ANKARA'DA BİR MAKEDONYA
Türkiye gibi geri kalmış bir memleketin sanayileşme yoluna girerken sanayi merkezlerini parçalaması, yani bu merkezleri memleketin çeşitli yerlerine dağıtması en isabetli yoldur. Bu yol, hem çağımızın teknik şartları, hem Türk toplumunun sosyal sıhhati için seçilmelidir. Eğer böyle yapmazsak büyük şehirler etrafında, anormal nüfus yağılışının, sosyal huzursuzluk merkezleri olacak sanayi alanlarının getireceği meseleleri şimdiden göze almalı ve bunların sonuçlarına katlanmalıyız.
Bu cümleleri, Ankara da ve hemen belediye sınırları içinde büyük sanayi merkezinin kurulması çabalarını görerek yazıyoruz. Bu çaba, garip bir anlayışsızlıkla hem de özel sektörden geliyor. Ankara’nın Belediye sınırlarının içi olan Gazi Çiftliğinin bir kısmı ve onun bitişiğindeki Macun Çiftliği sanayi bölgesi olacakmış. İnsanın, pekiyi bırakalım olsun diyeceği geliyor. Bırakalım olsun ve 10 sene içinde bunlarda da en az 250,000 kişilik bir gecekondu mahallesi teşekkül etsin. Çünkü Ankara’da fabrikalar kuruluyormuş haberinin illerde ve köylerde ilk çalkantısı, Ankara’ya yeniden yüz binlerce insanın koşması olacak.
Sıkışık sanayi şehirleri on dokuzuncu asrın mahsulüdür. Çünkü on dokuzuncu asrın tekniği, sanayi, kömür, buhar ve insan merkezlerine bağlıyordu. Halbuki bugünkü enerji nakli, bugünkü su, yakıt, hammadde ve taşıt meseleleri, hele bizim gibi yeni gelişen ülkelerde böyle şehirlerin doğmasını gerektirmez. Bugün Karabük’ün bile hem enerjisi hem ham maddeleri başka yerlerden gelir. Ve Karabük kurulurken Karabük’te birkaç çoban kulübesinden başka bir şey yoktu. Ama yeni olarak ve hem tesis, hem iskân şartları geniş bir palanla ele alınan koca Karabük şehri bugün, bir sosyal huzursuzluk merkezi değildir. Ama yarın Ankara’da Macun çiftliği bölgesi, hele çıkarılan başka bir şey düşünmeyen insanların elinde pekâlâ bir Makedonya olabilir.
Yukarıda işaret ettiğimiz gecekondu kelimesini ve gecekondu toplumunu da, sadece fena mesken ve kötü iskân şartları olarak almıyoruz. Gecekondu toplumu, gerek ruhi yapısı, gerek günlük yaşayışı, gerek her cepheden sosyal meseleleri ile asıl toplumdan kopmuş bir alemdir. Bunun böyle olduğunu görmek için bir gecekondu mahallesinde oturmak şart değildir. Herhangi bir akşam böyle bir mahallede ve onun dükkanlarında, kahvelerinde geçilecek birkaç saatlik zaman, nasıl bambaşka ölçülerin hakim olduğu, bambaşka bir alem içinde yaşadığımızı bize gösterir. Hem bu alemin gücünü ve kapalı potansiyelini, onun hareketsiz haline göre değil, taşkınlık imkanlarına göre ölçmelidir.
Halbuki biz, iktisaden yeni gelişen bir memleketiz. Her şeyimizi yeniden yapacağız. Ve teşkilatlandıracağız. Bunu yaparken, köyden kasabadan kopması tabii, olan yurtdaşlarımıza insanlar gibi yaşayacakları, sudan; havadan, temizlikten ve aile mahremiyetinden faydalanacakları ışıklı siteler yapmak zorundayız. Bunun pekâlâ kabil olduğunu, iktisadi devlet işletmelerinin şehir kıyılarına değil, yurdun dört bucağına serpilmiş siteleri pekala gösterir.
Halbuki bu yola gitmeyip de, dört oluklu saç, beş kontraplak içinde Ankara’da, İzmir’de, İstanbul’da her gün yeni kalafat yerleri yaratan ve bunların etrafında daha şimdiden bir milyon gecekondu toplayan düşüncesiz insanlar, yarın, bu ne isteseler haklı insanların dalgalanışı göze almalıdırlar.
Ankara’da Macun çiftliği sahası, aslından bir derme çatma sanayi yeri ve bir gecekondu merkezi olacak yer değildir. Bu güzel ve müsait yer Ankara’nın asıl kültür sitesi, üniversiteler spor alanları ve sıhhat merkezleri ile dolacak sahası olmalıdır. Yeni sanayi merkezleri, Ankara’nın ve şehirlerin dışında, uzağında Sakarya Vadilerinde kurulmalı ve oralara dağıtılmalıdır. Hem de tıpkı birer devlet işletmesi sitesi gibi mamur, yeşil ve ışıklı olarak.
Ama hayır, biz burayı ille kalafat yerine benzeteceğiz ve onun etrafında yeni Taşlıtarla’lar yaratacağız diye direteceklerse pekala dedikleri olsun, Ama şimdi bütün büyük şehirlerimizde yaptığımız gibi Ankara’da da yaratılacak bu yeni Makedonya’nın, yani alttan alta daima kaynayacak huzursuzluk merkezinin getireceği yarınlara da katlanalım. Çünkü Cinci de cinleri iyi niyetle davet eder ama, bir daha geri göndermeyişin akıbetine katlanır.
Şevket Süreyya AYDEMİR
Vatan : 3 Ağustos 1962[1]
No comments:
Post a Comment