ANKARA’DA ŞEHİR KİMLİĞİ VE MİMARİYE İLİŞKİN BAZI GÖRÜŞLER
Mehmet Tunçer
Prof. Dr., Ankara
Üniversitesi, Sosyal Çevre ABD ve Gazi Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir
ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara, Mehmettuncer56@gmail.com
“Ankara artık ne bir Roma, ne bir
Osmanlı, ne de bir Selçuk Şehri’dir.
Ankara Türkiye Cumhuriyetinin
Başşehridir. “
Ankara binlerce yıllık birikim
sonucu oluşmuş bir şehirdir. Şehir içindeki ve çevresindeki arkeolojik
buluntular, höyükler zengin bir tarihi kültür katmanlarının üzerinde
bulunduğumuzun göstergeleridir. Bu birikim, Ankara’nın tarihi şehir dokusu olan
Kale ve çevresindeki Eski Ankara’da yoğunlaşmıştır. Öncelikle ve ağırlıklı
olarak Ankara (Ancyra) önemli bir Roma şehridir. Günümüze kadar ulaşabilmiş
Augustus Mabedi, Roma Hamamı, Kale önünde son yıllarda ortaya çıkarılan Odeon
ve Ankara Kalesi’nde kullanılan devşirme anıtsal yapı kalıntıları, başlıklar, heykeller
Ankara’nın Roma ( ve daha sonra Bizans) kimliğinin göstergeleridir.
Ankara’da Sultan Alaeddin
Keykubat tarafından Kaleiçi’nde yaptırılan Alaeddin Camisi dışında Selçuk eseri
yoktur.
Ankara'da Ahiler tarafından
yaptırılan en büyük eserlerin, şehrin en eski merkezi olan Atpazarı'nda
konumlandığı görülmektedir. Atpazarı, Koyunpazarı ve Samanpazarı geleneksel
zanaatkârların yer seçtiği sokakların açıldığı ve bir kısmı Vakıf eseri olan
Hanların yer seçtiği önemli bir merkezdir.
Bu alış veriş ve konaklama mekânlarının mimarisi de geleneksel
Osmanlı-Türk “Çarşı” mimari tipolojisine özgü özellikler taşımaktadır[1].
Ankara’nın 20. Yüzyıldaki en
önemli şehirsel ve mimari birikimi 1923 sonrasında Cumhuriyet ile
özdeşleşmiştir. Ankara bir Cumhuriyet Başşehri olarak eski ve yorgun bir bozkır
kasabasının yanında yeniden inşa edilmiştir. Ankara’da zengin bir kültür
birikimi bulunmaktadır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş, modern bir “Başşehir”
oluşturma idealinin gerçekleştiği mekândır.
Ankara ile birlikte düşünülen en
önemli iki sembolik öğe Kale ve Çankaya’dır. Biri tarihi geçmişi, öbürü ise
Cumhuriyet Türkiye’sini sembolize eder. 1923 sonrasından planlı gelişen Atatürk
Bulvarı ve Yenişehir batılı anlamda şehirleşme ve çeşitli mimari üslupların
sergilendiği en önemli mekânlardır.
Frig, Galat, Roma, Bizans,
Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemleri üst üste birikerek günümüz
Ankara’sını oluşturmaktadır.
Bu yazıda günümüz Ankara’sında “Şehir Kimliği” nin oluşumu ve değişimi
özetlenecek, özellikle Eskişehir ve Yenişehir’e yönelik olarak şehir kimliğinin
değişimleri verilmeye çalışılacaktır. Şehir kimliğinde önemli bir yer tutan
mimari uygulamalar özetlenecektir. Ayrıca, son yıllarda Ankara için mimaride
oluşturulmak istenilen “Selçuklu” ve “Osmanlı” kimliği hakkında görüş
geliştirilecektir.
Yeni planlanacak şehirsel
dokularda ve mimaride geçmişten gelen sosyal ve kültürel birikimin göz önünde
bulundurulması “Geleneğin Sürdürülmesi” açısından büyük önem taşımaktadır.
I.
Şehir
Kimliği Nedir ve Hangi Öğelerden Oluşur?
Genel olarak; bir şehrin
kimliğini oluşturan en önemli öğelerden biri “Mimari Öğelerdir”. Bunları
“Çevresel Öğeler” ve “Tek Yapı Öğeleri” olarak iki grupta incelemek olasıdır [2].
I.1. Çevresel ve
Yapısal Öğeler
Şehrin topografyası (Kale ve Çankaya),
mikro klima, doğal yapısı, bitki örtüsü (Ankara armudu) ve hayvan türleri
(Ankara keçisi, kedisi), şehrin doğal çevresini oluşturur. Ankara dahil
binlerce yıllık geçmişe sahip Anadolu şehirlerinde, şehrin kültür mirasını
oluşturan, şehirlere kimlik kazandıran yapısal ve mimari öğelerdir.
İnsan yapısı çevresel
öğeler olarak; şehri oluşturan sokak dokusu (çıkmazlar, meydanlar, topografyaya
uyum, vb. ) (Eski Ankara dokusu), panoramik bakı noktaları (Çankaya, Kale,
Anıtkabir, Atakule vb.), Vista noktaları,
anıtsal yapılar (han, hamam, cami, kilise vb.) (Anadolu Medeniyetleri Müzesi,
Hacıbayram Camii, Augustos Tapınağı, Roma Hamamı, Çukur ve Çengel Hanlar,
Atakule, İş Bankası, Ziraat Bankası, Meclis ve Bakanlıklar Binaları vd.)
sayılabilir.
I.2. Anıtsal Yapılar
Şehre kimliğini veren ve yeni
mimari arayışlarda süreklilik aranması gereken anıtsal yapılar Ankara’da antik
çağlardan bu yana inşa edilmiştir. Bu yapılar Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı
ve Cumhuriyet Türkiye’si Devirleri boyunca inşa edilmiş, büyük ölçekli,
genellikle sosyal-kültürel ve dini nitelik taşıyan yapılardır.
Bu yapılar; tapınaklar,
tiyatrolar, stadyumlar, odeonlar, agoralar, kiliseler, vb. antik çağ yapıları;
hanlar, hamamlar, bedestenler, camiler, külliyeler, imarethaneler, arastalar,
kapalı çarşılar vb. Selçuklu ve Osmanlı Dönemi yapılarıdır.
Ankara’da Yukarı Yüz denilen
Atpazarı ve Samanpazarı arasında yoğunlaşan geleneksel çarşılar ve hanlar
arasında en önemli yapılar arasında; Pirinç Hanı, Bala Hanı, Hayret Hanı, Kıbrıslı
Hanı, Yıldız Han, Yeni Saray Hanı, Rençber Hanı, Ağazade Hanı, Allem Kallem
Hanı, Muslu Han (Muslı Paşa Hanı), Pilavoğlu Hanı, Penbe Hanı vd. sayılabilir.
Bu kesimdeki en önemli ticari yapılar da Mahmud
Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han’dır.
Aşağı Yüz’de yer alan Hanların en önemlisi de 16. YY. başlarında yapılmış Hasan Paşa Hanı (Sulu Han) dır[3].
Ayrıca, okul, hükümet, gar,
belediye binası vb. kamu yapıları ile çeşitli kamu yatırımları (sağlık,
kültürel, mali, idari yapılar) gibi Cumhuriyet Dönemi yapıları olabilir.
Fotoğraf 2. OGÜST MABEDİ ANKARA ŞEHİR KİMLİĞİNİ
OLUŞTURAN ÖNEMLİ ANITSAL YAPILARINDAN BİRİDİR.
Ankara Şehir Kimliğinin
“Erken Cumhuriyet Dönemi Batılılaşması”
denilebilecek öğelerini, Atatürk Bulvarı üzerinde ve Yenişehir çevresinde bu
günlere kadar gelebilmiş Erken Cumhuriyet Dönemi yapıları ve çevreleri
oluşturmaktadır. Jansen 1928 yılında uluslararası Ankara İmar Planı
yarışmasıyla birinciliği kazandıktan sonra, alınan en önemli kararlardan biri,
“Eski Şehrin Korunması” ve “Yeni Şehrin Planlanması”dır. “Yeni Şehir”; Cumhuriyet fikrinin ve uluslararası düzeyde
Atatürk’ün yeni bir Başşehir oluşturma olgusunun en önemli göstergelerinden
biridir[4].
Fotoğraf 3. YENİŞEHİR ANKARA ŞEHİR KİMLİĞİNİ
OLUŞTURAN VE CUMHURİYET DÖNEMİNİ VURGULAYAN EN ÖNEMLİ KESİMDİR.
I.3. Geleneksel
Alışveriş Mekânları ve Sivil Mimarlık Örnekleri
Anadolu şehirlerinde şehir
kimliğini oluşturan, korunması ve geliştirilmesi gerekli dokular ve geleneksel
mimarlık örnekleridir. Hemen her şehirde o yöreye özgü mimari tarz ve malzeme
ile yapılmış, konaklar, evler ve daha mütevazı ölçeklerde bazen bir doku
oluşturan yapılar bulunmaktadır. Ankara’da Hacıbayram çevresinde, Hamamönü’nde
ve Kaleiçi’nde bulunan Eski Ankara Evleri Ankara şehri geleneksel şehirsel ve
mimari kimliğini oluşturan taşınmaz kültür varlıklarıdır.
Fotoğraf 4. GELENEKSEL ANKARA EVLERİ ŞEHİR KİMLİĞİNİ
OLUŞTURAN SİVİL MİMARLIK ÖRNEKLERİDİR.
Ankara'da Ahiler tarafından yaptırılan en büyük eserlerin,
şehrin en eski merkezi olan Atpazarı'nda konumlandığı görülmektedir. Bu
yapıların inşa edilmesi, bu bölgede yer alan mahalleler ile ticaret merkezinin
gelişmesini çok yakından etkilemiş olmalıdır.
Ahiler Devrinde (13. ve 14. yüzyıllarda ) başlangıçta
sadece debbağ, saraç ve kunduracıları kapsayan Ahi Örgütlerinin, giderek 24
üretim dalını kapsayacak biçimde genişledikleri saptanmıştır.
Ahi Örgütlerinin üretimde bulunduğu zanaat dalları şunlardır :
1. Çiftçiler 6. Çulhacılar 11. Bezzazlar 16. Aktarlar 21. Ekmekçiler
2. Debbağlar 7. Hallaçlar 12. İpekçiler 17. Pabuççular 22. Berberler
3. Haytaplar 8. Sandıkçılar 13. Şekerciler 18. Göncüler 23. Keresteciler
4. Nalıncılar 9. Nalbantlar 14. Demirciler 19. Bıçakçılar 24. Yorgancılar
5. Dokumacılar 10. Destegahçılar 15. Leblebiciler 20. Kuyumcular
Ahi Örgütlerinin üretimde bulunduğu zanaat dalları şunlardır :
1. Çiftçiler 6. Çulhacılar 11. Bezzazlar 16. Aktarlar 21. Ekmekçiler
2. Debbağlar 7. Hallaçlar 12. İpekçiler 17. Pabuççular 22. Berberler
3. Haytaplar 8. Sandıkçılar 13. Şekerciler 18. Göncüler 23. Keresteciler
4. Nalıncılar 9. Nalbantlar 14. Demirciler 19. Bıçakçılar 24. Yorgancılar
5. Dokumacılar 10. Destegahçılar 15. Leblebiciler 20. Kuyumcular
Bu üretim ve servisler, her biri
belirli sokakta yoğunlaşmışlar ve sonraları gelişerek yayılmışlardır. Bu
sokaklardan bazıları günümüze kadar ulaşmış ve belirli mimari tipoloji
analizleri yapmaya olanak sağlamıştır.
II.
Ankara’da
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Mimarlık Akımları
II.1. I. Ulusal
Mimarlık Akımı
Birinci Ulusal Mimarlık Akımı veya Neoklasik
Türk Üslubu veya Milli Mimari Rönesans’ı ağırlıklı
olarak 1908 ile 1930 yılları arasında yaygın olan bir mimari üsluptur. Her ne
kadar Osmanlı İmparatorluğu döneminde
başlamış bir üslup olsa da esas etkisini Türkiye Cumhuriyeti döneminde
göstermiştir.
Mimar
Kemaleddin ve Vedat Tek'in
öncülüğünü yaptığı ve ilk aşamada Neoklasik Türk Üslubu ya da Milli Mimari Rönesans’ı
denilen ama sonraları Birinci Ulusal Mimarlık Akımı adı verilen bu mimari üslup
bir Türk milli tarzını yaratmayı hedeflemiştir. Bunu yaparken her ne kadar
milliyetçi olma hedefi güdülmüşse de, klasik Osmanlı yapılarında yer alan
mimari öğeleri ve süslemeleri sıklıkla kullanılmıştır. Bu akımın etkisi sadece
kamu binaları ile sınırlı kalmıştır. Bu akıma Osmanlı
Canlandırmacılığı veya Yeni Osmanlıcılık ismi de
takılmıştır.
Fotoğraf 5. ZİRAAT BANKASI GENEL MÜDÜRLÜK BİNASI (1925-1929)
(Mimarı Giulio Mongeri) BİRİNCİ ULUSAL MİMARLIK
AKIMI’NIN İLK ÖRNEKLERİNDENDİR.
(Kaynak : https://tr.wikipedia.org/wiki/Birinci_Ulusal_Mimarl%C4%B1k_Ak%C4%B1m%C4%B1#/media/File:Ziraat_Bankas%C4%B1_5.JPG)
(Erişim Tarihi 13.06.2015)
Bu dönemde mimarlar, klasik Türk
mimarlığı yapıtlarını dirilterek bir Milli Mimari Rönesans’ı ile Türk milli
üslubu yaratmaya çalışmışlardır. Bu arayış, İslam ülkelerinin birer birer
Osmanlı'dan kopmaları nedeniyle Panislamizm’e karşı Pantürkizm eğiliminin yani
ulus olma yolunda bilinçlenmenin bir sonucu olarak da nitelendirilebilir. Sözde
milliyetçi olan bu akım, daha çok eski dinsel yapılardan alınan geniş saçaklar,
kubbe, sivri kemer, sütun, çıkma, mukarnaslı başlık, çini kaplamalar gibi yapı
öğelerini sivil mimarlığa uygulamaya çalışmıştır. Akım daha çok, kamu
yapılarında görülmüş, konutları pek etkilememiştir[5].
Cepheleri ele alacak olursak
özellikle giriş kısımları üzerinde durmakta fayda var. Bu
kısımlar mermer sütunlarla, çini pano uygulamaları ve madeni bezemelerle vurgulanmak istenmiştir.
Ancak bu uygulamalar kimi zaman tüm cepheyi kapsamıştır. Mermer sütunlar, kimi
zaman baklavalı sütun başlıklarıyla ele alınmış kimi
zamanda mukarnaslı başlıkla ele alınmıştır[6]. Bu
dönemde Çini uygulamaları yeniden ele alınmıştır. Özellikle çini panolar
Kütahya’daki atölyelerde yaptırılmış ve cephelere uygulanmıştır. Bu çini
panolar,16.yy Klasik Osmanlı döneminde en parlak zamanını yaşayan bitkisel
motifli İznik çinilerinin yeniden ele alınarak üretildiği panolardır.
Bunun dışında kufi yazılarda oluşan şerit şeklinde cephede uygulanan çini pano
uygulamaları da söz konusudur. Cephelerde vurgulamamız gereken bir diğer
özellik de girişlerin ve köşelerin kimi
zaman kubbelerle hareketlendirilmiş olması, düşey çizgilerin güçlendirilmiş
olmasıdır. Bu kubbeler çoğu zaman yapıya anıtsallık izlenimi verme amacıyla kullanılmıştır.
Fotoğraf 6. ANKARA HALKEVİ (DEVLET RESİM VE
HEYKEL MÜZESİ) (1927-1930) (Mimarı Arif Hikmet Koyunoğlu)
Bu dönem yapılarında görülen bir
özellik ise cephelerde kullanılan çıkmalardır. Geleneksel mimarlık örneklerinde karşımıza
çıkan çıkmalar, bu dönem de özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir şehirlerinde
yapılmış olan iş hanlarında ele alınmıştır. Bu iş hanlarının alt katında
yer alan dükkânların üstü-esas kitle dışa taşırılmıştır. Bu uygulama
kitlesel yapıya hareketlilik kazandırmıştır. Cephelere, plan ve yerleşim
düzeninden fazla önem verilmiştir. Cepheler anıtsal tasarlanmış olmakla
birlikte ayrıntılı bir biçimde vurgulanmıştır.
Cephede değinmemiz gereken bir başka husus ise ana cephenin diğer cephelerle olan ilişkisidir.
Çoğunlukla cepheler eşit bir
şekilde değerlendirilirken kimi zaman cepheler arasında fazlaca ayrımlar
sözkonusudur. Aslında ulusal mimarlık akımı özellikle cephe tasarımında vurgulanmayaçalışıldığını
söyleyebiliriz. Bu dönemin mimarlarına ait çizimleri ve yapıları incelediğimiz de
özellikle cephelerin zengin bir biçimde ele alınma arzusu kendini gösterir.
Bu akımın etkisiyle oluşturulan
eserler İstanbul, İzmir kadar Ankara'da da güzel örnekleri vardır. Bunların
başlıcaları:
İttihat Terakki Ankara binası-Hafi Bey 1915-1920, CHF Mahfeli-
Vedat Tek-1924, Ankara Palas-1924-1928, İş Bankası binası Gulio Mongeri
1926-1929, Osmanlı Bankası Ankara şubesi binası 1926, Ziraat Bankası Genel
Müdürlüğü Gulio Mongeri-1926-1929, Gümrükler Başmüdürlüğü Mongeri-1928,
Hariciye Vekaleti-1927, Etnografya Müzesi Binası Arif Hikmet Koyunoğlu 1927, Türk
Ocağı Binası Arif Hikmet Koyunoğlu 1927-1930, Evkaf Apartmanı Mimar Kemalettin
1927-1930, Büyük Otel 1924, Çocuk Esirgeme Kurumu binası-Çocuk Sarayı 1927.
Ancak 1930'lara gelindiği zaman
bu akım, hem Batı'ya karşı daha modern görünme iddiası hem de artık yeni
rejimin geçmişle olan bağını koparması gerektiği düşüncesi de bu akımı
sonlandırmıştır.
Birinci Ulusal Mimarlık, yeni
teknolojiye ayak uydurmaktan ve çağın gereksinmelerine yanıt vermekten uzak,
seçmeci, biçimsel, duygusal, akademik bir akım olarak kalmıştır[7].
II.2. II. Ulusal
Mimarlık Akımı
İkinci Ulusal Mimari
Akımı veya Yeni Yöreselcilik 1939 ile 1950 yılları
arasında Türkiye Cumhuriyeti’nde etkisini göstermiş ve
dönemin yükselen totaliter ve milliyetçi düşünce ve üsluplarından etkilenmiş
bir mimarlık üslubudur. Bu
dönemde tıpkı Akım’ında olduğu gibi Osmanlı mimarisi ve özellikle Selçuklu yapılarının
mimari özellikleri temel alınmıştır. Bu iki mimari anlayışa ek olarak Türk
konut mimarlığının özellikleri de bu akımın uygulayıcıları tarafından
kullanılmıştır.
Ağırlıklı olarak klasik Osmanlı
formlarını kullanan Birinci Ulusal Mimarlık Akımı zamanında
gericilik olarak nitelendirilmişse de, İkinci Ulusal Mimarlık
Akımı bu şekilde bir eleştiriye pek maruz kalmamıştır. Bunun en önemli
nedenlerinden birisi modern mimarinin öğelerinin ikinci üslupta
daha yaygın kullanılmasıydı. Kolay monte edilebilen hafif taşıcı sistem ve
mekânlara cömertçe güneş ışığı sağlayan geleneksel ahşap ev mimari öğeleri,
İkinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın beklentilerini fazlasıyla karşılamıştır.
IV. Sonuç ve
Değerlendirme
Ankara’da yüzlerce yılda oluşmuş
bir şehir dokusu ve şehir mimari kimliği bulunmaktadır. Osmanlı-Türk döneminde oluşan
”Tarihi Şehir Dokusu” yangın ve yıkımlarla büyük ölçüde yok olmuştur. Korunabilmiş
olan sokaklar ve mimari kimlik, Eski Ankara denilen ve geleneksel şehir
dokusunun yer aldığı Kaleiçi ve çevresindeki tarihi şehir merkezinde
yoğunlaşmıştır. Hacıbayram çevresinde,
Hamamönü ve Hacıdoğan vb. mahallelerde de bu dokunun izlerine rastlanmaktadır.
Bu alanların hemen tümü “Kentsel Sit Alanı” olarak koruma altındadır.
Ankara’nın en önemli şehirsel ve
mimari kimliği Cumhuriyet Dönemi’nde inşa edilmiştir. Erken Cumhuriyet Dönemi
mimari akımları olan “I. ve II. Ulusal Mimarlık Akımı” sonucunda yapılan bu
anıtsal yapılar günümüzde Atatürk Bulvarı’nın her iki yanında ve Yenişehir’de bulunmaktadır.
Ankara’da “Şehir Kimliği” giderek
tamamen değişmiş, gecekondulaşma,
plansız şehirleşme, betonlaşma olgusu, taşıt trafiği karmaşası, otopark sorunları ile “Çağdaş” olmayan bir “Şehir
Kimliği” oluşmuştur. Ancak, halen
kimliğini koruyan tarihi kesimler ile yeni gelişmekte olan yeni şehir parçaları
bulunmaktadır. Yer yer arabesk denilebilecek uygulamalar ile henüz “Kimliğini
Arayan” bir şehir görünümündedir.
Ankara’da yeni bir şehir planlanmasında
ve her türlü mimari eserin tasarımında öncelikle bu iki baskın (Osmanlı ve
Cumhuriyet) kültürel kimliğin sürekliliğine önem verilmelidir. Mimari
tasarımlarda ve şehirsel tasarımlarda bu iki kültürel kimlik ögeleri yer
almalı, modern mimarlığın gerektirdiği her türlü çağdaş malzeme ve tasarım
gelenek ile yoğrulmalıdır. Ayrıca, iklimsel veriler, sosyal ve kültürel veriler
de önemli tasarım girdileridir.
Selçuklu eseri bulunmayan bir
Cumhuriyet Başşehrinde sahte ve yapay birtakım ögelerle, cephelere çini, kemer,
kümbet vd. ögeler eklemlenerek yapılan tasarımlar doğru değildir. Sivri
kemerler, geniş saçaklar, cumba benzeri çıkmalar, Osmanlı ve Selçuklu
bezemeleri, vb. farklı yapılarda farklı bileşimi ile bir araya gelmekte, fakat
bu bir araya gelişlerin hepsi “Osmanlı-Selçuklu” mimarisi olarak
isimlendirilmektedir[8].
Bu uygulamalar genel anlamıyla, yüzeysellik, ucuzluk, gösterişçilik, kendini
olduğundan daha değerli ya da önemli gösterme hali olan “Kitsch” niteliğinde
olacaktır[9].
Kitsch, grafikten endüstri tasarımına ve mimarlığa kadar uzanan geniş bir
alanda estetik düzey düşüklüğünü nitelemek için kullanılır.
Son zamanlarda yapılan bazı yapıların
kimliği ve mimari karakterleri yoktur. Selçuklu, Osmanlı taklidi yapılar
kentlere dayatılmaktadır. Bu anlayış hem Selçuklu hem de Osmanlı’nın özgün
niteliği olan mimariye saygısızlıktır. Ankara’da son yıllarda yapılan “Kent
Kapıları” eklektik mimarisi ile ne yazık ki boşa harcanan emek ve ülke
kaynağıdır (Fotoğraf 7).
Aynı zamanda kentlerin, kimlik
değerlerini ortadan kaldıran birtakım yapılaşmalardır. Bu yapıların çevreyle,
günümüzün mimarlık anlayışı ile kentin geleceğe taşınmasıyla uzaktan yakından
ilgisi yoktur. Tüketim toplumu ile tevazu toplumu olan Selçuklu’nun yan yana
getirilmesi son derece yanlıştır. Bu tür tasarımlar tamamen dogmatik, ideolojik
anlayışla kentlere dayatılmaktadır. Ortaya
çıkan yapıtlar eklektik bir üslup taşımaktadır. Tarihi birebir kopyalama çabası
yaratıcılığı engellediği gibi, gelecek nesillerin görüşlerini ve estetik algılarını
da sınırlandırıyor.
Fotoğraf 7. ANKARA BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ’NİN ATATÜRK BULVARI CEPHE GİYDİRMELERİ: SGK ANKARA İL MÜDÜRLÜĞÜ
BİNASI, ESKİ VE YENİ HALLERİ
(Kaynak : http://www.moblogankara.org/mimarlardan/2014/12/16/okul-cephelerinden-cumhurbakanl-sarayna-mimari-temsil-olarak-osmanl-seluklu-ve-ulusun-millet-olarak-yeniden-nas
Erişim 15.06.2015)
Binlerce yıllık tarihsel ve
kültürel geçmişin izlerinin titizlikle korunması, Cumhuriyet Dönemi eserlerinin
saptanması, belgelenmesi ve korunması ile Ankara Şehir Kimliği çağdaş ve ileri
bir kimlik olarak uluslararası ortamda tanınabilir. Ankara bir Cumhuriyet
Başşehri olarak çağdaş ve modern mimari ve planlamalarla yeniden ele
alınmalıdır.
Aksi takdirde, kültürel
değerlerini ve doğal çevresini yok eden geri kalmış bir şehir olarak giderek
çöküntüye uğrayacaktır. Son yıllarda artan doğal ve tarihsel çevrelerin
yıkımına yönelik uygulamaların, anlamsız kopya mimari ile inşa edilmiş
“Arabesk” yapılaşmaların bir an önce durdurulması gereklidir.
KAYNAKLAR
Acer, Ö., “I. Ulusal Mimarlık Akımı”, https://www.academia.edu/4070668/%C3%96zlem_ACER_I.Ulusal_Mimarl%C4%B1k_Ak%C4%B1m%C4%B1
(Erişim Tarihi 13.06.2015)
Aslanoğlu, İ., 2010, “Erken
Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı 1923 – 1938”, Bilge Yay. İstanbul.
Batuman, B., “Okul
Cephelerinden Cumhurbaşkanlığı Sarayı”na: Mimari Temsil Olarak Osmanlı-Selçuklu
ve Ulusun Millet Olarak (Yeniden) İnşası”, Arredamento Mimarlık Dergisi, Sayı: 285, 2014/12,
s. 65-73.
http://www.moblogankara.org/mimarlardan/2014/12/16/okul-cephelerinden-cumhurbakanl-sarayna-mimari-temsil-olarak-osmanl-seluklu-ve-ulusun-millet-olarak-yeniden-nas
(Erişim Tarihi: 15.06.2015)
Özdeş, G.,
1953,
“Türk Çarşıları”, Doçentlik Çalışması, İ.T.Ü. Mim. Fak., Pulhan Mat.,
İst.
Tunçer, M., 2008, TMMOB, Mimarlar
Odası, Ankara Şubesi, ”Ankara’da Kentsel Kimlik Oluşumu, Değişimi,
Bu Bağlamda Kentsel Koruma Ve Dönüşüm Projeleri”, Ankara.
Tunçer, M.,
2014, “Ankara’da Vakıf Mülkiyetindeki Bedesten ve Hanların Gelişimi ve Şehir
Ekonomisinin Dönüşüm Süreci (15-20.YY) “, Vakıf Haftası, TOBB
Üniversitesi-Ankara, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve TOBB Üniversitesi işbirliği
ile gerçekleştirilen "Vakıf ve
İktisat Sempozyumu".
Tunçer, M.,
2009, “Kent
Ve Kent Kimliği: Ankara” Ankara’da Belediye Hizmetleri Sempozyumu, Tüketici
Hakları Derneği Ve Çankaya Belediyesi Ankara.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Birinci_Ulusal_Mimarl%C4%B1k_Ak%C4%B1m%C4%B1#/media/File:Ziraat_Bankas%C4%B1_5.JPG)
(Erişim Tarihi 13.06.2015)
http://www.mimarlikmuzesi.org/Gallery/Photo_6_1_kimlik-arayisi-iulusal-mimarlik-akimi.html
(Erişim Tarihi 13.06.2015)
http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hayat/27195772.asp,
(Erişim Tarihi 15.06.2015)
[1] Özdeş,
G., 1953, “Türk Çarşıları”, Doçentlik Çalışması, İ.T.Ü. Mim. Fak.,
Pulhan Mat., İst.
[2]
Tunçer, M., 2008, TMMOB, Mimarlar
Odası, Ankara Şubesi, ”Ankara’da Kentsel Kimlik Oluşumu, Değişimi,
Bu Bağlamda Kentsel Koruma Ve Dönüşüm Projeleri”, Ankara.
[3] Tunçer,
M., 2014, “Ankara’da Vakıf Mülkiyetindeki Bedesten ve Hanların Gelişimi ve Şehir
Ekonomisinin Dönüşüm Süreci (15-20.YY) “, Vakıf Haftası, TOBB
Üniversitesi-Ankara, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve TOBB Üniversitesi işbirliği
ile gerçekleştirilen "Vakıf ve
İktisat Sempozyumu".
[4] Tunçer,
M., 2009, “Kent
Ve Kent Kimliği: Ankara” Ankara’da Belediye Hizmetleri Sempozyumu, Tüketici
Hakları Derneği Ve Çankaya Belediyesi Ankara.
[5] http://www.mimarlikmuzesi.org/Gallery/Photo_6_1_kimlik-arayisi-iulusal-mimarlik-akimi.html
[6] Acer,
Ö., I. Ulusal Mimarlık Akımı, https://www.academia.edu/4070668/%C3%96zlem_ACER_I.Ulusal_Mimarl%C4%B1k_Ak%C4%B1m%C4%B1
(Erişim Tarihi 13.06.2015)
[7] Aslanoğlu, İnci, 2010, Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı 1923 – 1938, Bilge Yay.
İstanbul.
[8]
“...“Osmanlı-Selçuklu” mimarisine ilk referans,
2005 yılında yeni okul binalarının bu “üslupla” inşa edileceğini ilan
etmesiydi. Okulların hemen ardından, 2006 yılında bu kez de Adalet Bakanlığı
tarafından yeni yapılacak adliye binalarının “Osmanlı-Selçuklu mimarisi ile”
inşa edileceği ilan edildi. “ Batuman,
B., Okul Cephelerinden “Cumhurbaşkanlığı Sarayı”na: Mimari Temsil
Olarak Osmanlı-Selçuklu ve Ulusun Millet Olarak (Yeniden) İnşası, Arredamento Mimarlık Dergisi, Sayı:
285, 2014/12, s. 65-73.
[9] Kitsch; en öz anlamıyla imgelerde,
objelerde, mimaride, filmlerde, müzikte, giyimde, fikirlerde ortaya çıkabilecek
işlev ve form uyumsuzluğu/çelişkisidir. İçerik söz konusu olduğunda biçim absürt
ve yapay duruyorsa iste o şey çok yüksek ihtimal ile kitsch olur. Popüler
kültürün zevksizliğinden; yegane bir şeyi çoğaltarak, yayarak
basitleştirmesinden "kitsch" yakıştırması yapılabilecek bir çok şey
ortaya çıkar. Almanca-Türkçe sözlük bu kelimeyi “ilkel yollardan duyguları harekete geçirmek
isteyen sözde sanat eseri; sanat değeri olmayan değersiz eser, bayağı şey, zevksizlik"
şeklinde tanımlamaktadır
No comments:
Post a Comment