3386 Sayılı Kanunla Değişik 2863 Sayılı Kültür Ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununda Yapılacak Değişikliklerle İlgili Bakanlıkça
Hazırlanmakta
Olan Taslakta Yeralacak aşağıdaki başlıklar ile ilgili görüş
ve önerilerim aşağıdadır.
(2003 Yılında yazdığım görüş yazısı)
I) 2863 sayılı Kanunda yer alan kültür
ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımların yeniden düzenlenmesi;
· Tabiat varlığı tanımının kaldırılması, (Birçok yerde Kültür Varlıkları doğal çevre ile bir bütündür.
Tabiat Varlığı tanımı kaldırılarak “DOĞAL SİT ALANLARI” korumasız mı
bırakılacaktır? Kültür Bakanlığı’nın
doğal sitlere karşı tutumu bilinmektedir. Üzerlerinde Doğal Sitleri
atmak istemektedirler ama içiçe olan bir çok yerde (Antalya, Patara, Göreme,
Pamukkale, Boğaziçi vd..) neler olacak. Arkeolojik, kentsel sitler korunurken
doğal sit alanları ne olacak?)
· Peri bacaları, tarihi mağaralar ve kaya sığınaklarının kültür
varlıkları tanımı kapsamına alınması, (Yanlış,
bunların bir çoğu doğal oluşumlardır. İnsan eylemleri ile barınmaya uygun hale
getirilmişlerdir. Doğal niteliklerini korumak gereklidir.. Yer altı şehirleri
de bunlara en iyi örneklerdir. Bunların DOĞAL, ARKEOLOJİK; TARİHSEL SİT olarak
değerlendirilmesi gereklidir)
II) Korunması gerekli taşınmaz
kültür varlıklarına yapılacak inşai ve fiziki müdahalelerin yeniden
belirlenmesi;
· Taşınmaz kültür varlıklarının koruma alanları ve sit alanlarında
ruhsata tabii olmayan bakım ve basit onarımların belediyelerin izni ve denetimi
ile yapılması, (Bakım ve basit
onarımların belediye izni ve denetiminde yapılması ancak son aşamada Koruma
Kurulu büro müdürlüğünün kontrolü iyi olur diye düşünüyorum..Yani Belediyelere
güvenim yok!)
· Tescilli münferit kültür varlıklarında yapılacak bakım ve basit
onarımların koruma bölge kurulu müdürlüklerinin izni ve denetimi ile
gerçekleştirilmesi, (Hangi onarımların basit onarım olacağına ilişkin; İlke
Kararı, Geçiş Dönemi Yapılaşma Koşulları ya da Koruma Planı Kararı varsa
uygundur aksi taktirde yanlış uygulamalara yol açabilir)
· Kültür varlıklarına ilişkin uygulama ve işlemleri yürütmek üzere
belediyelerin bünyesinde teknik birimlerin oluşturulması, (Bu öteden beri söylediğimiz önemli bir konu. Ancak gerekli
teknik elemanları Belediyeler, özellikle küçük belediyeler nasıl bulacaklar..
Bunların kurulmasında gerekli personel de tanımlanmalı ve yörenin özelliğine
göre mimar, restorasyon uzmanı mimar, arkeolog, korumada uzman şehir plancısı,
sanat tarihçi, peyzaj mimarı vd.. adet ve nitelikleri belirlenmeli..Başlangıçta
Belediyelere Koruma Kurulları Büro Müdürlükleri yardımcı olabilir.. Ama,
özellikle Büyükşehirlerde böyle birimlerin kurulması iyi sonuçlar veriyor.
Bunları görev ve yetkileri ile sorumlukları belirlenmeli..)
III) Kamu kurum ve
kuruluşlarına, tescilli kültür varlıklarının kamulaştırma yetkisinin verilmesi,
zilyetlikle ilgili sorunun çözümlenmesi;
· Kültür ve Turizm Bakanlığınca belediyelere yalnız kültürel amaçla
verilen kamulaştırma izninin, her türlü tescilli kültür varlığını kamulaştırmak
üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarına verilmesi, (Yapıların kamulaştırma amacına aykırı kullanılmaması için
gerekli önlemler alınmalı. Kamu kurum ve kuruluşlarının özellikle misafirhane,
yerel birim vd. kullanımları için taşınmaz kültür varlıklarının
kamulaştırılarak, onarılmasına yönelik kararlar yasada yer alırsa hem yeni bina
yapımı için israf edilmez hem de tarihsel yapılar değerlendirilir ve
korunur.)
· Taşınmaz kültür varlıkları ve koruma alanlarındaki zilyetlikle ilgili
hususların Medeni Kanunun genel hükümlerine göre düzenlenmesi ,
IV) Sit alanlarının geçiş
dönemi yapı şartları ile koruma planlarının yapım süreçlerinin yeniden
düzenlenmesi;
· Sit alanlarında geçiş dönemi koruma şartlarının 3 ay içinde
belirlenmesi, koruma planlarının en geç 3 yıl içinde hazırlanması (20 yıl önce çıkarılan 2863 sayılı yasada da 2 yıl koşulu
vardı ama hala koruma planı olmayan yerler var. Demek ki bu işler yasa ile
olmuyor pek! Koruma Planlarının hazırlanması için yerel yönetimlere verilen
yetki yanısıra Kültür ve Turizm Bakanlığı, İller Bankası tarafından bu planların
hazırlanması, hazırlatılmasının da yasada yer alması gerekli. Bunun için önce
Bakanlık kendi içinde daha iyi örgütlenmeli, önemli yerlerin Koruma Planlarını
kendi yapmalı. İhale ile hele en az teklifi verene verilen planlarla bir yere
varılamayacağını acı bir şekilde gördük son yirmi yılda..)
·
Koruma planlarının
belgelerinin tamamlandığı tarihten itibaren koruma bölge kurullarınca 6 ay
içinde karara bağlanması, (Bu 6 ay çok
uzundur. 2 aya indirilmeli. Doğru dürüst yapılırsa, güvenilir bir grup tarafından
PDİK ve Koruma Kurulu’na artık çok fazla bir şey kalmaz. Bu süreç MUTLAKA
kısaltılmalıdır. Herkesin korumaya olan inancını –varsa ve kaldıysa-
sarsmaktadır!!)
· Koruma bölge kurullarınca uygun görülen planların Belediye Valilik veya
ilgili Bakanlıkça 3 ay içinde onaylanmaması halinde re’sen kesinleşerek
yürürlüğe girmesi, (Niye bir aydan üç
aya çıkarılıyor. Zaten gecikilmiş planlar. 1 ay yeterlidir. Hatta fazladır
bile..)
· Koruma planlarının yapımı için belediyelere aktarılmak üzere İller
Bankası Genel Müdürlüğü bütçesine ödenek konulması, (Yani bu planları hazırlamak için öyle çok büyük paralar mı
gerekiyor ama gene de küçük belediyeler için gereklidir..)
· Koruma planları ve çevre düzenleme projelerinin yapımı ve
değişikliklerine ilişkin usul ve esasların yönetmelikte belirlenmesi, (Gene yıllardır söylenen bir konu. Bunun bir
an önce çıkarılması gerekli çünkü her plan ayrı bir teknikle, yöntemle
hazırlanıyor. Hepsi de koruma planı!)
· Sit alanlarının ilanından önce imar mevzuatına uygun olarak alınmış
olan her türlü yapı ruhsatiyesi ve eklerine göre inşaatın tamamlanabileceği
hükmü getirilerek, müktesep haklarla ilgili düzenlemelerin yapılması, (TAMAMEN YANLIŞ bence. Sit alanı ilanından
önce çok aykırı bir yapı, yapı grubu için ruhsat alınmış olabilir.Ve de bu
yapılar yapılaştığında ortada korunacak pek de bir şey kalmamış olabilir. Bu
nedenle yapı ve ruhsatları, mimari projeler irdelenerek bu karar verilmeli.
Müktesep hak kavramına da katılmıyorum. Bir planla verilen hak diğer planla -
kamu yararı varsa- alınabilir. Nitekim Ankara ULUS da böyle
uygulamalarımız olmuştur.)
· Süreci içinde başlamamış olan inşaatların bu hükümlerden
faydalanamayacağı, (DOĞRUDUR)
V) 1. ve 2. grup tescilli
kültür varlığı taşınmazlardaki her türlü vergi, resim ve harçla ilgili muafiyetlerin
genişletilmesi;
· Tüm
taşınmaz kültür varlıkları ile koruma alanı ve sit alanı olmaları nedeniyle
üzerlerine kesin yapılanma yasağı getirilmiş taşınmazların da bu muafiyetten
faydalanmasının sağlanması , (DOĞRUDUR)
VI) 2863 Sayılı Kanunun;
araştırma, sondaj ve kazı yapmak hakkının sadece Kültür ve Turizm Bakanlığına
ait olduğuna ilişkin hükmüne ek hüküm getirilmesi;
· Gerçek ve tüzel kişilerin gerçekleştirmeyi planladıkları büyük alanları
kapsayan projelerde ihtiyaç duyulan yüzey araştırmalar için uzmanlaşmış ilgili
meslek gruplarına Bakanlıkça izin verilmesi,
(DOĞRUDUR)
VII) Koruma Yüksek Kurulunun
görev ve yetkisinin yeniden düzenlenerek, görevlerinin daha etkin hale
getirilmesi,
· Koruma Yüksek Kurulunun görevleri;
· Taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesine ilişkin
ilkelerin belirlenmesi,
· Koruma bölge kurulları arasında koordinasyonun sağlanması,
· Uygulamada çıkan sorunların değerlendirerek görüş verilmesi,
· Koruma bölge kurullarına yapılacak itirazların değerlendirilmesi,
· Koruma Yüksek Kurulunun toplantı sayısının artırılarak yılda en az iki
toplantıdan, altı toplantıya çıkarılması,
· Koruma Yüksek Kurulunun altı tabii üye ile beş temsilci üye olmak üzere
on bir üyeden oluşması,
(Yüksek Kurul’un özerk ve bilimsel bir yapıda oluşturulması daha doğru
olacaktır. Aksi taktirde Merkezi ve Yerel Yönetimlerin – dolayısıyla politik-
etkisi kaçınılmazdır.
· Tabii üyelerin, Bakanlık ve ilgili kamu kurumlarının yetkililerinden
oluşması,
· Temsilci üyelerin arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık, idare hukuku, bilim dallarından Bakanın teklifi, Başbakanın onayı
ile seçilecek beş öğretim üyesinden oluşması, (ŞEHİR PLANLAMA unutuldu galiba, koruma konularının çoğunluğu
büyük kentler, kentlerin büyük parçalarını ilgilendirmektedir. Başbakanın
onayına ne gerek var acaba. Bakanlık kendi belirleyemiyor mu! İlle de politik
bir tercih mi yapılacak!)
· Koruma Yüksek Kurulu başkanının Bakanlık Müsteşarı olması. (Tamamen yanlış! Bakanlık müsteşarı niye? Bu konuda yıllarını
vermiş öğretim üyeleri de başkan olamaz mı? Ayrıca, Başkan atamayla ya da
yasayla değil de Yüksek Kurulu’un kendi üyeleri arasından seçimle gelse daha
demokratik olur. )
VIII) Koruma Yüksek Kurulu ve
koruma bölge kurulu üyeliğinin süresi ve mali hakları ile ilgili düzenleme
yapılması;
· Temsilci üyelerin süresinin üç yıl olması, üyeliğin iki yıl daha
uzatılabileceği hükmünün getirilmesi,
·
Kurul üyelerinin huzur
hakkının artırılması ile ilgili düzenlemenin yapılması, (Bu çok önemli, kurul üyeleri tabiri caizse angaryadan
kurtarılmalıdır. )
IX) Koruma bölge kurulunun
teşkili, çalışmalarının yeniden düzenlenerek daha etkin hala getirilmesi;
· Koruma bölge kurulunun görevlerinin koruma kurulunun görevleri ile aynı
görevleri içermesi;
· Koruma bölge kurulunun üyelerinin, tabii ve temsilci üyelerden oluşması,
· Tabii üyelerin; görüşülecek konunun özelliğine göre ilgili kamu
kurumlarının temsilcilerinden oluşması,
· Temsilci üyelerin; idare hukuku, koruma konusunda uzmanlaşmış
arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık, şehir planlama dallarından birer temsilci
olmak üzere toplam beş üyeden oluşması, (Doğal sitler kalkacağına göre Peyzaj Mimarına gerek yok
doğal olarak!)
· Koruma bölge kurullarına Bakanlıkça talep edilen dallardan,
Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek iki kat üye arasından seçilecek iki
üye ile Bakanlıkça seçilecek üç üye atanması,
· Temsilci üyelerin halen Yükseköğretim Kurumlarından öğretim üyesi
emekli olmuş öğretim üyesi ile koruma konusunda uzmanlaşmış kişiler olmasının
tercih edilmesi, (Bu
da çok önemli Koruma Konusunda hiç bir birikimi olmayan kişiler Koruma Kurulu
üyeliği yapmaktadır. Hem de yıllarca.. Ve de kendilerinin çok şey
öğrendiklerini söyleyerek. Onların Koruma Kurullarında çok şey öğrenmeleri
ülkeye de herhalde çok pahalıya patlamaktadır..)
· Uygulamaya yönelik projelerin koruma bölge kurullarınca 6 ay içinde
karara bağlanması hükmünün getirilmesi, (Hangi
çağda yaşıyoruz. Yani el aya giderken 6 ayda koruma kurulu projeye karar
verecek de lütfen belediyeler de onu uygulayacak. Yapılar sapır sapır
dökülürken sevgili kurul üyelerimiz 1 –2 ay içinde hızlı bir şekilde karar
vermeliler. Zaten çok gecikilmiş bir konudur!)
· Cezai hükümlerin günün koşullarına uygun olarak yeniden düzenlenmesi, (Cezalar ağırdır ve denetimsizdir. Ancak, ağır ceza olmasa
idi hemen her şey yok olurdu. Özellikle para cezaları arttırılmalıdır. Hapis
cezaları da dengeli hale getirilmelidir. Örneğin belediye başkanları, ve
yetkililerinin ağır cezada yargılanmaları konusu çok acıklıdır. Kendi
yapmadıkları işlemler için olduğunda hele..)
X) Mevcut
tabii (doğal) sitlerle ilgili düzenleme yapılması;
· Bu alanlarda, Çevre ve Orman Bakanlığının ilgili mevzuat kapsamında
görevli ve yetkili olması hükmünün getirilmesi, (Çevre ve orman bakanlığı bu konularda (doğal sitler) çok
deneyimsizdir. Yeni bir kargaşa ortamı yaşanacaktır ve pek çok şeyin yok olması
olasıdır bu arada. Ancak, iki bakanlık ortaklaşa bir çalışma sürecine
girebilirlerse belki iyi bir sonuç alınabilir..Bence doğal sitler gene eskisi
gibi kalmalı, yeni doğal sit ilanında ve bunların planlanması ve yönetiminde
iki bakanlık ortaklaşa çalışmalıdır.)
· Mevcut kurullar ve yönetmeliklerin yeni kurullar teşkil edilip
yönetmelikler düzenleninceye kadar geçerli olacağı hükmünün getirilmesi,
· Mevcut koruma kurulu büro müdürlüklerinin koruma bölge kurulu
müdürlüklerine dönüşeceği hükmünün getirilmesi.
Yasa taslağında; umarım
taşınmaz kültür varlıklarının sahiplerine yönelik “PARASAL (maddi)”, “TEKNİK”
(Plan, proje) “MALZEME” yardımı oluşturulmasına ilişkin maddeler vardır. Ya da
Kentsel sit alanlarını birer “Konut
Stoku” olarak görerek bunların sağlıklaştırılmasına (altyapı ve sanitesyon
ıslahı) yönelik plan, projelerin ve uygulamaların yapılmasına yönelik öngörüler
yer almaktadır.
Ya da gene ümarım ki, Yasa
değişikliği, sadece Kültür (ve de Turizm) Bakanlığı’nın üzerinden “Doğal Sitleri”
atmak, ya da Bakanlık yetkilerini arttırarak Koruma Kurulları’nın zaten pek de
olmayan özerk yapısına son vermek için hazırlanmamıştır.
Artık Kültür Bakanlığı’nın
sadece tesbit ve tescil yapıp, göstermelik bazı planlarla yıllarca
oyalanmasının zamanı geçmiştir. Ülkesel ölçekte doğru dürüst koruma
politikalarının saptanıp, uygulamaya yönelik eylemleri gerçekleştirebilecek bir
yapıya kavuşturulması gereklidir. Bu da sanırım yukarıdaki bir kaç revizyon
maddesi ile gerçekleştirilemez.