Mimarlık, Kentsel Tasarım, Şehir Planlama, Bölge Planlama, Arkeoloji, Tarihsel ve Doğal Çevre Korunması. Architecture, Urban Design, Urban Planning, Regional Planning, Historical Preservation, Archaeology, Natural Environment Preservation.
Sunday, February 7, 2010
PLANLAMA - DEPREM : BOLU ve DÜZCE ÖRNEKLERİ
Fotoğraf Kaynak : http://www.egitimux.com/UserFiles/Image/deprem.jpg
PLANLAMA – DEPREM
“BOLU - DÜZCE ÖRNEĞİ”
Eylül 2001
Dr. Ahmet UZEL
Dr. Kamutay TÜRKOĞLU
Doç.Dr. Mehmet TUNÇER
I. GİRİŞ
Ülkemizde özünde spekülasyonun da bulunduğu yatırımcı tercihleri ve kaçak yapılaşma, beraberinde PLANSIZLIĞI getirmiştir. Bu istenmeyen gelişmede politik tercihler de rol oynamaktadır. Varolan imar hukukunun gereği gibi görünüyorsa da ülke-bölge ölçeğinden kente-yerele doğru plan hiyerarşisine uyulduğu ise kuşkuludur.
Kent plancıları ile merkezi ve yerel planlama birimlerinin, bir iletişim ortamında iyiye ve doğruya birlikte ulaşabilecekleri bir düzen kurulamamaktadır. Varolan yasa ve yetki kargaşası sonucu oluşan sektörel / parçacı plan kopukluğu da kamu ve toplum yararları ile çelişmektedir. Uzun zamandır hedeflendiği halde, planlama-uygulama süreçleri bütünlüğü sağlanamamaktadır. Oysa parçacı ekonomik ve politik istemleri değerlendirmek gerçekçi bir tutum gibi algılanmakta, spekülatif ranttan kaçınılamamaktadır.
Toplum ve kamu yararı adına seçilmiş bütüncül hedefler, tam anlamıyla “meşru” gösterilememektedir. Kamu ve toplum yararı kavramları, batı örneklerinden de çıkarak sorgulanmak / yeniden değerlendirilmek istenmektedir. Yanı sıra, planlamayı, kentsel tasarımı ve mimarlığı / yapılanmayı sağlıklı buluşturmak arzulanmaktadır. Bu çok disiplinli uğraşta, bilimsel özerkliğin, yaygın, sürekli iletişimin ve işbirliğinin kaçınılmazlığı yadsınamamaktadır.
Statik – dinamik planlama eleştirel ortamından çıkarak, geçmişten günümüze oluşmuş sorunlar ve yanı sıra kazanımlar ayırdında yeni bir politika ve hukuk düzeni arayışları kaçınılmaz görünmektedir.
Böyle bir düşünce ve hazırlık ortamında, ülkemizde yaşanan “17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 Depremleri”, planlama ve uygulama ikilisinin hızlıca ele alınmasını zorunlu, hatta yaşamsal kılmıştır. Depremin ardından KHK şeklinde başlayan düzenlemeleri “İmar ve Şehircilik Yasa Tasarısı” izlemiştir. Birleşmiş Milletler UNDP öngörüsü olarak 1997 yılından bu yana “Afet Yönetimi Sisteminin İyileştirmesi” de gündemde bulunmaktadır. Yanı sıra, Avrupa Topluluğu’na girme hazırlıklarının sürdüğü bu dönemde, bunun gerektirdiği “Ortak Mevzuat” ve özellikle “Denetim Sistemi”, “Kaçak Yapılaşma Sorunları” ve “Korumacılık” açılarından bütünlük taşıyacak yasal düzenlemeler gerekmektedir.
II. PLANLAMA-DEPREM
Ülkemizin %92 sini kapsayan alanların derece derece deprem bölgeleri içinde yer aldığı bir gerçektir. Deprem zararlarının azaltılmasına ilişkin stratejilerin geliştirilmesi ise zorunludur. Doğal olarak bu bağlamda risk almanın da dereceleri gündeme gelmektedir. Bu riskin en aza indirilme akılcılığı ise yadsınamaz.
Riskin ölçülebilirliği ve kavranabilirliği, üzerinde uzlaşılması gereken bir olgudur. Bu olgu, planlamaya girdi oluşturan çok sayıdaki etmenle doğrudan ilişkilidir. Bu ilişkiler, bütünü ise, ancak ve ancak bütüncül kent planlama / altyapı, üst yapı, donatı yapımı, organizasyonu ile somut olarak ortaya konulabilir.
Genellikle deprem öncesinde, planlama süreçlerinde bu riskin azaltılması sorunu, ancak sınırlı olarak algılanmakta ve göz ardı edilebilmektedir. Oysa bu algılama eksikliği, deprem sonrasında, dar alan ve dar zamanda bir panik ortamı oluşturmaktadır. Bu son iki büyük deprem sonrası yaşananlar bunun üzücü ve somut örneklerini sergilemiştir.
Deprem sonrası karşılaşılan yerleşme sorunları kuşkusuz deprem öncesi eksiklik ve yanlışlara dayanmaktadır. Bu olgu genel olarak plansızlık ve yanlış planlama sorunları olarak da tanımlanabilir. Bu gerçek, depremlerden bir süre sonra; bir bellek kaybı ile gene göz ardı edilebilmektedir.
Böyle bir bellek kaybının önlenmesi için en önemli araç, gene kuşkusuz, deprem öncesi varolan ve deprem sonrası da başvurulacak olan “PLAN BELGELERİ”dir. Belgelerin bu amaçla sürekli kullanılabilirliği, taşıması gereken niteliklerinin bulunmasına ve planlama sistem bütünü içindeki saygınlık, güvenirlilik ve yaptırım gücüne bağlıdır.
“PLAN BELGELERİ”nin dayandığı çok sayıdaki temel veri, ilke ve genel hükümlerin yanı sıra, deprem verilerine de dayalı kısıtlayıcı, yönlendirici ve özendirici doğru karar ve uygulama araçları içermesi ön koşuldur.
Alt ölçekli planlarda, deprem sonrası yerleşme alanları için özel olarak ve yeterli hükümler yer almayabilir. Oysa üst ölçekli nazım planlarda, çevre düzeni planlarında bu girdiler kesinlikle yer almalıdır. Bu da, doğru zamanda, doğru mekânda ve özellikle kamu malı topraklar üzerinde, tüm boyutları ile düşünülmüş, programlanmış ve planlanmış bir girdi anlamında olmalıdır.
Böyle bir girdinin, zaman ve boyut bilinmezlikleri nedeni ile esnek olması doğaldır. Yanı sıra, varolan ve sürecek olan yaşam ve mekânla ilişkileri açısından da ancak üst ölçekli planlarda yer alması gereği ortaya çıkmaktadır.
Planlamaya ilişkin bu tür eksikliklerin deprem sonrasında Yalova, Gölcük, İzmit, Adapazarı ve Düzce çevresinde yarattığı bunalımlar bilinmektedir.
Konu ve yerellik özelinde, deprem öncesi ve sonrası yaşananlarla da ilişkili olarak, Bolu-Düzce Alt Bölgesel Planlama sorunları aşağıda özetlenmiştir.
III. BOLU İLİ ALT BÖLGESEL PLANLAMA ÇALIŞMALARI
Bolu İli Çevre Düzeni 1998 yılı sonlarından başlayan bir süreçte Bolu Valiliği, Bayındırlık ve İskân İl Müdürlüğü tarafından hazırlatılmaktadır .
Bu çalışma; Bursa İl Bütününü içeren planlama çalışması benzeri olarak İl ölçeğinde yapılması bakımından öncü çalışmalardan bir ikincisidir. Merkezi yönetimin yerel birimi (Valilik, Bayındırlık İskân Müdürlüğü) tarafından ele alınarak sorunların çözümüne yönelik bütüncül yaklaşımlar getirmeyi hedefleyen bir planlama çalışmasıdır.
Bu kapsamda o dönemde Düzce ve Akçakoca İlçelerini de içeren Bolu İl sınırları bütününde gerekli araştırmalar, sentez ve değerlendirme çalışmaları hazırlanmış ve 1/100 000 ölçekte plan kararları geliştirilmiştir. Ayrıca, sorunların önceliklerine bağlı olarak, I. Öncelikli Planlama Alanı olarak belirlenen Düzce ve Akçakoca’yı içeren yaklaşık 83 000 hektarlık bir alanda 1/25 000 ölçekli çevre düzeni planlama çalışmaları başlatılmış ve tamamlanmıştır.
III.1. Yeni Yerleşim Alanları Yer seçimi ve Üst Ölçekteki Planlama Arasındaki İlişkiler
Bolu İli 1 / 100 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı uyarınca Düzce ve Akçakoca kesimlerine yönelik olarak hazırlanmış olan 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni planları 17 Ağustos depreminin öncesinde onaysız olmakla birlikte, hemen hemen tamamlanmış ve ölçeğin gerektirdiği ayrıntıda makro planlama ve yerleşim kararları verilmiş idi.
12 Kasım 1999’da tekrarlanan ve bu defa merkez üssü Bolu İli, Düzce ve Kaynaşlı İlçeleri olan depremde, bu bölge, büyük can ve mal kayıpları vermiştir.
Deprem felaketleri öncesi; Bolu İli Çevre Düzeni Planı (1/100 000 Ölçekli) ile Düzce ve Akçakoca Kesimi 1. Etap 1/25 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planlarının tamamlanmış ve prensipte uygun bulunmuş olmasına karşın, deprem sonrasında planlama çalışmaları durdurulmuş ve yeni yapılacak olan Bolu İli 1/25 000 ölçekli jeolojik etüt çalışmasının beklenmesine karar verilmiştir.
Ancak, Düzce, Cumayeri, Gölyaka ve daha sonraları Konuralp’e yönelik olarak yapılan Afetzede Yerleşim Alanları yer seçim sürecinde bu makro kararlar dikkate alınmamış bu çalışmalardan bağımsız olarak yeni yerleşim alanları saptanmıştır.
Düzce çevresi için de aynı tutum izlenmiş, özellikle kuzey-doğu kesimleri ağırlıklı olmak üzere Bayındırlık İskân Bakanlığı tarafından deprem konutları yer seçimi yapılmıştır.
III.2. Bolu ve Düzce’nin Yönetimsel Olarak Ayrılması ve Planlamaya Etkileri
Bolu İli yönetsel sınırları içinde bulunan Düzce ’nin ayrılarak ayrı bir İl haline getirilmesi süreci ile de, Düzce-Akçakoca kesimine yönelik 1/100 000 ve 1/25 000 ölçekli planlama çalışmalarının kaderi belirsiz bir hale gelmiştir.
Bunun nedenleri arasında;
• Deprem sonrası bölgede yaşanan nüfus hareketleri ve 2000 yılı nüfus sayım sonuçları doğrultusunda planın yeniden güncellenmesi gereksinimi,
• Afetzede yeni yerleşme alanları, prefabrik yerleşimler, çadır kentler, çevre yolu gelişimi vb nedenlerle plan revizyonun gerekli olması,
• Düzce Valiliği’nin Bolu Valiliği tarafından yaptırılan planlama çalışmalarını yeterli ve değerli bulması, ancak kendi görüşleri doğrultusunda yeniden ele almak istemesi,
sayılabilir.
Bolu ve Düzce İlleri yetkilileri ile Bayındırlık İskân Bakanlığı ilgililerinin ortak görüşü ise;
• Bolu Valiliği’nin bu güne kadar sürdürdüğü planlama çalışmalarının sürdürülmesi, Düzce’ye ilişkin olanlarının bundan böyle Düzce Valiliği tarafından tamamlanması;
• Düzce Valiliği’nin 1/100 000 ve 1/25 000 ölçekli planlama çalışmalarını deprem sonrası gelişmelere ve Düzce kent merkezi planlamalarına bağlı olarak yeniden ele alması,
• Bolu İli planlamasının sürdürülerek, güncel veriler doğrultusunda sonuçlandırılması,
olarak tanımlanabilir.
Bu dönemde, Düzce yerleşiminin deprem sonrası 1/5000 ve 1/1000 ölçekli plan ilave ve revizyon çalışmaları Düzce Belediyesi tarafından başlatılmış, ancak bu çalışmalarda da 1/100 000 ve 1/25 000 ölçekli çalışmalardan yeterince yararlanılmadan planlama çalışmaları sürdürülmüştür.
III.3. Afetzede Yerleşim Alanları Yer seçimi ve Planlaması
17 Ağustos 1999 tarihinde Doğu Marmara’da yaşanan deprem felaketi sonrasında, ağır hasar gören yerleşimler ve yakın çevresinde, “Marmara Earthquake Emergency Recovery Project” kapsamında Dünya Bankası kredisi ve Başbakanlık Proje Uygulama Birimi (PİUB) aracılığı ile “Afetzede Yerleşim Alanları” yer seçimi, planlaması ve uygulama çalışmaları yapılmıştır .
Bu çalışmalar kapsamında öncelikle ve ivedilikle; afetzede yerleşim yerleri için jeolojik bakımdan sağlam zeminler aranmıştır. Yeni yerleşme alan yer seçimleri, doğrudan ve hızlı bir şekilde PİUB ve Bayındırlık İskân Bakanlığı temsilcileri tarafından, depremin merkez üssü Marmara çevresinde yer alan Gölcük, Adapazarı, İzmit çevresinde yoğunlaşacak şekilde yapılmıştır. Daha önceden saptanmış bazı yerler ile yeni seçilen ve jeolojik etütleri yapılan sağlam zeminlerde yer seçim kararları oldukça hızlı bir şekilde verilmiştir. Bu yer seçim kararlarının bazılarının politik seçmeler olduğu bilinmekle beraber, genellikle daha önce belirlenmiş, bazen kentsel yerleşmelerden oldukça uzak, altyapısı bulunmayan yerler seçilmiş, hâlihazır haritaları hazırlanmış, jeolojik etütleri yapılmış ve planlanmıştır.
Bu ilk büyük ve güçlü depremde, Bolu çevresinde de kısmen hasar gören Gölyaka, Düzce ve Cumayeri çevresinde daha küçük ölçekte yeni yerleşim alanları saptanmış ve planlaması yapılmıştır .
Planlama çalışmaları, mimari projelerin dış veri olarak verilmesi ile toplam 4 ay gibi sürede, çok hızlı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Tünel kalıp sistemi ile gerçekleştirilecek bir tasarım yapılarak, vaziyet planları ve uygulama imar planları hazırlanmıştır. Toplam 9 ayrı yerleşim biriminde yaklaşık 16 500 konutun planlaması yapılmıştır.
III.4. Düzce’de Yeni Planlama Sorunları
Düzce’de deprem konutları için yeni ve hızlı yer seçiminin Düzce merkezinden kopuk oluşu doğal karşılanmıştır. Bu kopukluk, deprem sonrası yeniden tanımlanması gereken eski yerleşik alanlar ve yeniden kurgulanması gereken kent merkezine görelidir.
Düzce’de kent merkezinin ve yerleşik alanların, geleceğe özel bir plan ve özel bir dokuda taşınabileceği kesindir.
Çevre Düzeni Planı, hem merkez, hem de çeperlerdeki gelişmeleri, kuşkusuz depremin dışındaki etmenleri de dikkate alarak tanımlamıştır. Düzce Kentinde deprem için konut yer seçimi bu plan öngörülerine kısmen uyum göstermektedir. Plan, tarım alanları ve su havzalarının korunması ilkesine dayalı olarak desantralizasyonu öngörmektedir.
Deprem Konut Alanları ile Merkez arasında kalan alanların ise değinilen Çevre Düzeni Planı’na göre tanımlanması ve merkezle ilişkilerin, ulaşım sisteminin de buna göre geliştirilmesi söz konusu olacaktır.
Özellikle kuzeye, Akçakoca’ya doğru yönlendirilmiş Çevre Düzeni Planı öngörüsü olmayan, devlet yolu geçişi, deprem konutları aracılığı ile gelişecek yeni konut çevresi ile ilişkisi açısından yeniden sorgulanmalıdır.
Deprem sonrası Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın yayımladığı genelgelerden doğan izlenimler, jeolojik verileri, planlama girdileri içinde olması gerekenden çok öne çıkartmıştır. Oysa yeni yerleşme alanlarını sadece deprem / jeoloji girdileri ile irdelemek, planlamanın diğer seçmelerinin göz ardı edilmesi anlamına gelmemelidir. Tarım alanları ve kırsal yerleşmeler ile su havzaları ve ormanlar bu bağlamda önem taşımaktadır.
Yersel, bütünden kopuk planlama / karar süreçlerinde oluşan, özellikle endüstriye yönelik deprem sonrası zorunluluk gibi algılanan istihdam yaratıcı ve çevresinde yer seçmeleri özendirici varolan ve süren girişimlerin de bu kapsamda ve revize Çevre Düzeni Planı kapsamında yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bütün bu olgular sürekli yaşatılan, yaşatılması gereken bir “Üst Ölçekli Plan”ın vazgeçilmezliğini tekrar ortaya koymaktadır.
III.5. Bolu – Düzce Alt Bölgesel Planlamasına İlişkin Genel Değerlendirmeler
Görüldüğü gibi; bölgesel ve alt-bölgesel planlama çalışmaları ile kent planlama çalışmaları arasında ve afetzede yerleşim alanları yerleşim alanları yer seçim ve planlanmasında yeterince eşgüdüm sağlanamamış, tüm bu çalışmalar birbirinden bağımsız ve kopuk olarak süregelmiştir.
Böylece, özellikle Düzce çevresinde üst ölçekten gelen planlı bir gelişim şansı kaçırılmıştır. Bunda yönetsel kargaşanın yanı sıra, deprem koşullarında hızlı hareket etme gereği de rol oynamıştır.
Süregelen planlama çalışmalarında eşgüdüm sağlama görevi Bayındırlık İskân Bakanlığı ve bağlı Bayındırlık İskân Müdürlüklerinindir. Yerel yönetimleri de devreye sokarak planlama çalışmalarının çok başlı olmaktan çıkarılması ve yönlendirilmesi gereklidir.
Düzce ve Bolu’da birbirinden kopuk olarak sürdürülmekte olan bölgesel, kentsel ve yerel / mevzi planlama çalışmaları, mutlaka birbiri ile ilişkilendirilerek doğru ve gerçekçi planlama kararlarına erişilmelidir.
Bolu ilinde 1/100 000 ölçekli planlama çalışmalarının bir an önce tamamlanarak, İl Konseyi toplantısında yapımına karar verilen ve II. Öncelikli Alt Bölge olarak belirlenen “Bolu-Gerede Aksı” 1/25 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planları hazırlanmalıdır.
Düzce’de ise; Bolu İli 1/1000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı kapsamında hazırlanmış ve onama aşamasına gelmişken durdurulmuş bulunan, deprem sonrası koşul ve verileri uyarınca yeniden gözden geçirilmesi gereken 1/100 000 ve 1/25 000 ölçekli planlar; hızla yaşama geçirilmeli, güncel veriler doğrultusunda alt ölçekli (kentsel) planlama çalışmaları hızla yapılmalıdır.
IV. SONUÇLAR
“Planlama – uygulama İkilisi” ile igili bu tür yeni yaklaşımlar, planlarda “afet riskli” alanların risklerinin azalmasını sağlarken kendi etkinliği ve saygınlığını da pekiştirecektir. Kaçak yapılaşmayı özendiren etmenleri, imar affı ve ıslah planları ile ilgili yanılgıları azaltacaktır.
Bu durum, yürürlüğe girdiği 1985 yılından bu yana denetim mekanizması işletilemeyen 3194 Sayılı Yasa’nın değiştirilmesini de kapsayan yeni denetim süreçlerinin oluşturulması için kışkırtıcı da olacaktır. Yetki ve sorumlulukta akılcı dengelerin ve bağların kurulmasına katkı sağlayacaktır. Afet öncesi ve sonrası zorunlu olan çok girdili bir EŞGÜDÜM’ün de en önemli hukuksal dayanağını oluşturacaktır. Planlamanın “ÇAĞDAŞ AFET YÖNETİMİ” ve “AFETLERE İLİŞKİN MİLLİ PLAN”ın 1940’lı yıllardan beri geliştirilme çabalarındaki vazgeçilemezliği anlaşılacaktır. Deprem / Afet sonrası doğan konut gereksiniminin de ötesinde, işyeri kayıplarını yanıtlamak / istihdam yaratmak adına “plan bütünü”nün öngörmeyeceği başka / büyük kullanışlara karşı çıkabilecektir.
Böyle bir planlama ve uygulama ortamı toplumun bilinçlenmesine katılımına ve öz denetimine de olumlu katkı sağlayacaktır. Özellikle toprağın ekonomik bir değer olduğu bir sistemde, daha güvenilir, yarışan tekil fırsatları dışlayan, daha eşitlikçi bir ortamı oluşturabilecektir. Spekülatif yaklaşımları azaltabilecektir. Bir başka anlatımla, uzun vadeli önlemlerin en güvenilir hukuki bir temeli / aracı olabilecektir.
Planlama imar ve afet yönetiminden sorumlu, yetkili olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın varlığı da, bu nitelikleri ve gücü taşıyan böyle bir “Plan Belgesi”ni gerekli kılmaktadır.
Ancak böyle bir planlama ortamında, toplumsal gelişmelere dayalı, zaman içindeki değişmelere duyarlı bir esneklik içinde; doğru yanıtlar bulunabilir.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment