Tuesday, November 28, 2006

“SANAT ve KENT”: ANADOLU’DA – YENİDEN - KENTSEL RÖNESANS




HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ - GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ
8. ULUSAL SANAT SEMPOZYUMU
18-20 Ekim 2006



“SANAT ve KENT”
ANADOLU’DA – YENİDEN - KENTSEL RÖNESANS

Doç. Dr. Mehmet TUNÇER, Şehir ve Bölge Yüksek Plancısı (ODTÜ),
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilim Doktoru (A.Ü. SBF)


Kelime anlamı olarak Rönesans “Yeniden doğuş“ demektir. Yeniçağın başlamasıyla Avrupa’da edebiyat, güzel sanatlar, (Resim, heykel, mimarlık, kent vd. ) ve bilim alanlarında görülen yeniliklere denir.

1. Amaç ve Hedefler :

Bu Bildiride; Cumhuriyet ve Atatürk Devrimleri ile Anadolu’da özellikle Başkent Ankara’nın örnek tutum tavır ve uygulamaları ile başlayan ve “Kentsel Rönesans” denilebilecek “Aydınlanma Dönemi” irdelenecektir.
Atatürk Devrimlerinin en önemlilerinden olan “Bilim ve Sanat” a önem verme, “ Çağdaş Kentleşme” ilişkileri irdelenerek, bu sürecin 1950’lerde hızlı kentleşme ve göç olgularıyla kesintiye uğraması, politik olarak “Aydınlanma” ilkelerinden sapma değerlendirilecektir.
1980 sonrasında ağırlıklı olarak başlayan ve günümüzde hızla sürmekte olan “küreselleşme”, “yerelleşme”, “iletişim ve bilgi çağı”, “demokratikleşme”, “Avrupa Birliği”ne uyum süreci ülkemizde artık yeniden bir “KENTSEL RÖNESANS”’ın başlatılmasını ve uygulamaya konulmasına uygun bir ortam hazırlamıştır.

2. Rönesans Tanımı, Nedenleri ve Sonuçları

Rönesans ortaçağ ile yeniçağ arasında (Özellikle 17. yüzyıla kadar) yaşanmış olan bir çağdır. Daha kesin bir ifade ile bir geçiş dönemidir.
Yeniden uyanış, yeniden doğuş anlamında kullanılan bir isimlendirme bu çağ için çok uygundur. Çünkü bu çağ her bakımdan yepyeni düşünce ve yaklaşımların, anlayış ve uygulamaların (Sanat, felsefe, din konuları üzerinde) ortaya konduğu ve yepyeni bir insan olgusunun tarih sahnesine çıktığı çağdır.
Rönesans bir yeniden yapılanma hareketi olmasına karşın hemen hemen işlediği bütün konu ve sorunlarda Antik çağ felsefesini temel ve örnek almış, onu yeniden inceleyip, değerlendirmiştir. Antik çağ felsefesinden çok şey öğrenmiş, bu felsefe ile pişmiş ve sonraları kendinden de öğeler katarak geliştirmiş ve kendisinden sonraki 17. yüzyıl ve yeniçağ felsefesinin hizmetine sunmuştur. Böylece de bugün bile geçerli olan modern insan kavramının yaratıcısı olmuştur.
Kağıt ve matbaanın etkisi ile okuma yazmanın gelişmesi bilgi ve kültürün artması,
Coğrafi keşifler sonunda; güzel sanatlara merak saran zengin sınıfın oluşması,
İstanbul’dan ayrılarak İtalya’ya bilginlerin eski Yunanca’yı ve eserleri öğretmeleri,
Doğaya, güzel sanatlara, edebiyata, bilimsel gelişmelere ilginin artması[1].
Rönesansı başlatmıştır.
Rönesans hareketleri İtalya’da başlamıştır. Hümanistler (insan sevgisine öncelik verenler) yeni eserler oluşturdular.
Aslında Rönesans akımını Antik çağ felsefe ve kültürünün ve otoritelerinin tekrar canlandırılıp, taklit edilmesi olarak kabul etmek de tam doğru değildir. Bu yaklaşım yanlış olmasa bile ancak çok dar kapsamlı bir yaklaşım olabilir. Çünkü Rönesans oluşumu çok daha geniş ve temelli bir oluşumdur.
Bu çağın insanı düşünen, kendine dönük, kendini inceleyen, soran, yargılayan ve kendi öz yargılarını özgürce ortaya koyan insandır. Kendini bütün dogmalardan ve ön yargılardan arındırma yolundadır. Aklını kullanır, aklını kendine kılavuz bilir[2].

Dante, Petrark, Bokoçiyus, Makyevel, ve Gişarden başlıcalarıdır.
Almanya’da Rönesans Hümanizim ile başladı. Martin Luter (Luther) ve Erasmus dinsel konuları incelediler. Albert Dürer dini tablolar yaptı.

Rönesans’ta Resim ve Heykel :

Yeniçağın mantığı önce resim sanatında biçimlenmeye başladı. Öbür dünyanın mekansız, temsili biçimlenmesine, Rönesans’ta mekan anlatımında kullanılan perspektifin gereği yoktu. Çünkü yeniçağda bakış, insanın görüş açısıydı ve bu bir noktadan bakış, optik görüntüyü zorlayan perspektife gereksinim duyuyordu. Böylece doğa görüntüsü biçimlenecek nesne oluyordu. Rönesans bu nedenle yeni dünya görünüşüne paralel olarak bilimsel perspektifi ortaya koyacaktı.
Sanat tarihçileri :1350-1500 arasını Proto Rönesans, 1500-1550 arasını Olgun Rönesans 1550-1600 yılları arasına Geç Rönesans veya Manierist dönem derler.
16. yüzyılın ilk yarısında Rönesans olgunluk dönemine ulaşmıştır. Bu dönemin büyük sanatçıları Leonardo, Raphael, Michalengelo ve Tiziano dur.
Rönesans’ta Mimari
Geç Gotik, Orta Avrupa’da 15. Yüzyılda eserlerini vermeye başladığında İtalya’da Floransa’da erken Rönesans’ın ürünleri görülmeye başlamıştı. İtalyanlar Gotiği bir barbar sanatı olarak kabul ettikleri için önce Floransa’da bir karşı sanat hareketi başlamış ve Roma 1500’li yıllardan başlayarak bu yeni anlayışı en üst düzeye çıkarmıştı.
Bramante ve Mikelanj dönemin en ünlü Mimarlarıdır. Ressamlar eserlerinde insan vücudunun güzelliğini ön plana çıkardılar. Leonardo da Vinci ve Michelangelo ölmez eserler bıraktılar. Donatello ve Gibert daha çok İsa, Meryem ve din büyüklerinin heykellerinin yaptılar. Fransa’da Rönesans’a krallar öncülük etti. Piyer Lesko en önemli Rönesans sanatçısıdır.
Rönesans mimarisinin kurucusu olarak Florensa’lı Flippo Bruneleschi kabul edilir. Kırk yaşına kadar heykelci olan sanatçının ilk eseri Floransa Duomu’dur.
Burada kaburgalı kubbe yapısında Gotik etkisi görülür. Sanatçının 1421 de yaptığı St. Lorenzo kilisesinde Gotik etki tamamen kaybolmuştur. Bu kilise daha sonra Michelangelo’nun yapacağı Medici ailesinin mezar kilisesi için de bir örnek teşkil edecektir.

Resim 1: Leon Battista Alberti, San Andrea kilisesi, Mantua 1472

Yukarı İtalya’da klasik üsluba dönüş, bir fresk ressamı olan Donato Bramante ile başlar (1444-1514) Milano’da Santa Maria Grazia kilisesini yapan sanatçı
daha sonra merkezi planlı yapıların en güzel örneği olan St. Pietro klisesini gerçekleştirmişti. Bramante’nin daha sonraki görevi Papaların Avignon’dan dönmesini takiben yaşadıkları yer olan Vatikan’ın yeniden düzenlenmesi idi.

İngiltere’de Şekspir (Shakespeare), İspanya’da Servantes ünlü eserler yazdılar.



Rönesans’ın sonuçları:

Skolastik görüş ( Kilisenin dar görüşü ) yıkılmıştır. Yerine pozitif ( Bilimsel ) düşünce hakim olmuştur.
Reform hareketlerini hazırlamıştır.
Bilim ve teknikteki gelişmeler hızlanmıştır.
Avrupa’da sanattan zevk alan aydın ( Burjuva ) sınıf ve halk sınıfı oluşmuştur.
Din adamlarının ve kilisenin halk üzerindeki otoritesi sarsılmıştır.
Avrupa’nın her yönden gelişmesine ve güçlenmesine öncülük etmiştir.


Resim 2: Venedik'te Dukalık Sarayı

2. Türkiye’de Rönesans (Aydınlanma), Nedenleri ve Sonuçları

Ülkemizde Jön Türkler ile başlayan, I. ve II. Meşrutiyet Dönemleri ile devam eden “Batılılaşma” bir anlamda ortaçağ ile yeniçağ arasında geçiş döneminin başlangıcı sayılmalıdır.
Ancak, 1923 sonrasında Atatürk Devrimleri olarak bilinen Devrimler (harf, giyim-kuşam, laiklik, vb) ülkemizde yeni bir “Rönesans” döneminin başlangıcıdır. Bu dönemde mimaride, sanatta, arkeolojide, bilimde, dilde her türlü yaşam kültüründe yeni bir arayoş, batılılaşma ve kendi kökenlerimizi arayış öne çıkmıştır. Bu dönem de her bakımdan yepyeni düşünce ve yaklaşımların, anlayış ve uygulamaların (Sanat, felsefe, din konuları üzerinde) ortaya konduğu bir dönemdir.
Harf Devrimi: Atatürk'ün gerçekleştirdiği en önemli devrimlerden birisi de, 3 Kasım 1928 tarihinde Arap alfabesinin kaldırılması ve Latin alfabesinin kabul edilmesi olmuştur.
Kıyafet Devrimi: Kıyafet devrimi ile birlikte, kadınlar dinsel geleneklerden kaynaklanan çarşafı atıp, modern giysiler, erkekler ise fes yerine şapka giymeye başlamışlardır.
Hukuk Sisteminin Laikleştirilmesi : 1920 yılında kurulmuş olan yeni Türkiye Devletinin yeni bir hukuk sistemine de ihtiyacı olduğunu bilen Atatürk, Mecelle, yani din esaslarına dayalı Medeni Kanun yerine İsviçre Medeni Kanununu getirmiş, o dönemde geçerli olan ceza yasasını ise İtalyan Ceza Yasası ile değiştirmiştir. Kısacası Türk Hukuk Sistemi tüm çağdaş gereksinimler ışığında modernize edilmiştir.
Öğrenimin Laikleştirilmesi: 19. Yüzyıl başlarına dek, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde çeşitli eğitim sistemleri uygulanmıştır. Atatürk, İslami eğitim veren medrese sisteminin, yeni toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini; bu nedenle, batı modellerine benzeyen yeni bir eğitim sisteminin oluşturulması gerektiğini görmüş, böylece önce öğretimin birleştirilmesi (Tevhid-i Tedrisat) kanunu çıkarılıp dini eğitim veren tüm öğrenim kurumları kapatılarak, bütün eğitim işleri Milli Eğitim Bakanlığı çatısında birleştirilmiş, 1933 yılında da bir üniversite reformu gerçekleştirilmiştir.
Kadınlara Sağlanan Medeni Haklar: Atatürk Devrimleri ile birlikte, yüzyıllar boyunca ihmal edilmiş olan Türk kadınına yeni haklar tanınmış; kabul edilmiş olan yeni Medeni Kanun gereğince kadınlar da erkeklerle eşit haklara sahip olmuş, resmi görevlere atanmaları, oy vermeleri ve Millet Meclisine seçilmeleri mümkün kılınmış; tek eşlilik ilkesi ve kadınlara tanınan eşit haklar, Türk toplumuna bir canlılık kazandırmıştır.

Sanat ve Kent’e İlişkin Devrimler: Başkent’in Ankara’da ilanı ve Ankara’nın uluslar arası bir yarışma ile planlanması ve 1932’de Hermann Jansen’in Planı’nın kabulü kentleşme adına atılmış önemli adımlardır. Atatürk bulvarının 1923-28 arasında açılarak üzerinde anıtsal nitelikte ve I. Ulusal Mimari Uslübu taşıyan önemli kamuyapıları ve bankalar ile yapılaşması da Anadolu’da diğer kentlere örnek olmuş uygulamalardır.Ulus meydanının anıtsal yapılar la çevrelenmesi (İş Bankası, Sümerbank, Ziraat Bankası) ve önemli bir simgesel anıtın buraya konulması da kent-sanat ilişkisine iyi bir örnektir. (Bkz. Resim 3)

Resim 3. Ankara Hakimiyet-i Milliye (Ulus) Meydanı (1927)

Giulio Mongeri adlı İtalyan Mimara yapılan İş Bankası binası, Krippler’in Anıtı ile I. meclis Binası, Rönesans İtalyası’ndaki meydanları aratmayacak estetik ve güzellikteydi.







Resim 4. Ulus Heykeli (1927)

Ayrıca, 1932 yılında Atatürk’ün direktifleri ile Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin (Hitit Müzesi) Kurulması Anadolu uygarlıklarının araştırılması, incelenmesi ve değerlendirilmesinde önemli bir adım olmuştur.


2. Anadolu’da –Yeniden- Kentsel Rönesans: Saptama ve Varsayımlar

"Anadolu'da Yeniden Kentsel Rönesans" ‘ı, şehir planlama, kentsel tasarım, peyzaj, sanat tarihçileri, arkeologlar, sanatçılar, kamu yönetimi ve siyaset bilimcileri vb pekçok meslek dallarının işbirliği ile gerçekleştirebiliriz. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşandığı gibi bir kentin oluşumuna tüm ilgili meslek disiplinleri katılarak, özellikle bilim ve sanatı öne çıkaran, çevreyi koruyan “Çağdaş, Modern ve Yaşanabilir” kentleri oluşturmak olanağı vardır.
Belki de bir hayaldir, bu ekonomik düzey ve eğitimsiz toplum, eğitimsiz belediye başkanları, yöneticiler ile..
Ülkemizde, Bergama, Perge, Olympos gibi yüzlerce kent var antik dönemden kalan ve Kültür Bakanlığı, Turizm Bakanlığının yetersiz yaklaşımları ile bunları korumak mümkün değildir.
Kentlerde Belediyeler ve Merkezi yönetimin yerel temsilcileri (İl Özel İdareleri, il Kültür ve Turizm Müdürlükleri, Müze Müdürlükleri vd.) eliyle bu değerleri daha çok tanıtmaya yönelik, daha çok korumaya yönelik çabalar, "Koruma Planları", "Yönetim Planları" hazırlanmalıdır.
Bilgisayar destekli tasarımlar, animasyonlar, filimler giderek artmalı ve "Anadolu Uygarlıkları" nı tüm dünyaya tanıtmaya yönelik etkinliğe dönüşmelidir.
Kentlerdeki estetikten yoksun, zavallı kent mobilyaları, duraklar, aydınlatma elemanları, duvarlar, yeniden sanatçı gözü ile ve endüstri ürünleri tasarımcılarının elinde yeniden şekillenmeli..
Meydanlar, yaya bölgeleri, yapıların iç mekanları sanat ve kültür ögeleriyle (heykel, resim, mozaik, ses ve ışık gösterileri vd) bezenmeli, her belediyede Sanat Tarihçileri ve Arkeologlar görev yapmalı, açık alan tasarımlarını bunlar estetik ve görsel açıdan denetlemeli, yönlendirmeli..
Bunlar hayal gibi mi duruyor.. Bence değil! Çünkü bundan 15-20 yıl önce de bugünkü kent mekanlarında oluşturduğumuz mekanlar yoktu.. Koruma Planları yoktu.. Yönetim Planlarını hiçbirimiz bilmiyorduk belki de..
Ama, giderek toplum daha iyi şeyler isteyecektir bence.. Hiçbir şekilde artık bundan geriye dönüş olamaz diye düşünüyorum.

1.Saptama; Anadolu’da binlerce yıllık bir kültürel miras, uygarlık birikimi, bulunmaktadır. Her bir yörede binlerce yıllık geçmişi bulunan Antik Dönem Medeniyetleri yaşamış ve ürünler vermiştir. Bu medeniyetler Pamfilya (Pamphylia), Likya (Lycia), Galatya (Galatia), Kapadokya (Cappadocia ), Bergama (Pergamon), Paflagonia (Paflagonya), Firig (Phrygia), Mysia, Bitinya (Bithynia), Pontus, (Kilikya) Clicia, Lidya (Lydia), Pisidya (Pisidia), Ermeni (Armenia) vd.. adlarla anılan bölgelerde yaşamışlar ve bazen bu uygarlıklar bu adları taşımıştır. (Harita 1)

2. Saptama; Sümer, Hitit, Roma, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı Uygarlıkları genellikle kendilerinden önce gelen uygarlıkların iyi ve olumlu yönlerini benimsemişlerdir. Özellikle el sanatlarında, mimaride, kentsel mekânlarda bunun örneklerini görmek olasıdır.


Resim 5. Augustos Tapınağı (Ankara Roma Dönemi)


3. Saptama : Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında unutulan Anadolu Medeniyetlerini araştırma ve yeniden anlama çabaları yoğunlaşmıştır. Birçok arkeolojik kazının yapılması, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulması örgütlü bir çabanın bir göstergesidir. İstanbul’da Arkeoloji Müzesinin kurulması, Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin kurulması vb çabalar da bilimsel bir çalışmanın göstergesidir.

4. Saptama : Bu çabalar daha sonra gerileyerek hızlı kentleşme, ekonomik bunalımlar ve sosyal olaylarla 1950’lerden sonra gündemdeki yeri ve önemini kaybetmiştir. Hızlı kentleşme, göç vb olgular kentlerde 1970’lerin başına kadar var olan tarihsel dokularda büyük ölçüde tahribat oluşturmuştur.

5. Saptama: 1970 yılında çıkarılan 1710 Sayılı “Eski Eserler Yasası” ve 1983 sonrasında çıkarılan 2863 Sayılı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası” ile kentlerde özellikle 1980 sonrasında tarihsel çevrelerin ve tek anıt ve sivil mimarlık örneklerinin korunmasına yönelik çalışma ve çabalar yoğunlaşmıştır. Ayrıca, Belediyelere verilen parasal ve teknik destek ve olanaklar yerel yönetimlerin kendi örgütlerini kurarak kentsel altyapı ve üstyapıların yeniden ele alınmasına ve geliştirilmesine neden olmuştur. Özellikle 3194 Sayılı İmar Yasası, 3030 Sayılı Büyükşehir Belediye Yasası ile yerel yönetimler güçlenmiş, öncelikle planlama ve imar yetkilerini alarak etkin uygulamalara girişmişlerdir.
Belediyelerin etkin uygulamaları zaman zaman tarihsel ve kültürel çevreleri koruma yönünde olduğu kadar, çoğu zaman da tarihsel çevreleri korumama, tahrip etme ve yıkıp çok katlı yenileme yönünde olmuştur. Kentlerde özellikle kent merkezlerinde sokak, meydan düzenleme çalışmaları yapılmış, yayalaştırma ve kamusal alan oluşturma, park, spor alanı vb açık ve yeşil alan oluşturma çabaları artmıştır. Ancak bu yapılırken eklektik uygulamalar, toplama ve derleme malzeme kullanımı yaygınlaşmış, sanatsal öğelerden yoksun kent mekânları oluşturulmuştur. Bu nedenle, “kitch” olarak nitelendirilen mekânsal çevrelerin giderek yaygınlaşmakta olduğu görülmektedir.

1. Varsayım :
Yerel yönetimlerin (Belediyeler ve İl Özel İdareleri) son 20 yıldır giderek artan bir planlama, projelendirme yetkileri, giderek gelişen bir teknik ve parasal güçleri vardır. Bu da artan bir şekilde yerel yöneticilerin altyapı yatırımlarına yönelmelerini sağlamış, kentlerde altyapı çalışmaları giderek yoğunlaşmış ve büyük oranda tamamlanma aşamasına gelmiştir. Artık, pek çok belediyenin artan şekilde meydan düzenlemesi, yaya yolu/bölgesi düzenlemesi, park, fuar vb kamusal alan düzenlemelerine yöneldiği gözlenmektedir. Bu çalışmalar daha çok farklı disiplinlerin (kentsel tasarım uzmanı, şehir plancı, mimar, peyzaj mimarı, inşaat mühendisleri, sanatçıların vd.) bir arada çalışmasını gerektiren kombine çalışma ve ürünlerdir. Bunların giderek artacağı, ve her türlü sanat dalının, bilim adamının, kentlinin katılım ve katkısı ile daha özel kamusal mekanların ortaya çıkacağı, geçmişin giderek daha çok yorumlanıp değerlendirilerek ele alınacağı ve tekrarlanacağını söylemek olasıdır.

2. Varsayım:
2005 yılında çıkarılan 5226 Sayılı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası” Tarihsel Çevre Koruma Konusunda teknik ve parasal destek mekanizmaları geliştirerek yeni bir umut verici döneme geçilmiştir. Bu yasa ile kurulması gerekli “Koruma Uygulama Denetleme Büroları” (KUDEB) ler, uygulamada eski eser sahiplerine parasal ve teknik destek verecek, açık alanların düzenlenmesinde etkin olacaklardır. Ayrıca, verilecek tek yapı onarım kredi ve destekleri de tarihsel /kültürel değerlerin korunmasında önem taşımaktadır. Ayrıca, Sanat Tarihçileri’nin ve Arkeologların KUDEB’lerde ve Yerel Yönetimlerde görev almalarıyla yeni bir dönem başlayacaktır. Ayrıca, “Kentsel Dönüşüm Yasası” ile kentlerde yeni bir dönüşüm başlaması olasıdır.

3. Varsayım:
Anadoluda –yeniden- Kentsel Rönesans; öncelikle kentlerde yeni tasarımlarda yer alacak ÇEVRESEL ve MİMARİ ÖGELER’de yapılacak araştırma, yorum ve yeniden değerlendirme çalışmaları ile giderek artacak bir ivme kazanabilir. Bilgi üretim ve iletişim teknolojilerinin hız kazanması ile (bilişim, internet vd) antik çağların Anadolu Kentleri mekanlarını sanal ortamda animasyonlarla yeniden canlandırmak ve bunları yeni tasarımlarda taklit etmeden çağın teknolojisi ve malzemesi ve yorumuyla kullanmak giderek artacak olan tasarım yaklaşımları olacaktır.
Kent kimliğini oluşturan en önemli öğelerden biri “Mimari Ögeler” dir. Mimari ögeleri (elemanları/yapı cephe ve plan ögeleri) de; “çevresel öğeler” ve “tek yapı öğeleri” olarak iki grupta incelemek olasıdır.

Çevresel Öğeler: Kentin topografyası, mikrokliması, doğal yapısı, flora ve faunası kentlerin doğal çevre öğelerini oluşturur. İnsan yapısı çevresel öğeler olarak; kentleri oluşturan sokak dokusu (çıkmazlar, topografyaya uyum vb.) meydanlar, panoramik bakı noktaları, vista noktaları, anıtsal yapılar (han, hamam, cami, kilise vb.= sayılabilir.Yapı Öğeleri: Kentlerde, özellikle binlerce yıllık geçmişe sahip Anadolu kentlerinde, kentin kültür mirasını oluşturan, kente kimlik kazandıran mimari öğelerdir.a. Anıtsal Yapılar: Anıtsal yapılar, bir kentte eğer varsa, antik çağlardan bu yana, genel olarak Helen, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiyesi devirleri boyunca inşa edilmiş büyük ölçekli ve genellikle sosyal ve dini nitelik taşıyan yapılardır.Bu yapılar; tapınaklar, tiyatrolar, stadyumlar, agoralar, odeonlar, kiliseler vb. antik çağ yapıları, hanlar, hamamlar, bedestenler, camiler, külliyeler, imarethaneler, arastalar, kapalı çarşılar vb.
Selçuk ve Osmanlı Dönemi yapılar, okul, hükümet binası, gar binası, belediye binası vb. kamu yapıları ile çeşitli kamu yatırımları (sağlık, kültürel, mali, idari) yapıları gibi Cumhuriyet dönemi yapıları olabilir. Bu yapıların, yapı gruplarının daha kapsamlı araştırılması, sanat tarihi, kent tarihi, arkeoloji vb bilim dalları ile kentbilim dallarının etkileşimi sonucunda Anadolu’da her yörede giderek artan bir şekilde gelenekleri yorumlayan ve yüzyılımıza taşıyan tasarımlara yönelmeyi de beraberinde getirecektir.

Resim 6. Anadolu’da Örnek Alınması Gerekli Önemli Bir Sosyo-Kültürel
Yapı : Bergama Antik Tiyatrosu

b. Sivil Mimarlık Öğeleri:
Anadolu kentlerinde kent kimliğini oluşturan, kentlerde korunması ve geliştirilmesi gerekli dokuları oluşturan geleneksel mimarlık örnekleridir. Her kentte hemen hemen o yöreye özgü mimari tarz ve malzemeyle yapılmış, konaklar ve daha mütevazi ölçeklerde bazen bir doku oluşturan yapılar bulunmaktadır.
Yapıların mimari öğelerini aşağıdaki şekilde gruplamak olasıdır:



Resim 7. Osmanlı Dönemi Ticari Yapıların Yeniden Kullanımına
Örnek : Safranbolu Cinci Han

- Dış Mimari Öğeler (Cephe Mimari Öğeleri): Yapıların cephe özellikleri değerlendirilerek, cephe tipolojisi sınıflamaları yapılarak, kentlerdeki geleneksel yapıların cephe mimari özellikleri ortaya konur.
- İç Mimari Öğeleri (Plan Öğeleri): Yapıların iç mimari özellikleri değerlendirilerek, plan tipolojik sınıflamaları yapılarak, kentlerdeki geleneksel yapıların plan mimari özellikleri ortaya konur.

4. Varsayım:

Kentlerde gelecek on yıllar boyunca giderek yoğunlaşacak kültür ve sanat eylemleri, Anadoluda –yeniden- Kentsel Rönesans’ın oluşmasında, kentsel dokuda, mimari yapılarda oluşmasında başlıca etmen olacaktır. Kentlerin anıtsal ve sivil yapılarında, çevresel değerlerinde kültür ve sanat eserlerini gözlemek mümkündür. Resim ve heykel, ahşap, taş, alçı, oymacılık ve süsleme sanatları, vitray, cam, mozaik vb. sanatlar yapılarda ve çevre oluşumunda ağırlıklı olarak kullanılan sanat dallarıdır. Genç nüfusun giderek yaygın olarak sanata yönelmesi, popüler bir kültürün oluşması kadar giderek incelecek zevkleri de beraberinde getirmesi beklenmelidir.
İnsanlık tarihi boyunca, toplumlar kültür birikimlerini kentlerde göstermişlerdir. Toplum ve kent arasında sürekli bir etkileşim söz konusudur. Toplumlar yaşadıkları kente hayat verirken aynı zamanda geleceğin kentine şekil vermektedir.Kent, yeni bir yaşama düzenine bizi zorlayan yeni ve kuvvetli bir organizmadır. Kentleşme sorunu kentin çekiciliğinden değil kırsal yaşamın iticiliğinden büyümektedir. Bu büyümenin sağlıksız ve boğucu havasından bizi kentin estetik köşeleri, anıt yapıları kurtarabilir ancak. Estetik değerleri gözetmeksizin, fiziksel çevreyi kurmak mümkün değildir[3].

İnsanın yaratıcı dehasının doruk noktası, işte bu ifadedir: Sanat.
Bir kent, sadece orada yaşayanların ve ziyaretçilerinin, seyyahların düşünceleri ve yazdıklarıyla değil; bilim, teknoloji, mimari, edebiyat, resim, müzik vb. sanat dallarına olan katkıları ile tanınır ve anılır.
Kentsel mekanlarda yapılan düzenlemelerde sanat ve mimari nitelikler ağır basar. Bu niteliği oluşturan öğeler ise; su, peyzaj ve mimari öğeler (cepheler, kapı pencere ölçüleri, çıkma, cumba vb.) ile heykeller, müzik, ışık ve ses gösterileri, resim, rölyef, kabartma, çini, Türk el sanatları, seramik vb. sanat öğeleridir.
Resim, heykel, mimarlık ve müzik gibi işitsel ve görsel kökenli sanatların kolları, günümüz toplumsal yaşamının şekillenmesinde üzerinde önemle durulması gereken alanlardır. Bu sanatların temel görevi; kişiye ve giderek de toplumu duygusal ve tinsel yönden harekete geçirmek, uyarmak ve geliştirmektir. Günümüzde bu rol, bir uygarlıktan diğerine atlamak durumunda olan, uygarlık türü değiştiren topluma, ilk ve direkt olarak yardımcılık şekline dönüşür.Çağdaş müziği, çağdaş şiiri, çağdaş tiyatroyu, resimi, heykeli ve mimariyi gerçek değerleriyle çabucak sevip, kavrayabilen ve bunu kent ortamlarına ve yaşam biçimine uygulayabilen bir toplumu, kitleyi oluşturabildiğimiz sürece, kentimizi ve kent yaşantımızı olgunlaştırabiliriz ve Anadolu’da –yeniden- Kentsel Rönesans’ın oluşturabiliriz.

Bu amaca ulaşmak için farklı meslek disiplinlerinin ve bilim insanlarının bir arada
çalışarak yerel ve merkezi yöneticileri yönlendirecek mekansal tasarımlara yönelmesi gerekmektedir.





Bu bildiri, 8. Ulusal Sanat Sempozyumu'nda sunulmuş ve Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları No: 28'de yayınlanmıştır.
"8. Ulusal Sanat Sempozyumu" Bildiri Kitabı.
KAYNAKLAR:

[1] http://www.yuzyilisil.k12.tr/bde/avrupa/ronesans.htm
[2] http://www.denizce.com/ronesans1.asp Rönesans (Renaissance) Dönemi Kültür, Sanat ve Felsefesi, Derleyenler: Ahmet Demirelli, Mehmet İstemi, Mesut Tokgöz

[3] ÇİZGEN, N. 1994, “Kent ve Kültür”, s. 139.

1 comment:

Anonymous said...

Really great article with very interesting information. You might want to follow up to this topic!?! 2011