Monday, November 27, 2006

27 ARALIK 2011’DE (YENİDEN) ANKARA’YA GELSE İDİ...


Sanırım Mustafa Kemal yeniden Ankara’ya gelse idi arayacağı ilk şey, Dikmen sırtlarındaki Bağ evleri ve onu karşılayan coşkulu Seymenler olurdu.. Ankara’nın bozkırını, Ankara Ovası’nın yeşil/sarı/kırmızı renklerini ve yalçın Kale siluetini arardı..



E.Mamboury’dan Ankara Kalesi

Dikmen’deki anıtı görür, “keşke her yere anıt dikmek yerine, gerçekten benim düşüncelerimin izinde gitseydiniz “ der miydi bilemem..

Planlı kentleşme, çağdaşlaşma uğrunda bu kadar mücadele verip de, makro plansız her yöne doğru gelişen Ankara’ya şaşardı.. Ankara’nın ilk imar planını yapan Prof. Jansen’in 1938 yılı sonunda işine son verildiğini öğrenince; “planlı kentleşme ve çağdaş Başkent” kurma yolundan ne kadar çabuk saptığımızı görüp üzülür, hele hele gecekondularla sarılı Ankara’yı görünce gözlerine inanamazdı herhalde..

Ama, Çayyolu, Eryaman, Batıkent benzeri bazı planlı, nisbeten çağdaş çevre kalitesine sahip kent köşelerinde bu kızgınlığı biraz geçer, ”daha iyisini yapabilirsiniz..” sözcükleri ağzından dökülürdü..

Atatürk Bulvarı’nı izleyerek Çankaya’ya geldiğinde; her iki tarafta yükselen bloklara, Yenişehir’in üç kez yıkılıp yeniden yapılaşmasına hayret ederdi.. Hele Kızılay binasının yerinde yerler estiğini görünce...


Bulvar, Yenişehir ve Güven Anıtı’nın yerinde yeller esen yeşil dokusu..Sol köşe Kızılay’ın bahçesi..

Kendi adı verilen Kültür Merkezi’nin çevresinde bir dolaşsa derbederlik, bakımsızlık, plansızlıktan buraların ne hale geldiğini görür ve üzülürdü sanırım..

Güvenpark’ın köşesinden otobüs, minibüs durakları için yer ayrıldığını, AOÇ’nin her köşesinden kırpıldığını görür ve sanırım kızardı.. Ancak, Göksu Parkı, Altınpark, Seymenler Parkı, Kuğulupark gibi çağdaş ve nitelikli parklarda biraz dinlenir, kahvesini yudumlar ve kızgınlığı geçerdi..

Ulus meydanı çevresine, hele Kale’ye gitmemesi için gayret göstermek gerekli.. Çünkü “Kale’nin üzerine bir fanus kapatıp, onu gelecek için saklamak” fikrinin henüz gerçekleşemediğini, sadece Hacıbayram’da bir meydan düzenlemesi yapılarak, çevredeki yapıların onarılamadığını görmemesi gerekli.. Ama, Anadolu Medeniyetleri Müzesini gönül rahatlığı ile gezebilir..


Ankara çevresinde tarihsel (!) kondular..


Dolmuşa, otobüse değil de, Ankaray’a ya da Metro’ya bindirerek, “işte, Paşam Çağdaş Başkent Ankara” demek için de, çok fazla bir toplu taşın aksımız da yok..
Ama, iyi yolda olduğumuzu, kent çevresindeki toplu konut alanlarının hızlı toplu taşın araçlarıyla yakında kente bağlanacağını söyleyerek, “dolmuşlu, işportalı ve gecekondulu” kentimizi saklayabiliriz mavi gözlerinden!


Çağdaş apartman yerleşkesi Ankara...

Kışın hava kirliliğinin bir kara bulut gibi örttüğü Başkent’in doğal gaz ile her noktasına kadar ısıtılacağını ve böylelikle “kaçak kömür” e geçit verilmeyeceğini söyleyebiliriz..
Az da olsa var olan yaya bölgelerine götürüp, gezdirebilir ve bu bölgelerin özellikle Kızılay, Ulus gibi kent merkezinde ve Batıkent, Çayyolu, Bahçelievler, Tunalıhilmi, Keçiören, Etlik gibi alt merkezlerde de yaygınlaştırılacağını söyleyebiliriz (eğer yapabilirsek!!)..

Benderesi, İncesu deresi, Ankara Çayı, Dikmen deresi, Kavaklıdere vb akarsulardan hiç bahsetmeyelim daha iyi.. Hepsinin üstünü kapatıp kanalizasyona çevirdiğimiz anlaşılmasın bence..

Üstü örtülen Bendderesi...(Jansen'in çizimi)

Bunun yerine, İmrahor Vadisi, Eymir ve Mogan göllerini nasıl koruma (!) altına aldığımızı anlatalım.. Ama, çevre kirliliklerini, göl ve baraj havzalarından geçen viyadükleri ve otoyolları nasıl gizleyeceğiz bilemiyorum doğrusu..

En iyisi mi bütün bunları hiç düşünmemek, ama ya bir gün hepimiz birer Mustafa Kemal olup da Dikmen sırtlarından Ankara’ya çıkıp gelirsek...

Kalın sağlıcakla..


No comments: