TARİHSEL ÇEVRE KORUMA POLİTİKALARI
KONYA
Mehmet Tunçer
KONYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KÜLTÜR
YAYINLARI : 101 EKİM 2006 - ISBN: 9944-913-50-2
ÖNSÖZ
BÖLÜM
I. GENEL BİLGİLER
I.1.
AMAÇ VE YÖNTEM
I.2.
MERKEZ, İŞLEV ve NİTELİKLERİ
I.3.
KENT MERKEZLERİ TARİHSEL GELİŞİM
I.3.1. HELLENİSTİK DÖNEM KENT
MERKEZLERİ
I.3.2. ROMA KENT MERKEZLERİ
I.3.3. ORTAÇAĞ KENT MERKEZLERİ
I.3.4. RÖNESANS DÖNEMİ KENT
MERKEZLERİ
I.3.5. ERKEN DÖNEMLERDE TÜRK ŞEHRİ
MERKEZ KONUMU
ve YAPISI
I.3.5.1. BEDESTEN
I.3.5.2. HAN ve
KERVANSARAYLAR
I.3.5.3. ÇARŞILAR
I.4. OSMANLI -
TÜRK ŞEHİRLERİNDE TİCARİ FONKSİYONLARIN MEKANSAL DAĞILIMI
I.5.
AHİLİK, LONCA SİSTEMİ ve TARİHSEL KENT MERKEZİ İLİŞKİLERİ
I.5.1. AHİLİK - ESNAF TEŞKİLATI
I.5.2. LONCA - ESNAF TEŞKİLATI
I.6.
KENT MERKEZ OLUŞUMUNA İLİŞKİN SONUÇLAR
BÖLÜM
II. YEREL ve MERKEZİ YÖNETİMİN KORUMAve YENİLEME POLİTİKALARI
II.1.
KONYA TARİHİ KENT MERKEZİ KORUMA PLANLAMASI ÇALIŞMALARI
II.2.
KONYA TARİHİ KENT MERKEZİ GELİŞİMİ, NİTELİK ve SORUNLARI
II.2.1.
ALAN KULLANIMLARI
A.
MİA İŞLEVLERİNİN YOĞUN OLDUĞU KESİM
B. GÜNEY ve BATI KESİMLER / GELENEKSEL
ÇARŞI KESİMİ
C. DOĞU ve KUZEY - DOĞU KESİMLER / MEVLANA
KÜLLİYESİ ÇEVRESİ
II.3.
KORUMA PLANI ARAŞTIRMALARI
II.3.1. KORUMA PLAN KARARLARI
II.3.1.1. ULAŞIM
a.
Raylı Toplu Taşın Sistemi, Taşıt / Servis Yolları ve Otoparklar
b.
Gereğinde Servis Yolları
c.
Düzenlenecek Yaya ve Bisiklet Yolları
II.3.1.2. ÖZEL PROJE ALANLARI (ÖPA)
. ÖZEL PROJE ALANI 1 - AZİZİYE CAMİİ ÇEVRE
DÜZENLEMESİ
. ÖZEL PROJE ALANI 2 - KAPU CAMİİ ÇEVRE
DÜZENLEMESİ
. ÖZEL PROJE ALANI 3 - HÜKÜMET MEYDANI
DÜZENLEMESİ
. ÖZEL PROJE ALANI 4 - ŞERAFEDDİN CAMİİ
YERALTI
OTOPARKI ve KENT MEYDANI DÜZENLEMESİ
. ÖZEL PROJE ALANI 5 - PTT ÖNÜ YERALTI
OTOPARKI ve
KENT MEYDANI
DÜZENLEMESİ
. ÖZEL PROJE ALANI 6 -
İPLİKÇİ CAMİİ ÇEVRE DÜZENLEMESİ
ve YERALTI OTOPARKI
BÖLÜM
III. KONYA TARİHİ KENT DOKUSUNA İLİŞKİN PLANLAMA ve PROJELENDİRME ÇALIŞMALARI
III.1.
PİRİ MEHMED PAŞA KÜLLİYESİ ve ÇEVRESİ KORUMA AMAÇLI
İMAR PLANI ve NAKIPOĞLU
III.2.
KONYA TARİHİ KENT MERKEZİ KORUMA ve SAĞLIKLAŞTIRMA
PLANLAMASI ÇALIŞMALARI
III.3.
HÜKÜMET MEYDANI (KAYALIPARK ve ŞERAFETTİN CAMİİ ÇEVRESİ)
ÇEVRE DÜZENLEMESİ ve YERALTI GARAJI
MİMARİ PROJESİ
III.4.
TARİHİ KENT MERKEZİ KORUMA PLANININ İPTAL EDİLME SÜRECİ ve
GÜNCELLEŞTİRİLMESİ
III.4.1. Planın İptaline İlişkin
Karşı Görüşler
III.4.2. UTTA LTD. Görüşü
III.4.3. SONUÇ ve BELEDİYE GÖRÜŞÜ
III.5. KONYA TARİHİ TİCARİ
KENTSEL SİT ALANI / BEDESTEN DÜZENİNİN KORUNACAĞI ALAN (ARASTA KESİMİ) KORUMA
AMAÇLI KENTSEL TASARIM PROJESİ
BÖLÜM IV. TARİHSEL
KENT MERKEZİ KORUMA PLANLAMASI ÇALIŞMALARI KAPSAMINDA KARŞILAŞILAN SORUNLAR : YEREL
VE MERKEZİ YÖNETİMİN POLİTİKA VE YAKLAŞIMLARI
IV.1. PLAN İPTALİNE
İLİŞKİN KARŞI GÖRÜŞLER
a. Koruma Planındaki Ulaşım Kararları
b. Raylı Toplu Taşın Sistemi, Taşıt- Servis Yolları
IV.2. SONUÇLAR VE
DEĞERLENDİRME
IV.3. KORUMA PLANI VE
UYGULAMALARIN BUGÜNKÜ DURUMU
IV.4. SONUÇ VE BELEDİYE
GÖRÜŞÜ
BÖLÜM V. KONYA'DA TARİHSEL KENT DOKUSU VE TARİHSEL KENT MERKEZİNİN KORUNMASINA YÖNELİK SONUÇLAR VE ÖNERİLER
KAYNAKLAR
ÖNSÖZ
Konya;
Anadolu’nun tarihsel ve kültürel zenginliklerle dolu önemli bir şehridir. Ancak, geleneksel dokusunun büyük bir kısmını,
özgün sivil mimarlık örneklerini, hatta bazı önemli anıtsal yapıtlarını hızlı
kentleşme ve korumaya aykırı yapılan uygulamalarla kaybetmiştir. Ne yazık ki,
ülkemizin birçok şehrinde olduğu gibi Konya’da da korumaya yönelik planlama ve
uygulama çalışmalarının yapılmasında çok geç kalındığı görülmektedir.
Genel olarak,
tarihsel kent dokusunun korunması, sağlıklaştırılması ve yenilenmesinde
yönlendirici, çerçeve niteliğinde bir “Tarihsel
Çevre Koruma Planı”nın bulunmasının, gelecekteki uygulamaların
yönlendirilmesinde yol gösterici olacağı kabul edilmektedir. Böyle bir planlama
çalışmasının alt ölçeklerde koruma amaçlı kentsel tasarımlarla geliştirilmesi,
özel proje alanları ile uygulamaya yönlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Bu çalışmada; öncelikle
Konya tarihsel kent dokusu ve geleneksel merkezinin geçirdiği aşamalar
özetlenecek, daha sonra 20. yüzyılın son yıllarında geleneksel kent dokusu ve merkezin
“Koruma ve Sağlıklaştırma Amacı”
doğrultusunda yeniden planlanması, projelendirilmesi ve bu doğrultuda yapılan
uygulamalardan bazıları ele alınacaktır. Bu çalışmaların çeşitli aşamalarında
aktif görev almış bir kişi olarak bu deneyimlerimin geleceğe aktarılmasının
önem taşıdığını düşünmekteyim.
Bu
vesile ile; Konya’da son 10 yılda yapılan koruma amaçlı çalışmalarda emeği geçen,
Büyükşehir, Karatay ve Meram belediye başkanlarına, imar ve planlama yetkilileri Ahmet Çakıcı’ ya,
Faruk Koçak, Hasan Gümüş’e, koruma için canla başla çalışan Konya K.T.V. Koruma
Kurulu müdiresi Ayhan Alp’e ve kurul çalışanlarına ilgi ve destekleri için
teşekkür etmek gereklidir.
Her zaman yakın ilgi ve desteklerini
gördüğüm sevgili Prof. Dr. Haşim Karpuz, Prof. Dr. Kerim Çınar, Dr. Ahmet Uzel
ve Dr. Kamutay Türkoğlu’na da tüm destekleri için sonsuz teşekkürler.
Doğal olarak
kitaptaki eksiklik ve tüm hatalar yazarına aittir.
Mehmet TUNÇER
MART 2006
ANKARA
BÖLÜM I.
" Konya, bozkırın tam
çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır
kendine bir serap çeşnisi vermekten hoşlanır. Konya'ya hangi yoldan girerseniz
girin sizi bu serap vehmi karşılar. Çok arızalı bir arazinin arasından ufka
daima bir ışık oyunu, bir rüya gibi takılır. Serin gölgeleri ve çeşmeleri
susuzluğumuza uzaktan gülen bu rüya, yolun her dirseğinde siline-kaybola büyür,
genişler ve sonunda kendinizi
Selçuk Sultanlarının şehrinde
bulursunuz. Dışarıdan bu kadar gizlenen
Konya içinden de böyle kıskançtır. Sağlam ruhlu kendi başına yaşamaktan
hoşlanan, dışarıdan gösterişsiz, içten zengin Orta Anadolu insanına benzer. Onu
yakalayabilmek için saat ve mevsimlerine iyice karışmanız lazımdır. Ancak o
zaman çeşmelerinden akan Çarbağ sularının teganni ettiği sırrı, zengin işlenmiş
kapıların ardından sırmalı çarşafı içinde çömelmiş eski zaman kadınlarını
andıran Selçuk abidelerinin büyüklük rüyasını, türkü ve oyun havalarının
hüznünü ve bu oyunların ten yorgunluğunu duyabilirsiniz. Konya insanı ya bir
sıtma gibi yakalar, kendi âlemine taşır, yahut da ona sonuna kadar yabancı
kalırsınız. Meram Bağlarının tadını alabilmek için ona yerli hayatın içinden
gitmek lazımdır. Konya tıpkı Mevlevilik gibi bir nevi initiation
ister...."
Ahmet Hamdi Tanpınar
(Beş Şehir)
I.
AMAÇ ve YÖNTEM
Bu çalışmanın amacı; Roma ve Bizans dönemlerinden sonra Selçuklu
Medeniyeti tarafından geliştirilmiş, Osmanlı
Döneminde ise çok önemli bir kültür ve ticaret şehri, günümüzün de hızla
gelişen bir şehri olan Konya'nın "Tarihsel Şehir Dokusu ve Şehir
Merkezi" nin korunmasına yönelik çalışmalar ile kamunun bu
konudaki tutum ve davranışlarını aktarmaktır.
Bu bölümde, Konya Tarihsel Şehir Merkezi ve onun
içinde yer alan Arasta (geleneksel çarşı kesimi) kesiminin tarihsel gelişim
süreci ve günümüzdeki nitelikleri verilmektedir. Geleneksel merkez, tarihsel
gelişim süreci, Roma, Helenistik Dönem merkezleri ile, Osmanlı-Türk Şehri’nde
çarşıların nitelikleri, şehir içindeki konumları hakkında genel bilgiler
verilecektir.
Bu çalışmada; öncelikle arşiv kaynaklarına
başvurulmuş çeşitli eserler taranmıştır. Eski resim, harita ve planlar
incelenmiş; bu belgeler yerinde yapılan gözlem ve saptamalarla
birleştirilmiştir.
Ayrıca, 1990 sonrasında hazırlanmış koruma amaçlı
planlar, şehirsel tasarım ve peyzaj projeleri, oluşum ve uygulama süreçleri resmi
yazışma ve belgeler doğrultusunda irdelenmiştir.
Tarihi doku içerisindeki yapıların konum ve yapım
tarihleri ile, şehrin fiziki görünümü ve ticaret merkezinin niteliği açıklanmaya
çalışılmıştır.
Şehrin topografik yapısı, kadastral durum,
yapıların konum özellikleri, mahallelerin nitelikleri, merkezin merkezi iş
alanları (MİA) içindeki konumları gibi fiziki yapıyı oluşturan öğeler
incelenmiştir.
Başlıca han, arasta ve ticari yapıların yapılışı,
fonksiyon ve diğer yapılarla olan ilişkisi tescil fişlerine ve diğer kaynaklara
dayanılarak açıklanmaya çalışılmıştır.
BÖLÜM
I: OSMANLI-TÜRK ŞEHİRLERİNDE GELENEKSEL ÇARŞI İŞLEVLERİ VE TİCARİ YAPILAR
I.1.
AMAÇ
Osmanlı- Türk şehirlerinde, ticaret merkezinin en
önemli unsurlarından olan HAN, BEDESTEN ve ÇARŞI incelenmiş, Konya Tarihi Şehir Merkezi ile geleneksel çarşı
işlevlerinin halen sürmekte olduğu Arasta Kesimi’nin oluşumu ve gelişmesi için
gerekli olan koşullar, şehri sosyal ve ekonomik yapısı göz önünde tutularak
değerlendirilmiştir. Tarihsel Şehir Merkezi’nin yok olan kısım ve yapıları
özetle verilmiştir. Bazı araştırmaların yardımıyla tarihsel ticaret merkezi ile
ilgili özgün kaynaklara ulaşılması ve değerlendirmeye katılması ile çalışma
geliştirilmiştir [1].
I.2. MERKEZ, İŞLEV
VE NİTELİKLERİ
Bir şehrin mekânsal yapısı, şehirsel mekâna bağlı
eylemler, bu eylemler arasındaki ilişki ve bunun şehir mekânındaki göreli yer
seçimi olarak tanımlanabilir. Şehirlerin belirli bir zaman kesiti içindeki mekânsal
yapısı, ekonomik yapıya, kültürel yaşantıya ve teknolojik düzeye bağımlı olarak
oluşmaktadır.
Bir şehrin ekonomik yapısının, teknolojik
düzeyinin, sosyal ve kültürel yaşantısının göstergesi olan en önemli kesimi "Ticaret Merkezi" dir.
Anadolu’da ve Osmanlı-Türk şehirlerinde geçmişi
binlerce yıl geriye giden köklü bir ticaret organizasyonu ve ticari yapı
geleneği bulunmaktadır.
Günümüzde, Konya gibi tarihsel birçok şehrimizin
geleneksel ticaret merkezleri, bu geleneğin fiziki olarak günümüze kadar
ulaşmış kanıtlarıdır. Bu ticaret merkezlerinin günümüzde yeniden düzenlenmesi,
eski yapılara geleneksel kullanımları ile uyumlu yeni kullanımlar verilmesi gerekmektedir [2].
Şehirlerin mekândaki biçimi, şehir imgesinin
oluşması toplumsal yaşamda etkin olan kurumlar tarafından belirlenmektedir.
Örneğin “Din” kurumunun büyük bir ağırlık kazandığı
toplumlarda, büyük, ihtişamlı ve zengin görünümüyle “güç” ü simgeleyen dinsel
yapılar göze çarpmakta ve şehire damgasını vurmaktadır.
Şehirler
sadece insanların barınma gereksinimlerini karşılayan yapılardan oluşmazlar.
Toplu yaşam sonucu bir dizi ortak-kişisel gereksinimler de doğar. Uygarlık
türü, gelişmişlik derecesi, kültür yapısı ya da yönetsel yaptırımın etkisiyle, şehirlerde
bu gereksinimleri karşılayan, nitel ve nicel düzeyleri zaman ve mekânda
farklılaşan birçok yapılanmamış ve yapılanmış alanlar ve mekânlar oluşur. Şehirlerde,
toplumsal yaşamın bu yoğunlaşması sonucu, dinlenme, eğlence, kültür, eğitim,
sağlık, ticaret, spor, yönetim, ulaşım, kamu hizmetleri, altyapı hizmetleri
gibi gereksinimleri karşılayan özellikli uzmanlaşmış alan, yapı ve örgütlenmeler donatımları
oluştururlar [3].
Donatımların kültür yapısı ve toplumsal ilişkilere
dayalı olarak nasıl farklı nitelikler gösterdiği, eski yerleşimler
incelendiğinde daha iyi anlaşılmaktadır. Tapınakların, agoraların, forumların, amfi
tiyatroların, hipodromların, katedrallerin, camilerin, kervansarayların,
bedestenlerin damgalarını vurdukları toplumlar incelendiğinde, bu tür donatım
yapıları ile, içinde yaratıldıkları toplumsal koşullar arasındaki yakın ilişki
ortaya çıkmaktadır. Bu ilişki öyle yakındır ki, o devrin
toplumsal koşulları ve kültür yapıları bu eserlerden anlaşılır ve bu yapılar halen yaşadığımız şehirlere o devirlerden
mesaj iletirler.
I.3. ŞEHİR MERKEZLERİ
TARİHSEL GELİŞİMİ
I.3.1. HELLENİSTİK
DÖNEM ŞEHİR MERKEZLERİ
“Şehir Merkezi” oluşumu ilk defa Yunan Şehir
Devletleri’nde görülmektedir. “AGORA” olarak adlandırılan bu yer, Yunan şehrinin
idari, ticari ve dinsel merkezidir. Kelime anlamı itibariyle “Vatandaşlar Meclisinin Toplandığı Yer”
anlamına gelmektedir.
Şehirlilerin tek tek değer kazandığı demokratik bir
düzen olan Yunan Şehir Devletleri’nde ilk ideal şehir merkezi “Helen Agora” sı olmuştur. Şehir merkezi
daha önce AKROPOL’ dü. Bu merkez sadece dini fonksiyonları yürütüyordu.
Ancak sanayi ve ticaret gelişirken, din de
devletten bağımsızlaşmış, bunun sonucunda da, idari yapılar Akropol’ den çıkıp
AGORA’da yer almışlardır.
Yunan şehirlerinde ortalama 40.000 kişi yaşamasına
rağmen, yabancılar, esirler ve dinleri olmayan plebler vatandaş olarak
sayılmadığından, demokrasi sadece 10.000 şehirli içindir.
FOTOĞRAF 1.
PERGE AGORASI (Görünüm)
(Kaynak Perge Koruma Amaçlı Plan Raporu, Tunçer. M.)
Agora’nın temel fonksiyonu, bu on bin şehirliyi bir araya getirmek, şehir yönetimine katmaktır. Pazar ve alışveriş eylemi de agora içine girmiş, filozoflar düşüncelerini burada açık havada yürütmüşlerdir. Agoralar iklim kuşağının elverişli olması nedeniyle açık mekânlardır. Bütün yolların kesiştiği yer olan AGORA, dinsel merkez AKROPOL ile de bağıntılıdır [4] .
(Kaynak Perge Koruma Amaçlı Plan Raporu, Tunçer. M.)
Agora’nın temel fonksiyonu, bu on bin şehirliyi bir araya getirmek, şehir yönetimine katmaktır. Pazar ve alışveriş eylemi de agora içine girmiş, filozoflar düşüncelerini burada açık havada yürütmüşlerdir. Agoralar iklim kuşağının elverişli olması nedeniyle açık mekânlardır. Bütün yolların kesiştiği yer olan AGORA, dinsel merkez AKROPOL ile de bağıntılıdır [4] .
PLAN 1. PERGE
AGORASI (Plan) (Kaynak Perge Koruma Amaçlı Plan Raporu, Tunçer. M.)
I.3.2. ROMA ŞEHİR MERKEZLERİ
Roma şehirlerindeki FORUM’ larının kurucuları imparatorlardır.
Her imparator kendi adını taşıyan, kendisinin gerekli gördüğü işlevleri içeren
forumlar yaptırmışlardır.
Bazı imparatorlar, forumu müze ve kütüphaneleri ile
bir “KÜLTÜR MERKEZİ” olarak düşünmüş, kimi de alışveriş eylemlerini FORUM
dışındaki ek alanlara çıkarmıştır.
Nüfusun hızlı artışına bağlı olarak, yoksul kesimin
de artış göstermesi sonucu, forum mekânı yetmemiş ve yöneticilerin kurdukları
özel tiyatro ve sirkler bu eylemi üzerlerine almışlardır. Halkın en çok
toplandığı yerler, bu pasif iletişim mekânları olmuş, yoksul çoğunluk bu mekânlarda
zalim gösteriler seyrettirilerek eğlendirilmiştir.
Böylece, yoksul halk
forumdan çekilmiş, bu alanlar devlet kapısında iş izleyen ve alışveriş eden tabakaya
bırakılmıştır. Devlet şekli artık demokrasi olmadığından birçok kişinin bir
araya gelerek birbirlerini tanımalarına hem gerek, hem de olanak kalmamıştır.
I.3.3. ORTAÇAĞ ŞEHİR
MERKEZLERİ
Ortaçağ şehirlerinin birçoğu Roma dönemi şehirlerinin
üzerine kurulmuştur. Yeni şehirler, Hıristiyanlığın kabulü ile Kilise etrafında
toplanmış, korunma gereksinmesinden dolayı dini liderin yanında idari lider de
ortaya çıkmıştır. Halk başlangıçta toprakta çalışan köleler (serf) iken, daha
sonra üretimin artması ile bunlardan bir kısmı, gezgin tüccar olarak serflikten
kurtulmuşlardır.
Bu türden bağımsız şehirlilerin yerleştiği kesim duvarlar
içine alınarak korunmuş, şehrin kurulma ve gelişme nedenine göre forumda farklı
biçimlerde yer almıştır.
Ticaret nedeni ile kurulan şehirlerde, ana arter
genişletilmiş ve pazar işlevi bu cadde üzerinde gelişmiştir.
Ortaçağda, merkezi yaratan ana unsurlar; dinsel,
idari ve alışveriş eylemleridir. Bu etkinlikler, ayrı ayrı ya da bir arada
bulunabilir. Loncaların düzenlediği dinsel eylemlerin kilisenin önünde yapılışı
gibi, bütün şehre hitap eden eylemler ve her semtin sahip olduğu ayrı dinsel
kuruluşların etkinlikleri de söz konusudur.
I.3.4. RÖNESANS ŞEHİR
MERKEZLERİ
Rönesans döneminde şehir, ekonomik eylemlerin
gelişmesi ile şekil değiştirmiştir. Bu dönem şehir merkezinde, dinsel
kurumların yanı sıra devlet kurumları da
önem taşımaktadır. Ulaşım akslarının düz bir çizgi ile birleştirilmesi
düşüncesi 17. ve 18. yüzyıllar Barok Roma’sında ortaya çıkmıştır.
Meydanın yolla doğrudan bağlanması ile, merkez
niteliğindeki meydanlar, yeni kapitalist düzendeki şehirlerde arsa bölümlenmesi
ve satışını kolaylaştıran dik blokların ayrılması ile anlatım bulmuştur.
Kapitalist şehirlerde, MERKEZ, yer seçimini
gelişime en uygun yeri bularak yapmıştır. 19. yüzyılda şehirsel nüfusun aşırı
artışı, genişlemesi sonucu kontrolden çıkan şehirdeki merkezin tanım ve
işlevleri değişmiştir[5].
İnsanların yaşantılarına, yeni sosyal yapı biçimlerine, değer yargılarına ve
yönetim şekillerine uygun olarak şehir merkezleri çeşitlilik göstermişlerdir.
I.3.5. ERKEN
DÖNEMLERDE ANADOLU ŞEHRİ MERKEZ KONUMU VE YAPISI
Osmanlı
toprakları, Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nde Türkleşen yerlere yenilerinin
eklenmesiyle genişlemişti. Osmanlı Dönemi’nde ise, Anadolu’da Türkleşme daha da
güç kazanırken, Türklerin şehirlileşmesi de büyük ölçüde gelişme göstermiştir.
Bu dönemde, göçebeler genellikle tarım alanlarına yerleştirilmekle beraber, bu
yerleşmelerin bile şehirlerin gelişimine dolaylı şekilde geniş etkileri
olmuştur.
Türkler,
XIV. yüzyılın ortalarında Rumeli’ ye geçmiş ve özellikle XV. Yüzyılın
başlarından itibaren Rumeli’nin önemli bir bölümünü Türkleştirmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Türk çarşı düzeni, Anadolu’dan başka Rumeli’nin de
önemli bir bölümünde görülmekteydi.
Anadolu şehirlerinde Türkleşme ve İslamlaşma
sürecinde, bu sürecin hakim olduğu şehirlerde genellikle üç temel öğenin bulunduğu
görülmektedir. Bu öğeler ; “Cami,
Pazar ve Hamam” dır (Plan 2).
Caminin temel öğe oluşunda, Müslümanların şehirleri,
dinsel ödevlerle toplumsal ideallerin gerçekleştiği yer olarak saymalarının
önemli rolü vardır. Şehrin ruhani merkezi olan cami, yerleşme biriminin aynı
zamanda siyasal ve dinsel merkezi durumundadır. Cuma camisi yer seçimi, İslam
öncesi dönemlerin “Agora” sının ya da “Forum” unun bulunduğu alandır. Onun
hemen yanında hanların, hamamların, çarşı ve pazarın bulunduğu ticaret merkezi
yer almaktadır [6] .
PLAN 2. BURSA TARİHSEL ŞEHİR MERKEZİ: HANLAR BÖLGESİ
Anadolu Türk şehrinde Pazar yeri için genellikle kaleye
yakın bir düz alan seçilirdi. (Ankara’da Atpazarı ve Samanpazarı’nda olduğu
gibi) Kale sur bedenleri önünde insan ve mal yoğunluğunun fazla olduğu kesimde Pazar
kurulurdu. Bu kesim genellikle şehir merkezi olmaya aday kesimdir (Plan 3).
Şehrin gelişip büyümesi ile Pazar şehirlerde merkez
kesimi olarak gelişmişlerdir. Kale duvarı yakınında çarşı kurulmasına, etrafı
surla çevrili şehirlerde ve surla çevrili olmayan şehirlerde de
rastlanmaktadır. Etrafı surla çevrili şehirlerde, bir iç kale yoksa ya da kale
şehir surunun bir köşesine
yerleşmişse, çarşının şehrin merkezi bölümünde insan hareketine en uygun yerde
geliştiği görülür [7].
PLAN 3. ANKARA GELENEKSEL ÇARŞILAR: ATPAZARI-SAMANPAZARI-KOYUNPAZARI HANLAR BÖLGESİ (Tunçer, M. Ankara Tarihi Kent Merkez Gelişimi Kişisel Çalışma)
Liman şehirlerinde ise ticaret merkezinin
(çarşının) konumlanmasında ve yer seçiminde iskeleye yakınlık etkili olmuştur.
Liman şehirlerinin büyük bir kısmında, çarşı için, özellikle güvenlik
bakımından sur, kale ya da kaleye benzer güvenli bir yerin varlığı önem
taşımıştır. Antalya, Alanya, Sinop, Silivri, Gelibolu, Giresun farklılıklar
taşımasına rağmen buna örnektir.
Temel biçimlenmesi, 14. ve 16. yüzyıllarda
gerçekleşen ve bundan yüz yıl öncesine kadar geleneksel özelliğini koruyan Türk
şehrinde çarşı alanındaki ticaret yapıları; dükkânlar, hanlar ve bedestenden
oluşmaktaydı. Bedesten; hemen hemen çarşının en merkezi kesiminde yer alırdı.
Çarşının büyüklüğüne göre cami sayısı artar, şehrin en büyük cami ya da
camileri çarşıda yoğunlaşan kesimlerin yakınında konumlanırdı (Plan 3).
I.3.5.1. BEDESTEN
Bedestenlerin özel bir yapı halinde biçimlenişinin
başlangıcı 13. yüzyıl sonlarına kadar gerilere gitmekteyse de, bunların
çoğalma, ülke çapında yaygınlaşmaları, şehirlerde çarşıdaki merkezi yerini almaları
ve önemli fonksiyonlar da yüklenmeleri Osmanlı dönemindedir. Bu oluşum ve Türk
şehrinin bedestenle ilgili karakteristiğinin belirginleşmesinde 15. ve 16.
yüzyıllar önem taşımaktadır [8]
.
Hatta 18. yüzyılda bile bazı yerlerde yeni bedestenler yapılmıştır. Ancak,
bunların sayısı fazla olmadığı gibi, daha önceki yüzyılların şehir ticaret
alanları ve yerleşim düzeni sorununa bir yenilik ve değişiklik
getirmemişlerdir.
"Bedesten" kelimesinin kökeni, "Bezistan” veya “Bezzazistan"
olup, bozularak Bedestan ya da Bedesten şeklinde kullanılmıştır.
Bez = Beze: Kumaş ve savaşta ganimet olarak alınan
eşya anlamına gelmektedir. Bedestenler, kumaş ve bez satılmak için yapılmış,
daha sonraları kıymetli mallar ve antika eşya alım-satımına tahsis edilmiş
kapalı çarşılardır. Türk çarşılarına özgü en tipik yapı biçimi bedestenlerdir [9] (Plan 4).
Özel tipte bir ticaret yapısı birimini oluşturan
bedestenler, planlarındaki ayrıntılara göre bazı gruplara ayrılabilirler.
Bedestenlerde normal ticari eylem sürdürüldüğü gibi, bunlar ayrıca ticari
yaşamla ilgili bir takım işlevlere de sahipti. Ticari etkinliği daha kapsamlı
olan büyük şehirlerde bu işlevler daha da çeşitlenirdi.
Bedestenlerin işlevleri ile birlikte Osmanlı ticari
yaşamındaki yerleri aşağıda özetlenmiştir:
· Bedestenler, “Lonca” ların devletle ilişki ve
bağlantısında da önde gelen bir kuruluştu,
· Bedestenler yarı resmi bir ticaret kuruluşuydu ve şehirlerde
ticaretin ağırlık merkezinin düğümlendiği yerlerdi,,
· Bedestenler ticari yaşamda; yapılarının mimari
özelliğiyle, değerli ticaret mallarının güvenceye alınışının, ticari eylemler
bakımından da, doğruluk ve kurumsal güvenirliliğin temsilcisiydi,
· Esnaf kuruluşları sözcülerinin en başta geleni
“Bedesten Kethüdaları” idi,
· Bedestenler, günümüz bankalarının kiralık kasaları
benzeri gereksinimleri karşılardı ve kıymetli mallar borsası durumundaydı,
Özellikle, İstanbul’da bedesten kethüdaları, para
rayicine ait düzenli kayıt tutmaları bakımından, para borsasını izlemekle
ilgili bir yetkili durumunda bulunmakta, böylece, bir bakıma, bu günkü
bankaların para değerini izleme ile ilgili işlemlerine benzer bir görev yürütmekteydi
[10].
PLAN 4 . ANKARA MAHMUD PAŞA BEDESTENİ
I.3.5.2. HAN VE KERVANSARAYLAR
Bir ülkeden diğerine, bir şehirden başka bir şehre,
at ve develer üzerinde ticari mal taşıyan kafilelere “kervan” (karban) adı verilmektedir.
Karayolu ve demiryolu taşımacılığının henüz
gelişmediği eski çağlarda, eşkiya saldırısından korunmak için topluluk halinde
seyahat etmek zorunluluğundan doğan bu kervanlara yolcular da katılırlardı.
Sabah, şafakla beraber yola çıkan kervan, bir
günlük yürüyüşten sonra; hayvanlarını dinlendirmek, yem vermek, sulamak,
bozulan malları değiştirmek ve bir sonraki etap yolculuk için güç kazanmak
amacıyla uyuyup dinlenmek üzere,
kervanların bir günlük yolculuk mesafelerinde inşa edilmiş "Han" veya "Kervansaray"
larda konaklarlardı [11]
.
Osmanlı Dönemi han ve kervansarayları, genel
olarak, bir büyük avlu etrafında iki katlı olarak yapılırlardı. Yol etrafındaki
cephesinde büyük giriş kapıları bulunur ve bu kapının iki tarafında genellikle
bir kahvehane, nalbant dükkânı ve araba tamirhanesi yer alırdı. Bazen bu
kullanımlar hanların içerisinde de bulunurdu.
Giriş kapısından üstü açık geniş bir avluya girilir
ve bu avlunun karşı tarafında ahırlar, arabaları koymaya yarayan bir sundurma
ile yanlarda yükleri koymak için depo ve ambarlar bulunurdu. Avlunun bir
kenarından, ahşap veya kâgir bir merdiven ile üstteki odaların ön kısmında
bulunan dolaşma mekânına çıkılırdı.
Bu dolaşım alanı revakla örtülüydü ve odaların
kapıları bu mekâna açılırdı. Odalar içinde sedir ve yolcuların ısınması için
bir ocak bulunurdu.
Bazı hanların avlusunda, kuyu, şadırvan ve hayvan
sulamak için yalaklar bulunmaktadır. Bazı büyük kervansaraylarda da avlu
ortasında köşk mescit ya da giriş üstünde bir mescit yer almaktadır (Örnek;
Ankara Sulu Han).
Hayvanların bağlandığı kısmın içerisinde, yüksek
mastaba şeklinde setler bulunurdu. Kervancılar buraya hasırlarını, kilim ve
yataklarını sererek yatar ve ocaktaki ateşten ısınarak bir yandan da mallarına
bekçilik ederlerdi.
SULU HAN KÖŞK MESCİDİ
Selçuklu ve Osmanlı dönemi hanları, yola ilişkin
yapılar olarak görülseler de, zaman içerisinde, özellikle Osmanlı’da, yol
güvenliğini sağlayan ve yolcuların ihtiyaçlarını karşılayan tesisler olmaktan
çok, ticari amaçların ön plana alındığı şehir yapıları olarak gelişmişlerdir [12]
.
I.3.5.3. ÇARŞILAR
“Çarşı“
kelimesi “dört sokak” anlamına gelen,
kökeni Farsça “Cihar-suk” kelimesinden oluşur. Alış veriş amacı ile
oluşturulmuş ve genellikle iki tarafı dükkânlarla sınırlandırılmış sokak veya
meydanlara çarşı denilmektedir.
Çarşı her zaman yolun iki tarafındaki dükkânlardan
oluşmayabilir. Tek sıra dükkânlardan ibaret çarşılar da vardır. İstanbul
Süleymaniye külliyesindeki Tiryaki Dökümcüler Çarşısı gibi.
Çarşılar
dükkân adını verdiğimiz ticaret birimlerinden oluşur. Pazarlarda ise satılan
meta bir gölgelik altında, korunmuş mekânlarda satışa sunulur. Çarşı, yerleşik
bir geleneğin, Pazar ise göçebe bir geleneğin ürünüdür.
1. Üstü Açık Çarşılar: Bir başka yapı ile birlikte ve genellikle zemin katı
kullanan tek sıra dükkan tipi (Örnek: Süleymaniye Medresesi Altındaki Tiryaki Çarşısı, İstanbul'da Çuhacı
Han, Simkeşhane, Edirne'deki Rüstem Paşa
Hanı, Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı, Bursa'da ki Pirinç Hanı altındaki
dükkanlar, Lüleburgaz'da Sokullu Hamamı etrafındaki dükkanlar).
2. Bir başka yapı altında, açık ve kapalı dükkan
tipi (Örnek: İzmir'deki Şadırvan, Başbudak, Kestanepazarı Camileri ile Bor'daki Paşa Cami altındaki dükkanlar).
3. Bir yol üzerinde karşılıklı iki dükkân tipi
(Örnek: Lüleburgaz Sokullu Külliyesi, Ilgın'daki çarşının bir kısmı ile Sulu
Han'ın önündeki Uzun Çarşı).
4. Kapalı Çarşılar: Üstü örtülü sokaklar ve bu sokaklarda sıralanan dükkan
tipi; Niğde ve Bursa'da Payas ve Ilgın'da bu tür kapalı çarşılar bulunmaktadır.
Edirne, Ali Paşa Çarşısı ve Arastası da bu
tipe bir örnektir.
5. Bedestenler:
n Üstü kapalı tek hacim halinde en basit tip; (Örnek:
Ereğli Bedesteni).
n Ortasında revaklar
bulunan etrafı dükkânsız tip; (Örnek:
Gelibolu Bedesteni, İstanbul Sandal ve Galata Bedestenleri).
n
İç ve dış
kenarlarında dükkân olan tip; (Örnek: Kütahya, Isparta, Vezirköprü, Tokat ve
Ankara Bedestenleri).
n
Ortası direkli, iç
kenarında mahzen şeklinde odalar ve dışarıda da bir sıra dükkân bulunan tip;
(Örnek: İstanbul Eski Bedesten, Bursa ve Edirne Bedestenleri).
I.4. GELENEKSEL
ÇARŞILARDA TİCARİ FONKSİYONLARIN MEKÂNSAL DAĞILIMI
Anadolu'da çok köklü bir ticari yapı geleneği
bulunmaktadır. Bu gelenek çağlar boyunca, toplumun yaşantı ve görüşleri ile
bağımlı olarak gelişmiş ve değişmiştir.
Antik Çağ; meydan ve sokakları ile dışa dönük bir
kültürü yansıtır. Orta Çağ; Selçuklu Devri ve daha sonra Osmanlı Kültürü, sokak
ve avlu düzeni ile daha çok içe dönük bir hayat görüşünün mekânsal
yansımasıdır. İç ve dış mekânlar adeta birbiri ile özdeşleşmiş gibidir [13].
Osmanlı - Türk Şehri örneğinde, bu bütünleşme
çalışma yerleri için de geçerlidir. Sokak, ticari eylemlerin mekânsal
dağılımında temel bir öğe olarak görülmektedir. Esnaf grupları, özelliklerine
ve lonca düzenine göre kendilerine özgü sokaklarda, giderek çarşılarda yoğunlaşmıştır.
Ancak, büyük ölçekli ticari yapıların (han,
bedesten, hamam vb.) yakın çevre ile uyuşumu, birbirleri ve diğer yapılarla
ilişkileri açısından bir planlama düzeyine erişilememiştir.
Ticari yapılar, belirli bir amaç için yapılmış
olup, fonksiyon bakımından o zamanki verilerle uyum içindedirler. Ancak belirli
bir tasarım düşüncesini ya da mimari düzen çabasını yansıtmazlar.
Şehir, merkez ve mahalleleri ikilisi ötesinde, bir mekânsal
organizasyon göstermemektedir. Bu bakımdan Selçuk ve Osmanlı Şehirleri
benzerlik gösterirler. Osmanlı Klasik Çağı'nda tek yapı mimarisinde büyük
gelişmelerin yanı sıra, “Bursa Ekolü” deneyiminden sonra, külliyelerde başarılı
ve ustaca organize mekânlara erişilmiştir. Ancak bu beceri, bir merkezin tümünü
içermemiştir.
Osmanlı - Türk Şehir Merkezi'nin sabit göstergesi, "merkez
camii" (cuma camii) ve "Bedestan"dır. Arı bir Osmanlı tipi olan "Bedestan", gerçekten çarşının
odak noktası ise de Bedestansız şehir örnekleri de vardır.
Ticaret merkezi, bu iki yapının etrafında gelişir. Dükkânlar,
bunlara yapışık veya ayrık düzende yerleşmişlerdir. Cami ve dükkân ikilisi,
ticari ve kültürel fonksiyonların bir cins bileşimidir. Caminin yarattığı talep
ile dükkânlardan elde edilen kâr, caminin bakımı için vâkıfa dönüşerek sürecin
bütünlüğünü gösterir. Merkezin
önemli yapıları arasında ilişki yoktur ve bir planlama bilinçsizliği söz
konusudur (Plan 5).
PLAN 5 : BURSA TARİHİ HANLAR BÖLGESİ (Cezar, M., 1983)
Anadolu şehirlerinde surlar dışına çıkan gelişmeler
özellikle 13. ve 14. yüzyıllarda görülmeye başlamıştır. Ticaret ve zanaatla
ilgili eylemler, surların kervan yoluna en yakın bağlantı sağlayan kapının
hemen dışına çıkmıştır. Ayrıca, gene bu eylemlerin, Kaleyi kervan yollarına bağlayan
yol üzerinde bir meydan çevresinde olmak üzere yoğunlaştığı belirtilmektedir[14].
Ancak, önemli ticaret merkezlerinde yükselen büyük hanlar yüzünden, açık pazar alış verişi biçimindeki ticaret kısmen
azalmış veya tamamen ortadan kalkmıştı [15].
Canlı hayvan alım-satımı da bu tür açık pazarlarda
yapılıyordu. Bu nedenle, Osmanlı-Türk şehirlerinde Ankara'da olduğu gibi "Samanpazarı",
"Odunpazarı", "Koyunpazarı", "Atpazarı",
"Balıkpazarı" gibi semtler yer almaktadır (Plan 3).
Selçuklu devrinin kervan ticareti yerine,
Osmanlılar Devrinde, artan tüketici kitleler önemli bir alış veriş canlılığı
yaratmışlardır. Bu sayede şehirlerin toplayıp dağıtma işleri hareketli hale
gelmiştir. Bunun sonucunda, önemli maddelerin elden ele devri Pazar
hizmetlerini çok arttırdığı için, pazarlıkların kapalı yerlerde geçmesi halinde
büyük kazanç sağlanacağı anlaşılmış olmaktaydı. Han içi alım-satım sisteminin
bu işleme çok elverişli olması, depolama ve muhafaza kolaylığı, han yapımını
teşvik etmiş olmalıdır [16].
Her han, bir tür malın kapalı pazaryeri olma
görevini fermanla tekeline geçirdiği için, burada toplanıp perakendecilere ve
esnafa satılan ticaret maddesi başka yerde pazarlanamaz ve toptan satışı
yapılamazdı. Hanlar bu toplayıp dağıtma işini yaptıkları malın adını alırlardı [17].
Osmanlı Devleti'nde, şehirsel yerleşimlerin kendi
tüketimleri için tarımsal olmayan üretim örgütleri vardı. Bu örgütler sadece
şehre değil, şehrin merkezlik ettiği bölgeye de hizmet ediyorlardı. Şehirlerin
bazısı da, hizmeti bölge dışına taşan yoğun üretim ile ülke ekonomisine önemli
katkıda bulunabilecek tarzda bir sanat dalında ihtisaslaşmışlardı.
Şehirde
üretime katılanların hepsi, üyesi oldukları sanayi dalında, ekonomik, malı,
idari ve sosyal fonksiyonları bulunan bir kuruluşun üyesiydiler. Osmanlı-Türk
Şehirlerinin hepsinde yaygın ve güçlü bir esnaf kuruluşu olan LONCA SİSTEMİ
vardı. Bu kuruluş ise gerçekte, 13. ve 14. yüzyılların Ahi hareketinin bir
devamı idi [18] .
Osmanlı Devrinde “Lonca Sistemi" olarak oluşan
bu sistemin yanı sıra, birçok zaviyenin de, daha eski zaviyelerin devamı olduğu
görülmektedir. Zaviyelerin babaları ve
onların müritleri, çevrelerini ekiyor, tarımla uğraşıyor, evler, ahırlar, mescitler
inşa ediyorlardı. Sonra da bu yapıların etrafında halk da yerleşmeye başlıyordu
[19]
. Ahi zaviyelerinin yerlerini alan sonraki zaviyeler ve Sultanların tesis
ettikleri yeni zaviyeler [20]
şehirlerin büyümesini etkilemiştir.
I.5.
AHİLİK, LONCA SİSTEMİ ve TARİHSEL ŞEHİR MERKEZİ İLİŞKİLERİ
I.5.1. AHİLİK –
ESNAF TEŞKİLATI
Ahi kelimesinin aslı Akdi bazen Akdidir. İşçi sınıflarını içine alan bir sistemdir. Üyelerinin
hepsi sanatkârdır, askerdir. İyi dövüşür, iyi ata biner, iyi silah
kullanırlardı. İşsiz değillerdi ve hepsi bir sanat veya ticaretle uğraşırlardı.
Sözcükte erkek kardeş, arkadaş, cömert, yiğit anlamına gelen Ahiliğin nerede ve
kimin tarafından kurulduğu pek bilinmemektedir. Bilinen Ahiliğin insani
amaçlarla kurulmuş bir teşkilat olduğu ve insanın bu teşkilat ölçülerine uygun
olarak yetişmesi gerektiğidir.
Ahilik bir esnaf teşkilatıdır. Başlangıçta
debbağlar, saraç ve kunduracıları kapsadığı görülmüşse de, sonradan bütün
esnafı kapsayan bir sosyal kuruluş olarak gelişmiştir. Ahilik Türk toplumunda,
iş hayatında, gelenek ve anlayışına uygun olarak gelişmiş, yerleşmiş mesleki
yönü hakim bir örgüttür.
Bilindiği gibi Türkler çok eski devirlerden beri
sanayi ve ticaretle uğraşmışlardır. Çin’den başlayıp Avrupa pazarlarına ulaşan “İpek Yolu” denilen ticaret yolundan
mallar genellikle Türk kervanları ile taşınırdı.
Emevi Arapları (661-250) Batı Türk ülkesini işgal
edip (710-796) oraları yağma edince Türk ülkesinin düzeni bozuldu. Bunun
üzerine mal sahipleri mal ve canlarını korumak için işsiz kalan işçileri bir
araya toplayarak tek bir teşkilat kurdular. Koruyuculuk niteliğinde olan bu
teşkilata “Gaziyan” adını verdiler.
Genç ve cesur kişilerden oluşan Gaziyan mensupları
düzensizliği giderdiler. Düzen sağlanınca herkes tekrar mesleklerine döndü ve
aralarında bir esnaf teşkilatı kurdular. Bu hareket Türk Ahiliğinin doğuşudur.
Ünlü seyyah İbn-i Batuta’nın açıklamasına göre “Ahiler Anadolu ülkesinde Türkmen
kavimlerinin olduğu her il, ilçe, bucak ve köyde var idiler. Bunların
yabancıları ağırlama, yedirme, içirmede, eşkıyaları tahrip ve yok etmede, halka
zulüm edenlere karşı koymada benzerleri yoktu.”
Ahilik ahlak ve dayanışma prensipleri üzerine
oturtulmuş bir çalışmaya sahipti. Sır,
Ahilikte başta gelen bir diğer prensip idi. Bu sır bir ehilden diğerine
geçirilerek muhafaza edilirdi. Çoğunlukla derste öğretilmez, öğrenim ve
görgüsünü tamamlamış kimselere hikâye yolu ve benzetişlerle sezdirilir,
aşılanırdı. Ahilerin kendilerince kapalı, gizli olan bir çalışmaları olduğu
anlaşılmaktadır. Ahi prensiplerine dair yazılı eser bırakmamış olmaları,
prensiplerini genellikle sözle yayagelmiş olmaları bu görüşü kuvvetlendirmektedir.
Bu nedenle Ahilik hakkındaki bilgiler daha
çok Ahi olmayanların yaptıkları incelemelere dayanmaktadır. Ahiliği kimileri
bir dervişlik teşkilatı gibi gösterir, kimileri de mensuplarını iyiye, doğruya,
verimli bir çalışmaya yönelten organizasyon olarak tanıtır.
Ahilik aslında dervişlikle sosyal örgütlenmenin
birleşimidir. Dervişlikleri bir hırka, bir lokmaya bağlanmadığı gibi kazançtaki
gayeleri de sömürgecilikten uzaktır.
Üretimde standartlaşma, elde edilen malı pazara
sürme, eşit mala, eşit fiyat ve kalite birliği sağlama hususlarında özel
görüşleri vardır.
Evliya Çelebi her gezdiği yerde gördüğü debbağ ve
saraçları Ahi Evran mensupları olarak gösterir. Ahi Evran Türk işçi ve
esnafının büyük bir piridir.
Moğol istilasından Anadolu’ya göçmüş, 27 yaşlarında
Konya’ya gelmiş 3 sene Anadolu’nun çeşitli illerini (Konya, Denizli, Sivas)
dolaştıktan sonra Gülşehir-Kırşehir’de yerleşmiştir. Edinilen bilgilere göre
Ahi Muhammeden eğitim görmüş zeka ve çalışkanlığı ile Ahi Şeyhliğine
yükselmiştir. Ahi Evran’ın Hacı Bektaş Veli ve Şeyh Edepali ile aynı devirde
yaşadığı söylenir.
Ahiliğin bir başka açıklamasını, Ahileri görmüş ve
aralarında yaşamış olan ünlü seyyah İbn-Batuta şöyle açıklamaktadır: “Ahi evlenmemiş gençlerden oluşan sanat
sahiplerinin toplanıp kendilerine reis seçtikleri adama, Ahi Babaya denir.
Bu gençlere Fetiyyen kurdukları
teşkilata da Fütüvvet denir”.
Bu teşkilata reis (Ahi Baba) seçimle gelir. Bir
zaviye kurar ve burasını gerekli eşyalarla döşer. Dergah mensupları gündüzleri
çalışır, kazançlarını akşam reislerine verirler. Bu kazançlarla zaviyenin her
türlü ihtiyaçları karşılanır. Beldeye her gelen yabancı bu zaviyelerde misafir
edilir, ağırlanır. Bu kimse dönüşe kadar zaviyenin konuğudur.
İlmi ve dini bilgiler medreselerde verildiği için
Ahiler bu müesseslerin yeterliliğini kabul etmişler, bunun için teşkilatlarında
daha çok dayanışma ve sanatta yetişme hususlarına önem vermişlerdir. Bu nedenle
bütün gayretler sanat erbabını zaviyelere başlamaya yönelmiş sanatkâr gençlerin
bir arada toplanmasına çaba sarf etmişlerdir. Bunlara ahlak ve toplum adabı
öğretilmiştir. Diğer bir deyimle,
gerekli şartlara sahip olan gençler, sanat terbiyesini ustalarından almışlar,
zaviye de ve ocakta ise bu gençlerin hissi, edebi ve sosyal terbiyeleri ile meşgul olmuştur.
Ahi zaviyelerinde öğretmen, profesör, hakim, sözcü,
vaiz, silah talimcisi, hattat, şair gibi görgülü ve bilgili kimseler de
bulunurdu.
Ahilikte başa geçen reislerin ihtar ve emirleri
mutlaka yerine getirilirdi. Bunlar o derece saygı değer kişiler idi ki, Sultan
bulunmayan yerlerde hükümdar gibi saltanat sürerlerdi. Bu nedenle reislerin
emredişleri, ata binişleri, her türlü davranışları aynen hükümdarlara
benzetilirdi. Reislerin şahıslarında toplanan bu özellikler Ahi zaviyelerinde
ve o zaviyelerin mensubu olan yiğitlere de özel bir saygı kazandırırdı.
Ahiler başarıyı kaderden ziyade insanın kendi
elinde olan projesinden beklerlerdi. Bunun için genç Ahiler bir yandan esnaf
teşkilatı ile gündüzleri, diğer yandan da sohbet toplantıları ile geceleri
eğitilirdi. Ahiler üstün bir ahlak ve iş terbiyesi ile yetiştirilirdi. Hangi
sanatta iseler, o sanatta temiz ve sağlam mal yapıp satan Ahiler geniş bir
çalışma teşkilatı kurmuşlardı.
Anadolu’da Ahilerin en çok bulundukları yer Ankara
olmuştur. Ahiler burada sayısız tabakhaneler ve kumaş tezgâhları kurmuşlardır.
Bununla beraber Kayseri, Sivas, Kırşehir, Denizli gibi şehirlerde büyük Ahi
zaviyeleri de kurmuşlardır.
Selçuklu saltanatı yıkılıp yerine Beylikler
kurulurken Ahi teşkilatı ve Ahiler varlıklarını sürdürmüşlerdir. Osmanlı
devleti kurulurken Anadolu’daki Ahi, Baba ve Mevlevi tarikatları en faal
devrelerini yaşıyorlardı. Bundan dolayı bu tarikat zümrelerinde bilhassa ilk
ikisinin Osmanlı Beyliği muhitinde de eylemleri görülmekte idi.
Osmanlı Devletinin temeli atılırken bu büyük beylik
Ahilikten ve Ahi reislerinin nüfuzlarından istifade etmişti. Ahilerin bu nüfuzu
14. Yüzyılın ilk yarısına kadar sürmüştür. Osmanlıların kuruluşunda Ahi alayları ile bütün harplere katılan
Ahiler, Orhan Gazi ve I. Murat devirlerinde geliştiler, Yıldırım Beyazıt
Ahilere fazla önem vermediği için onlarda Yıldırım’a yeterince yardımcı
olamadılar. Ancak Çelebi Sultan Mehmet devrinde gene yardımlarına devam
ettiler.
Ahilik II. Murat devrinde devam etti. Fatih
devrinde ise Ahilik geniş bir esnaf kahyalığı haline geldi. 16. Yüzyıldan
itibaren Ahilik lonca teşkilatı olarak gelişti.
Ahiliğin sendikal bir kuruluş görünümü vardır.
Ahiler bilginlere, bilgeliğe bağlı, cömert, muhtaçlara yardım seven, zulmü,
adam öldürme, hırsızlığı, ırza
tecavüzü yasaklayan kimselerdi. Sözle sürdürülen prensiplere dayanan,
mensuplarını aydınlığa götüren bir teşkilattı.
Ahlak
Ahilikte başta gelen bir husustur. Ahiliğin bu yönünü taçlandıran altı şartı
vardır. Bunlar “Açık-Kapalı” olarak ikiye ayrılır.
Açık olması
gerekenler: Alın, kalp,
kapıdır. Bunlar, başkalarının yanında yüzkarası olmamak, herkese sevgi
göstermek, kendine yapılacak müracaatları geri çevirmemektedir.
Kapalı olması
gerekenler: El, bel, dildir.
Bunlarda, kimsenin hukukuna el uzatması, kimsenin namusuna tecavüz etmemek,
kimse hakkında dedikodu yapmamak, sır saklamasını bilmektir.
Daha birçok iyi yönleri olan Ahilik, mensupları
üzerinde kurduğu kontrol bakımından da eşsiz bir kuruluştur. Ruhtan ziyade akla
dönük olması Ahiliği yüceltmekte idi. Eğitim bölümünün bir safhasını teşkil
eden sohbet alemleri ise milli terbiye, zarafet, adabı muaşeret ve kardeşlik
öğrenimi ile geçen bilgi ve incelik taşıyan toplantılardı.
Görüldüğü
gibi Ahilik teşkilatı kesin net prensipleri olan ve sadece ticaret yapmakla
sınırlı kalmayan toplumun sosyal yapısını denetleyen çok yönlü bir örgüt
olagelmiştir. Devlet yönetim sisteminin bir parçası olan Ahi teşkilatı, kendi
kendini yöneten bir oto kontrole sahiptir.
Toplumu oluşturan fertleri eğiterek,
ticarete ve ticaret ehline büyük sorumluluklarla beraber saygınlık kazandıran,
üretimi ve satışı denetleyen çok etkili bir kurum olmuştur.
Denetleme ile beraber eğitim ağırlıklı olması da Ahilik teşkilatının en önemli
özelliğidir.
I.5.2. LONCA-ESNAF
TEŞKİLATI
Selçuklularla birlikte gelen Uygur ve Orta Asya
Türklerinde kökleri bulunduğuna inanılan Ahi teşkilatı 17. Asırda Avrupa
hayranlığına paralel olarak loncalara dayanmıştır. “Lonca” kelime olarak “oda”
anlamına gelir ve Latince kökenlidir. Esnaf ve sanatkârlar kendilerine ait
meseleleri görüşmek üzere bu odalarda toplanırlardı.
Önceleri hammaddenin gereksinim sahiplerine
verildiği yere lonca deniyordu. Zamanla esnaf kuruluşlarına bağlı bulunanların
toplantı yerlerine bu isim verildi. Daha sonraları da lonca, esnaf
kuruluşlarının adı oldu. Loncalar başlangıçta tarikat havası ile sanatı
birleştiren bir nitelikte iken, giderek tasavvufî yönünü yitirmiş, tamamen parasal
ağırlıklı bir meslek kuruluşu haline gelmiştir.
Bunda Hıristiyanlığın etkisi fazladır. Çünkü bu tarihlerde
kapitülasyonlar neticesi dış ticaretle uğraşanların çoğunluğu Müslüman
olmayanlardan oluşuyordu. Hıristiyan veya Museviler, zaviyelere gelip esnafla
rahat bir şekilde meselelerini konuşamıyorlardı. Bunu sağlamak için aynı sanata
mensup olanlar zaviyelerden uzaklaştırılıp loncalarda bir araya getirildiler.
Loncalar devrinde sanatkâr yetiştirilmesi, mal
üretimi, bunun pazarlaması özel kayıtlara tabi idi. Gereğince yetişmeyen çırak,
kalfa olamıyordu. Kalfa yeter bir seviyede sanata sahip olmadıkça usta
olamıyordu. Aklına esen dilediği yerde dükkân açamıyordu. Sanat kurallarına
uygun mal üretmeyenler cezalandırılıyor, bunda direnen sanattan alıkonuyordu,
sürülüyordu. Böyleleri memleketin hiçbir yerinde yeniden dükkân açıp
çalışamıyordu. Önemli olan husus, gerek hükümet görevlilerinin kontrolleri
gerekse esnafın kendi teşkilatı içindeki denetimi sonucu görülen aksaklıkların
giderilmesinin çok kısa sürede gerçekleşmesi idi. Dolayısı ile ibret alma, ders
alma niteliği kaybolmuyordu.
1727 yılından itibaren tekel ve imtiyaz anlamına
gelen ve Türkçe bir kelime olan “Gedik” tabiri esnaf teşkilatlarına girmiştir.
Nüfusu artan Gayr-i Müslimlerin baskısı ile çeşitli dine mensup kimseler
arasında ortak çalışma şartları ortaya çıkmış ve imtiyaz fermanı olanlar
ticaretle uğraşabilir olmuştur. Ancak bu fermanlar, mülk sahiplerinin
kiralarını artıran, esnaf sayısının artırılıp, eksiltilmemesi, gediği
(imtiyaz-tekil) olmayanların sanat ve ticaret yapmaması, açık ve boş olan yerlerin
çırak ve kalfalara verilmesi, dışarıdan esnaflığa kimsenin kabul edilmemesi
şartlarını da içermekteydi.
Tanzimat’ın ilanından sonra yabancı devletlerle
yapılan ticaret anlaşmaları, 1727 yılından beri gelen tekel usulünün
kaldırılmasına yol açmıştır. Buna neden olarak ticaretin gelişmesine mani olduğu
gösterilmiş ve 17 Haziran 1867 günlü yayımlanan bir Tüzükle sanat ve ticarette
“Gedik” usulü kaldırılmıştır. Bununla birlikte padişahın emri ile bazı
gedikler, emsal olmamak kaydı ile durumlarını korumuşlardır.
· Kent
mekânının ve yapılarının oluşum ve biçimlenişi toplumların yapısal
özellikleriyle doğrudan ilişkilidir. Kent merkezlerindeki büyüme ve bölgeleme
değişimi hem kentleşmenin, hem de sanayileşmenin göstergesi olan etmenlere
bağlıdır. Kentleşme hem “Mekânsal Süreç”, hem de “Toplumsal Süreç” içeren bir
olgudur [21].
· Mekân
ve toplumsal yapıdaki değişikliğin ortaya çıkması ve süre gitmesi ekonomik
gelişmelere bağlıdır ve ana etmen “Ekonomik” dir.
· Kent mekânındaki
farklılaşmalar toplumdaki çelişkilerin yarattığı gruplaşmalara (sınıflara)
dayanmaktadır.
· Toplumsal
değişme ve gelişme, toplumun bütün kesimlerinde birden gerçekleşen bir
süreçtir.
· Mekânsal
yapı ile toplumsal yapı arasındaki etkileşimin yönü toplumsal süreçlerden mekânsal
oluşumlara doğrudur.
· Toplumsal
yapıdaki etkin güçler kentteki fiziksel alanlara, yapılara sahip olmaya
çalışmaktadır. Bu olgunun kentsel biçimlenmeye olan etkisi özellikle MERKEZİ İŞ
ALANI’ nda görülmektedir.
· Osmanlı-Türk
şehrinde çarşı yeri için kaleye yakın bir alan seçilmektedir. Kale sur
bedenleri önünde yoğunluğun fazla olduğu kesimde çarşı ve pazarlar kurulmaktaydı.
Bu kesim genellikle şehir merkezi olmaya aday kesimdir. Şehrin gelişip büyümesi
ile çarşı kesimleri şehirlerde merkez kesimi olarak gelişmişlerdir. Ankara,
Afyon, Tokat vb. şehirler buna örnek olarak verilebilir.
· Kale
duvarı yakınında çarşı kurulmasına, etrafı surla çevrili şehirlerde ve surla
çevrili olmayan şehirlerde de rastlanmaktadır.
· Etrafı
surla çevrili şehirlerde, bir iç kale yoksa, ya da kale şehir surunun bir
köşesine yerleşmişse, çarşının şehrin merkezi bölümünde insan hareketine en
uygun yerde geliştiği görülür.
· Liman
şehirlerinde çarşının konumlanmasında ve yer seçiminde iskeleye yakınlık büyük
ölçüde etkili olmuştur. Liman şehirlerinin büyük bir kısmında, çarşı için,
özellikle güvenlik bakımından sur, kale ya da kaleye benzer güvenli bir yerin
varlığı önem taşımıştır.
· Temel
biçimlenmesi, 14. ve 16. yüzyıllarda gerçekleşen ve bundan yüz yıl öncesine
kadar eski özelliğini koruyan Türk şehrinde çarşı alanındaki ticaret yapıları; dükkânlar,
hanlar ve bedestenden oluşmaktaydı.
· Bedesten
hemen hemen çarşının en merkezi kesiminde yer alırdı. Çarşının büyüklüğüne göre
cami sayısı artar, şehrin en büyük cami ya da camileri çarşıda yoğunlaşan
kesimlerin yakınında konumlanırdı.
· Bedestenler,
kumaş ve bez satılmak için yapılmış, daha sonraları kıymetli mallar ve antika
eşya alım-satımına tahsis edilmiş kapalı çarşılardır. Türk çarşılarına özgü en
tipik yapı biçimi bedestenlerdir. Bu oluşum ve Türk şehrinin bedestenle ilgili
karakteristiğinin belirginleşmesinde 15. ve 16. yüzyıllar önem taşımaktadır [22]
[2] TUNÇER, M. 1985, “A Research Within A Historical
Perspective On Suluhan (The Hasan Pasha Inn) It’s Transformation and Relations
With The City Center Of Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi, Restorasyon Bölümü ile Şehir Planlama Bölümü Ortak Yüksek
Lisans Programı.
[3] ÇUBUK, M., vd., 1978, S.31.
[4] EVYAPAN, G., 1971.
[5]
EVYAPAN,G, 1971, S. 43-48.
[6]
KUBAN, D., 1986, S.71.
[7] CEZAR, M., S.24.
[8] CEZAR, M., 1983,
S.26.
[12] YETKİN, S., K., ÖZGÜÇ, T., SÜMER., F., ÜLKEN, H.Z.,
ÇAĞATAY, N., KARAMAĞRALI, H., 1965, “Turkish Architecture”, A.Ü. Yayınevi,
No:62.
[13] TANKUT, G., 1973, “Osmanlı Şehrinde Ticari
Fonksiyonların Mekansal Dağılımı”, VII. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan
Bildiriler, T.T.K. Yay., 9. Seri, 7/2 sayı, T.T.K. Basımevi, Ank., S.773-779.
[14] AKTÜRE, S., 1975, “17.Yüzyıl Başından 19.Yüzyıl
Ortasına Kadar ki Dönemde Anadolu Osmanlı Şehrinde Şehirsel Yapının Değişme
Süreci”, ODTÜ Mim. Fak. Dergisi, Cilt I, Sayı 1.
[15] AKDAĞ, M., 1979, “Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai
Tarihsel”, Cilt II (1453-1559), Tekin Yayınevi, Ank., S.221.
[16]ticaret hayatı gerilemişlere örnek olarak Konya,
Kayseri, Sivas örnekleri verilebilir, ikinci türdekilere ise, Tokat, Ankara,
Afyon, Bursa, Edirne ve İstanbul Şehirleri örnek olarak verilebilir.
[17] Örneğin satılan meta un ise, o han
"Unkapanı", sebze ise "Sebze Hanı", ya da "Sebze
Kapanı", "Pamuk Hanı", "Pirinç Hanı", vb. isimler, bu
maddelerin yüklerle gelip toptan satışlarının yapıldığı yerleri anlatırlar.
[18] ERGENÇ, Ö., 1977, “Osmanlı Şehrinde Esnaf Örgütlerinin Fizik Yapıya Etkileri” ,
Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihsel (1071-1920), I. Uluslararası
Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihsel Kongresi, Tebliğler, Hacettepe Üniv.,
Meteksan Ltd. Mat., Ank., 1980, S.107.
[19] KUBAN, D., 1968, “Anadolu-Türk
Şehri Tarihsel Gelişmesi, Sosyal ve Fiziki Özellikleri Üzerine Bazı Gelişmeler”,
Vakıflar Dergisi, Sayı 7, S.53-73.
[20] ZAVİYE:
Kendini dine veren kişinin ibadetle ilgilenmek üzere çekildiği küçük tekke.
No comments:
Post a Comment