Bazı
yazarlar için babasının bavulu ne ise, benim için de babamın daktilosu
benzerdir...
İlk daktiloyu ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum.. Ancak ilkokula
başladığımdan itibaren daktiloyu babamın Bulanık (Muş) Sağlık
Ocaklarında gördüğümü hatırlıyorum..
Daha sonra da sırasıyla 5. sınıfı okuduğum Ayaş Ortabereket Köyü , Yenikent Sağlık Ocakları ve nihayet Hacettepe üniversitesi ve
eve alınan küçük daktilo..
Doktor oğlu olarak, babamın yanına gittiğim Sağlık
Ocaklarında pek çok şeyi merakla incelerdim ..
Mikroskop, santürfüj cihazı, tüpler, renk renk
şişeler, lam, lameller, hasta yatağı, -varsa idrar ve gaita tahlil odası
(köşesi)-, vb..
Mikroskopa lam üzerine her türlü malzemeyi koyarak inceler, en
fazla büyüten mikroskopa sahip olmayı dilerdim..
Sanırım ayak altında fazlaca dolaşmayayım diye babam bana
boş arkası kullanılmış kağıtlar vermiş, masasına oturtarak yazı yazmam için
daktilo kullanımını öğretmişti..
Hatta Deneme Lisesinde, lise birde sınıfta
çakmış, haylaz bir öğrenci olduğumdan en azından sekreter olurum bir yerlerde
diye beni daktilo kursuna bile göndermişti lise 2. Sınıfta..
“Kara kara kartallar, kara kara kartallar, kara kara kartallar, kara
kara kartallar karlı dağlara konarlarJ
..”
On parmak daktilo yazmak için ilk başlarda yapmanız gereken,
her parmağı bir harfe koyup kaldırmadan yazmak ve yukarıdaki nakaratı onlarca
kez tekrarlamaktır.. Bunu beceremediğimden hala 2-4 parmakla yazarım, yıllarca
da binlerce sayfa araştırma, rapor, makale, kitap vb dokümanı böyle yazdım,..
İnanın en kolayı buJ
Her türlü daktilo gördüm sağlık ocaklarında, antika tuşlu, en
büyük şaryolusundan (chariot : Yazı makinesinin kâğıt takılan, tuşlara
vuruldukça ilerleyen bölümü) küçüğüne kadar..
Şaryolar iki yanda
büyük kağıtlar için -geniş omuzlu delikanlılar gibi- taşar, daktilo tuşları
parlak boncuklara benzer, insanı içine çeker..Renkli şerit takılanlara bir
düğme ile kırmızı-mavi bile yazabilirdiniz..
İlk olarak Yenikent Sağlık Ocağında 25-30 sayfalık ilk kitabım olan “Fıkralar” derlemesini
yazmış, ortasından da dikerek ciltlemiştim (kayıptır??)..Kapağını da hazırlamıştım,
okuduğumda en çok da annem gülmüştü fıkralara,
sanırım Saatli Maarif Takvimi yapraklarından seçmelerdi..
Babamın 1970’lerin başındaki Hacettepe’deki tez
çalışmalarında, Sağlık Ocaklarında sürdürdüğü “Çocuk Ölümlerinin Nedenleri”ne
yönelik araştırmasında yaptığı anketler önce mumlu kağıtlara yazılmış, daha
sonra teksir makinası ile sarı kağıtlara çoğaltılmıştı..
Henüz fotokopi makinesi
de keşfedilmemişti ve ekonomik olması açısından en pratik yöntem buydu.. Mumlu
kağıtta yapılan hatalar kırmızı tuhaf kokulu bir “correction” düzeltici ile
örtülürdü, tıpkı daktilodaki hatalarda harfin üstüne gelip beyaz düzeltici
kağıtla hatayı örtmek gibi.. Ancak tabii birkaç harf ya da satır hatası
yapıldığında düzeltme işlemi zor ve göze batıcı hal alıyordu, daksil’ler
çıktığı zaman bile kötü görünüyordu..O yüzden de o sayfaları yeniden yazardık
mecburen.. Anket dökümlerini elle tablolar yaparak yapmıştık henüz excel icad
edilmemişti..
Babamın araştırmaları sürdüğü için eve bir daktilo aldı, hep
beraber (!) kullanmaya başladık.. Daktilo tozlanmasın diye kapalı kutusunda
tutulur, kullanılacağı zaman itina ile açılır ve şeridi bitmesin diye de
ekonomik kullanılırdı..
ODTÜ de master yaparken bütün derslerimi
ve tezimi de bu daktilo ile yazmıştım.. Hala da ofisimde pikap ve makaralı
teyblerimle bir köşede biblo gibi durur..
Tabii bilgisayar çıktı o tıkırtıyı
başka birçok şeylerle birlikte özler oldum..
“Tık tık tık, tık tık
tık..zaman geçiyor tık..tık..tık..tık..”
Mehmet Tunçer ANILAR 3 / 18 Eylül 2013 Ankara
(Babamızın kaybından sonra kaleme alınmıştır)
No comments:
Post a Comment