ANILAR 3 / 22 Eylül 2013 Ankara
YEŞİLADA
1972 yılında nurtopu gibi bir tosbağamız (Vosvos) oldu, İstanbul, Alibeyköy, Esentepe’de kendi emeği ile
yıllarca didinip, inşaatında bizzat amelelik yaptığı gecekonduyu satınca babam,
narçiçeği kırmızısı renginde, 1303 Model..
Bombe camlı (1302 düz camlıdır), pırıl
pırıl bir araba.. İçimiz gidiyor, ancak binemiyoruzJ Amcam bizi alıyor, yazın
Uludağ’a, Bursa’ya vb gidiyoruz ancak diğer zamanlarda evin önünde kaldırımda
bekliyor üstü örtülü olarak..
Ben 17 yaşında olduğum için 1
sene kadar ehliyet almak için beklemem gerekiyordu, ancak babamın da ehliyeti
yoktu bu yaşa kadar bir araba sahibi olamamıştı ki 4 çocuklu bir memur olarak..
Ehliyet alma maceramız da ayrı bir macera, babamın torpili bana çarpınca önce
ben aldım ehliyeti, kendisi 6 ay sonraki sınavda alabilmiştiJ
Ortabereket sonrası 1967 yılında Bahçelievlerde
bir bodrum katı satın alınmış, arka bahçeyi kullanarak bütün çocuklar büyüsün
diye düşünülmüştü.. Ayrıca oğlan yürüme mesafesindeki Bahçelievler Deneme
Lisesi’ne, kızlar da Alparslan ilkokulu’na giderler ve böylece köylerde okumayı
yazmayı anca sökebilmiş olanlar burada ilim irfan görürlerJ
Dört çocuk ve iki büyük, küçücük WV’ne nasıl binerler, -tam da fil hikayesi
gibi-, dördü arkaya ikisi öne tabii.. Annemle kızlar arkaya haremlik, babamla
ben öne selamlık gibi bir durum.. Bazen uzun yollarda anneme öncelik verir, onu
öne oturturduk, uzun yollar zaten çekilmezdi küçük arabayla, 2 saatte bir
durulur, mola verilir, susuz motor olduğundan soğutulması gerekirdi..
Tosbağamız gene de harikaydı,
ayağımızı yerden kesiyordu, hatta taaa Kıbrıs’a Yavru Vatan’a gitmeyi bile
başarmıştı.. Babam 1929 yılında Kıbrıs’ın Gönendere[1]
(Konedra) Köyünde dünyaya gelmiş.. Lefkoşe Magosa arasındaki verimli Mesarya
Ovasındaki bu köyden hep bahseder ancak hiç görmek kısmet olmamıştı, taa ki 1972
yılı yazına kadar..
Tam
18 yıldır ayrı kaldığı baba ocağına ilk defa gidecekti babam ve çok
heyecanlıydı.. Tabii biz de.. Düşünün köyden üniversite okumak için çıkmış ve
profesör olarak dönüyordu köyüne..Köyün en fakir ailesinin 8 çocuğundan biri
olarak, tarlada çiftçilik ve çobanlık yaparak büyümüş, liseyi Lefkoşe’de
halasının desteği ile okumuş ve daha sonra İstanbul Tıp Fakültesi’ni kazanarak
Türkiye’ye gelmişti.. Maddi sıkıntılar nedeni ile de 5 yıl ara vermişti tıp son
sınıfa..Geceleri muhasebecilik yapmış, gündüz okumuş, bu arada ben ve Meral
dünyaya gelmişiz..
İstanbul’a geldiği zaman bir ayakkabı
ustası (kunduracı) kızı olan, gene Kıbrıs’lı annem Aykan ve Cebe ailesi ile
tanışmış, büyük aşk o zaman başlamış ve 1955 yılında evlenmişler..
Aslında annem de 2 yaşında
Türkiyeye geldiği için Kıbrıs ile ilgili anlatılanların dışında pek fazla bir
şey bilmiyordu.. Bu ilk Kıbrıs çıkartmamızda tüm aile efratları ile tanışılacaktı..
Ne
heyecan, Babaannem (Ziba), dedem (Mehmet), büyük teyze, büyük hala, küçük amca
ve halalar, yeğenler vb.. zaten tüm köy eş dost bizi karşılamaya gelmişti
neredeyse.. Ancak, yol
yorgunluğundan hepimiz perişan olarak atardık kendimizi babaannemin düz damlı, fakir ama gülsuyu kokan köy evine..
YOLCULUK
Ankara-Mersin arasındaki o
zamanki yolların durumu ve bizim tosbağanın iki saatte bir verdiğimiz molalar
nedeni ile 9 saate yakın süren araba yolculuğumuz bizi yorardı..
Yemeler-içmeler, annemin önceki tren
yolculuklarında alıştığımız köfte, dolma, kek, meyveler vd kumanyaları.. Bu günkü gibi öğle durup
yemek yenecek yer de yok, benzin istasyonlarının bir gölgeli kısmına çekilir
hararetli araç ve 15-25 dakika beklenir, motorun soğuduğundan emin olununca tekrar
yola koyulunur..
Akşam 6 gibi Mersin Limanı’nda
bekleyen araba kuyruğuna girilir, saat 7.30larda açılan feribotun dev ağzı
bizim küçük tosbağayı yutardı.. Yeşilada Feribotu’nun içine girip yerleşmek
maharet isterdi, onlarca araba içinde ekzos dumanına fazla maruz kalmamak için
hemen arabadan çıkar kamaramıza giderdik..
Bu defa da saat 10 da hareket eden
ve sabahın 10’unda Magosa’ya varan Feribot çilesi başlardı..12-14 saat kadar
süren ve şansımız varsa dalgasız, şansımız yoksa dalgalı Akdeniz’de sallanır,
içimiz dışımıza çıkardı.. Bu seyahati 3 kez tekrarladık bir keresinde fırtına
çıkmıştı ve sabahın erken saatinde midem bulanarak güverteye çıktığımda benim
gibi içi dışına çıkmış pek çok yolcuyla aynı kaderi paylaşmıştım.. Her yer içi
dışına çıkmış, kusmakta olan yarı baygın çocuklar, perişan gençler, anne ve
babalarla doluydu..
Feribotun içi her zaman dayanılmaz
nemli, sıcak ve havasızdı ve her yer yolcuların dikkatsizliği nedeni ile bir
iki saatte çöplüğe dönerdi..120 deniz mili mesafeyi nasıl bu kadar yavaş ve
uzun sürede gittiğimiz hiç aklım almazdı..
Yeşilada feribotu ile yolculuk
çocukluğumun tren yolculukları ne ise odur, bizim için sonsuz keyif, anne
babamız için sonsuz eziyetJ
Kardeşlerimle kamaralar arasında
ve güverteye gezintiler yapar, girilmesi yasak olmayan her yeri dolaşırdık..
Denizin muhteşem manzarasını, Cem Karaca’nın “Deniz Üstü Köpürür” parçası
dilimizden düşürmeyerek seyrederdik.. Saat 6’larda sabaha karşı denizin
ortasında enginlerde güneşin doğuşu doyumsuz bir manzaraydı, yağlıboya
tablosunu yapmıştım, hala unutamıyorum..
Deniz
üstü köpürür hey canım rinnan nay rinna rinna nay
Kayığa binsem götürür hey canım hey
Benim de şu cihana gelişim hey canım rinna nay rinna rinna nay
Bir güzelden ötürü hey canım heyy
Deniz üstü yelkenden hey canım rinna nay rinna rinna nay
Ecel geldi erkenden hey canım hey
Denizin ortasında hey canım rinna nay rinna rinna nay
Mum yanar sofrasında hey canım hey
Benimde şu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay
Memleket sevdasından hey canım hey
.
Benimde bu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay
Memleket sevdasından (x4) hey heyy.
Kayığa binsem götürür hey canım hey
Benim de şu cihana gelişim hey canım rinna nay rinna rinna nay
Bir güzelden ötürü hey canım heyy
Deniz üstü yelkenden hey canım rinna nay rinna rinna nay
Ecel geldi erkenden hey canım hey
Denizin ortasında hey canım rinna nay rinna rinna nay
Mum yanar sofrasında hey canım hey
Benimde şu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay
Memleket sevdasından hey canım hey
.
Benimde bu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay
Memleket sevdasından (x4) hey heyy.
Sonuçta gene nereden baksanız
yaklaşık 30 saatlik yolculuktan sonra Gemi Magosa Limanı’na yaklaşır, limana
demir atması ve bizlerin arabamızı alıp gemiden inmemiz gene eziyetli 2-3
saatlik bir maceradır.. Daha arabaların bulunduğu kesimin kapağı açılmadan
motor çalıştıranlar mı dersiniz, ekzos çalarak gürültü çıkaranlar mı..
Hele vosvosumuz üst bölmedeyse iş
daha zor, alttaki arabalar çıkacak, boşalacak daha sonra üst bölmedeki araçlar
inecek.. Sonrasında ver elini Yavru Vatan, Magosa Gönendere arası 1 saatlik
yolu, trafiğin sağda olmasına aldırmadan hızlıca kateder, babam babaevine
bizler de çok sevdiğimiz babaanne ve dedemiz ile köy hayatına kavuşurduk..
Burada geçirdiğimiz her biri en az birer aylık tatillerimiz de ayrı bir yazı
konusu..
Güzel günler çabuk geçer..Gençlik de başımda duman!
[1] Gönendere
bölgesi, Kuzey Kıbrıs'ın Gazimağusa ilçesinde Gönendere ve
çevresindeki bölgeleri kapsayan tarımsal bölgesidir. Tarımsal
araştırmalara katılan toplam alanı 115.811 kilometrekaredir (115,811 dönüm).
Bölgede 73.964 kilometrekare tarımsal arazi, 17.817 kilometrekare ormanlık
alan, 12.342 kilometrekare hali-mera arazisi ve 11.688 kilometrekare
kullanılmayan arazi vardır. Bölgeye bağlı olan köyler aşağıdakilerdir:
1 comment:
Mükemmel bir yazı, gene yaz böyle!
Post a Comment