olduğu için mimari tarihimiz için değeri büyüktür.

Bütünüyle teras sınırı dışında ve konsollar üzerinde bulunması da karakteristiktir. Terasın yapılış nedeni Bağdad Köşkü' dür. Hindistan'daki Türk bahçelerindeki bazı örnekleri andırmaktadır. Özellikle Ağra’da Şah Cihan' ın inşa ettirdiği ve aynı çağa rastlayan Musamman Burc ve Şişmahal ile benzerliği büyüktür. Ne yazık ki İstanbul Bahçeleri, aynı devire ait oldukları halde Moğol Bahçeleri kadar iyi korunamamıştır. Teras eski kaplamasını yitirmiştir. Bu kaplamanın üzerinde eskiden su paylaşım yolları ve toplama tekneleri olduğu tahmin edilebilir. Eski parmaklıklar da değiştiği gibi, havuzun etrafındakiler de yenidir. Surname-i Vehbide görülen ve Haliç cephesini bulutlandıran çardakdan da iz kalmamıştır. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).

Asma bahçeler arasında yer alan ve İkballer Dairesi' nin önünde bulunan bir başka teras, yukarıda tanımlanan ilkelere göre yapılmıştır. Burada da zemin, tonozlar üzerine oturtulmuştur. Terasın etrafı çeşitli devirlerde değiştirilmiş, Veliaht Dairesi olarak tanınan odaların yapılmasıyla bir kısmı eksilmiş, balkonuna ilaveler yapılmış, zemin de yükseltilmiştir. Su kanalları bir ana kanal ve ona dikey iki yan kanaldan oluşmaktadır. Sular sonunda döşeme için oyulmuş dolambaçlı ve dekoratif bir motifte toplanmakta ve oradan künkler aracılığıyla aşağıya indirilmektedir. Su kanallarının dekoratif bir motif haline sokulması, karakteristik bir Türk adetidir ve 19. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. Terasın büyük mermer levhalarıyla yapılan döşemesi içinde kapak taşlarıyla yapılmış iki ayrı desenli motif göze çarpmaktadır.

Bütünüyle asma olarak yapılan bir diğer bahçe de III. Sultan Osman’ın asma bahçesidir. Bu bahçe, 18. yüzyıl ortalarında, Hünkar Sofası önüne taş ve tuğla ayak ve kemerler üzerine oturtularak yapılmıştır. Kapsadığı alan büyükçe olduğu için kendi başına bir bahçe olarak değerlendirilebilir. Bu bahçede ilk göze çarpan konu, sonradan eklenen bir yapının verdiği olanaklar ölçüsünde aksial yapılmış olmasıdır. Bahçenin diğer iki yüzünden biri, örtülü bir geçit, diğeri de bir kafeslik bölmesi ile kapanmıştır. Bahçenin ortasında, küçük bir havuz ve onun iki tarafında, taş zemin içinden ayrılmış dörder çiçek yatağı vardır. Havuzun iki tarafında ayrıca birer mermer saksı dikilmiştir. Yerinde yapılan araştırma ve kazılar sonucunda, bahçenin zamanla bazı değişikliklere uğramış olduğu anlaşılmıştır.

Bunların biri, III. Osman Köşkü'nü, III. Selim ve I. Hamit odalarına bağlayan koridordur. Bu koridorun ilk yapıda bulunmadığı, fakat çok zaman geçmeden eklenmiş olduğu anlaşılıyor. İkinci değişiklik, çukur parterlerin yükseltilmesiyle olmuştur. Bu parterler etrafındaki yollara oranla, yarım metre kadar çukurda idiler. Büyük olasılıkla su birikintilerine karşı bir önlem olarak, sonradan aynı seviyeye yükseltilmişlerdir. Bu esnada asıl çiçek yastıklarının da şekil değiştirmiş oldukları tahmin edilebilir.

Havuz sahanlığı döşemesi eskidir. Gerek havuzun bordürleri, gerekse kafeslik ayaklarının kaideleri taş işleme tekniğine bütünüyle uygun olarak som döşeme mermeri içinden oyulmuştur. Bahçe, bugünkü durumuyla bile, Türk bahçe mimarisinin en değerli ve nadir örneklerinden biri sayılmaktadır. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).


2.9. İstanbul’da Ünlü Bahçe, Mesire ve Parklar

Adları aşağıda sıralanmış bahçelerin büyük kısmı bugün mevcut değildir, bazıları ise harabe şeklinde durmaktadır. İsimler yerli dökümantasyondan ve belgelerden elde edilmiştir. Yabancı yazarlar, daha çok 18. ve 19. yüzyıllarda İstanbul’a rağbet gösterdiklerinden, eski bahçeleri ancak bakımsız ya da terk edilmiş bir halde görmüşlerdir. Örnek olarak, Karaağaç Sarayı ve Bahçesi 19. yüzyıl başında bütünüyle harab, fakat yerinde idi. 18. yüzyılda Üsküdar Sarayı bahçesinde köşkler sökülmüş, bahçe bakımsızdı. 19. yüzyıl başlarında Beşiktaş Sarayı’nın bahçeleri kendi hallerine bırakılmış durumda, fakat mevcuttu. Saraya ait bahçelerin sayıları devirden devire değişmiştir.

Uzunçarşılı İsmail Hakkı Emiri tasnifinden ve H. 998 (1590 M.) senesine ait bir mühimme defterinden yararlanarak 16. yüzyıl son yarısında Has Bahçe’lerin sayısının 39 olduğu saptanabilmektedir. Fakat 17. yüzyıl ortalarında bu bahçelerin sayısı 61’e çıkmış görünmektedir. Evliya Çelebi’ye göre Hasbahçelerin sayısı 21, mesirelerin sayısı 30’dur.

Evliya Çelebi zamanındaki Hasbahçeler: Tersane Bahçesi, Karaağaç Bahçesi, Mirgüne Bahçesi (Kağıthane), Halkalı Bahçesi, Siyavuşpaşa Bahçesi, Fitreköy Bahçesi, Davutpaşa Bahçesi, Sani Bahçesi, Haramidere Bahçesi, İskender Çelebi Bahçe, Dolmabahçe Bahçesi, Beşiktaş Bahçesi, Tokat Bahçesi, Sultaniye Bahçesi, Çubuklu Bahçesi, Kandilli Bahçesi, İstavroz Bahçesi, Üsküdar Bahçesi, Çamlıca Bahçesi, Fener Bahçesi olarak tesbit etmiştir (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).

Mesireler ise: Yenikapı Mesiresi, Bayrampaşa Mesiresi, Kasımağa Mesiresi, Topçular Mesiresi, Yaveri Mesiresi, Eyüp Bahçesi Mesiresi, Kağıthane Mesiresi, Levend Çiftliği Mesiresi, Baruthane Mesiresi, Emirgüne Mesiresi, Bendderesi Mesiresi, Çaybaşı gezinti yeri Mesiresi, Su Kemerleri Mesiresi, Sultan Osman Havuzu gezinti yeri Mesiresi, Istranca dağları Mesiresi, Selim Han Mandırası Mesiresi, Terkos gölü Mesiresi, Kiteliköy Mesiresi, Türkeşe Mesiresi, Çekmece gölleri Mesiresi, Okmeydanı Mesiresi, Akbaba Mesiresi, Ali Baba Mesiresi, Dereseki Mesiresi, Altındağ Mesiresi (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).




KAYNAKLAR

• “Ataköy-Büyükçekmece Arası Sahil Düzenlemesi Avan Projesi”, “Araştırma Raporu, Temmuz 1997, UTTA Planlama & Danışmanlık Ltd. Şti.
• ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976, Kültür Bakanlığı, San’at Eserleri : 1., Milli Eğitim Basımevi, İst.
• ÖZTAN, Y., “Canlı Kültür Anıtları”, Maison Française, Dekorasyon Dergisi, Şubat 1995, Yıl:1, Sayı: 2, s.146.
• ÖZTAN, Y., “Türk Bahçesi Artık Madalyalı”, Turkuaz Dergisi, Mart 1994, Sayı:6., s. 154.
• Kevin Lynch “Image of the city".
• TÜMER,S., 1975., “Rekreasyon: İlgili Kavramlar, Sınıflamalar”, Peyzaj
Mimarlığı Dergisi, 75/2, s.16-17-18.
• ARAN, S., 1974., “Çevre Düzenlemesi-Peyzaj Mimarlığı İlişkileri”, Peyzaj Mimarlığı Dergisi, 74/1, s.11.
• “Altınpark Düzenleme Yarışması”, 1986, Ankara Büyükşehir Belediyesi.
• ÖZEN, N., 1974., “Çevre Kirlenmesi”, Peyzaj Mimarlığı Dergisi, 74/1, s.27. • •
• GÜLERSOY, Ç.,"KAYIKLAR", Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayını,
1983, Güzel San. Mat.

Sunday, May 27, 2007

KENTSEL RANT BASKISIYLA ŞEKİLLENEN ANTALYA İÇİN EKOLOJİK PLANLAMA











KENTSEL RANT BASKISIYLA ŞEKİLLENEN ANTALYA İÇİN
EKOLOJİK PLANLAMA

Doç. Dr. Mehmet TUNÇER – Arş.Gör. Özge YALÇINER ERCOŞKUN
Gazi Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü 7.Kat Celal Bayar Bulvarı
06570 Maltepe/ANKARA Tel: 0 312 2317400-2755
e-posta: utta@ada.net.tr, ozgeyal@gazi.edu.tr

ÖZET





Doğa, üretimi ve ekonomik düzeni, hayat destek sistemleri denilen süreçlerle beslemekte ve bunlar, sınırları ve sağlığı çok karmaşık olan, henüz bilimin yanıtlayamadığı karmaşıklıktaki ekosistemlere dayanmaktadır. Çünkü doğal ve yarı doğal ekosistemler hem kendilerini, hem de insanların bu ekosistemlerden elde ettiği ürün ve hizmetleri yaşatan süreçleri ayakta tutmaktadır. İşte bu ekosistemlerden elde edilen ürün ve hizmetlerin gerçek değerlerinin dikkate alınmaması, sürekli körüklemekte olduğumuz doğa tahribatının önemli nedenleri arasındadır. Genellikle izlenen kentleşme politikaları ekonomi ile ekolojiyi karşı karşıya getirmekte ve doğal çevre tahribatı ile sonuçlanmaktadır. Halbuki “ekoloji” kentsel çevrelerin oluşturulmasında en önde gelmesi gerekli öğedir. Bu nedenle aslında kentsel politikalarda “Yeşil Politika” denilen ve sürdürülebilirliği öne çıkaran, doğal çevreleri koruyup geliştirmeyi öngören politikalar uygulanmalıdır.

Bu bildiride, Antalya’nın son 25-30 yıldır hızlanan kentsel gelişiminde özellikle korunması gerekli doğal ve tarihsel/kültürel değerler üzerindeki baskılar irdelenecek, kentsel gelişmelerin ekonomik değer olarak rantı oluşturması ile ekolojik değerlerin ikincil plana itildiği vurgulanacaktır. Bunun sonucunda Antalya’nın doğal, tarihsel/kültürel çevresinde oluşan tahribat özetlenerek kentsel rantı ön plana çıkaran planlama ve uygulamaların, korunması gerekli ekolojik değerleri nasıl tahrip ettiği sunulmaya çalışılacaktır. Kent planlamasında kısa vadeli karları önde tutan bir kentsel politikanın nasıl başarısızlığa mahkûm olacağını, pek çok değerin bir daha geri dönmemek üzere yok edilmiş olduğunu ve bu sürecin hala sürmekte olduğu örnekleri ile verilecektir. Anılan tahribata örnek olarak;
1. Falez kıyı bandı planlama ve uygulamaları,
2. Kırcami kesimi planlama ve uygulamaları,
3. Konyaaltı ve Boğaçayı kesimindeki planlama ve uygulamaları ele alınacaktır.

Falez kıyı bandında turizm teşvikleriyle yapılan işletmeler ve turistik tesis ruhsatı ile inşaata başlamış, kat ilavesini almış, sonradan tekrar konut alanına dönüşmüş, falez ekosistemini bozan yapılaşma değerlendirilecek, Kırcami olarak nitelendirilen verimli tarım toprakları ile sera alanlarını içeren kesimin yoğun yapılaşmasına değinilecektir. Konyaaltı ve Boğaçayı kesiminde Boğaçayı’nın su kaynağı ekosistemi içinde sellere karşı bölgenin doğasına uygun planlama ve tasarım uygulamalarının nasıl olması gerektiği tartışılacak, değerli tarım topraklarında ve narenciye bahçelerinde yanlış yapılaşmanın yol açtığı pek çok ekolojik soruna değinilecektir.

Antalya için bu bildiri kapsamında doğal, tarihsel/kültürel değerlerin korunmasına yönelik olarak “Yeşil Kentsel Politika” önerileri geliştirilecektir. Bugün tüm doğal alanların ekolojik ekonominin bakış açısıyla analiz edilmesi gerekmektedir. Bu sayede, doğal alanlar, turizm, yapılaşma, tarım arazilerinin açılması gibi çoğu zaman geri dönüşü olmayan değişimlere tabi tutmadan, daha akılcı bir şekilde kullanabileceğimizi görebiliriz.


Anahtar kelimeler: Antalya, Kentleşme, Kentsel Planlama ve Tasarım, Doğal Çevre, Tarihsel/Kültürel Çevre, Ekolojik Ekonomi, Kentsel Ekoloji





GİRİŞ

Antalya “Dünya Cenneti” olarak bilinmektedir ancak bu özelliğini son 15-20 yılda büyük ölçüde kaybetme yoluna girmiştir. Yaşanan hızlı kentleşme ve göç olgusu ile özellikle 1985-1990 döneminde % 44.84 oranında kentsel nüfus artışı ile ülke ortalamalarının çok üzerinde nüfus almıştır. Yıllık ortalama nüfus artış hızı % 7.69 değeri ile ülke ortalamasının yaklaşık iki katı düzeyindedir. Kentin niteliksel ve önemli özelliği, barındırdığı çağdaş kentsel fonksiyonların çeşitlenmesi ve büyümesidir. Antalya, sahip olduğu coğrafi konum ve doğal güzellik avantajlarını iyi kullanmakta, bu potansiyeli ekonomisini geliştirme yönünde kullanmaktadır. Ancak, bu gelişme ekonomik değerlerin; ekolojik değerler karşısında olduğu kadar, kültürel/tarihsel değerler karşısında da baskın çıkmasına neden olmakta ve bu değerler giderek yok olmaktadır (Şekil 1-2). Tarihi değeri olan Balbey Mahallesi, Haşimişçan Mahallesi kentsel sit alanı ilan edilmelerine rağmen korunamamış, büyük oranda yıkılıp çok katlı yapılaşmıştır. Çok özel bir doğal yapı olan Falezlerin üstü yer yer çökmelere neden olacak şekilde çok katlı olarak aşırı yoğun yapılaşmıştır. Dev oteller (Dedeman, Talya, Falez, Adonis vd), iş merkezleri, kamusal yapılar (Valilik, Özel İdare) ve ağırlıklı olarak önce turistik amaçla başlayan ve daha sonra konut alanına dönüştürülen yüksek katlı bloklar bu eşsiz doğal varlığı büyük oranda tahrip etmiştir. Arapsuyu denilen Konyaaltı kesimi, zayıf zemin yapısına, sulak ve korunması gerekli su kaynaklarına dikkat edilmeden 1970-80 yıları arasında gene çok katlı olarak yapılaşmaya açılmıştır.


Şekil 1: 19.Yy Başlarında Adalya




























Şekil 2: 1985-90’larda Antalya


Lara kıyı bandı, Caretta caretta türü deniz kaplumbağalarının yumurtlama bölgesi ve doğal kumul alanları olmasına rağmen oteller, kamu kampları ve konut alanları ile dolmuş ve ekolojik denge hemen tamamen bozulmuştur. Burada 1995 sonrasında yapılan “Lara Kıyı Bandı Düzenleme Projesi” (UTTA Ltd.) ile kamu kamplarının büyük oranda kaldırılması ile belirli kamusal ve rekraeasyonel düzenlemeler yapılmış ise de bu kesim giderek doğallığını yitirmekte olan bir bölgedir. Antaya’nın kıyı kesiminde yer alan bu ekolojik ve tarihsel değer kıyımları yanı sıra, kent gerisinde yer alan ve özellikle yerleşme için uygun bulunan Kepez üstü kesiminde de, özel bir hidrojeolojik karstik yapısı olan kentin hemen tüm su kaynaklarının temeli olan KIRKGÖZ su kaynaklarına dikkat edilmeden, 1985-90 döneminde yapılan planlamalarla Organize Sanayi Bölgesi bu yer altı su kaynaklarının üzerinde yer seçmiştir (Şekil 3).




Ayrıca Kepez üstü ve Varsak kesiminde, Çakırların bir bölümünde verimli tarım toprakları, hatta DSİ tarafından kanaletler yapılarak sulu tarım yapılan alanlar, narenciye bahçeleri 1980 yıllardan itibaren gecekondu işgaline uğramış ve tahrip olmuştur. Kepez Belediyesi’nin 1995 sonrasında yaptığı “Islah İmar Planları !” ile bu kesimlere çok katlı imar izni verilerek, verimli tarım toprakları tamamen yok olmanın eşiğine gelmiştir. 2000’li yılların başında Antalya’da yaklaşık 50 000 gecekondunun bulunduğunu söylemek ekolojik tahribatın boyutlarını gösterecektir.




Şekil 3: Su Havzaları, Yer Altı Su Kanalları Ve Su Kaynakları (Kaynak : UTTA Planlama)

Belediye Meclis Kararları ile Plan Hükümlerinde yapılan değişikliklerle, “Kaçak Emsal” denilen bir olgu hemen hemen tüm yapılarda uygulanmaya başlamış, üst katlarda kapalı çıkmaların emsale dahil olmaması nedeni ile yaklaşık % 30-50 arasında arttırılan yapı kullanma alanları yapı ve nüfus yoğunluklarının planlarda gösterilenden çok daha fazla olmasına neden olmuştur. Bu da teknik ve sosyal donatının giderek yetersiz kalmasına ve aşırı yoğun bir kentsel doku sonucunu doğurmuştur. Rüzgâr kanallarının açılmaması, deniz gören kıyıya yakın kesimlere yüksek katlı yapılaşmalar verilmesi ile de geri kesimlerdekiler yaz aylarında denizden eser rüzgardan yararlanamamaktadır. Günümüzde özellikle yaz aylarında Antalya beton blokların arasında aşırı sıcak, iklimsel verilerden yararlanamayan ve klimalarla aşırı enerji tüketen ekolojik anlamda “Sürdürülemez“ bir kent haline gelmiştir. Kent içinde 1900’lü yılların başından bu yana bulunan ve Falezlerden aşağı yer yer akıtılan kanallarla sağlanan su drenajının yoğun yapılaşmalarla tahrip edilmesi de, çevresel anlamda bir felaket olmuştur. Yağan yağmurlarda bu kanallar olmadığından ve bahçeler dahil her yerin betonlanarak otoparka dönüştürülmesi sonucu kentin bazı yerlerinde sel felaketi de yaşanmaktadır. Kentin kuzeye doğru çekilmesi ile artan ulaşım ihtiyacı verimsiz ve çevre açısından zararlı taşınım araçları olan dolmuş, özel taşıt ve otobüslerle sağlanmaktadır. Çevre duyarlı raylı sistemler oluşturulamamış, toplu taşın yerine az sayıda yolcu taşıyan ve yavaş hareket eden nostaljik tramvay sistemi ile yetinilmiştir.

EKOLOJİK EKONOMİ VE YEŞİL POLİTİKALAR ÜZERİNE

Doğanın bize sunduğu ekosistem işlevleri, uzun süreçler sonunda oluşmuş, insanoğlunun maddi-manevi yararlanabileceği hizmet ve ürün veritabanını oluşturmuştur. Bu işlevlerin olmaması, insanoğlu ekonomisini besleyen doğal sermayenin de devam edememesi anlamına gelmektedir. Doğa, biyokimyasal bir döngü yaratır, iklimi, suyu, toprağı düzenler, besin döngüsünü gerçekleştirir ve biyolojik kontrolü sağlar. Habitat açısından barınak ve bakım işlevi görür. Besin, hammadde, yakıt, enerji, genetik ve süs amaçlı ürün verir (Başak, 2003). Estetik, manevi, tarihi, bilimsel, eğitsel bilgi sağlar, kültürel ve sanatsal ilham yaratır, rekreasyon, turizm ve eko-turizm işlevlerini barındırır. Bu doğal ve yarı doğal sistemler birçok nimet sunmakta ve hayatın temelini oluşturmaktadır. Ekonomik etkinliklerin büyük bir kısmının ekolojiye bazen geri dönüşü olmayan etkileri bulunmaktadır (Adaman,2005). Artan nüfus, artan üretim ve tüketim, artan oranlarda ekolojinin tahribatını getirmektedir.

Doğal kaynaklar, sadece insanlara fayda sağlayan, üretim ve tüketim faaliyetlerinin sürdürülebilirliğine hizmet eden ekonomik bakış açısıyla alınmamalıdır. Ekosistem dengesinin bozulması, öğütme kapasitesini aşan atıkların doğaya bırakılması, uygun olmayan yapılaşma, canlılara, bitki örtüsüne zarar veren dönüşü olmayan ekolojik süreçleri başlatmaktadır. Yapılaşma ve golf sahalarının açılması yüzünden ormanların hızla tüketilmesi ie atmosferin kendini temizleme hızı düşmekte, artan CO2 miktarı da güneşten gelen enerjinin bir kısmının uzaya geri gitmesini engelleyerek ‘sera etkisi’ni arttırmaktadır (Adaman,2005).

Ekolojik ekonomi, doğa odaklı ekoloji ile insan odaklı ekonomiyi entegre ederek doğal ekosistemlerin kapasitesini, ekonomik sistemlerle destekleyerek korumak ve arttırmayı hedefler (ISEE web sitesi). Ekolojik ekonomi, ekonomiye katkıları ihmal edilen doğal işlevleri araştırarak doğanın korunmasının ekonomik gerekçelerini ortaya koymaktadır (Başak,2003). Doğal alanların gerçek değerlerini az gösteren kısırdöngüleri düzeltmeye çalışmaktadır. İnsan ekonomilerinin doğal dünyadaki etkilerini ortaya koyarak ekolojik ilkelerle, yeşil politikalar belirler ve neoklasik ekonomilerden bu noktada ayrılır. Çünkü neoklasik ekonomideki piyasa, doğa ile ne yapacağını bilememektedir, doğanın bedelsizce sunduğu pek çok hizmet ve ürün herkesin ‘ortak malı’dır, fiyatı belli değildir, rekabeti ve piyasası yoktur (Başak, 2004).

Bugün tüm doğal alanların ekolojik ekonomi bakış açısıyla analizi edilmesi gerekmektedir. Bu sayede, doğal alanları, turizm, yapılaşma, barajlar gibi çoğu zaman geri döünüşü olmayan değişimlere, sit ve orman yasalarında yapılmak istenen değişikliklere karşı koruyup daha akılcı bir şekilde kullanabiliriz. Kısa vadeli politikalardan uzaklaşarak, yeşil politikalarla, bir alanın doğal özelliklerini ayakta tutan ekosistem işlevlerini korumanın, oradaki insan kullanımları açısından da en karlı ve sürdürülebilir bir seçim olduğunu unutmamalıyız.

Yeşil politikalar çerçevesinde her sektörde en duyarlı ve etkin yolu bulmak için karşılaştırmalar yapılmalıdır. Permakültür ya da biyodinamik tarım gibi yenilenebilir sistemlerle, bugün kullanılan kimyasallaşmış konvansiyonel tarım uygulamaları, fast food ile yerel organik gıda, nükleer güce ve fosil yakıtlara dayanan enerji ile yenilenebilir enerji, arabanın ve betonun egemenliğinde inşa edilmiş şehirler ile coğrafyaya uyumlu, insan merkezli, kendi enerjisini ve gıdasını üreten eko-tek (ekolojik ve teknolojik) yerleşimleri karşılaştırmak gerekir. ‘Al-imal et-at’ uygulamasını bırakıp ‘geri döndür-azalt-tekrar kullan-dönüştür-tamir et’ uygulamasına acilen geçilmelidir. Bununla birlikte, biriktirme, aşırı üretim, tüketimi özendirme ve bu yolla kazanç elde etmeyi değil, ihtiyacı kadar üretmeyi, yeniden kullanımı teşvik etmeyi ve tüketiciyi üretim zincirindeki bir katılımcı haline getirmeyi amaçlayan yeşil ekonomiye odaklanmak gerekmektedir (Milani,2004). Bu kapsamda mekansal anlamda yeşil şehir planlarının ve farklı sektörlerdeki geniş kapsamlı yeşil stratejilerin sayısını artırarak ekolojik bir vizyon geliştirilmelidir.

ANTALYA’DA RANTÇI PLANLAMANIN KENTSEL EKOLOJİYİ TAHRİBİ

Antalya kentinde ülke gelişme hızından daha hızlı bir gelişme yaşanmakta oluşu, teknolojik gelişmelerin sosyal ve ekonomik yapıyı değiştirmesi, fiziksel yapıyı da önemli ölçüde etkilemektedir. Bu olgu göç ile kendini göstermekte, kentsel alan gereksinimini büyük oranda arttırmaktadır. Bu durum kentte denetimsiz gelişmeleri giderek arttırmaktadır. Aşırı yoğunluk, sosyal ve teknik altyapı yetersizliğini daha da arttırmakta; örgütsüzlük, parasal olanakların sınırlılığı, vb. olgular her türlü iyileştirme, koruma-kullanma-geliştirme, yenileme ve kentsel canlandırma stratejilerini güçleştirmektedir. Bildirinin bu kısmında kıyı kenti olan Antalya’nın önemli ekolojik değere sahip falezleri ve kıyı bandı, Lara kesimi, daha sonra batı kısmındaki Konyaaltı, Boğaçayı ve Çakırlar mevkiindeki ekolojik sorunlarına ve çözüm önerilerine değinilecektir.

3.1. Falez Kıyı Bandı Planlama Ve Uygulamaları:


Buzulların erimesiyle ve bugünkü tüm şehrin altını kaplayan akarsuların, denize dökülmesi sırasında bıraktıkları kireç çökeltilerinin, dalgaların kıyıya bıraktığı kumtaşlarıyla birleşmesinden oluşan falezler, sert rüzgar ve yağmurların etkisiyle süngerimsi bir doku halini almış, 40m’nin üzerine ulaşmış Antalya’nın en önemli ekolojik değerlerindendir (Şekil 4).

Antalya kent kimliğinin en önemli öğelerinden biri olan ve turizmin pazarlama motifi olarak belirginleşen plajlar ve falezlerin korunması da sürekli gündemde kalmış, son 15-20 yıl içinde Konyaaltı Plajı’ndan obaların kaldırılması gibi iyileştirme çabalarının yanısıra, Lara kıyı kesiminde planlı bir süreç ile, Falez üzerinde kabul edilemez yoğun ve çok katlı gelişmeler olmuştur.

1980'lerin başından itibaren "Turizmi Teşvik Yasası"nın da desteği ile tüm Antalya'da olduğu gibi, Lara Falez Kesiminde de turizm yatırımları hızlanmış, turistik işletme belgeli yatak sayısı 5000’nin üzerine çıkmıştır (Tunçer, M., 1999-2000). Ancak, 1985–90 yılları arasında turizm sektöründe oluşan istikrarsızlık ve Falez gerisinde artan rant nedeni ile hızlı yapılaşma, bu kesimin turizm bölgesi olma özelliğini yitirme sürecine girmesine neden olmuş ve turizme ayrılan kesimler tekrar konuta dönüştürülmüştür (Şekil 4). Turistik tesis ruhsatı ile inşaata başlamış bazı yapılar, turistik tesislere verilen kat ilavesini almış, sonradan tekrar konut alanına dönüşmüşlerdir.

Şekil 4: Falez Üstünde 1980 -1995 Dönemindeki Yapılaşma

Böylece hassas bir ekolojik dengeye ve görsel güzelliğe sahip falezler üzerinde aşırı bir yoğunluk oluşturulmuştur. Günümüzde uygulanmakta olan imar planı ve imar değişiklikleri, ayrıca sit alan tanım ve yasaklarına aykırı birçok kararla birlikte, yapı yoğunluğunun arttırılması, kat sınırlamasının kaldırılması, I. Derece Doğal Sit Alanı sınırlarının yer yer 35 metreye indirilmesi, yine yasada açıkça tanımlanan falezlerin siluetini olumsuz yönde etkilemiştir. Gelinen noktada, geçmişi yargılamak yerine “geleceği kurtarmak için bugünden ne yapılabilir?” sorusuna yanıt aramak, toplumun, sivil toplum örgütlerinin yerel yönetimlerin ortak kaygısı olmuştur.

3.1.1. 1980 Nazım Plan Kararları

Karpuzkaldıran Kampı ile Aksu Çayı arasında yer alan yaklaşık 10 km. uzunluktaki bu kıyı bölgesi, 1980 önce Güzelyalı Belediyesi sınırları içindeydi. Antalya Belediyesi'nin denetimine bu tarihten sonra geçmiştir. 1980 yılında onanan 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı'nda bu alanın haritası olan bölümünde getirilen planlama kararları o dönemde İmar ve İskan Bakanlığı tarafından re'sen onanmıştır. Bu planda kıyıdaki kumsal, halkın yararlanabileceği plaj tesisleri, kumsal gerisindeki ormanlar ise çadırlı kamp alanları olarak önerilmiştir (UTTA,1995).

1980 Planı'nda, Doğu Lara Bölgesi turizm ve konut gelişme alanı olarak planlanmıştır. Lara Kumul Ormanları, Yamansaz Gölü, traverten oluşumları için doğal ve arkeolojik sit alanı kararları henüz verilmemiş olduğundan yeteri kadar çevreye hassas olmayan plan kararları alınmıştır.

Kumul ormanlarının güneyi, kumulların geniş olarak yayıldığı ve kumul tepelerinin bulunduğu alan "Turizm Merkezi" olarak planlanmıştır. Planda TRT Merkezi olarak gösterilen alan, günümüzde kumul ormanı ve kum tepeleri ile kaplıdır. Bu doğal karakter Kopak Çayı'na kadar uzanır. Kopak, Kundu (Acısu), Aksu Çayları ve özellikle bu çayların ağızları birçok balık çeşidinin yaşadığı, içinde ekolojik yaşamın sürdüğü bir bölgedir. Fakat planda bu çayları koruyucu kararlar alınmamıştır. Bunlar bu bölgeye günümüzde olan talep ve baskıların oluşumunda önemli bir etmendir.


3.1.2. 1987 Nazım Plan Kararları ve Lara Turizm Merkezi

Lara Falez Bandı kuzeyinde ve Sazgın Gölü güneyinde Martılı Mevkiinde başlayan özel hisseli parselasyonlar ve kaçak yapılaşmalar bu kesimde hızla plansız, düzensiz ve sağlıksız bir gelişmeye neden olmuştur. "Lara Turizm Merkezi" ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı 21 Kasım 1984 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1985 yılında bu bölgede planlama çalışmalarına başlanmış, 1986 yılında bu alan "Antalya Belediyesi" 'ne devir edilmiş ve Bakanlığın saptadığı ilkeler doğrultusunda 1/5000 Ölçekli "Belediye Lara Turizm Merkezi" planlanması hazırlanmıştır. Planla bu bölgede, toplam 65 000 yataklık bir kapasite yaratılmıştır.

Lara'da, geniş bir kumsal band arkasında orman alanları yer almaktadır. Lara Turizm Merkezi'nde günübirlik kullanımların yanısıra, günlük kullanım aktivitelerinin de yer alması öngörülmektedir. Lara kesiminin kitle turizmine yönelik kullanılması, kullanımın sadece lüks olmayan gereksinimleri sağlayabilen, kendine yeterli, düşük maliyetli, hafif yapıların yer alması önerilmektedir. Lara Plajına yakın alanlarda "Çadırlı Kamp Turizm Alanları", doğuda ise, "Belediye Sosyal Turizm Alanları", "Belediye Turistik Otel Alanları" ve daha geride "Turistik Tesis Alanları" ile 500 yat kapasiteli bir "Yat Limanı" önerilmiştir (Can,1986). Daha sonraki çalışmalarda gerçekleşme olasılığı çok yüksek olduğu için bir yat limanı daha önerilmiştir. Bu yat limanlarının çevreye ve özellikle bu kıyıya yumurtalarını bırakmakta olan Caretta Caretta türü kaplumbağalara olası etkileri ise irdelenmemiştir.

Antalya'nın 1987 yılı öncesi Nazım İmar Planı, korumacı hedeflerden yola çıkarak, kenti derinlemesine geliştirmeyi amaçlamış, kıyı boyunca sadece turizm ve rekreasyon kullanımlarına yer vermiştir. Lara için getirilen yeni plan kararları ile eski plan kararları karşılaştırıldığında, iki önemli husus dikkati çekmektedir:

i. Eski planda “tarımsal karakteri korunacak yerleşim alanları” yerleşime açılarak, plan hedefleri ve kentin makroformu verilen kararla büyük değişikliğe uğramıştır;
1987 Planı ile tarımsal karakteri korunacak yerleşim alanları, % 80 gibi yüksek bir emsalle ve geniş bir band halinde iskana açılmış ve kentin bu yönde gelişmesine neden olmuştur Öncelikle, kentin gelişme aksının zengin tarım potansiyeli olan bölgelere kaydırılması temelde hatalı bir yaklaşım olarak görülmektedir. Planlama sonrası, geçen dönemde iskana açılan alanların gerisindeki zengin tarım alanlarının da yerleşime açma baskısını doğurmuş ve giderek arttırmıştır.

ii. Lara'da kıyı kullanım anlayışında değişiklik meydana gelmiştir;
Turistik tesisler eski planda, kıyıdaki yeşil bandın arkasında yer almaktaydı. Değişen kararla bu anlayış, tesislerin denizle birebir ilişkisi olması, yeşil alanların ise bu tesislerin arasında yer almasını gerektirmiştir. Turistik tesislerin, denizle birebir ilişkisi olması kararı kendi içinde tutarlı görülmektedir. Ancak, yeşil alanların planlanmasındaki değişmeye karşın, miktarında önemli bir değişme olmasa da göreli bir azalma izlenmiş, turistik tesislerin kenarlarının da konut lehine değiştiği görülmüştür. Kıyıdaki yeşil alanların azalması kaygı uyandırmalıdır. Zira daha önce, turistik tesislerin önünde yer alan yeşil alanların, genelde tesislerle birlikte kent halkının kullanımına hizmet vermesi de amaçlanmıştır. Halbuki günümüzde özellikle falezler üzerindeki doğal sit alanı 30 metreye kadar düşürülmüş, yer yer de oteller tarafından (Talya, Dedeman, Adonis vb) kapatılmıştır.

3.1.3. 1995 Nazım Plan Kararları ve Bazı Uygulamalar

Lara Kıyı Bandı'nda önemli bir bölge olan Acısu kesimi, Şubat 1993'de Belediye Meclis Kararı ile turizm alanından konut alanına çevrilmiştir. Kat serbestisi bulunan bu alandaki yapı yoğunluğu da E=0.80 olarak bırakılmıştır. Bu bölge imar planında, yat limanı ve bu limanı besleyen ticari ve turistik üniteler şeklinde tasarlanmıştır. Ancak, daha sonra ikinci konut amaçlı yapılaşmalar yoğunlaşmıştır. 1995 Planı, 1980 Plan kararlarını genel olarak alarak, kıyının kamu yararına kullanımına ilişkin yeni kararlar geliştirmiştir. Doğal Sit Alanı'nın (Orman Alanları) bütünlüğü korunmuş ve kıyıda özel proje alanları oluşturulmuştur. Lara Bölgesinde, Ermenek'in batısında yaklaşık 90 hektarlık "Obruk Devlet Ormanı", 19.01.1995 tarihinde Orman Bakanlığı tarafından "Turizm Amaçlı Botanik Bahçesi" yapılması koşulu ile Muratpaşa Belediyesi'ne tahsis edilmiştir. Bu alanda detaylı bir kentsel tasarım ve peyzaj projesi geliştirilmiştir. Ancak bu alanın son yıllarda özel sektöre tahsisi için çalışmalar yapılmaktadır. Antalya’nın yeni turizm bölgesi Lara’da yapılması planlanan Temalı Park üzerine 2 yıldır yoğun bir tartışma yürütülmektedir. Belediye meclislerinde sorunlar, planlar kimseye gösterilmemesi, bazı şahısların temalı parka talip olması ve dahası temalı park işletmek amacı ile apar topar şirketler kurulması buradan yaşanan sorunlardan birkaçıdır. Temalı Park’ın yüzde 2’sine denk düşen 70 bin metrekarelik alanın kapalı inşaat sahası olması öngörülmekte, büyükşehir belediyesi planlamasının kendilerine ait olacağını ve %1’in altında olacağını savunmaktadır.

3.2. Kırcami Kesimi Planlama Ve Uygulamaları :
Özel koşullu kentsel konut alanları planlaması içinde bu alan 1159 Ha’lık bir alanı oluşturmaktadır (UTTA, 1996). Temel özelliği kırsal nitelikli konut ve özellikle sera kaplı tarım alanları ile kaplı olmasıdır. Falezler üstünde verilen yoğun yapılaşmalar gerisindeki alanı da etkilemiş ve bu kesimde de yüksek katlı yoğun yapılaşma talepleri ortaya çıkmıştır. Bu alanın da yoğun yapılaşmaya açılması için 1995-97 döneminde büyük baskılar oluşmuş ancak UTTA planlama grubu bu kesimde düşük yoğunluklu ve örgütlü gelişmelere izin veren bir tarımsal niyteliği korunacak alan planlaması hazırlamıştır. Bu Plan; yoğun bitki/ağaç dokusu (narenciye bahçeleri, v.b.)’nun yanısıra sulama amaçlı bir ark sistemini korumaktadır.. Bu temel özellik alanın bazı kesimlerinde farklılaşmakla birlikte, yaygın ve homojen olarak nitelendirilebilecek bütünü ile aynı yoğunluktaki konut alanıdır. Bu özel yaklaşımla, kuzeydoğu, güneybatı yönünde gelişen açık alanlar ve su yollarından oluşan galerileri/vadileri/kanalları aracılığı ile aynı yönlerde gelişen ana yol ağı sistemi önerilmiştir. Bu ulaşım sistemlerinin korumacı tasarımlarla örtüşmesini sağlamak amacı ile de; özel imar/yapılaşma koşulları oluşturulmuştur. Bu üçlü yapı; geniş yüzölçümlü planlama alanının, kendi içinde kademeli, ulaşılabilir, “kentsel kullanışlara uygun konum ve yoğunlukta bulunması” temel kararlarını da gerçekleştirecek biçimde geliştirilmiştir.

Buradaki taleplerin yerine gelmemiş olması nedeni ile hazırlanan Nazım plan dava konusu edilmiş ve 2000 hektarlık bir alan yüzünden 38 000 hektarlık nazım Planın uygulanması 2-3 yıl gibi uzun bir süre durdurulmuştur. Danıştaydan 1/25 000 ölçekli Antalya Nazım Planının yeniden yürürlüğe girmesine ilişkin bir karar çıkmış ancak 1999 sonrasında Antalya Büyükşehir Belediyesi yeni bir plan hazırlığına başlamıştır.

Bugün Kırcami kesiminde kuvvetlenen ulaşım ağına paralel yüksek katlı konut ve konut altı ticaret yapıları gözlenmektedir. Bu aynı tip yapılaşma, bellekte kalan eski narenciye bahçeleri ve seralarla kaplı, camii etrafındaki az katlı konut yapıları izini özletecek niteliktedir.

3.3. Konyaaltı ve Boğaçayı kesimindeki planlama ve uygulamaları:
“Boğaçay Havzası”, Antalya’nın batısında, Olimpos ve Termessos Milli Park alanlarının drenajını sağlayan Karaman, Doyran, Çandır Çaylarının birleşmesinden oluşmaktadır (Şekil 3). Havza yaklaşık 800 km2’lik bir alanı drene etmektedir ve bugün olduğu kadar gelecekte de Antalya için önemli bir doğal kaynak olacaktır. Günümüzde havza düzensiz, yağış rejimine bağlı olarak zaman zaman taşkınlara neden olan bir durumdadır. Havza içinde işletilmekte olan çakıl ve kum ocakları, doğal dengeyi alt üst etmekte, nakliye kamyonları ulaşım ve çevresel sorunlar doğurmaktadır.

Boğaçayı Havzasında, 1996-1997 yılları arasında Muratpaşa Belediyesi tarafından mevcut durumun, havzanın doğal ve çevresel özelliklerinin bilimsel yöntemlerle incelenmesi, alanda ekolojik değerlerin saptanması ve yasal çerçeve oluşturulmasını içeren bir bilimsel araştırma ve Havza Düzenleme Projesi hazırlanmıştır. Bu Projede; Olimpos ve Termessos Milli Park Alanı içinde, yaklaşık 1000 hektarlık bir alanın, drenajını sağlayan Boğaçayı ve Karaman Çayı Havzasının, “Doğal Niteliklerinin Korunması, ıslahı Ve Restorasyonunu” amaçlayan bir projedir. Çay yataklarının ıslahı ve kum / taş ocaklarının tasfiyesi ile geniş su yüzeyleri elde edilmesi ve çevresinde 600 hektarlık bir kentsel park (Doğa Parkı) oluşturulmasına yönelik ön araştırma, Nazım İmar Planı (1/5000) ve Uygulama İmar Plan (1/1000) çalışmaları tamamlanmıştır.

Boğaçayı Projelerinde alanda yer alan değerleri, koruma ve kullanma dengesi içinde kent yaşamına katmak, çağdaş planlama, kentsel tasarım ve peyzaj ilkelerine bağlı kalarak, Boğaçayı Havzasını Antalya Anakenti için bir “Kentsel Park ve Rekreasyonel Alan” olarak düzenlemek ve kent bütünündeki diğer kentsel kullanımlarla işlevsel ilişki kurmak amaçlanmıştır.

Bugün ise Konyaaltı Belediyesi Boğaçayı Köprüsü’nün açılmasından sonra çayın her iki tarafının 1/15000 ve 1/1000 lik planları ile 18 uygulamalarını tamamlamıştır. Halen sürdürülen seddeleme çalışmalarına paralel olarak, çayın her iki tarafında yaklaşık 40'ar metre genişliğinde; rekrasyon, park, seyir terası, gezi ve yürüyüş yolları, ihtiyaç üniteleri, eğlence ve dinlenceye yönelik tesisler yer alacaktır. Projenin en önemli tarafı, Akdeniz Bulvarı’nın trafiğe kapatılması sonrasında, sahille bütünleştirilmesidir.

Bu uygulama projelerinde;

1. Ekolojik dengenin korunması, iyileştirilmesi yönünde önlemler alınmalı, geliştirme, uygulama ve bu alanlar etrafındaki arazi kullanım kararları buna göre belirlenmelidir.
2. Bölge sınırları içerisinde yer alan hazine arazileri öncelikle kamuya açık alan kullanımlarına ayrılmalıdır.
3. Planlama alanı bütününde su havzası drenajının düzenlenmesi, suyun taşkın ve sel oluşturmasının önlenmesi, sulama sisteminin kurulması ve düzenli su debisi sağlanması gereklidir.
4. Aşağı havzada (güney kesimlerde) yapılacak düzenlemelerin bekası ve korunması, alüvyon taşınmasının ve erozyonun önlenmesi, zaman içinde zemin ıslah ve tarama işlemine gereksinim duyulmaması için üst havzada (kuzey, kuzey-batı kesimlerde) ıslah düzenlemelerinin yapılması gereklidir. Havza kuzey kesimlerinde mühendislik yapıları ile sel ve taşkın önlemleri ve drenaj düzenleme önlemleri alınmalıdır.
5. Vadi yamaçları ile vadi tabanlarının ıslahı, gerekli ağaçlandırma ve setleme çalışmaları ile erozyon önleme çalışmaları yapılmalıdır. Oluşturulacak setler ile suyun tutulması ve belirli bir düzen içinde yaz kış eşit bir debi ile bırakılması düzenleme çalışmalarında büyük önem taşımaktadır.

ANTALYA İÇİN EKOLOJİK EKONOMİ BAKIŞ AÇISIYLA PLANLAMADA YEŞİL POLİTİKALAR ÜZERİNE SONUÇLAR VE ÖNERİLER

Bu bildiri, Antalya için yeni bir “yeşil/ekolojik politika” ve “çevre duyarlı bir planlama çerçevesi” önermektedir. Antalya Metropoliten Kent sınırları içinde, doğal ve tarihsel/kültürel çevre koruma, şehir planlama ve kentsel tasarım ağırlıklı öncelikli özel proje alanları/kamu proje alanları belirlenecek ve bunlara yönelik ana stratejiler, görüş ve öneriler geliştirilmeye çalışılacaktır. Üç tane köprü-alt geçit, beş tane üst geçit, yüzlerce palmiye, onlarca portakal-top heykeli yerine bütüncül çevre duyarlı eko-planlara ihtiyaç bulunmaktadır.

4.1. Çevre Duyarlı Eko-Planlar :
Antalya Metropoliten Kenti ve yakın çevresinde yapılacak tüm uygulamalar ve yapılacak tüm planlamalar, oluşturulacak “Yeşil Politika” doğrultusunda ele alınmalıdır.
§ Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanmakta olan Antalya 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı, buna bağlı tanımlanmış alt ölçekli (1/25 000) ve buna bağlı yapılacak olan “Stratejik Projeler” ve “Fizibilite Çalışmaları”, “ÇEVRE DUYARLI” olarak yeniden ele alınmalıdır.
§ Antalya Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde ve 50 km.lik Metropoliten Alan Etkisindeki kesimlerde hazırlanmış tüm Nazım Planlar (1/5000) bütünleştirilerek, planlı ve plansız alanlar belirlenmelidir. Buna bağlı plan içindeki tüm doğal değerleri ve tarihsel/kültürel/arkeolojik değerleri ele alacak, koruyacak, onaracak bir planlama yaklaşımı ile bu planlar revize edilmelidir. EKO-PLAN denilen çevre duyarlı Planlar üretilmelidir.
§ Tüm Uygulama Planları (1/1000) doğal, kültürel ve tarihsel çevre değerleri (Sit Alanları, ormanlar, tarım toprakları, tescilli yapı ve alanlar, akarsular, vadiler) dikkate alınarak yeniden irdelenmelidir. Uygulama Plan ve Projeleri “Sürdürülebilir Koruma” ve “Ekolojik Planlama” ilkeleri ile birlikte düşünülmelidir. Kentsel dönüşüm yapılırken “Ekolojik Planlama“ yaklaşımları ile “Kentsel Ekoloji” dikkate alınmalıdır.
§ Antalya ve çevresindeki “miras coğrafyalar”, “ekolojik hassas alanlar”, “önemli doğa alanları”, “sıfır yokoluş alanları”, “kuş, memeli, sürüngen, caretta caretta, balık, kelebek gibi önemli fauna alanları” yanısıra “önemli bitki alanları” saptanmıştır. Bunları dikkate alınacak bir planlama yaklaşımı gerekmektedir (Şekil 5).

Şekil 5: Türkiye’nin Korunan Alanları (Yeşilatlas, 2003)

§ Hazırlanacak Nazım Planlar, “Yapısal (Structural)” nitelikte “Stratejik” planlar olmalı, uygulamaya yönelik “Özel Proje Alanları”, “Kamu Proje Alanları” ile “Etaplama” ve “Uygulama Modelleri” ni içermelidir.
§ Rüzgar koridorları, yer altı ve yerüstü su kaynakları ve su havzaları (Kırkgöz, Çakırlar, Düden, Boğaçayı, Aksu, Sarısu, Kundu vd) hava, su ve toprak kirlilikleri dikkate alınmalıdır (Şekil 3).
§ Sürdürülebilir Planlama İlkeleri doğrultusunda Kepez, Muratpaşa ve Konyaaltı İlçe Belediyeleri Sınırları içi yeniden, gerekirse tümüyle planlanmalıdır.
§ Kentsel gelişme, ana akslar boyunca çevresel duyarlılığın göreceli olarak az olduğu kesimlere kaydırılmalıdır.
§ Kuzey gelişme aksında özendirici önlemler alınarak; Anakent’in çalışma ve barınma alanları talebinin bir kısmı bu kesimlere kaydırılmalıdır.
§ Merkezi İş Alanları geliştirilmeli, özellikle kuzeybatı kesimi dönüşüm / değişim süreçlerine sokulmalı ve bu kesimlerde de alt merkezler yaratılmalıdır.
§ Antalya Anakenti’ni simgeleyen kentsel doku, tek yapı ve doğal envantere ilişkin bütüncül plan kararları ile korunmalı, geliştirilmeli ve kentlinin yaşamının ayrılmaz bir parçası haline getirilmelidir.
§ Sağlıklı bir kentsel yaşam ortamı sağlamak için mevcut kentsel yapı stoğu sağlıklılaştırılmalıdır.
§ Nazım İmar Planı gerçekçi ve mevcut onaylı planın verdiği yapılanma haklarını gözeten biçiminde ele alınmalıdır. Bununla birlikte; sorunlu kesimleri saptayan ve bunlara çözüm üreten bir anlayışla düzenlenmelidir.
§ Kentsel kullanımlar, organize ve örgün kentsel alanlar yaratılması ilkesi ile düzenlenmelidir.
§ Yasal olmayan konut alanlarında birden fazla kentleşme ve yapılanma stratejisi izlenmeli, mülkiyet sorunlarını çözümleyecek bir planlama anlayışı hakim kılınmalıdır. Bu alanlarda gerekli altyapı ve sosyal donatının sağlanması öncelik almalıdır. Tek yapı iyileştirmeleri ile mevcut dokunun kullanıcılar tarafından sağlıklaştırılması hedeflenmelidir.
§ Yasal olmayan konut alanlarının değişim / dönüşüm gerektirecek kesimlerine, plan kararları ile müdahale edilmeli ve dönüşüm programları üretilmelidir. Gerekirse bu kesimlerden çıkacak ailelerin, imarlı konut alanlarında konut edinmeleri için akılcı önlemler alınmalıdır.
§ Tüm Uygulama İmar Planları (1/1000), yukarıdaki yöntemle hazırlanan Nazım Planlar (EKO-PLAN) doğrultusunda yeniden gözden geçirilmeli, makro-planlara uyum sağlamayanlar yeniden hazırlanmalıdır.
Eko-planların bütünleyicisi olarak;

“ANTALYA ÇEVRE ANA PLANI“ : Flora ve fauna (canlı sistem) ile, su, toprak ve havadan oluşan (doğal sistem) çevrenin insan yapısı öğeler (kent dokusu) ile ilişkilerinin sağlıklı kurulmasını sağlayacak bir plandır (1/25 000 ve/veya 1/10 000 ölçeklerde olabilir).
Bölge ve Çevre Düzeni Planlarında nüfus artışı ve göçlerin nasıl kontrol edilebileceğine ilişkin kararlar geliştirmelidir. Bölgesel su havzalarının, ormanların, nasıl korunacağı ve erozyona nasıl engel olunacağı konularında etkin olmalıdır.

“ANTALYA ULAŞIM ANA PLANI” : Yaya, bisiklet, atlı spor, koşu/yürüyüş vb. doğal aktivitelere ağırlık verecek şekilde tüm ulaşım sisteminin yeniden ele alınacağı bir plandır. Toplutaşım sistemleri (raylı-tramvay-metro-troleybüs, otobüs/dolmuş hariç) ile, özellikle alt merkezlerin (Konyaaltı + Muratpaşa + Kepez) ağırlıklı olarak yaya bölgesi olarak planlanmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Nostaljik tramvay hatlarından ziyade turizm, konut ve ticaret alanlarını bağlayan toplu ulaşım amaçlı raylı sistemler ve kesintisiz bisiklet yolları tasarlanmalıdır.

Geleceğin kentlerinde ulaşım sistemleri bireysel araçlara değil, temel olarak kamusal toplu taşın sistemlerine dayalı olacaktır. Toplu ulaştırma sistemleri (demiryolu, denizyolu, metro, monoray, tramvay, otobüs vd. ) geleceğin sürdürülebilir kentlerinin temel ulaşım sistemleri olacaktır. Kişisel ulaşım sistemleri, alternatif yeşil motorların (x içten patlamalı motorlar) geliştirilmesi ile (örneğin elektrikli, güneş enerjisi kullanan, alkol kullanan araçlar – fosil yakıt kullanan araçlar ) çevre duyarlı bir anlam kazanacaklardır.

Çevre duyarlı sürdürülebilir planlamanın temelinde kişisel araç kullanımını minimize etmek de yatmaktadır. Antalya Kent Merkezi’nde, yaya yollarında ve bölgelerinde, yaya alleleri ve meydanlarında yayaların yeşil içerisinde yürümeleri, at ve bisiklete binmeleri düşünülmeli buna yönelik planlamalar yapılmalıdır. Yerleşim alanlarında ise, yaya promenatları, bisiklet yolları yeşil alanların içerisinde yer almalıdır. Bu alanlar kentliler için çevre duyarlılığı ve sevgisinin gelişmesinde önem taşıyacak ve canlılara karşı daha hassas davranmanın ve onları korumanın yolunu açacaktır.

“YEŞİL SİSTEMİ ANA PLANI” : Çevresel ana planla bağlantılı olarak kentsel ölçekten başlayarak (Vadiler, Kent Parkları, Vakıf Çiftliği, Lara, Konyaaltı vd.) semt ve mahalle ölçeklerine kadar giden (yeşil kama, yaya aksları, semt/mahalle park, spor alanları ve yaya yolları) yeşil sistemi oluşturmaya çalışan, kentin doğal verilerini değerlendirerek (Olimpos ve Thermessos Milli Parkları, Kepez Ormanları, Lara Ormanları vd.) restore etmeyi amaçlayan bir plandır. (1/5000 – gerekirse 1/1000)
Var olan bitki ve hayvan türlerinin (flora/fauna) korunarak çeşitliliğin arttırılması, doğa koruması, bitkilendirme alanlarının saptanması kentsel planlarda oldukça duyarlı konulardır. Gelecekteki toplumda yaşam duyarlı bir kültür oluşturmada, bu alanlardaki yaşantıyı korumak çok önem taşımaktadır. Çünkü bu alanlar “Doğa Adaları” olarak gelecekteki daha yaşanabilir çevrelerin oluşturulmasında yararlı olacaklardır.

“KÜLTÜREL DEĞERLER ANA PLANI” : Antalya’daki tarihsel / kentsel ve arkeolojik sit alanlarını (Kaleiçi, Balbey, Haşimişçan Mah., Magydos, Lybortea, Perge vd) kültürel alanları, tescilli/tescilsiz korunması gerekli kültür varlıklarını dikkate alarak hazırlanacak bir plandır. Bu planda; öncelikler, korumaya yönelik ilke ve kararlar, etaplama, yapı/yapı gruplarının birbirleri ile olan ilişkileri yer alacak, “Yeşil Sistemi Ana Planı” ve “Ulaşım Ana Planı” ile entegre edilecektir.

“YERLEŞMELER ANA PLANI” : İmarlı, imarsız, planlı ve plan dışı tüm yerleşimleri ele alarak sağlıklı, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir yerleşme ana planı (1/25 000 – 1/5000) hazırlanmalıdır. Kentsel yayılmaya karşı lineer değil kompakt kent formlarına gidilmelidir. Kent merkezinin desantralize edilmesine yönelik politikalar geliştirilmelidir. Kent merkezi ve kıyılar üzerindeki baskıların azaltılması amacıyla Kepez üstündeki gelişmeler desteklenmeli, Isparta –Aksu aksı üzerinde yer alan büyük ölçekli kamu toprakları değerlendirilerek alt merkezler oluşturulmalıdır. Nüfus projeksiyonları, göç ve yapı stoku değerlendirilerek fazla konut yapımı ve bunun tarım alanlarına baskısı durdurulmalıdır.
Günümüzde uygulama imar planları 1/1000 ölçeğinde hazırlanmaktadır.
Bu ölçek, kentsel tasarım, peyzaj, kent mobilyası, kentsel altyapı (elektrik, içme/kullanma suyu vb) gibi kentsel çevre oluşturulmasına gerekli tasarımlar için yeterli olamamaktadır.

Çevre/yaşam duyarlı bir kültür oluşturulmasında, kent uygulama planlarının daha detaylı olarak hazırlanması (1/500, 1/200 .....1/1) ve kendine özgü uygulama araçlarına sahip olması sağlanmalıdır. Bu planlarda kentsel rantları kontrol mekanizmaları oluşturulmalı, kentsel rantın kamu (merkezi ve yerel yönetimler, yerel birimler) ve özel sektör arasında kamu yararlı paylaşımı sağlanmalıdır. Her yerel birim (mahalle) planında, spor alanları, aktif ve pasif yeşil alanlar, rekreasyon alanları, çocuk oyun alanları yer almalıdır.

Kişi başına düşen yeşil alan oranları bu günkü yasal standartların çok üstünde olmalıdır. Yeşil alan standartları olabildiğince yüksek tutulmalıdır. Yeni kentsel gelişme alanlarının oluşturulmasında yerleşmeden önce tüm yeşil ve açık alanlar gerçekleştirilmelidir. Antalya eski yerleşik dokusunda, özellikle nüfus yoğun alanların yoğunluğunu desantrilize edecek planlamalar yapılmalı, nüfus yoğunluğu daha insan ölçeğindeki yeni konut alanlarına kaydırılmalıdır. Bu tür operasyonlar yapılırken, yüksek katlı çirkin apartman blokları yıkılarak, bunların yerine küçük ölçekli park alanları ve çocuk bahçeleri planlanmalıdır.

Kentsel desantralizasyon ve yenileme sürecinde yeni gelişmeler alçak katlı, düşük yoğunluklu ya da yeşil alanlarla kaplı düşük yoğunluklu yüksek katlı olarak tasarlanmalıdır. Gecekondu alanlarının düşük yoğunluklu dokusu ve yeşil alanları geleceğin çevresel ve yapısal rehabilitasyon projeleri için korunmalıdır.

Organize ve küçük sanayi alanları, çevreye zarar vermemeleri için sıkı kontrol altında bulundurulmalı ve gelecek planlarda çevresel olarak emin ve toksik olmayan sanayi gelişimlerine izin verilmelidir.

Antalya’da yeni yerleşmelerin planlanması; yerleşme ölçeğinden mimari ölçeklere kadar giden nitelikler taşımalıdır. Bu planların kararları çevresel olarak duyarlı nitelik taşımalı ve yerleşimlerin doğal karakterlerini (topografya, manzara, yönlenme, güneş, gölge, rüzgâr vb) değerlendirmelidir. Çevre-duyarlı yapılar, güneş panelleri, ısı-cam, izole edilmiş çatılar, duvarlar, zemin, atık dönüşümlü (tuvalet, banyo, mutfak katı/sıvı atıkları) mekanizmaları ile enerji tasarrufu yaratan ve çevreyi kirletmeyen özellikleri ile inşa edilmelidir. Bu çevresel ve yapısal tanımlar “Çevre Duyarlı Planlar” da yeni teknolojilere, çevre-duyarlı yapı malzemelerine, “güneş evi” tasarımlarına açık olarak yer almalıdır.

Geleceğin yaşam-merkezli kültürünü oluşturmada yeni kent planlama teorileri ve pratiklerinin geliştirilmesi gereklidir.

“EKO-TURİZM ANA PLANI”: Antalya ve çevresinin yüksek eko-turizm potansiyeli göz önüne alırak yayla turizmi, kuş gözlemciliği, foto safari, yaban hayatı gözlemciliği, sportif olta balıkçılığı, bisiklet turizmi, balon turizmi, sualtı dalış turizmi, tarım ve çiftlik turizmi, botanik turizmi, kamp-karavan turizmi, mağara turizmi, trekking, dağcılık, akarsu turizmi, yamaç paraşütü, atlı doğa yürüyüşü, rüzgar sörfü, kaplıca turizmi, antik kentler ve tarihi çekim yerlerine yönelik arkeolojik yürüyüşü (Likya yolu gibi) eylem alanlarının saptanmalı ve tur yaratacak çekiciliklerin entegrasyonu ile alternatifli 2 veya 5 günlük tur rotaları oluşturulmalıdır.



KAYNAKLAR:

Adaman, F.( 2005), “Anahtar kavram: Sürdürülebilirlik”, Buğday, Sayı 34 Kasım-Aralık, s.15

Antalya BŞB, (1995) Nazım Plan Araştırma-Açıklama Raporu, UTTA Planlama & Danışmanlık Ltd.,

Antalya Kıyı Yerleşmeleri, Planlama, Yapılanma, Kullanma ve Sorunları, (1996) Mimarlar Odası, Antalya Şubesi

Başak, E., “Ekolojik Ekonomi”, Buğday Ekolojik Yaşam Kapısı, 27/04/2004, http://www.bugday.org/printArticle.php?aID=143, 02/03/2007

Başak, E., (2003) “Ekolojik Ekonomi: Bak Şu Bozkıra”, Yeşil Atlas, Miras Coğrafyalar Sıfır Yokoluş 06 , s.125-131

Can, Z.(1996), Lara Turizm Merkezi Nazım İmar Planı Açıklama Raporu, 1986

Hase, T.M., Tunçer, M., Kantaşı, E.., (1996) Final Report of the coastal zone management of Antalya. TBS Association.

http://www.dogadernegi.org/index.php?sayfa=8, 08/02/2006

ISEE web sitesi, (2007) The International Society for Ecological Economics, http://www.ecoeco.org/Documents/EESyllabus.doc,

Milani, B. (,2004). “Yeşil Ekonomi, Doğa Düzeni”, çev. İstanbullu, A., Yeşil Atlas, Sayı:7, Aralık, s.6-19

Tunçer, M., (1996), “Boğaçayı doğal kaynak kullanımı ve çevre düzenleme projesi 1.ve 2. etap araştırma raporları, Konyaaltı Belediyesi, UTTA Planlama Ltd.

Tunçer, M., (1997-98), Antalya Lara kıyı bandı imar planı (Falez kıyı bandı kentsel tasarım ve peysaj projesi ve plaj kesimi imar planı) araştırma raporu, Muratpaşa Belediyesi, UTTA Planlama, Projelendirme, Danışmanlık Ltd.

Tunçer, M., (1999-2000). “Dünya Cenneti Antalya’yı Korumak”, Hakimiyet Gazetesi, Yazı Dizisi, Antalya, www.Yapiworld.com

Yeşilatlas (2003), Türkiye’nin Korunan Alanları, Sayı.6

YIKMAYIN ULUS'U (3)


YIKMAYIN ANAFARTALAR ÇARŞISINI, ULUS İŞHANI’NI,
ANKARA HALİ’Nİ..
YIKAMAZSINIZ ULUS’U!.. (3)

Doç.Dr. Mehmet TUNÇER


Cumhuriyet ve Başkent ilanı sonrasında, 1928’de açılan uluslararası planlama yarışmasını ünlü Alman şehirci/mimar Prof. Hermann Jansen kazandı. Ankara’nın uluslararası bir ünü de, ilk planlı Başkentlerden biri olması idi. Canberra ve Brasilia ile hep kıyaslanır ve Türklerin yeni Başkenti’nin güzelliği ve ihtişamından söz edilirdi, o yıllarda.. Çünkü, Jansen binlerce yıllık tarih ve kültürün izlerini yok etmemiş, Eskişehir’in üstüne değil, onu koruyarak hemen yanına bir “Yenişehir” kurulmasını planlamıştı. Ve de, Onun planı, Ankara’yı bir “Bahçeşehir” olarak geliştirmek, yaya ağırlıklı, düşük yoğunluklu bir Başşehir oluşturmak idealini hedeflemişti. Nitekim, 1960’lardan sonra, tek tek yıkılarak çok katlı yenilenen ve bahçeleri sadece adında kalan, “Bahçelievler” bu şekilde oluştu. 1950’lere gelindiğinde, Saraçoğlu, Yenimahalle, Mebusevleri, Aydınlıkevler, Güvenevler vd. kooperatif eliyle gelişen toplu konutlar da gene bu Bahçeşehir idealini sürdürdüler. Ancak yeni bir plan gerekti, hızlı büyüme ve barakalaşma karşısında (Gecekondu!). 1957 Planı, Yücel – Uybadin Planı olarak bilinir ve 750 000 nüfusu hedefler. İşte o yıllarda çok katlı yapılarda bağımsız mülkiyete konu olan birimlere tapu verebilmek için “Kat Mülkiyeti Kanunu” icat edildi ve böylece mertlik bozuldu! Bahçeşehir ideallerine son verildi! Zaten, konut açığı vardı, kooperatif eliyle bu işler zordu ve yapılaşmış yerlerdeki altyapıyı zorlayacak yık-yap-sat süreci başladı kentte. Rant hırsı ile güzelim Yenişehir’i tam 3 kez yıkıp yeni baştan yaptık, 2-3 kattan, önce 4-5 kata daha sonra 7-10 katlara çıkıldı ve bir otopark bile düşünülmeden tüm bahçeler yok edildi. Rant uğruna, Kızılay’a adını veren yapı bile yıkıldı, Bulvar Palas koruma altında idi ama onun da kolayı vardı, altına, üstüne içine ekleyerek bir iş merkezi oluşturuluverdi, adı kaldı…. Sıhhiye - Çankaya arasında anılarımızda yer alan, kentsel imaj noktaları, erken Cumhuriyet dönemi birçok yapı; sinemalar, lokantalar, pastahaneler (Ankara Sineması, Piknik, Karadeniz, Milka vb) gitti, yok edildi. Koruma altına alınan And Evi gibi bazı yapıları saymaz isek, Atatürk bulvarı üzerindeki anılarımız, anne ve babalarımızın anıları, değerleri, kentsel kimlikler yok edildi, yerine ucube rant kuleleri dikildi. (Mehmet TUNÇER, Planlı Başkent Ankara’da, Plansız Gelişmelerhttp://www.arkitera.com/v1/gundem/ulus/yazi1.htm)


Bu girişten sonra; Ulus Tarihi Kent Merkezi’ni korumak yerine yıkım ve yenileme amaçlayan yeni “Ankara Tarihi Kent Merkezi Kentsel Yenileme Alanı Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı” nın kararlarını anlatmaya ve sakıncalarını yazmaya bu yazımızda da devam edeceğiz. Tabii, ülke çapında siyasal önemli gelişmeler yaşanırken bizim Ulus’a yönelik yazılarımızı sürdürmek ne derece doğrudur ama şunu söylemek gerekli “her yönetim kendi düşünceleri, ideolojisi doğrultusunda kenti şekillendirmek ister” ..
İmparatorluktan “ULUS” devlete ve bağımsız, demokratik ve laik (din işlerini devletten ayıran) CUMHURİYET’e geçişin eserleri de ULUS’tan başlıyarak Bankalar Caddesi, Atatürk Bulcarından Çankaya’ya ulaşan aksın üzerinde yer almaktadır.


Dolayısı ile yapılmak istenenlerin bu boyutu ile de değerlendirilmesi gerekir..Yapılacak uygulamalara tekrar bakılırsa bunun ne denli kapsamlı bir değişim olacağı görülmekte..
Bir kere, Ulus Meydanı ve çevresinde Ulus İşhanı Kompleksinin bir parçası olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün, Anafartalar Çarşısı, 100. Yıl Çarşısı ve Sümerbank’ın doğusunda yer alan yapının yıkılması gerekiyor Plana göre..Vay canına dememek elde değil, eğer bunları yıkmak milli servete inanılmayacak zarar vermek değil, ulusal mimarlığa ve Cumhuriyet dönemi oluşturulan mimari mirasa inanılmayacak derece zarar vermek değil de nedir??
Atatürk Bulvarı’nın ve Anafartalar Caddesinin yerin altına alınması ile, yer altında büyük bir olasılıkla var olan Roma Dönemi arkeolojik kalıntılara da inanılmayacak derecede zarar verecektir.. Zaten kazılır kazılmaz Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından durdurulacağını sanıyorum.. Hacıbayram meydanının düzenlenmesi esnasında çıkan kalıntılar nedeni ile Belediye ile Kültür Bakanlığı mahkemelik olmuştu bildiğim kadarıyla..
Hadi bütün bu yapıları yıktınız diyelim -ki burada çıkacak enkazı kaldırmak bile bir meseledir- burada New York’taki ikiz kuleler kadar olmasa da binlerce ton enkaz çıkacak..Hadi bunu da kaldırdık diyelim Ulus herhalde aylarca-belki de yıllarca bir çöküntü alanına dönüşecektir..Oluşturulacak açık alanın da tanımsız, sınırları belli olmayan, ölçeği kaçmış olacağını düşünüyorum..Bakın benim gibi düşünenler var:


”Bu haliyle bir KENT MEYDANI değil, kentsel tasarım ilkelerine tümüyle aykırı, anlamsız, ölçeksiz bir açık alan yaratılacaktır. Bu uçsuz bucaksız açık alan içerisinde Atatürk Heykeli anlamsız bir boşluk içinde kalacaktır. Kentin tarihi merkezinde yıkımlarla yaratılması planlanan bu büyük boşluk tarihi kentin ölçeğine tümüyle aykırıdır”. (Doç.Dr. Cana BİLSEL, ODTÜ Mimarlık Fak.)



Hakikaten de günümüzde; heykelin arkasında yer alan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü binası Heinrich KRİPPLER’in anıtına (1926) fon oluşturmakta ve meydanı tanımlamaktadır. Anafartalar Çarşısı ise devasa kitlesi ile Anafartalar caddesini tanımlamakta ve Ankara kalesi’ne doğru önemli bir vista (bakı/çerçevelenmiş manzara) yaratmaktadır. Bu yapı da yıkılırsa bu vista ortadan kalkacak, cadde tanımsız kalacaktır.
Acaba bu düzenleme ile neler olacak?? Biraz daha düşünürsek; 1954-1958 arasında Proje yarışması ile elde edilmiş, zamanının en özgün ve modern mimarlık örneklerinden biri olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Binası yıkılacak tabii çevre düzenlemesi ile birlikte..Mimarları Gazanfer BEKEN, Orhan BOLAK, Orhan BOZKURT…


Foto 1: Yıkılacak yapılardan ANAFARTALAR ÇARŞISI

Tandoğandan kaldırılan anıt heykelin başına gelenler henüz bilinmiyor ama yeni yerine henüz konamadı.. Meydan da meydan olmaktan çıktı 100 000 kişi bile sığdıramıyoruz hafta sonu görüldü.. Bence Tandoğandaki gereksiz Metro çıkışlarını yıkmak ve meydanı eski haline
getirmek daha kolay ve doğru olacak.. Tabii meşhur heykeli de meydana yerleştirmek.. Bırakınız Ulus bu ölçek ve güzelliği ile kalsın..Çünkü “Bir bütün olarak bu proje, Türkiye’de 1950 sonrası Modern Mimarlık ve Kentsel Tasarım uygulamalarının başarılı ve karakteristik bir örneğidir. Bu kompleksin önemli bir bölümünün yıkılması yalnızca avlu çevresindeki çarşı bölümlerinin korunması bu projeye ve mimarlarına karşı bir saygısızlıktır.. (BİLSEL, C.)”
http://www.arkitera.com/gundem/index.htm

İşte bu yüzden YIKMAYIN ULUS’u, YIKMAYIN ANAFARTALAR ÇARŞISINI, ULUS İŞHANI’NI, ANKARA HALİ’Nİ.. YIKAMAZSINIZ ULUS’U!..

Mutlu bir Mayıs dileklerimle..

Ulus kaderine terk edildi Cumhuriyetin kurulduğu meydana, geçtiğimiz yüzyılın ilk çeyreğinde Ulus adı verildi. Bir ulusun kurtuluş mücadelesi de meydana konulan dev heykelle sembolize edildi.
Heykelin etrafında yeni bir şehir yapılandı yıllar içinde. Ancak yüzyılın sonuna gelindiğinde, başkentin merkezi şehrin diğer ucuna kaydı, yılların yorgunu Ulus da kaderine terk edildi.
40 yıllık binalar yıkılacak Başkentin 10 yıllık Belediye Başkanı Melih Gökçek, Ulus için kurtuluş formülünü ‘yıkım ve yeniden yapım’ sözcükleriyle açıkladı. Ulus Tarihi Kent Projesi adı verilen projeyle, heykelin hemen arkasında sıralanan en genci 40 yaşındaki binaların yıkımı ve yerine yeşil alan, otopark ve devasa bir çarşı yapılmasını içeriyor.
Ulus sakinleri ‘yıkım’ istemiyor İşte başta Mimarlar Odası olmak üzere sivil toplum örgütleri ve yıkılacak yerde çalışanlar bu noktada ayağa kalkıyor. Ulus sakinleri yıkarak tarihe sahip çıkalamayacağını belirtiyor.
Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek ise Ulus esnafını mağdur etmeyecekleri sözünü vererek, “yeni çarşıyı güvendiğimiz gruba yaptırıcağız” dedi
Gökçek, Ulus’ta belediye sarayı inşa etmek istiyor Başkan Gökçek, tartışmalardan sonra son nokta konulur diyor, projenin son aşamasında, Gökçek’in gönlünde yatan ise,heykelin hemen karşısındaki 100 yıllık Sümerbank binasını yeni belediye sarayı olarak hizmete sokmak.
Her cumartesi eylem önerisi Mimarlar Odası, ‘züccaciye dükkanına fil sokmayın’ sloganıyla şimdiden kampanya başlattı bile. Projeden geri adım atılana kadar her cumartesi, heykelin altında Ankaralıları buluşmaya çağırıyorlar.
14 Ocak 2005 Cuma http://www.arkitera.com/v1/haberler/2005/01/14/ulus.htm


1940 - 1950 ve 1960'lı Yıllarda Ankara Planı"...Ankara herşeyden önce, 1920’li yıllarda kimilerinin umduğu gibi “ gelinen ve kalınan” bir kent değil, “düşlenen ve kurulan bir kent olmuştur... Günümüzde pek çok dünya kenti gibi Ankara’yı da olumlu-olumsuz nitelikleriyle ve çeşitli sorunlarıyla değerlendirmek olanaklıdır; büyüme ve büyümesini örgütlü biçimde ve denetim altında geliştirme konusunda yaşadığı sorunlar, bunların en başında gelir. Ancak kentsel gelişimi içinde pek çok darboğazdan geçen ve her zaman kendi için çözüm üretebilen, tarihsel ve toplumsal bir görev bilinci ile donatılmış olan Ankara için yazılacak ve yapılacak daha çok şey vardır.”Ali Cengizkan - 2003"80 Kare Ankara"
YAZARIN NOTU: Ulus yazıları, "Ankara Magazine" Dergisi Mart, Nisan ve Mayıs 2007 Sayılarında yayınlanmıştır. Belediye'nin yıkımı beklenirken, ne yazık ki terör eylemi sonucu patlayan bir bomba 6 masum insanı aramızdan ayırmış, 100 civarında masum insanı da yaralamıştır. İnsanlığa yapılan bu saldırıyı kınıyorum..

YIKMAYIN ULUS'U (2)




YIKMAYIN ANAFARTALAR ÇARŞISINI, ULUS İŞHANI’NI,
ANKARA HALİ’Nİ..
YIKAMAZSINIZ ULUS’U!.. (2)


Doç.Dr. Mehmet TUNÇER


Geçen ay Ulus Tarihi Kent Merkezini ilgilendiren önemli gelişmelerden söz etmiş ve yıkmayın Anafartalar Çarşısını, Ulus İşhanı’nı, Hali demiştik.. Hatta burada hepimizin anıları olduğundan bahsetmiş, Cumhuriyetin ilk modern mimarlık örneklerinin bu yapılar olduğunu söylemiş “YIKMAYIN ULUS’u …YIKAMAZSINIZ ULUS’u” diye bitirmiştik..

Bu ay bu konunun biraz gerisinde neler yattığını anlamaya çalışalım.. Yeni bir Yasa çıkarıldı geçtiğimiz yıl, 5366 sayılı “Yıpranmış Tarihi ve Kültürel Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun”

Bu Kanun çerçevesinde, 2005 yılı Temmuzunda Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi bir karar alıyor (1952 Sayılı Karar) .. Bu karar ile Ulus, Kaleiçi, Ankara Eski Kent Dokusu, Roma Hamamı çevresi “YENİLEME ALANI” olarak belirleniyor..Halbuki bu alanların bir kısmı taa Jansen’den bu yana “Protokol Alanı” olarak koruma altında.. Hatta “ESKİ ŞEHİR TALİMATNAMESİ” bu bölgeler için hazırlanmış ve uygulanmış uzun yıllar..
1980 yılında ise Gayr-i Menkul Anıtlar Yüksek Kurulu’nun aldığı A-2167 Sayılı Karar ile bu alanlar koruma altına alınmış ve Sit Alanı ilan edilmişti..

2005 yılında alınan bu Kararın ardından Belediyemiz Ulus’u “Yenileyerek Korumak” (!) ve ”Yaşatarak Kullanmak” üzere harekete geçmiş..

Bunca yıllık koruma plancısıyım, valla “yenileyerek korumak” kavramının ne olduğunu anlayamadım! Ama herhalde “Kısmen / Tamamen Yıkıp”, “Yeniden İnşa Etmek” ile “Silip Süpürmek” arasında bir şey olduğunu tahmin ediyorum. Zaten tarihsel dokularımızda genellikle karşılaştığımız uygulamalar.. Onarım, Restorasyon, Bakım ve Sağlıklaştırma yerine Yıkıp çok katlı olarak yenilemek hem yüklenicinin, hem mal sahibinin ve de nedense Belediyelerin işine daha çok geliyor.. halbuki kültür varlıklarımız, kentsel arkeolojik sit alanlarımızın korunarak gelecek nesillere aktarılması gerekli.. Ayrıca bunlar bin yıldır bu topraklarda olduğumuzun da yaşayan kanıtları, canlı tanıkları..

Ulus için yeniden harıl harıl çalışmalar başlıyor ve “Ankara Tarihi Kent Merkezi Kentsel Yenileme Alanı Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı” hazırlanıyor pek de kimsenin bilmediği bir şekilde.. Hem de herkesin bilmediği, yıllardır uygulamayı yönlendiren ODTÜ Ulus Projesi müelliflerinin, üniversitelerin görüş ve bilgisi alınmadan.. Ulaşım Master Planı, Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve çevresi ile Hacıbayram Camii ve Çevresine ait röleve, restitüsyon, mimari, statik, makine, elektrik ve bilmem ne kadar detaylı projeler gözle kaş arasında hazırlanıvermiş..
Bu kapsamda neler neler var.. Augustos Mabedi Rölevesi, restorasyon vb projeleri, Yeni Camii, Sahaflar – geleneksel El çarşısı Projeleri, Mahmutpaşa Bedesteni, Kurşunlu Han, Çukur Han, Zafran Han Röleve, restitüsyon, restorasyon projeleri, uygulama projeleri.. Tüm bu yapıların bir kısmının zaten var olan röleve ve restorasyon projelerinin neden bir daha yaptırıldığı pek de anlaşılamamakla birlikte büyük bir çalışma olduğu proje bedellerinden de anlaşılıyor zaten..

Ama bütün bunlar, Üniversiteler, Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası vd sivil toplum örgütlerini pek de memnun etmiyor.. Her şeyden önce, şeffaflıktan ve demokratik katılımcılıktan uzak çalışmalar yapıldığını vurguluyorlar.. (http://Ankara.spo.org.tr/haber.php)

Hazırlanan plan ve projelerin bilimsel olmadığını, bütünsellikten uzak bir şekilde hazırlandığını söylüyorlar.. Hepsinden önemlisi ULUS’u “KORUMAYA YÖNELİK” olmayıp “YIKIM” ve “RANTA Yönelik olduğunu vurguluyorlar.. Planın doğru dürüst araştırma yapılmadan ve gerekli analizler yapılmadan hazırlandığının altını önemle çiziyorlar..

Bütün bunları merak edip projeye baktığınızda şunları görüyorsunuz;

Atatürk Bulvarı, Anafartalar Caddesi ve Şehit teğmen Kalmaz Caddesi (Posta Caddesi) arasında kalan alanda kamu mülkiyetinde ve özel mülkiyette bulunan çok sayıda mevcut yapının yıkılacak…
Çok büyük bir ticaret kompleksi yapılacak.... “Taşhan Kapalı Çarşısı” denilen bu ticari kompleks mevcut sokakların üstlerinden geçerek 6 adet mevcut kent



Foto : 1 Yıkılması öngörülen Anafartalar, Ulus İşhanı, Hal ve yakın çevresi


adasını birleştirecek... Zemin üstü 4 kat ve yer altı katlarıyla bu alandan maksimum inşaat elde etme amacını ortaya koymakta..Bu devasa kütlesiyle bu çok katlı ticaret merkezi Ulus’un zarif, naif ve tarihi dokusuna ve ölçeğine tümüyle aykırıdır.. Ayrıca TAŞHAN’ın anısına da saygısızlık bence..Çünkü Taşhan mütevazi yapısı, geleneksel mimarisi, iç avlusu ve her şeyden önce Cuhuriyet’in ilk yıllarındaki “kaloriferli, banyolu, telefonlu” lüks konaklama olanakları ile eşsiz bir değerdi aslında..Yıkılmaması gerekli idi..Konaklama amaçlı idi, ticaret amaçlı değildi…




Foto 2: İşte yıkılıp yerine Sümerbank yapılan TAŞHAN

Planda bunları görünce, bunun bir tür çılgınlık olup aslında, 1935-40’larda Roma tarihsel kent merkezleri içerisinde bu tür uygulamalar yapan Benito Mussolini devri uygulamalarını anımsatmakta.... Roma Colesseum etrafını yıkan ve otoyol geçiren meşhur diktatör hiç hayırla anılmıyor günümüzde ama herhalde böyle bir uygulama düşünülmüyordur umarım.. Yüzlerce geleneksel konutun ve bir o kadar anıtsal küçük eserin yıkıldığı bu uygulamalar
İçin İtalyan’lar hala çok kızgınlar..Tabii Fransızlar da 150 yıl önce Paris’i dümdüz eden Baron Haussmann ile hala barışmış değillerJ Ama, tabii Paris’in bu günkü yüzü de güzel olduğu için pek fazla şikayet edilmiyor ve eskiler unutulmuş görünüyor..


Haussmann’ı asıl şaşırtan şey Paris’in genel bir haritasının bulunmayışından çok mevcut haritaların hepsinin Paris’in farklı farklı kısımlarını ele alıyor oluşları ve bu planların hiçbirinde topografyaya ait özelliklerin bulunmayışıydı. Başka türlü söyleyecek olursak o ana kadar Paris’te yürütülen çalışmalar sağlıklı sonuçlara şans eseri ulaşabilmişlerdi. Paris şehri genelinde detaylı topografyaya ait değerlerin çıkartılacağı bir çalışmanın yürütülmesinin gerekliliği belirmişti. Zaman bazı kişilerin düşüncelerini değiştirmemişti. Bu kişiler halâ Haussmann’ı Paris’i yakıp yıkan modern çağın Neron’u olarak görmekteydi. Diğerleri ise Haussmann’ın keskin bir öngörüye sahip olduğunu ve bu sayede Paris’in muazzam bir değişime uğrayarak zenginlikler ve kutlamalara sahne olan hijyenik bir şehir haline geldiğini düşünmektedirler. Haussmann’ı Neron’a benzetenler, şehrin yağmalandığını, demokrasinin hiçe sayıldığını ima ederlerken diğerleri coşkuyla her şeyi Haussmann’ın yarattığını ve şehirciliğin ancak bir imparatorun sultası altında kalkınabileceğini iddia etmekteydiler. Aslına bakılırsa bu tartışma göründüğü kadar akademik boyutlu bir tartışma değildir. http://www.muraterginoz.com/haussman.htm

Belediyemiz bence yanlışı görerek bu olumsuz yıkımlardan dönecektir.. Kapsamlı bir çalışma olan “Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma-Islah Planı”
yeniden yürürlük kazanmalıdır. Yıkmayın Ulus’u yıkamazsınız ULUS’u demek geçiyor içimden..

Sağlıcakla kalınız..Mutlu baharlar..