Türkiye Barolar Birliği ve Mardin Bölge Barosu
İNSANLIĞIN ORTAK MAL VARLIKLARINA SAYGI HAKKI
VE KÜLTÜREL MİRASI YAŞATARAK KORUMAK
PANEL
MARDİN
17 Nisan 2004
“KENT YOKSULLUĞUNA BİR ÇÖZÜM : TARİHSEL ÇEVRELERİN SÜRDÜRÜLEBİLİR KORUNMASI”
Doç.Dr. Mehmet TUNÇER [1]
"Yeni bir koruma politikası ve bütünleşik koruma uygulanmazsa, toplumumuz çok yakında geleneksel çevresini oluşturan yapı ve sit mirasının çoğunu yitirmiş olacaktır”
AMSTERDAM BİLDİRGESİ
Anahtar Kelimeler : Kentleşme, konut, geleneksel konut, kentsel sit, gecekondu, yoksulluk, koruma, sağlıklaştırma, yenileme.
I. KONUT SORUNUNU SORGULAMAK
“Konut” konusunun tamamen başıboş, spekülatif ortamda, konut talebi yapanların, aşırı rantlar kazanan bir grubun eline (ya da ağzına) nasıl atıldığı ve nasıl sahipsiz bırakıldığını, nasıl giderek yoksullaştığını bilmek ve buna çözümler aramak gereklidir.
Kent çevrelerinin önce gecekondularla sarılmasına göz yummak, bunları oy potansiyeli olarak görmek, daha sonra da bunları ıslah etmek bahanesi ile, gene arsa spekülatörleri, müteahhit ikilisine rant aracı olarak vermek de sorgulanmalıdır.
Ya da; tarihsel, geleneksel konut dokularının parça parça, önce sit olmaktan çıkarılıp, daha sonra da yakın çevre emsal gösterilerek, “yapı sahiplerinin mağduriyetini gidermek” amacıyla bir gecede çok katlı yapılaşması..
Bütün bunlar; günümüzde devletin ne yazık ki çağdaş, kamu yararına kentleşme, arsa, koruma ve konut politikalarından tamamen uzaklaştığının göstergeleridir.
Arsa Ofisi ve belediyeler eliyle yapılanların bir çoğunun da ucuz konut üretimi olduğunu söylemek zordur. Bunların çoğu, kamu eliyle orta, orta-üst gelir gruplarını, ödeme gücü yüksek olan kesimleri konut edindirmeye yönelik uygulamalardır.
1980’li yılların sonunda oluşturulan “Arsa Sertifikası” uygulamaları da, yeterli arsa bulunup, planlanamadığı, küçük ölçeklerde kaldığı için başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Yani devlet, hem kentsel arsa üretiminde, hem de ucuz ve yeterli konut sunumunda başarılı olamamış, kamu kaynakları üst gelir gruplarının yüksek metrajlı ve lüks konut üretimine yönlendirilmiştir.
Böylece, kentlerde yaşayan toplumun büyük bir kesimi yoksullaşmış, evsizlik, kiracılık oranları artmış, gelir-kira dengesi aşırı hale gelmiş, kentler çevresinde gecekondulaşma, kent içindeki tarihsel dokularda da çöküntü alanı nitelikleri artarak, bu alanlar yok olma sürecine girmiştir.
Bu bildirinin konusu; “Yoksulluk” olarak tanımlanan ve kentlerde yaşam kalitesi ile mekan kalitesini belirleyen olgular ile, “Geleneksel/tarihsel ve gecekondu konut alanlarının”, sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda “Korunması”, “Sağlıklaştırılması” ve “Geliştirilmesi” ’ne yönelik öneriler geliştirilmesidir [2].
Öncelikle; “Yoksulluk” tanımında uzlaşılması gerekmektedir. “Kent Yoksulluğu” sadece ulusal gelirin düşüklüğü ve paylaşımındaki adaletsizliklerden ibaret değildir.
1. Kent Yoksulluğu; sokak ve mahalle ölçeğinden başlanarak “yaşam çevresi (habitat) ve konut” kalite ve niteliklerini belirleyen bir tanımlamadır,
2. Kent yoksulluğu kavramında, görsel, estetik, duygusal kaygı ve niteliklere yönelik öğeler yer almalıdır,
3. Kent yoksulluğu kavramında doğal değerlerin sürdürülebilir korunması ve geliştirilmesine yönelik ilke ve politikalar yer almalıdır,
4. Kent yoksulluğu kavramında kültürel ve tarihsel değerlerin sürdürülebilir korunması ve geliştirilmesine yönelik ilke ve politikalar yer almalıdır.
”Kent Yoksulluğu”, basit bir gelir düşüklüğü ve bunun kente yansıması olgusu olmaktan öte, bir anlamda, kaynakların düşüncesizce/akılsızca/plansız kullanımı, ziyan edilmesi, belirli bir plan/proje/tasarım disiplininden yoksun bir “Kent Politikası” olmaksızın kullanımıdır.
Bu bağlamda; “kentleşme, konut, koruma ve sağlıklaştırma politikaları” ile “Merkezi ve Yerel Yönetimler” arasında doğrudan bir ilişki kurularak, yerel yönetimlerin “Geleneksel/tarihsel çevreler ile, gecekondu çevrelerindeki koruma ve sağlıklaştırma” konusundaki yetki, görev ve sorumlulukları tartışılacak, öneriler geliştirilecektir [3].
II. TARİHSEL ÇEVRE, GELENEKSEL KENT DOKULARI, KENTSEL SİT ALANLARI
Türkiye, binlerce yıllık bir geçmişe dayanan zengin uygarlıkların doğduğu ve yaşadığı bir ülke olarak, insanlığın ortak kültürel mirasının korunması konusunda, evrensel sorumlulukları yüksek olan ülkelerin başında gelmektedir.
Geçmiş birikimin geleceğin yaratılmasında en önemli kaynak olarak değerlendirilmesi yaşamsal bir zorunluluktur. Kişilikli bir toplum olarak gelişebilmek için ulusların kültürel kimliklerini yeni yaşam çevreleriyle entegre etmeleri önem kazanmaktadır.
Mimarlıkta ve şehircilikte ulusal ve tarihsel değerleri dikkate almadan gerçekleştirilen modern oluşumlar toplumda yabancılaşmayı süratlendirmektedir. Farklı kültürlerin kültürel mirasını, aynı dikkat ve saygınlık içinde korumak, globalleşen dünyada barış ve kardeşlik duygularının kökleşmesini sağlayacak , hem de farklı kültürlerin birbirlerine olan etkileşimi ile zengin ve çok renkli bir kültür mozaiğinin gelişmesinde itici bir güç oluşturacaktır.
Ülkemizde 2425 adet arkeolojik sit, 269 adet doğal sit, 146 adet kentsel sit, 17 adet tarihi sit olmak üzere 2857 adet sit alanı ile 44 406 adet korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı tescil edilmiştir. Tescilli olmayan yapılan dışındaki yüz binlerce yapının büyük bir konut stoku olduğu ve bunun korunması, sağlıklaştırılmasına yönelik plan, proje ve uygulamalar yapılması gerektiği bu bildirinin konusudur.
1970’li yıllardan beri uluslararası platformlarda yoğunlaşarak sürdürülen koruma çabalarında da ülkemiz yerini almıştır. UNESCO’ ya üye ülkelerle birlikte ülkemizin de 1983 yılında benimsediği “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesi” hükümlerine göre taraf devletler toprakları dahilindeki kültür ve doğa varlıklarının korunmasını garanti altına almışlardır.
Ülkemizden de; Pamukkale, Göreme, Kapadokya, İstanbul, Boğazköy, Nemrut Dağı, Xanthos-Letoon, Patara ve Divriği Ulu Camii/Darüşşifası evrensel kültür mirası olarak “Dünya Kültürel Miras Listesi’ne” alınmıştır. Avrupa Konseyi ülkeleri ile 1985 yılında imzalanan “Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi” halen yürürlüktedir[4]. “Akdeniz’in Kirletilmesine Karşı Korunması (Barselona) Sözleşmesi” gereğince de Akdeniz’de ortak öneme sahip 100 tarihi sitin içinde ülkemizden de 17 adet sit korumaya alınmıştır [5].
Anahtar Kelimeler : Kentleşme, konut, geleneksel konut, kentsel sit, gecekondu, yoksulluk, koruma, sağlıklaştırma, yenileme.
I. KONUT SORUNUNU SORGULAMAK
“Konut” konusunun tamamen başıboş, spekülatif ortamda, konut talebi yapanların, aşırı rantlar kazanan bir grubun eline (ya da ağzına) nasıl atıldığı ve nasıl sahipsiz bırakıldığını, nasıl giderek yoksullaştığını bilmek ve buna çözümler aramak gereklidir.
Kent çevrelerinin önce gecekondularla sarılmasına göz yummak, bunları oy potansiyeli olarak görmek, daha sonra da bunları ıslah etmek bahanesi ile, gene arsa spekülatörleri, müteahhit ikilisine rant aracı olarak vermek de sorgulanmalıdır.
Ya da; tarihsel, geleneksel konut dokularının parça parça, önce sit olmaktan çıkarılıp, daha sonra da yakın çevre emsal gösterilerek, “yapı sahiplerinin mağduriyetini gidermek” amacıyla bir gecede çok katlı yapılaşması..
Bütün bunlar; günümüzde devletin ne yazık ki çağdaş, kamu yararına kentleşme, arsa, koruma ve konut politikalarından tamamen uzaklaştığının göstergeleridir.
Arsa Ofisi ve belediyeler eliyle yapılanların bir çoğunun da ucuz konut üretimi olduğunu söylemek zordur. Bunların çoğu, kamu eliyle orta, orta-üst gelir gruplarını, ödeme gücü yüksek olan kesimleri konut edindirmeye yönelik uygulamalardır.
1980’li yılların sonunda oluşturulan “Arsa Sertifikası” uygulamaları da, yeterli arsa bulunup, planlanamadığı, küçük ölçeklerde kaldığı için başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Yani devlet, hem kentsel arsa üretiminde, hem de ucuz ve yeterli konut sunumunda başarılı olamamış, kamu kaynakları üst gelir gruplarının yüksek metrajlı ve lüks konut üretimine yönlendirilmiştir.
Böylece, kentlerde yaşayan toplumun büyük bir kesimi yoksullaşmış, evsizlik, kiracılık oranları artmış, gelir-kira dengesi aşırı hale gelmiş, kentler çevresinde gecekondulaşma, kent içindeki tarihsel dokularda da çöküntü alanı nitelikleri artarak, bu alanlar yok olma sürecine girmiştir.
Bu bildirinin konusu; “Yoksulluk” olarak tanımlanan ve kentlerde yaşam kalitesi ile mekan kalitesini belirleyen olgular ile, “Geleneksel/tarihsel ve gecekondu konut alanlarının”, sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda “Korunması”, “Sağlıklaştırılması” ve “Geliştirilmesi” ’ne yönelik öneriler geliştirilmesidir [2].
Öncelikle; “Yoksulluk” tanımında uzlaşılması gerekmektedir. “Kent Yoksulluğu” sadece ulusal gelirin düşüklüğü ve paylaşımındaki adaletsizliklerden ibaret değildir.
1. Kent Yoksulluğu; sokak ve mahalle ölçeğinden başlanarak “yaşam çevresi (habitat) ve konut” kalite ve niteliklerini belirleyen bir tanımlamadır,
2. Kent yoksulluğu kavramında, görsel, estetik, duygusal kaygı ve niteliklere yönelik öğeler yer almalıdır,
3. Kent yoksulluğu kavramında doğal değerlerin sürdürülebilir korunması ve geliştirilmesine yönelik ilke ve politikalar yer almalıdır,
4. Kent yoksulluğu kavramında kültürel ve tarihsel değerlerin sürdürülebilir korunması ve geliştirilmesine yönelik ilke ve politikalar yer almalıdır.
”Kent Yoksulluğu”, basit bir gelir düşüklüğü ve bunun kente yansıması olgusu olmaktan öte, bir anlamda, kaynakların düşüncesizce/akılsızca/plansız kullanımı, ziyan edilmesi, belirli bir plan/proje/tasarım disiplininden yoksun bir “Kent Politikası” olmaksızın kullanımıdır.
Bu bağlamda; “kentleşme, konut, koruma ve sağlıklaştırma politikaları” ile “Merkezi ve Yerel Yönetimler” arasında doğrudan bir ilişki kurularak, yerel yönetimlerin “Geleneksel/tarihsel çevreler ile, gecekondu çevrelerindeki koruma ve sağlıklaştırma” konusundaki yetki, görev ve sorumlulukları tartışılacak, öneriler geliştirilecektir [3].
II. TARİHSEL ÇEVRE, GELENEKSEL KENT DOKULARI, KENTSEL SİT ALANLARI
Türkiye, binlerce yıllık bir geçmişe dayanan zengin uygarlıkların doğduğu ve yaşadığı bir ülke olarak, insanlığın ortak kültürel mirasının korunması konusunda, evrensel sorumlulukları yüksek olan ülkelerin başında gelmektedir.
Geçmiş birikimin geleceğin yaratılmasında en önemli kaynak olarak değerlendirilmesi yaşamsal bir zorunluluktur. Kişilikli bir toplum olarak gelişebilmek için ulusların kültürel kimliklerini yeni yaşam çevreleriyle entegre etmeleri önem kazanmaktadır.
Mimarlıkta ve şehircilikte ulusal ve tarihsel değerleri dikkate almadan gerçekleştirilen modern oluşumlar toplumda yabancılaşmayı süratlendirmektedir. Farklı kültürlerin kültürel mirasını, aynı dikkat ve saygınlık içinde korumak, globalleşen dünyada barış ve kardeşlik duygularının kökleşmesini sağlayacak , hem de farklı kültürlerin birbirlerine olan etkileşimi ile zengin ve çok renkli bir kültür mozaiğinin gelişmesinde itici bir güç oluşturacaktır.
Ülkemizde 2425 adet arkeolojik sit, 269 adet doğal sit, 146 adet kentsel sit, 17 adet tarihi sit olmak üzere 2857 adet sit alanı ile 44 406 adet korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı tescil edilmiştir. Tescilli olmayan yapılan dışındaki yüz binlerce yapının büyük bir konut stoku olduğu ve bunun korunması, sağlıklaştırılmasına yönelik plan, proje ve uygulamalar yapılması gerektiği bu bildirinin konusudur.
1970’li yıllardan beri uluslararası platformlarda yoğunlaşarak sürdürülen koruma çabalarında da ülkemiz yerini almıştır. UNESCO’ ya üye ülkelerle birlikte ülkemizin de 1983 yılında benimsediği “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesi” hükümlerine göre taraf devletler toprakları dahilindeki kültür ve doğa varlıklarının korunmasını garanti altına almışlardır.
Ülkemizden de; Pamukkale, Göreme, Kapadokya, İstanbul, Boğazköy, Nemrut Dağı, Xanthos-Letoon, Patara ve Divriği Ulu Camii/Darüşşifası evrensel kültür mirası olarak “Dünya Kültürel Miras Listesi’ne” alınmıştır. Avrupa Konseyi ülkeleri ile 1985 yılında imzalanan “Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi” halen yürürlüktedir[4]. “Akdeniz’in Kirletilmesine Karşı Korunması (Barselona) Sözleşmesi” gereğince de Akdeniz’de ortak öneme sahip 100 tarihi sitin içinde ülkemizden de 17 adet sit korumaya alınmıştır [5].
Kentsel sit alanları da hem kültürel nitelikleri hem de konut stoku olmaları nedeniyle özenle korunması geliştirilmesi gerekli alanlardır.
III. GECEKONDU OLGUSU VE YOKSULLUK
İmar planları dışında, hazine, vakıf vb kamu mülkleri üzerinde yasadışı sunum biçiminin ürünü olarak gecekondu, şöyle tanımlanmaktadır; “ Bayındırlık ve yapı kurallarına aykırı olarak, gerçek ya da tüzel, kamusal ve özel kişilerin toprakları üzerine, toprak iyesinin istenç ve bilgisi dışında, onamsız olarak yapılan, barınma gereksinmeleri devletçe ve kent yönetimlerince karşılanamayan yoksul ya da dar gelirli ailelerin yaşadığı barınak türü[6].”
Gecekondu, hızlı nüfus artışı yaşayan kentlerimizdeki kitlesel konut talebi ile yasal mekanizmaların konut arzı arasındaki boşluğu dolduran bir işlev görmektedir. Toplam stok içindeki payının % 40’lara varabilmesi, popülist politikalara kaynaklık eden kamu arazilerinin görece fazlalığı ile mümkün olmuştur. Gecekondu alanlarının yapısal sorunlarından biri kalite sorunudur. Yasal konut piyasasına ulaşamayan kesimlerin sınırlı olanaklarıyla gerçekleştirildiği için, altyapı, bina ve yakın çevre standartları kabul edilebilir standartların altında kalmaktadır. İkinci önemli sorun da kentsel hizmetlerden yararlanamama sorunudur. Plansız oluştukları ve kendi hallerine bırakıldıkları için, eğitim, sağlık, rekreasyon, toplu ulaşım gibi hizmetleri barındırmamaktadır. Üçüncü ve önemli sorun ise, yasa dışılıktan kaynaklanan meşruiyet sorunudur. Gecekondu bölgelerindeki dinamiğin ve dönüşümün yapısal özelliklerine bakıldığında, bu sorunlar içinden sadece üçüncüsünün yani “meşruiyet” (yasa ve kamu vicdanı açısından) sorununun çözülme eğilimi taşıdığına, altyapı, toplu taşımacılık, yolların stabilizasyonu gibi minimum seviyede gerçekleşen bazı kısmi girişimlerin dışında, diğer sorunların sürdüğü görülmektedir. Meşruiyet sorununun çözümü, beraberinde bir dizi başka sorun getiren yoğunlaşma sürecini de başlatmaktadır. Yasallaşma ve yoğunlaşma aynı zamanda da metalaşma süreci anlamına gelmekte, kiralanan ve el değiştiren konutların sayısı artmaktadır [7].Genellikle dikey yönde gerçekleşen bu yoğunlaşma arsa sahibinin kendi olanaklarıyla gerçekleştiğinden uzun bir sürece yayılmakta ve aşama aşama yapılmakta, bunun sonucunda da söz konusu yerleşmeler yarım kalmış apartman semtlerine, sürekli kazılan, inşası hiç bitmeyen sağlıksız konut çevrelerine dönüşmektedir.
1984 yılında hazırlanan 2981 sayılı yasa gecekondu semtlerini yapsatçı sunum ile dönüştürecek yeni bir yasallaştırma modeli oluşturmayı hedeflemiş, ancak mülkiyet biriminin ölçeği, konut ve kira değerleri, semtlerin merkeze uzaklığı gibi bir dizi yapısal nedenle bu gerçekleşememiştir. Ancak, kentlerde “ıslah planları” adı altında gecekonduları birleştirerek çok katlı yapılaştırmaya yönelik planlar yapılmakta, zaten yapılaşma için uygun olmayan alanlarda (vadi tabanları, aşırı eğimli araziler, tarım toprakları vd) bu planlar uygulanmaya çalışılmaktadır. Asıl olan, gecekondu alanlarını yeşil dokusu, bahçeleri ve topografyaya uyumlu siluetlerini koruyacak ve temel altyapı ve donatıları sağlayacak şekilde sağlıklaştırmaktır. Yapılan planlarla kentlerin geleceği de bir tür ipotek altına alınmaktadır. Hisselendirmeler sonucu imar parselleri oluşturulmakta ve imar tapuları alınarak uygulama süreci belirsiz bir zamana ertelenmektedir.
IV. 2000’Lİ YILLARIN BAŞLARINDA DURUM
“Anıtların korunmasındaki temel tutum korumanın kalıcı olması, sürekliliğinin sağlanmasıdır [8]. Anıtların bulundukları yerler, bütünlüğün korunması, sağlıklı kılınıp, yaşanır şekilde ortaya konması için özel bir dikkat gerektirir.[9]”
III. GECEKONDU OLGUSU VE YOKSULLUK
İmar planları dışında, hazine, vakıf vb kamu mülkleri üzerinde yasadışı sunum biçiminin ürünü olarak gecekondu, şöyle tanımlanmaktadır; “ Bayındırlık ve yapı kurallarına aykırı olarak, gerçek ya da tüzel, kamusal ve özel kişilerin toprakları üzerine, toprak iyesinin istenç ve bilgisi dışında, onamsız olarak yapılan, barınma gereksinmeleri devletçe ve kent yönetimlerince karşılanamayan yoksul ya da dar gelirli ailelerin yaşadığı barınak türü[6].”
Gecekondu, hızlı nüfus artışı yaşayan kentlerimizdeki kitlesel konut talebi ile yasal mekanizmaların konut arzı arasındaki boşluğu dolduran bir işlev görmektedir. Toplam stok içindeki payının % 40’lara varabilmesi, popülist politikalara kaynaklık eden kamu arazilerinin görece fazlalığı ile mümkün olmuştur. Gecekondu alanlarının yapısal sorunlarından biri kalite sorunudur. Yasal konut piyasasına ulaşamayan kesimlerin sınırlı olanaklarıyla gerçekleştirildiği için, altyapı, bina ve yakın çevre standartları kabul edilebilir standartların altında kalmaktadır. İkinci önemli sorun da kentsel hizmetlerden yararlanamama sorunudur. Plansız oluştukları ve kendi hallerine bırakıldıkları için, eğitim, sağlık, rekreasyon, toplu ulaşım gibi hizmetleri barındırmamaktadır. Üçüncü ve önemli sorun ise, yasa dışılıktan kaynaklanan meşruiyet sorunudur. Gecekondu bölgelerindeki dinamiğin ve dönüşümün yapısal özelliklerine bakıldığında, bu sorunlar içinden sadece üçüncüsünün yani “meşruiyet” (yasa ve kamu vicdanı açısından) sorununun çözülme eğilimi taşıdığına, altyapı, toplu taşımacılık, yolların stabilizasyonu gibi minimum seviyede gerçekleşen bazı kısmi girişimlerin dışında, diğer sorunların sürdüğü görülmektedir. Meşruiyet sorununun çözümü, beraberinde bir dizi başka sorun getiren yoğunlaşma sürecini de başlatmaktadır. Yasallaşma ve yoğunlaşma aynı zamanda da metalaşma süreci anlamına gelmekte, kiralanan ve el değiştiren konutların sayısı artmaktadır [7].Genellikle dikey yönde gerçekleşen bu yoğunlaşma arsa sahibinin kendi olanaklarıyla gerçekleştiğinden uzun bir sürece yayılmakta ve aşama aşama yapılmakta, bunun sonucunda da söz konusu yerleşmeler yarım kalmış apartman semtlerine, sürekli kazılan, inşası hiç bitmeyen sağlıksız konut çevrelerine dönüşmektedir.
1984 yılında hazırlanan 2981 sayılı yasa gecekondu semtlerini yapsatçı sunum ile dönüştürecek yeni bir yasallaştırma modeli oluşturmayı hedeflemiş, ancak mülkiyet biriminin ölçeği, konut ve kira değerleri, semtlerin merkeze uzaklığı gibi bir dizi yapısal nedenle bu gerçekleşememiştir. Ancak, kentlerde “ıslah planları” adı altında gecekonduları birleştirerek çok katlı yapılaştırmaya yönelik planlar yapılmakta, zaten yapılaşma için uygun olmayan alanlarda (vadi tabanları, aşırı eğimli araziler, tarım toprakları vd) bu planlar uygulanmaya çalışılmaktadır. Asıl olan, gecekondu alanlarını yeşil dokusu, bahçeleri ve topografyaya uyumlu siluetlerini koruyacak ve temel altyapı ve donatıları sağlayacak şekilde sağlıklaştırmaktır. Yapılan planlarla kentlerin geleceği de bir tür ipotek altına alınmaktadır. Hisselendirmeler sonucu imar parselleri oluşturulmakta ve imar tapuları alınarak uygulama süreci belirsiz bir zamana ertelenmektedir.
IV. 2000’Lİ YILLARIN BAŞLARINDA DURUM
“Anıtların korunmasındaki temel tutum korumanın kalıcı olması, sürekliliğinin sağlanmasıdır [8]. Anıtların bulundukları yerler, bütünlüğün korunması, sağlıklı kılınıp, yaşanır şekilde ortaya konması için özel bir dikkat gerektirir.[9]”
VENEDİK TÜZÜĞÜ
Türkiye’de günümüze kadar sürdürülen tarihsel ve kültürel çevreler ile gecekondu alanlarının korunması ve sağlıklaştırılması (ıslah[10]/sanitasyon[11]) politikalarının başarılı olduğunu söylemek olası değildir. Özellikle, 1950 sonrası kırsal alandan kentlere yaşanan göç ve hızlı kentleşme, 1980 sonrasında ikinci konut ve turizm amaçlı kıyı yağması ile, 1990 sonrası Doğu ve Güney - Doğu Anadolu Bölgeleri’nden güvenlik ve ekonomik nedenlerle göç olgusu, kentlerimizin yüzlerce, hatta binlerce yılda oluşmuş dengelerini alt üst etmiştir. Önce varoşlarda başlayan yasal olmayan yapılaşmalar (gecekondu), giderek imar aflarıyla, kentleri bir kanser gibi sarmış ve günümüzdeki başlıca kentsel sorunlardan biri haline gelmiştir. Kentlerin hızlı büyümesiyle, geleneksel kent dokularında ve tarihsel kent merkezleri üzerinde de aşağıda özetlenen olgular ortaya çıkmıştır;
· “İmar” adı altında geleneksel dokuya uyumsuz yol açma, imar haklarını arttırma vb. koruma ve sağlıklaştırma hedefi olmayan, hatta tamamen yıkıp ortadan kaldırmayı amaçlayan planlamalar yapılması,
· Bu planlar doğrultusunda, arsa biriktirme (spekülasyon) amaçlı olarak kentlerde geleneksel kent dokularının (kentsel sitler ve bir kısım gecekondu alanları), yıkılarak yerine dokuya aykırı taban alanları ve yükseklikler ile çevreye uyumsuz yeni yapılaşmalar oluşturulması,
· Kentsel koruma kararı verilmesi ile, eski plan uygulamalarının durdurulması, ancak korumaya yönelik planlama ve uygulama çalışmalarının yetersizliği nedeniyle, geleneksel dokularda ve tarihsel kent merkezlerinde bakımsızlık, korunamama, köhneleşme, terk edilme ve çöküntü bölgesine dönüşme olgusu,
· Giderek aşırı yapı ve nüfus yoğunlaşması nedeniyle oluşan ulaşım ve otopark sorunları, çevre kirlikleri,
· Mülk sahiplerinin geleneksel dokuları terk etmesi ile bu alanlarda oluşan sosyal dönüşüm, gecekondulaşma ve sosyal çöküntü bölgesi niteliği.
Yukarıda saptanan sorunlar, yöreden yöreye nitelik değiştirmekle birlikte, genel sorunlar olarak gözlenmektedir.
Kentlerin göç alma hızı, gelişme potansiyelleri, geleneksel dokunun niteliği (yapı malzemesi ve dokunun yeni gelişen kent kesimleri ile olan ilişkileri) turizm potansiyeli, gecekonduların eskiliği, merkeze yakınlığı ve yerel yönetimlerin yaklaşımları, her kentte tarihsel ve kültürel çevrenin korunmasını ve gecekondu alanlarının yenilenmesini farklı kılmaktadır.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasa’sı uyarınca, “Koruma Amaçlı Planların” Belediyeler tarafından yapılması gerekmektedir.
Ancak, gerekli görüldüğünde Belediyeler Kültür Bakanlığı’ndan teknik ve parasal yardım alabilmektedir.
Bazı kentlerde (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya vb) koruma amaçlı planlama çalışmaları, yerel yönetimlerin kendi bünyelerinde oluşturdukları birimler aracılığı ile yapılmış ve halen yapılmaktadır.
Bu planlama çalışmaları esnasında, yerel yönetimler, teknik yönden yetersiz oldukları için, ihale etme ya da proje yarışması açarak, koruma amaçlı planları ve projeleri elde etmektedirler.
2981 Sayılı Gecekondu Yasası uyarınca da “Islah İmar Planları” nı Belediyeler yapmakta ve tapu dağıtmaktadırlar. Belediyeler ya kurdukları birimler aracılığıyla, harita ve imar planı ve uygulamalarını yapmaktadırlar veya ihale yöntemi ile bu plan ve uygulamalarını yaptırmaktalar.
Kültür Bakanlığı, 1970’lerin başından bu yana (1710 Sayılı Eski Eserler Yasası ve 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası) geleneksel dokularda ve arkeolojik alanlarda saptama, belgeleme (tespit ve tescil) ve sit alanlarının sınırlarını belirlemek işlevini sürdürmektedir.
Bu alanların planlanmasına ilişkin çabalar birkaç özel örnek dışında (Kapadokya, Pamukkale, Göreme vb) 1980’lerin sonuna kadar etkin olamamıştır. 1980’lerin sonunda Kültür Bakanlığı, geç de olsa bir atılım yapmış, yasa ile Yerel Yönetimlere bırakılmış olan koruma amaçlı planlama çalışmalarını (ihale yöntemi ile) başlatmıştır.
Bu ihaleler ile yapımı tamamlanmış ve halen sürmekte olan projeler bulunmaktadır. Ancak bu projelerin tamamlanması çok uzun sürmekte, bazıları da Belediye ya da müellif tarafından dava konusu edilmektedir. 1/5000 ve 1/1000 ölçekli koruma planlaması çalışmaları sağlıklaştırma, koruma uygulamaları için yeterli ölçekler değildir. En azından 1/500 – 1/200 ölçekli kentsel tasarım ve mimari ölçeklerde koruma, sağlıklaştırma projelerinin yapılması gereklidir.
Tarihsel çevre koruma alanlarının bir kısmı da Özel Çevre Koruma Alanı sınırları içine alındığından (Patara, Pamukkale, Dalyan, Göcek vb) çok başlı bir planlama ve uygulama yönetimi söz konusudur.
Bu nedenle, bu alanlarda planlama yapma ve yaptırma yetkisi Çevre Bakanlığına bağlı Özel Çevre Koruma Kurumu’nda, bu alanlarda yer alan arkeolojik ve kentsel sit alanlarında yapılacak uygulamaya ilişkin onama yetkisi de Kültür Bakanlığı ile özerk olduğu varsayılan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve Bölge Kurullarındadır.
Bu iki kurum arasındaki çatışmaya yörenin esas sahibi olan yerel yönetimler (valilik, belediyeler, köy tüzel kişilikleri) de katılınca ortaya içinden çıkılması güç bir karmaşa çıkmaktadır. Koruma amaçlı planın kimin tarafından yapılacağı, kimin tarafından onanacağı ve hangi etabın kim tarafından uygulanacağı hakkında sonu gelmez yazışmalar ve tartışmalar yapılmaktadır.
Sorunlar bununla da bitmemektedir. Bir kurumun yaptığını öbürü beğenmemekte, koruma alanları yaz boz tahtasına dönmektedir. Böylece zaten kısıtlı olan kaynaklar da heba edilmektedir [12]. Zaten genellikle alt ölçeklere de inilemediğinden, yapısal onarım, sağlıklaştırma ya da bir kaç örnek dışında köklü restorasyon uygulaması yapılamamaktadır.
Gecekondu alanlarındaki ıslah planları da genellikle çok katlı yenilemeyi ve tapu dağıtımını hedeflemektedir. Halbuki gecekondu alanlarının bir kısmını bir konut stoku olarak ele almak ve sağlıklaştırma plan ve projeleri ile geliştirmek gereklidir.
V. KONUT VE ÇEVRESİ KONUSUNDA ÜLKE DENEYİMLERİNE BİR BAKIŞ
V.1. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, Yapı Araştırma Enstitüsü Çalışmaları:
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), Yapı Araştırma Enstitüsü’ nün (YAE), Ekim 1970- Temmuz 1973 arasında yaptırdığı, bir kısmı sonuçlanmış ve devam etmekte olan araştırma projeleri arasında [13]:
I. Devam edenler :
· Kapı Ve Pencere Maliyetlerinin Bina Bileşenleri Düzeyinde Oluşturulması,
· Türkiye’de Konut Ve Eğitim Binaları İle İlgili Mevcut Yapı Mevzuatının tespit Ve Mukayeseli Etüdü,
· Türkiye’de Hastahane Binalarının Plan Analizi,
· Binalarda Isı Kayıplarını Sınıflandırma Olanaklarının Bina Kabuğunu Oluşturan Yapı Bileşenlerinin Fonksiyonlarına Bağlı Olarak Araştırılması,
· Normatif, Efektif Konut İhtiyacının Ve Konut Talebinin tespit Metotları Ve Konut Yapımının Programlama Süreci Önerileri,
· Yığma Binalar İle Karkas Binalar Arasında, Maliyet Yönünden Karşılaştırmalı Bir Etüd,
· Bina Maliyeti Ve Girdilerini Yapım Süresi Ve Mahallerine Bağlı Olarak Saptayan Bir Yöntem,
· Türkiye’nin Sismik Bölgelerinde, Yöresel Doğal Verileri, Sosyo-Ekonomik Özellikleri Ve Olanakları Açısından Ekonomik Ve Depreme Dayanıklı Kırsal Yapı Karakteristiklerinin Saptanması Ve Geliştirilmesi,
· Bilimsel Yaklaşım Yoluyla Türkiye Kentleri İçin Genel Bir Planlama Modelinin Geliştirilmesi,
· Kent Planlamasında Data Sorunları,
· Türkiye’nin Çeşitli Mikro-Klimatik Yöreleri İçin Sıcak Yapı Elemanlarının Kondansasyon Kontrolu Hesaplarında Kullanılacak Dış Çevre Şartları,
· Tek Katlı Betonarme Yapı Sistemlerinin Optimizasyonu,
· Bina İle İlgili Mevzuatın Hukuki Ve Teknik Yönden Reorganizasyon Önerisi,
· İklimsel Kullanıcı İhtiyaçlarının İncelenmesinde Bir Model,
· Kullanıcı Eylemleri İle İlgili Boyutların Oluşumuna Sosyo Kültürel Koşulların Etkisi,
· Türkiye’de Yapım Sektörünün Sayısal Analizi,
II. Tamamlanmış Araştırma Projeleri :
· İşçilik, Araç, Gereç Ve Yapı Birimlerinin Ücret, Fiyat Ve Maliyet Değişimleri,
· Binalarda Betonarme Perdelerin Maliyet Yönünden Yapı Bileşeni İçinde Ele Alınmasını Mümkün Kılabilecek Bir Yöntem Araştırması,
· Maliyetin Bina Fonksiyonları İle Belirlenmesi,
· Türkiyede Kent Mekansal Standartları,
· Turizm Konaklama Tesislerinde Kullanıcı İhtiyaçlarına Uygun Bina Tasarlanması Konusunda Ön Hazırlık,
· Yapı Bileşenlerinin Isıtma Giderleri Yönünden “Yapım Kullanma” Maliyetlerine Bağlı Olarak Seçimi Ve Boyutlandırılması,
· Türk Kentlerinde Gecekondu Önleme Bölgeleri İçin Yer Seçimi Kriterleri,
· Binalarda Taşıyıcı Sisteme Ait Giderlerin Analiz Ve Tahmin Hesapları İçin Bir Yöntem,
· Markov İşleminin Göç Tahmininde Uygulanması,
· Konut İstatistikleri Ve Türkiye’de Konut Sektörünün Sayısal Analizi,
· Yatay Güneş Saatleri İle Yapılarda Deneysel Güneş Kontrolu,
III: Enstitü Dışı kuruluşlarla işbirliği halinde sürdürülen çalışma grupları:
· Bayındırlık Bakanlığı (Yapı İşleri Gn. Md., Yüksek Fen Kurulu, Mesken Genel Müdürlüğü,
· İmar ve İskan Bakanlığı (Planlama İmar Gn. Md.),
· Devlet Planlama Teşkilatı (SPD),
· Milli Eğitim Bakanlığı,
· Emlak Kredi Bankası,
· Sosyal Sigortalar Kurumu,
· Devlet Müh. Mim. Akademileri,
· Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı,
bulunmaktadır. Bu araştırma projelerinden tamamlananların hemen hepsi ise yayınlanmıştır. Görülebileceği gibi bilimsel araştırma konuları, çevresel konular, bölge, kent düzeyinden yapının her türlü boyutuna yöneliktir. Araştırma projelerinde yer alanlar ise çoğunluğu günümüze kadar bilimsel çalışmalarını sürdüren profesyonel yaşamda ve/veya akademik yaşantısını tamamlamış ya da halen sürdürmekte olan öğretim görevlileridir[14]. TÜBİTAK YAE o dönemde ilgili bir çok kamu kuruluşu ve üniversiteler ile ortaklaşa araştırma projeleri hazırlamıştır. Ne yazık ki, bu çalışmalar sürdürmemiş ve 1989 yılında YAE kapatılmıştır.
V.2. İmar ve İskan Bakanlığı, Mesken Genel Müdürlüğü Çalışmaları :
İmar ve İskan Bakanlığı (İİB), Mesken Genel Müdürlüğü (MGM), Emlak İşleri Dairesi tarafından 1981 yılında yayınlanan bir yayın, 775 Sayılı Gecekondu Yasası’nın yürürlüğe girdiği 30.07.1966 tarihinden 01.03.1981 tarihine kadar il, ilçe ve kasaba belediyelerince teklif edilen ve İİB tarafından ilgili yasa hükümlerine göre incelenerek, uygun görülüp onanan gecekondu önleme bölgelerini içermektedir.
Bu çalışmada; BİB tarafından onaylanan GÖB’nin belediyesi, konumu, bölge numarası, yüzölçümü, mülkiyeti, bölge onama tarihi, imar planı onama tarihi, altyapı durumu ile kamulaştırma ve uygulama biçimleri de açıklamalarda gösterilmiştir. Ucuz halk konutu olarak onanan, sınırlı bir kısım alanlar bu çalışmada yer almamıştır.
Buna göre ülke çapında GÖB’nin Mülkiyet Durumu (1981):
· 64 İl Belediyesi, 203 bölgede, 10 527 hektar,
· 194 İlçe Belediyesi, 276 bölgede, 2943 hektar,
· 107 Kasaba belediyesi, 147 bölgede, 4 269 hektar ,
olmak üzere, 365 belediyede ve 626 bölgede, 17 741 hektar alanda planlama ve uygulama yapmıştır[15].
Gene 1981 yılında, 61 İl belediyesinde yer alan 153 bölgede; toplam 5841,8 hektar alan ve 220 İlçe ve kasaba belediyesinde yer alan 290 bölgede; toplam 4949,4 hektar alanın imar planı tamamlanmıştır.
Bu alanlardan, 61 il belediyesinden 53’ünde altyapı tamamlanmış, 220 İlçe ve kasaba belediyesinin 77’sinde altyapı tamamlanmıştır.
Ancak, yaklaşık 2 yıl sonra İİB Bakanlığı, 3194 Sayılı Yasa uyarınca Bayındırlık İskan Bakanlığı olarak adı, yanısıra görev, yetki ve niteliği değiştirilecek, belediyelere devir edilen imar planı yapma ve onama yetkileri ile birlikte Mesken Genel Müdürlüğü de kaldırılarak elemanları diğer birimlere dağıtılacaktır.
V.3. Toplu Konut İdaresi Çalışmaları :
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından 1996 yılında hazırlanan “Tarihi Konut Stokunun Sağlıklaştırılması İçin Bir Finansman ve Örgütlenme Modeli” araştırması TOKİ’nin geleneksel konut stokunun korunması ve değerlendirilmesine yönelik önemli bir çalışmadır[16].
Bu çalışmada; ülkede yaşanan sosyal ve ekonomik değişim sürecinin, kentleşme ve konut sorunlarının bu değişim ışığında sürekli olarak yeniden tanımlanmasını ve sürece uygun yeni politikalar ve çözüm önerileri geliştirilmesini gerekli kıldığı belirtilmektedir.
Konut sorununun çözümü konusunda alt ve orta gelir gruplarına yönelik uygun finansman, örgütlenme ve üretim modelleri oluşturmak ve uygulamakla yükümlü olan TOKİ’nin temel hizmet alanlarından birinin de konut ve kentleşme konularında bilimsel araştırmaların geliştirilmesi ve desteklenmesi olduğu vurgulanarak, ülkede giderek büyüyen konut açığına çözüm bulmaya yönelik bu çalışmanın hazırlandığı belirtilmektedir.
Bu çalışmada;
· Geçmiş dönemin kültürel mirasını temsil eden tarihi ve geleneksel konut stokunun önemli bir kısmının 1970’lerden bu yana koruma altında bulunduğu,
· Çoğunluğu tescilli olan tarihi konutlardaki bakım, onarım zorlukları ve maliyeti yüzünden yeterince değerlendirilemediği, bozulduğu ve giderek yok olmakta olduğu,
· Önemli bir bölümünün çok düşük barınma yoğunluğu içinde iskan edilen ya da terk edilmiş bulunan bu konut stokunun çeşitli ekonomik nedenlerin de etkisi ile yıkılmaya bırakılmış durumda olduğu,
Saptamaları yapılmıştır. [17] Bu kent ya da yerleşmelerin nadiren işlevlerini koruyarak günümüze kadar geldikleri, işlevlerini kaybetmelerine rağmen değişik kullanışlara dönüşerek varlıklarını sürdürdükleri, ancak o beldenin çöküntü alanı olarak görüldüğü, diğer ülkelerde izlendiği gibi bir prestij alanı haline gelmedikleri; bazılarının ise hem işlevlerini yitirmeleri hem de yeni işlev ve kullanışları barındırmaya elverişli olmamaları nedeniyle terk edildikleri; veya koruma altına alınıp, piyasa süreçlerine göre cazip bulunmadığı için metruk hale bırakıldıkları ya da bu alanda yaşayan ailelerin, getirilen koruma ve bakım kurallarına uygun olarak, bu yapılara harcama yapacak güçte olmadıkları gibi olgu ve sonuçlara varılmıştır.
Toplu Konut Kanunu, Madde 10'a göre; bu Kanun ile öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi, konut gereksiniminin, toplu konut inşası suretiyle karşılanması, konut ihtiyacı olanlarla, inşaat yapanların tabi olacağı usul ve esasların düzenlenmesi ve devletin yapacağı desteklemeler için Türkiye Emlak Kredi Bankasında bir fon oluşturulmuştur.
Gittikçe büyüyen konut açığının süratle kapatılabilmesi ve her ailenin ihtiyaçlarına uygun sağlıklı bir konuta kavuşturulabilmesi için, konut inşaatında kullanışlı, ekonomik ve Türk Halkı'nın ihtiyacına ve yaşayış tarzına uygun projelerin teşvikine öncelik verilmesi amaçlanmıştı.
Kamu lojman planı 10 yıl içinde tamamlanacak, gecekondu bölgelerinde altyapı hizmetlerinin öncelikle götürülmesine önem verilecektir. İlke olarak, Toplu Konut uygulamalarında devlet esas olarak altyapının hazırlanmasına katkıda bulunacak, arsa üretimini hızlandıracak, çeşitli büyüklükteki konut tiplerinin iklim özelliklerine ve mahalli malzeme imkanlarına göre tip Toplu Konut Projeleri şeklinde ele alınmaları ve hızlı inşaat teknolojileri ile hızlı bir şekilde tamamlanmaları şeklinde teşvik önlemleri getirilecekti.
Konutun çevresi ile birlikte bir bütün oluşturduğu dikkate alınarak, konut tasarımı ve çevre niteliklerinin yükseltilmesine olanak sağlayacak mevzuatın geliştirilmesi ve konut sektörü yatırımlarının yerleşme hedefleri ile bir bütün halinde ele alınarak yönlendirilmesi hedeflenmişti.
İlke olarak kamu sübvansiyonları, altyapısı hazır arsa üretimi ile alt gelir gruplarına öncelik tanımak kaydıyla konutsuz kişiler için yapılan sosyal konutlara ağırlık verilecek ve konut büyüklüklüklerini düşürecek şekilde düzenlenecektir.
Önlem olarak konutların inşaat ve kullanımında tasarruf sağlamak amacıyla, yerel malzemeleri değerlendiren, iklim koşullarını dikkate alan ve israfı azaltan teknolojiler desteklenecekti. Türkiye koşullarına uygun konut yapım sistemlerinin belirlenmesi için gerekli çalışmalar yapılacaktı.
Konut sayımlarının periyodik hale getirilmesi sağlanacaktı. Kamu lojman yatırımları, kalkınmada öncelikli yöreler ile konut sıkıntısı çekilen küçük yerleşmelerde sürdürülecekti.
Bu dönemde, konut gereksiniminin çözümünde yerel yönetimlerle, belli alanları konut gelişme alanı olarak belirleyerek altyapı götürmeleri, gecekondulaşmayı önlemek amacıyla "Kendi Evini Yapana Yardım" programı içinde nüve konut projeleri hazırlanması ve öncelikle alt gelir grupları için kiralık ve mülk konut üretimini sağlayacak gerekli düzenlemeleri yapma görevleri verilmiştir.
VI. SONUÇLAR ve GELENEKSEL KONUT DOKULARININ SÜRDÜRÜLEBİLİR KORUNMASINA YÖNELİK ÖNERİLER
“Yeni bir koruma politikası ve bütünleşik koruma uygulanmazsa, toplumumuz çok yakında geleneksel çevresini oluşturan yapı ve sit mirasının çoğunu yitirmiş olacaktır [18]“.
“Eski alanların sağlıklaştırılması olanak ölçüsünde, bölge sakinlerinin toplumsal kompozisyonunda köklü bir değişiklik gerektirmeyecek şekilde tasarlanmalı ve uygulanmalıdır. Kamu kaynaklarınca gerçekleştirilen restorasyon ( ve sağlıklaştırma) çalışmalarının sağladığı yararlardan tüm toplum kesimleri pay almalıdır”,
“Gerekli yasal ve yönetimsel önlemler tüm ülkelerde güçlendirilmeli ve daha etkin kılınmalıdır”.
AMSTERDAM BİLDİRGESİ, 1975
Yukarıda kısmen özetlendiği gibi, aslında ülkemizde, konut ve konut çevresi, yapı ve yapım sistemleri konusunda engin bir deneyim bulunmaktadır. Bireysel konut, kooperatif eliyle ve toplu konut üretimi konularında zengin bir birikim oluşmuştur. Bu deneyimlerin genellikle ve çoğunlukla yeni yapı yapımı konusunda olduğu, onarım, sağlıklaştırma, iyileştirme vb konuların daha ikincil kaldığı söylenebilir. Ancak, yaşadığımız bu günlerde uluslar arası ve ulusal ekonomik ve sosyal gerçekler, kültür değerlerinin korunması, gecekondu alanlarının sağlıklaştırılması ile daha çok üst üste düşmektedir.
Ekonomik bakımdan zorluklar yaşayan, uzun yıllardır enflasyon ile fakirleşmekte ve fakirleştirilmekte olan ülkemizde, savurganca davranışlara artık yer olmadığı açıktır.
Yık, yap, sat süreci ile doğal ve kültürel çevreler, düşük yoğunluklu gecekondu bölgeleri yok edilmekte, ekonomik kıt kaynaklar savurganca harcanmaktadır.
Sürdürülebilir gelişim için artık gelinen noktada, kentlerimizde koruma, sağlıklaştırma, iyileştirme, kendi çabaları ve kamu desteği ile kendi evine bakarak çevresini düzenleme çalışmaları büyük önem kazanmaktadır.
Bu aynı zamanda, yıkıp yok ederek geriye dönüşü olmayan emeğin ve yapı malzemesinin, altyapının da yeniden akılcı bir şekilde değerlendirilmesi anlamını taşıyacak bir olgudur.
Ayrıca, sosyal, ekonomik, ticari ve en önemlisi kültürel değerleri ile kentlerin öne çıkmakta olduğu küreselleşme sürecinde, zengin doğal, tarihsel/kültürel, mimari ve arkeolojik değerlerimizin bütüncül korunması gelecek kuşaklar için önemli bir zenginlik ve övünç kaynağı olacaktır.
Sürdürülebilirlik ana fikri çerçevesinde, yoksulluğa bir çözüm olarak, geleneksel kent dokularını (kentsel sit alanları ve gecekondu alanları) korumaya ve sağlıklaştırmaya yönelik politika önerileri aşağıda sunulmaktadır:
VI.1. Genel Görünüm, Sonuçlar Ve Öneriler :
Ülkemizde, kalkınmış ülkeler düzeyinde kent planlaması ve uygulaması olmadığı gibi, geleneksel dokuların korunması (kentsel sitler ve bir kısım gecekondu alanları) konusunda da bu ülkeler ölçüsünde çevre ve tek yapı ölçeklerinde koruma ve sağlıklaştırma (ıslah/sanitasyon) uygulaması yapılamamaktadır.
· Tarihsel/kültürel varlıkların ve çevrelerin korunmasındaki yetersizliğin (başarısızlığın) kökeninde, sosyal ve ekonomik nedenlerin yanı sıra, ülkemizin gerçeklerine uygun, belirgin bir tarihsel alanlar ve gecekondu çevrelerinin koruma ve sağlıklaştırma politikası bulunmaması yatmaktadır.
· Geleneksel kent dokuları korunmasına ilişkin yasal ve yönetsel düzenlemelerle her ne kadar merkezi ve yerel yönetimlere belirli görev ve yetkiler verilmişse de, bu görev ve yetkilerin yeterince etkin kullanılabildiğini söylemek mümkün değildir. Ayrıca, Beypazarı örneğinde görüldüğü gibi bazen yasal sit sınırlaması olmaması olumlu sonuçlar vermektedir.
· Bazı gecekondu çevreleri ile, tarihsel kent dokularının (bazıları kentsel sit alanı olmasına rağmen) korunmasına, sağlıklaştırılması ve geliştirilmesine ilişkin yerel ve merkezi yönetime ilişkin politikalar, zaman içinde sürekli olarak değişmektedir. Bu değişme, genellikle geleneksel kent dokularının (kentsel sitler ve gecekondu alanları) aleyhine olan karar ve uygulamalara neden olmaktadır.
· Koruma konusundaki yasal/yönetsel çerçevenin karmaşıklığı ve sık sık değiştirilmesi politika kararsızlığının en belirgin göstergesidir. Bu karmaşıklık içinde yeterli düzeyde koruma ve sağlıklaştırma amaçlı planlamalar ve uygulamalar yapılamamakta, geleneksel kent dokuları de spekülatif kazançlar kolaylıkla elde edilebilmektedir. Ayrıca, altyapı, sosyal donatı ve yapı içi sağlıklaştırmayı içeren çalışmalara hemen hiç yer verilmemektedir.
Sonuç olarak; 1990’lı yılların sonunda, ülkemizde tarihsel alanlar ve gecekondu çevrelerinin yeterli düzeyde koruma ve sağlıklaştırma (ıslah/sanitasyon) politikasının bulunmayışı, hızlı kentleşme ile birleştiğinde bu çevreler hızla yok olmaktadır.
Bu yok oluşun nedenleri arasında;
· Koruma ve sağlıklaştırmanın amaç ve niteliğine politik düzeyde henüz tam olarak karar verilmemiş olması,
· Birbirini izleyen siyasal iktidarların tarihsel alanlar ve gecekondu çevrelerinin koruma ve sağlıklaştırma konusunda değişik yaklaşımlara ve ideolojilere sahip bulunması,
· Yasalardaki yetersizlik ve dağınıklık,
· Parasal kaynak yetersizliği,
· Çeşitli merkezi yönetim kuruluşlarının kendi aralarında ve yerel yönetimlerle olan yetki kargaşası,
· “Sürdürülebilirlik” kavramı ile kent dokularının korunması ve sağlıklaştırılması arasındaki ilişkinin yeterince anlaşılamamış oluşu,
· Halkın geleneksel konut çevrelerinin ve gecekondu alanlarının koruma/ıslah ve geliştirme amaçlı olarak planlanması ve uygulamasına katılımının sağlanmayışı, tersine negatif katılımın[19] bulunması,
· Geleneksel kent dokuları korumasında ekonomik etkenlerin ve kentsel toprak rantının yeterince dikkate alınmayışı,
yatmaktadır.
“Koruma bugün tarihi park ve bahçelerin yanı sıra, tarihi kent ve köyler için de gereklidir. Bu mimarlık ürünlerinin korunması en büyüğünden en alçak gönüllülerine kadar, günümüz yapılarını da unutmadan, kültürel değer taşıyan tüm yapıları çevreleriyle birlikte kapsayan geniş bir perspektif içinde görülebilir.”
AMSTERDAM BİLDİRGESİ
SONUÇ I. “Sürdürülebilir kentsel gelişme” için, uygulanabilir tarihi alan ve gecekondu çevrelerinin koruma ve sağlıklaştırma politikaları oluşturulabilmesi için, Ulusal Fiziki Planlama politikaları yeterince saptanmamış ve kalkınma planlarına fiziksel bir boyut katılmamıştır.
· I.1. “Sürdürülebilir Kalkınma” için bölgesel, alt bölgesel ve yerel ölçeklerde tarihsel çevre ve gecekondu çevrelerinin koruma, sağlıklaştırma ve çevre uyumlu yenileme politikalarını yönlendirmek üzere; bu doğrultuda hazırlanmış ülkesel, bölgesel ve çevre düzeni planlarına sahip olmak gerekir. Bunun için, kentsel çevrelerin akılcı ve etkin korunmasını ve kullanımını öngören kararların alınmasına elverişli bir ortam geliştirilmelidir[20].
· I.2. lke ölçeğinde tarihsel (ve de doğal) kaynak kullanımını içeren, kent dokularını sağlıklaştıran, kentleşme ve sanayileşmeyle bütünleşen politikalar; bölgelere, metropolitan ölçekteki kentlere, kentlere ve kırsal yörelere kadar inen bir dizi stratejik ulusal (ekonomik, fizik, sosyal, kültürel, eğitimsel vb.) planlama kararları ile desteklenerek geliştirilmelidir.
· 1.3. Gecekondu ıslah planları tamamen yıkıp çok katlı yenilenmeyi değil, yer yer yoğunluk ve doku korunması ve sağlıklaştırılmasını öngörecek biçimde ele alınmalıdır. Hazırlanmış olanlar bu anlayışla yeniden gözden geçirilmelidir. Gecekondu alanlarının ıslahı yasallaşma sürecinin sadece meşruiyet sorununu çözmekle kalmayıp, kalite ve kentsel hizmetler sorunlarına da çözümler üreten bir sürece dönüştürülmesiyle olanaklıdır. Yasallaşma sürecinde kamu ile arz tarafındaki aktörler arasındaki ilişki tek taraflı bir politik taviz ilişkisi olmak yerine, bireysel ve grupsal çıkarlarla kamusal çıkarların değiştokuş edildiği bir alışveriş ilişkisi olmalıdır.
SONUÇ II. Özellikle 1950 sonrasında izlenen kentleşme politikaları (ya da politikasızlığı), doğal ve tarih kaynakların erozyonuna, gecekondu alanlarının anlamsız apartmanlar şeklinde yenilenmesine neden olmaktadır. Kentleşme sürecinde gözlenen metropolitenleşme, bir yandan gelişme ve sanayileşmeyi, öte yandan da, çevre kirliliğini (hava, su, toprak), kaynak yetersizliğini ve tükenmesini, geleneksel kent dokularının bozulmasını ve zaman içinde yok olmasını beraberinde getirmektedir.
· II.1. Sürdürülebilir kalkınma fikri çerçevesinde, kentsel politikalar yeniden ele alınmalı, doğal çevre ile uyumlu, tüketime yönelik olmayan, kirletmeyen, tarihsel ve kültürel çevreyi, insan ölçekli kentsel dokuları koruyup geliştirmeyi amaçlayan yeni politikalar dizisi oluşturulmalıdır.
· II.2. Yoksulluğa bir çözüm olarak gecekonduda yaşayan bireylerin kendi yapılarına bakım onarım ve çevreye uyumlu eklentilerle geliştirmelerini sağlamak amacı ile kentsel tasarım ve mimari ölçeklere giden özel plan ve projeler geliştirilmeli, teknik ve parasal destek politikaları ile uygulanmalıdır. Bu plan ve projelerin üst ölçekte verilmiş yoğunluk ve yapılaşma biçimi kararlarıyla uyumlu olması sağlanmalıdır.
SONUÇ III. Ülkede nüfus artış oranı gelişmiş ülkelerden çok daha fazladır. Ayrıca kentleşme oranının yüksek olduğu kentlerde nüfus artış oranı, ülke düzeyinin de üstündedir. Gerek bu nedenler, gerekse kentleşme ve sanayileşmenin aynı düzeyde olmaması; işsizliğin artmasına, gecekondulaşmaya, kentlerin ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan gelişmemesine, ya da çarpık gelişmesine yol açmaktadır.
· III.1. Kent yoksulluğuna bir çözüm olarak tarihi alan ve kent çevreleri koruma ve sağlıklaştırma politikaları nüfus artışı ve göç olgusu dikkate alınarak, var olan politikalar bu amaç doğrultusunda değiştirilerek geliştirilmelidir.
· III.2. İnşaat firması, yap satçı, taşaron gibi aktörlerden sağlıklaştırma, koruma vb politikaları geliştirilmesi beklenmemeli, tasarlanmış bir vizyon ve eylem programı çerçevesinde sürece katılmaları desteklenmelidir.
SONUÇ IV. “Sürdürülebilir Kentsel Koruma ve Gelişme” için, tarihsel ve kültürel değerlerin, gecekondu alanlarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik politikalar yeterince bulunmamaktadır. Geçmiş kültürün gelecek kuşaklara aktarılması kaygısının yanı sıra, koruma ve sağlıklaştırmanın ekonomik boyutuna yeterince önem verilmemektedir.
· IV.1. Kentsel koruma (sit) alanları; özellikle kentleşme hızı yüksek olan kentlerimizde daha hızlı bir şekilde yok olmaktadır.
· Kentsel Koruma Alanları’nın sürekli olarak daraltılması,
· Envanterden (tescilden) düşme,
· Kent merkezi çevresindeki arazilerin üstündeki binalardan daha değerli olması nedeniyle çok katlı yapılaşma istemleri;
· Bu alanlardaki yapıların eski, dayanıksız, ve günün konfor koşullarına uyumsuz oluşu, onarımın zor ve pahalı olması,
gibi nedenler tarihsel ve kültürel önemi olan ve aynı zamanda bir yapı stoku olarak değerlendirilmesi gereken kent dokularının zaman içinde yıkılmasına ve kent kimliğine aykırı yapıların yapılmasına neden olmaktadır.
· IV.2. Tarihsel kent dokularındaki geleneksel konutlar, günümüze kadar
ulaşan kültür varlıklarımız olduğu kadar, konut açığının giderilmesinde “konut stoku” nun da bir parçasıdır.
Sürdürülebilir kentsel gelişme kapsamında, sistemsiz ve parça parça değil, tutumlu ve bilinçli bir gelişimin hedeflenmesi, varolan kaynakların değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gerekli olduğundan; plancı, mimar ve inşaat mühendisi, restorasyon uzmanları vd. düşen görev, etkin bir kampanya ile bu kent parçalarının vakit yitirilmeden ele alınması, çevre ve yapı olarak iyileştirme, sıhhileştirme ve koruma uygulamalarının yapılması için yerel ve merkezi yönetime destek olunmasıdır.
· IV.3. Gecekondu ıslah imar planları, sadece parselasyonu düzenleyen bir işlev olarak görmeyip, altyapı, yakın çevre ve yapı standartlarını iyileştirecek ve kentsel hizmet fonksiyonlarını içerecek şekilde ayrıntılı olarak hazırlanması gerekmektedir. Bu planlama etkin finansman modelleri ile birlikte uygulamaya konmalı, uygun kredi sistemleriyle bireylerin olanakları geliştirilmelidir. Girişim ölçeği finansmanın sadece ülke içi kaynaklarla gerçekleşemeyeceği boyutlarda olduğu zamanlarda uluslar arası finans mekanizmaları ile işbirliğine girilmesi gerekmektedir. Zaten güç yaşam koşullarında yaşayan bireylerin etkinliklerindeki performansı arttıracak, kayıpları azaltacak örgütlenme ve dayanışma biçimleri desteklenmelidir.
SONUÇ V. Kent yoksulluğuna bir çözüm olarak geleneksel kent dokularını (kentsel sitler ve gecekondu alanları) koruma ve sağlıklaştırmayı ve geliştirmeyi amaçlayan Kentsel Toprak Politikaları geliştirilmelidir:
· V.1. Ülkemizde, kent yoksulluğuna bir çözüm olarak geleneksel kent dokularını (kentsel sitler ve gecekondu alanları) koruma, sağlıklaştırma ve geliştirmeyi amaçlayan, akılcı, verimliliği gözeten, vurgunculuğu (arsa /yapı spekülasyonunu) önlemeye ve kentsel rantın kamu yararına kullanılmasına amaçlayan bir “kentsel toprak politikası” bulunmamaktadır.
· V.2. Sürdürülebilir kalkınma kavramı çerçevesinde, doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve ekonomik vb. her türlü kaynağın korunması, geliştirilmesi ancak bu doğrultuda planlama ile olabilir.
· V.3. Ülkemizin kentleşmesinde, bütün önemli kentsel sorunların kaynağını oluşturan “kent toprakları” konusu önem kazanmıştır. Arsa spekülasyonu ve yık-yap-satçı düzeninin sürdürülebilir kalkınma için ne kadar büyük bir engel olduğu, aşırı kaynak tüketimine yol açtığı, önlenebilmesi için ne yapmak gerektiğine ilişkin öneriler geliştirilmelidir.
Henüz teknik ve ekonomik ömrü dolmadan tek katlı, iki katlı hatta 4-5 katlı yapılardan oluşmuş semtleri, gecekondu bölgesi olsa dahi yıkıp, (Ankara Bahçelievler, Çukurambarlar, Çiğdem, Dikmen vd. örnekler) sadece arsa sahibine ve yık-yap-satçıya rant sağlama arzusundan kaynaklanan bir güdüyle yenilerini yapmak, büyük yerel ve toplumsal kayıplara, doğal kaynak, milli servet ve emek savurganlığına neden olmaktadır.
· Yeniden yapılaşan bu alanların alt yapılarının yenilenmesi (yetersiz hale gelen kanalizasyon, su, doğalgaz, tele-iletişim vb. tesisatının yenilenmesi),
· Yol, otopark, okul, yeşil alan vb. donatı gereksinimlerinin karşılanması,
· Yoğunluk artışı ile oluşan çevre kirliliği ve psikolojik sorunlar,
sosyal ve ekonomik olarak çok pahalı bir kentleşme süreci yaşadığımızı ve gelecek kuşaklar için korunması gerekli kaynakları savurganca harcamakta olduğumuzu göstermektedir.
Kentleşme hızına bağlı olan ve kentsel toprak rantının kamuya değil, kişilere, (spekülatörlere) gitmesine yol açan yık-yap-satçı kentsel yenileme (daha doğrusu yıkım) mutlaka önlenmelidir.
Ankara’da Yenişehir’in 30 yıl içersinde üç kez yıkılıp yapılması, Bahçelievlerin sadece adının kalmasına yol açan uygulamalar, bütün kentlerde merkezden dışarı doğru rantın artışa bağlı olarak sürmektedir.
Kentlerimiz sürekli yıkım, inşaat, altyapı çalışmaları vb. uygulamalarla gün geçtikçe daha yaşanmaz hale gelmekte, geleneksel dokularını yok ederek, kimliğini yitirmektedir.
Denetleme mekanizmaları, gecekondu ve kentsel koruma alanları için uzmanlaşmalı ve işlevini plan dışı davranışları engelleme ile sınırlamayıp, üretim sürecine etkin biçimde katılım, yönlendirme ve eğitim yapma yönünde geliştirmelidir.
SONUÇ VI. Kent yoksulluğuna bir çözüm olarak geleneksel kent dokularını (kentsel sitler ve gecekondu alanları) koruma ve sağlıklaştırmayı ve geliştirmeyi amaçlayan yerel ve merkezi yönetim politikaları oluşturulmalıdır.
· VI.1. Merkezi yönetim birimleri (başta Bayındırlık ve İskan, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre ve Orman Bak.) koruma ve sağlıklaştırmayı gerçekleştirecek şekilde yeterince etkin bir tarzda örgütlenmemiştir. Merkezi Yönetim ilgili kurumlarının yaklaşımları genellikle teknik olmakla birlikte, hakim olan politikalar zaman zaman etken olmaktadır ve bu da tarihi/çevresel kent dokularının tahribatına yol açmaktadır.
· Planlamaya ilişkin yaklaşımlar; planların değişimi, koruma ve sağlıklaştırma amaçlı planın yapılması ve uğradığı değişiklikler bakanlar ve genel müdürlerin izledikleri politikalara göre değişmektedir.
· Uygulamaya ilişkin yaklaşımlar; yapılan veya yapılmayan uygulamalar, korunan yada yıkılan yapı / yapı grupları merkezi ve yerel politikalar ile yakından ilgilidir.
· Mali yaklaşımlar; korumanın ekonomik boyutu, mali güç yada güçsüzlük ve parasal çerçeveye ilişkin gelişmeler Bakanların, Genel Müdürlerin ya da Belediye Başkanlarının saptadıkları önceliklere bağlı olarak değişmektedir.
SONUÇ VII. Yerel Yönetimler de kentsel korumayı ve sağlıklaştırmayı gerçekleştirecek şekilde yeterince etkin olarak örgütlenememiştir. Geleneksel konut çevrelerinin korunması ve sağlıklaştırılması konusunda, Yerel Yönetimlerin de yaklaşımları genellikle yerel politikalara bağımlıdır, bu da geleneksel kent dokularının tahribatına yol açmaktadır.
· Merkezi ve yerel yönetimler tarafından alınan kararların tarihsel gelişim süreci içinde değerlendirilmesi, (sit alanı ilanı, daraltılması, tescil kararları, tescilden düşme, yeni yapılaşma izinleri, yıkım izinleri vb.) ve bu kararlara yönelik öneriler bu sonucu ortaya çıkarmaktadır. Gecekondu ıslahı adıyla yapılan planlar ise bu çevrelerin çok yoğun olarak tahribine yol açmaktadır. Ankara’da uygulanan “Gecekondudan Çağdaş Konuta” projeleri dahi bu tür sonuçlar doğurmuştur.
SONUÇ VIII. Yerel ve merkezi yönetimin değişken kararlarına karşı, etkili koruma uygulaması yapılamamasına yerel halkın tepkisi ve negatif katılım olgusu bulunmaktadır.
VI.2. Sonuçların Değerlendirilmesi, Yorumlanması Ve Öneriler
Geliştirilmesi :
· Ülkemizdeki hızlı nüfus artışı ve kentleşme, kırdan kente göç olgusu, kentlerin plansız büyümesi ve arsa spekülasyonu kentin korunması gerekli konut dokusu üzerinde büyük ölçüde olumsuz etkiler yapmaktadır. Genellikle kent merkezlerinde yer alan tarihsel kent merkezleri ve geleneksel kent dokuları, kentin hızlı büyümesi, yoğunluk artışı ve çok katlı olarak yıkılıp yapılaşmalardan etkilenmekte, geleneksel kent dokuları tüm çabalara ve yasal sınırlamalara rağmen giderek yok olmaktadır.
· Geleneksel kent dokusu ölçeğinde, koruma olgusunun ülkemizde gecikerek ele alınması, İstanbul, Bursa, Edirne, İzmir, Kayseri, Konya vb. gibi pek çok kentimizin kent kimliklerinin ve etkileyici görünümlerinin kaybolmasına neden olmuştur. Gecikerek de olsa, 1980’lerden sonra korumaya yönelik planlama ve projelendirme çalışmaları yaygınlaşmıştır. 2863 Sayılı Yasa ile, bu konudaki bazı yetkilerin yerel yönetimlere verilmesi sonrasında ise, bir çok yerel yönetim kendi kentlerine sahip çıkmaya başlamış, koruma amaçlı planlama çalışmalarına girişmişlerdir.
· Bu çalışmaların yeterli olduğunu söylemek pek de olası değildir. Ancak, turizmin de etkisi ile belirli bir tarihsel çevre koruma bilincinin oluştuğu söylenebilir. En azından turizmin yoğun olarak yaşandığı yörelerde tek yapı onarımları ve yer yer çevre düzenleme çalışmaları ile belirli bir aşama kaydetmiş olunduğu söylenebilir. Kültür Bakanlığı’nın, ancak 1990’ların başından itibaren koruma amaçlı planlama çalışmalarını ihale yöntemi ile başlatması ne kadar gecikmiş olunduğunun bir göstergesidir. Önemli olan koruma amaçlı planlar yapmak değil, onun uygulanmasına yönelik bir takım kurumsal (organizasyonel) ve parasal önlemleri almak ve uygulamaktır.
· Gecekondu alanları için de benzer yorumları yapmak olasıdır. Islah adı altında sağlıklaştırma ile ilgisi olmayan aşırı yoğun kentsel dokular tasarlanmakta ve uygulanmaya çalışılmaktadır. Böylece eskisinden daha sağlıksız dokular ortaya çıkmaktadır.
“Türkiye’nin doğal ve tarihi çevresini yitirmesi, yoksulluk kadar büyük bir problemdir. Buna karşın yaygın koruma ne bir kriz ne de bir trajedidir. Tersine ileriye yönelik bir meydan okuyuştur. 21. Yüzyılda ülkemizin hak ettiği saygınlığı kazanmak ve onu sürdürebilmek için ne kaderci ne de çıkarcı yaklaşımlar söz konusu olabilir. Burada söz konusu olan problem çözücü bir biçimde sorunları göğüslemektir. Bu amaca erişmek için de vakit kaybetmeden bir koruma kültürü ve bunu etkin kılacak bir koruma diplomasisi oluşturmak zorunlu görünmektedir.”[21]
Bildiride sıralanan sorunlar ve nedenleri göz önünde bulundurularak “Sürdürülebilir Kentsel Koruma ve Sağlıklaştırma (ıslah/sanitasyon) Politikaları” olarak nitelendirilen aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir :
VI.2.1. Yasal Öneriler :
1. Koruma ve sağlıklaştırma konusunda yasalardaki ve örgütsel yapıdaki çok başlılık ve yetki kargaşası mutlaka önlenmelidir. “Sürdürülebilirlik” ilkesi doğrultusunda yetki ve sorumluluk dağılımı yeniden gözden geçirilerek tek bir “Kent ve Çevre Koruma Yasası” oluşturulmalıdır.
2. “3194 Sayılı İmar Yasası ve Yönetmeliklerinin” yeni bir yapı kontrol sistemi ve afetlere karşı dayanıklılık sağlayacak önlemleri içermek üzere yapılmakta olan revizyon çalışmalarında hazırlanmış bulunan “İmar Hakları Aktarımı (İHA) Yönetmeliği” nin bir an evvel kentsel sit alanlarında da uygulanması sağlanmalıdır. Bu doğrultuda koruma ve sağlıklaştırma amaçlı plan çalışmasından önce kazanılmış ve tapuya tescil edilmiş olan imar haklarının düzenlenecek “İmar Hakları Sertifikaları” ile kentsel koruma ve sağlıklaştırma alanları dışına transferi (rant transferi) sağlanmalıdır. İmar Yasası’nın kentsel tasarımı ve alt ölçekli (1/500, 1/200, 1/100) planlama ve projelendirme çalışmalarının yapımı ve uygulanmasına yönelik bazı yeni kriterleri getirecek şekilde revizyonu gereklidir.
3. “İmar Yasası 18. Madde uygulamasının (Hamur Kuralı)” kentsel koruma ve sağlıklaştırma (sit) alanlarında yatayda ve dikeyde gerçekleştirilmesi ile, önemli taşınmaz kültür varlıklarının ve alanların kamu eline bedelsiz geçmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla İmar Yasası’nda yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
4. Gecekondu alanları için af ve çok katlı yenileme değil, sağlıklaştırma ve düşük yoğunlukları, yeşil alanları koruma yönünde ıslah planları yeniden ele alınmalıdır. Tüm gecekondu yasalarındaki (775, 2805 ve 2981 sayılı yasalar) hükümlerin bir araya getirilmesi, ıslah planlarının yapılmasına ilişkin kuralların yeniden düzenlenmesi, nazım plan disiplini dışına çıkmak için kullanılma yollarının kapatılması gereklidir.
VI.2.2. Sosyal Ve Ekonomik Öneriler :
1. Geleneksel konut dokuları, “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı doğrultusunda sadece taşınmaz kültürel varlıkları olarak değil, birer “Konut Stoku”, çevresel bir değer olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir. Bu doğrultuda, sadece kentsel koruma, gecekondu ya da çok katlı yenileme değil, sağlıklaştırma ve yenilemeyi de içeren planlama ve projelendirme çalışmaları yapılmalıdır.
2. Yerel Yönetimlere (Belediyeler) teknik ve parasal destek arttırılarak ve
yaptıkları hizmetler denetlenerek yerinde koruma ve sağlıklaştırma ve geliştirme politikaları uygulanmalıdır.
3. Koruma ve sağlıklaştırmanın temelde ekonomik bir olgu olduğu gözetilerek, yapısını onarmak isteyenlere teknik ve parasal yardım mekanizmaları oluşturulmalıdır. Geleneksel yapı stoklarının sağlıklaştırılması amacı ile hızlı ve etkin işleyen destek fonları kurulmalıdır.
3. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın 1997 yılına kadar geliştirdiği ve
geleneksel kent dokularını (kentsel sitler ve gecekondu alanları) birer konut dokusu / stoku olarak gören yaklaşımı ile hazırlanan “Yönetmelik” bir an önce gerçekleştirilmelidir. TOKİ aynı zamanda, gecekonduları sağlıklaştırma ve alçak katlı/düşük yoğunluklu olarak yerinde koruma ve yenilemeye yönelik tasarruf ve kredilendirme modelleri geliştirmelidir.
VI.2.3. Denetim, Yönetsel Yapı Ve Uluslar Arası Kararalara İlişkin Öneriler :
Denetim, yönetim sürecinin en önemli halkasıdır. Denetim türleri aşağıda sıralanmıştır[22]:
1. İç Denetim: Bu kurum yada kuruluşun kendi kendini denetlemesidir.
2. Hiyerarşik Denetim: Bir kurum içinde üstün astlarını denetlemesidir.
3. Yönetsel denetim: Mevzuatın araştırılması ve aksaklıklarının gözlenerek denetlenmesidir.
4. Mali Denetim: Maddi işlemlerin denetlenmesidir.
5. Dış Denetim: Hukuka uygunluğun denetlenmesidir.
6. Vesayet Denetimi: Yerel Yönetimlerle, yerinden yönetim kuruluşlarının organ,
eylem ve işlemleri yönünden merkezi yönetimce yapılan denetimdir. Yerel yönetimlere dönük vesayet denetimi de etkili ve amaca uygun bir biçimde gerçekleştirilememektedir.
7. Etkililik Denetimi: Yürütme eylem ve işlemlerinin amaç, plan bütçe, örgütlenme, yöntem vb değişkenler yönünden etken bir biçimde yürütülüp yürütülmediğinin denetlenmesidir.
Denetim işlevi; kentlerde koruma, sağlıklaştırma, yenileme ile görevli yerel ve merkezi yönetim kurum ve kuruluşlarının (Belediyeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı) her biriminin amaçları ve geleceğe plan ve programları ile uygulamayı karşılaştırarak aksaklıkları ortaya koyacak ve bunların düzeltilmesini sağlayacak bir yaklaşım içinde yapılmalıdır.
Denetim sonuçları, amaç ve siyasalarının saptanarak geleceğe yönelik uygulama ilkelerinin belirlenmesinde ışık tutucu olmalıdır. Örgütsel ve çevresel değişkenler dikkate alınmalı, denetim sisteminin etkililiği dikkate alınmalıdır. Yöneltme ve rehberlik sistemi oluşturulmalı, denetimin teknik düzeyi yükseltilmelidir.
Yerel Yönetimlerin (Belediyeler) geleneksel konut çevrelerinin korunmasına yönelik olarak özerk, yetkili ve etkin birimler oluşturmaları sağlanmalıdır. Yerel yönetimler, gecekondu alanlarının kentsel arsa değerlerinin yüksek olduğu alanlarda, gecekondu yenileme projelerinin örgütlenmesi ve gerçekleştirilmesi için gerekli planlama ve projelendirme çalışmaları ile katılımcı uygulama modelleri geliştirmelidir.
Yörede yaşayan halkı geleneksel konut çevreleri konusunda bilgilendirmek ve
bilinçlendirmek, halkı ve sivil toplum kuruluşlarının kentsel koruma ve sağlıklaştırma konusuna olumlu katkı ve katılımlarının sağlanması en önemli uygulama aracı olarak görülmektedir. Çocuk yaştan başlayarak ülkedeki kültürel zenginliğin ve kültür varlıklarının öğretilmesi, tanıtılması ve sevdirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu noktada sivil toplum örgütlerine (meslek örgütleri, vakıflar, dernekler vb.) önemli görevler düşmektedir.
Akdeniz Mimarlar Birliği’nin aldığı aşağıdaki karar da tüm taraflar için için önemli mesajlar içermektedir:
“UMAR Yönetim Kurulu, tüm Akdeniz ülke hükümlerini aşağıdaki hususlara uygun hareket etmeye davet etmektedir [23]:
Hiç bir rant insan zararına oluşturulamaz.
Her türlü ekonomik eylem insana hizmet için yapılmalıdır tersine değil.
Dünya gezegeni hiçbir kuşağın malı değildir. Tarihi olduğu kadar fiziki mirasın korunmasından kaçınılamaz. Hiçbir ekonomik, siyasi ya da diğer gerekçe, yapılı ya da yapılı olmayan mirasın, bir yerleşmenin yok edilmesine, sular altında bırakılmasına, çevrenin ve ekolojik dengenin bozulmasına neden olamaz .
Bir mimarlık eseri, ne denli küçük olursa olsun, peyzajın değişmesinde rol oynar ve bu nedenle herkese aittir...
Tüm hükümetler, mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin yararlanılabilecek şekilde yapılabilmesi için asgari maliyetleri belirleyen tarifeleri uygulamaya koymalıdır.
VII. KİLİS, GAZİANTEP, ADIYAMAN, ŞANLIURFA, DİYARBAKIR, MARDİN, SİİRT, BATMAN, ŞIRNAK’ DA KORUNMASI GEREKLİ KONUT STOKLARI
Sürdürülebilir Kentsel Koruma, Yenileme, Dönüşüm ve Sağlıklaştırma Politikalarının en önemli tasarlayıcısı ve uygulayıcısı “ Yerel Yönetimler” dir.
Yerel Yönetimlere teknik ve parasal destek arttırılarak, hizmetleri denetlenerek, yerinde koruma, sağlıklaştırma ve geliştirme politikaları uygulanmalıdır.
“İmar Hakları Aktarımı Yönetmeliği” nin kentsel sit alanlarında da uygulanması sağlanmalıdır.
Yapı korunması ve sağlıklaştırmanın temelde ekonomik bir olgu olduğu gözetilerek, yapısını onarmak isteyenlere teknik ve parasal yardım mekanizmaları oluşturulmalıdır.
Koruma ve sağlıklaştırma konusunda yasalarda ve yönetsel yapıdaki çok başlılık ve yetki kargaşası mutlaka önlenmelidir.
Geleneksel yapı stoklarının sağlıklaştırılması amacı ile hızlı ve etkin destek fonları kurulmalıdır.
Toplu Konut İdaresi’nin gelenekselkent dokularını konut stoku olarak gören yaklaşımı ile hazırlanan “Yönetmelik” tekrar gündeme getirilmeli ve bir an önce gerçekleştirilmelidir.
Açılabilecek kredi türleri :
Türkiye’de günümüze kadar sürdürülen tarihsel ve kültürel çevreler ile gecekondu alanlarının korunması ve sağlıklaştırılması (ıslah[10]/sanitasyon[11]) politikalarının başarılı olduğunu söylemek olası değildir. Özellikle, 1950 sonrası kırsal alandan kentlere yaşanan göç ve hızlı kentleşme, 1980 sonrasında ikinci konut ve turizm amaçlı kıyı yağması ile, 1990 sonrası Doğu ve Güney - Doğu Anadolu Bölgeleri’nden güvenlik ve ekonomik nedenlerle göç olgusu, kentlerimizin yüzlerce, hatta binlerce yılda oluşmuş dengelerini alt üst etmiştir. Önce varoşlarda başlayan yasal olmayan yapılaşmalar (gecekondu), giderek imar aflarıyla, kentleri bir kanser gibi sarmış ve günümüzdeki başlıca kentsel sorunlardan biri haline gelmiştir. Kentlerin hızlı büyümesiyle, geleneksel kent dokularında ve tarihsel kent merkezleri üzerinde de aşağıda özetlenen olgular ortaya çıkmıştır;
· “İmar” adı altında geleneksel dokuya uyumsuz yol açma, imar haklarını arttırma vb. koruma ve sağlıklaştırma hedefi olmayan, hatta tamamen yıkıp ortadan kaldırmayı amaçlayan planlamalar yapılması,
· Bu planlar doğrultusunda, arsa biriktirme (spekülasyon) amaçlı olarak kentlerde geleneksel kent dokularının (kentsel sitler ve bir kısım gecekondu alanları), yıkılarak yerine dokuya aykırı taban alanları ve yükseklikler ile çevreye uyumsuz yeni yapılaşmalar oluşturulması,
· Kentsel koruma kararı verilmesi ile, eski plan uygulamalarının durdurulması, ancak korumaya yönelik planlama ve uygulama çalışmalarının yetersizliği nedeniyle, geleneksel dokularda ve tarihsel kent merkezlerinde bakımsızlık, korunamama, köhneleşme, terk edilme ve çöküntü bölgesine dönüşme olgusu,
· Giderek aşırı yapı ve nüfus yoğunlaşması nedeniyle oluşan ulaşım ve otopark sorunları, çevre kirlikleri,
· Mülk sahiplerinin geleneksel dokuları terk etmesi ile bu alanlarda oluşan sosyal dönüşüm, gecekondulaşma ve sosyal çöküntü bölgesi niteliği.
Yukarıda saptanan sorunlar, yöreden yöreye nitelik değiştirmekle birlikte, genel sorunlar olarak gözlenmektedir.
Kentlerin göç alma hızı, gelişme potansiyelleri, geleneksel dokunun niteliği (yapı malzemesi ve dokunun yeni gelişen kent kesimleri ile olan ilişkileri) turizm potansiyeli, gecekonduların eskiliği, merkeze yakınlığı ve yerel yönetimlerin yaklaşımları, her kentte tarihsel ve kültürel çevrenin korunmasını ve gecekondu alanlarının yenilenmesini farklı kılmaktadır.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasa’sı uyarınca, “Koruma Amaçlı Planların” Belediyeler tarafından yapılması gerekmektedir.
Ancak, gerekli görüldüğünde Belediyeler Kültür Bakanlığı’ndan teknik ve parasal yardım alabilmektedir.
Bazı kentlerde (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya vb) koruma amaçlı planlama çalışmaları, yerel yönetimlerin kendi bünyelerinde oluşturdukları birimler aracılığı ile yapılmış ve halen yapılmaktadır.
Bu planlama çalışmaları esnasında, yerel yönetimler, teknik yönden yetersiz oldukları için, ihale etme ya da proje yarışması açarak, koruma amaçlı planları ve projeleri elde etmektedirler.
2981 Sayılı Gecekondu Yasası uyarınca da “Islah İmar Planları” nı Belediyeler yapmakta ve tapu dağıtmaktadırlar. Belediyeler ya kurdukları birimler aracılığıyla, harita ve imar planı ve uygulamalarını yapmaktadırlar veya ihale yöntemi ile bu plan ve uygulamalarını yaptırmaktalar.
Kültür Bakanlığı, 1970’lerin başından bu yana (1710 Sayılı Eski Eserler Yasası ve 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası) geleneksel dokularda ve arkeolojik alanlarda saptama, belgeleme (tespit ve tescil) ve sit alanlarının sınırlarını belirlemek işlevini sürdürmektedir.
Bu alanların planlanmasına ilişkin çabalar birkaç özel örnek dışında (Kapadokya, Pamukkale, Göreme vb) 1980’lerin sonuna kadar etkin olamamıştır. 1980’lerin sonunda Kültür Bakanlığı, geç de olsa bir atılım yapmış, yasa ile Yerel Yönetimlere bırakılmış olan koruma amaçlı planlama çalışmalarını (ihale yöntemi ile) başlatmıştır.
Bu ihaleler ile yapımı tamamlanmış ve halen sürmekte olan projeler bulunmaktadır. Ancak bu projelerin tamamlanması çok uzun sürmekte, bazıları da Belediye ya da müellif tarafından dava konusu edilmektedir. 1/5000 ve 1/1000 ölçekli koruma planlaması çalışmaları sağlıklaştırma, koruma uygulamaları için yeterli ölçekler değildir. En azından 1/500 – 1/200 ölçekli kentsel tasarım ve mimari ölçeklerde koruma, sağlıklaştırma projelerinin yapılması gereklidir.
Tarihsel çevre koruma alanlarının bir kısmı da Özel Çevre Koruma Alanı sınırları içine alındığından (Patara, Pamukkale, Dalyan, Göcek vb) çok başlı bir planlama ve uygulama yönetimi söz konusudur.
Bu nedenle, bu alanlarda planlama yapma ve yaptırma yetkisi Çevre Bakanlığına bağlı Özel Çevre Koruma Kurumu’nda, bu alanlarda yer alan arkeolojik ve kentsel sit alanlarında yapılacak uygulamaya ilişkin onama yetkisi de Kültür Bakanlığı ile özerk olduğu varsayılan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve Bölge Kurullarındadır.
Bu iki kurum arasındaki çatışmaya yörenin esas sahibi olan yerel yönetimler (valilik, belediyeler, köy tüzel kişilikleri) de katılınca ortaya içinden çıkılması güç bir karmaşa çıkmaktadır. Koruma amaçlı planın kimin tarafından yapılacağı, kimin tarafından onanacağı ve hangi etabın kim tarafından uygulanacağı hakkında sonu gelmez yazışmalar ve tartışmalar yapılmaktadır.
Sorunlar bununla da bitmemektedir. Bir kurumun yaptığını öbürü beğenmemekte, koruma alanları yaz boz tahtasına dönmektedir. Böylece zaten kısıtlı olan kaynaklar da heba edilmektedir [12]. Zaten genellikle alt ölçeklere de inilemediğinden, yapısal onarım, sağlıklaştırma ya da bir kaç örnek dışında köklü restorasyon uygulaması yapılamamaktadır.
Gecekondu alanlarındaki ıslah planları da genellikle çok katlı yenilemeyi ve tapu dağıtımını hedeflemektedir. Halbuki gecekondu alanlarının bir kısmını bir konut stoku olarak ele almak ve sağlıklaştırma plan ve projeleri ile geliştirmek gereklidir.
V. KONUT VE ÇEVRESİ KONUSUNDA ÜLKE DENEYİMLERİNE BİR BAKIŞ
V.1. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, Yapı Araştırma Enstitüsü Çalışmaları:
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), Yapı Araştırma Enstitüsü’ nün (YAE), Ekim 1970- Temmuz 1973 arasında yaptırdığı, bir kısmı sonuçlanmış ve devam etmekte olan araştırma projeleri arasında [13]:
I. Devam edenler :
· Kapı Ve Pencere Maliyetlerinin Bina Bileşenleri Düzeyinde Oluşturulması,
· Türkiye’de Konut Ve Eğitim Binaları İle İlgili Mevcut Yapı Mevzuatının tespit Ve Mukayeseli Etüdü,
· Türkiye’de Hastahane Binalarının Plan Analizi,
· Binalarda Isı Kayıplarını Sınıflandırma Olanaklarının Bina Kabuğunu Oluşturan Yapı Bileşenlerinin Fonksiyonlarına Bağlı Olarak Araştırılması,
· Normatif, Efektif Konut İhtiyacının Ve Konut Talebinin tespit Metotları Ve Konut Yapımının Programlama Süreci Önerileri,
· Yığma Binalar İle Karkas Binalar Arasında, Maliyet Yönünden Karşılaştırmalı Bir Etüd,
· Bina Maliyeti Ve Girdilerini Yapım Süresi Ve Mahallerine Bağlı Olarak Saptayan Bir Yöntem,
· Türkiye’nin Sismik Bölgelerinde, Yöresel Doğal Verileri, Sosyo-Ekonomik Özellikleri Ve Olanakları Açısından Ekonomik Ve Depreme Dayanıklı Kırsal Yapı Karakteristiklerinin Saptanması Ve Geliştirilmesi,
· Bilimsel Yaklaşım Yoluyla Türkiye Kentleri İçin Genel Bir Planlama Modelinin Geliştirilmesi,
· Kent Planlamasında Data Sorunları,
· Türkiye’nin Çeşitli Mikro-Klimatik Yöreleri İçin Sıcak Yapı Elemanlarının Kondansasyon Kontrolu Hesaplarında Kullanılacak Dış Çevre Şartları,
· Tek Katlı Betonarme Yapı Sistemlerinin Optimizasyonu,
· Bina İle İlgili Mevzuatın Hukuki Ve Teknik Yönden Reorganizasyon Önerisi,
· İklimsel Kullanıcı İhtiyaçlarının İncelenmesinde Bir Model,
· Kullanıcı Eylemleri İle İlgili Boyutların Oluşumuna Sosyo Kültürel Koşulların Etkisi,
· Türkiye’de Yapım Sektörünün Sayısal Analizi,
II. Tamamlanmış Araştırma Projeleri :
· İşçilik, Araç, Gereç Ve Yapı Birimlerinin Ücret, Fiyat Ve Maliyet Değişimleri,
· Binalarda Betonarme Perdelerin Maliyet Yönünden Yapı Bileşeni İçinde Ele Alınmasını Mümkün Kılabilecek Bir Yöntem Araştırması,
· Maliyetin Bina Fonksiyonları İle Belirlenmesi,
· Türkiyede Kent Mekansal Standartları,
· Turizm Konaklama Tesislerinde Kullanıcı İhtiyaçlarına Uygun Bina Tasarlanması Konusunda Ön Hazırlık,
· Yapı Bileşenlerinin Isıtma Giderleri Yönünden “Yapım Kullanma” Maliyetlerine Bağlı Olarak Seçimi Ve Boyutlandırılması,
· Türk Kentlerinde Gecekondu Önleme Bölgeleri İçin Yer Seçimi Kriterleri,
· Binalarda Taşıyıcı Sisteme Ait Giderlerin Analiz Ve Tahmin Hesapları İçin Bir Yöntem,
· Markov İşleminin Göç Tahmininde Uygulanması,
· Konut İstatistikleri Ve Türkiye’de Konut Sektörünün Sayısal Analizi,
· Yatay Güneş Saatleri İle Yapılarda Deneysel Güneş Kontrolu,
III: Enstitü Dışı kuruluşlarla işbirliği halinde sürdürülen çalışma grupları:
· Bayındırlık Bakanlığı (Yapı İşleri Gn. Md., Yüksek Fen Kurulu, Mesken Genel Müdürlüğü,
· İmar ve İskan Bakanlığı (Planlama İmar Gn. Md.),
· Devlet Planlama Teşkilatı (SPD),
· Milli Eğitim Bakanlığı,
· Emlak Kredi Bankası,
· Sosyal Sigortalar Kurumu,
· Devlet Müh. Mim. Akademileri,
· Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı,
bulunmaktadır. Bu araştırma projelerinden tamamlananların hemen hepsi ise yayınlanmıştır. Görülebileceği gibi bilimsel araştırma konuları, çevresel konular, bölge, kent düzeyinden yapının her türlü boyutuna yöneliktir. Araştırma projelerinde yer alanlar ise çoğunluğu günümüze kadar bilimsel çalışmalarını sürdüren profesyonel yaşamda ve/veya akademik yaşantısını tamamlamış ya da halen sürdürmekte olan öğretim görevlileridir[14]. TÜBİTAK YAE o dönemde ilgili bir çok kamu kuruluşu ve üniversiteler ile ortaklaşa araştırma projeleri hazırlamıştır. Ne yazık ki, bu çalışmalar sürdürmemiş ve 1989 yılında YAE kapatılmıştır.
V.2. İmar ve İskan Bakanlığı, Mesken Genel Müdürlüğü Çalışmaları :
İmar ve İskan Bakanlığı (İİB), Mesken Genel Müdürlüğü (MGM), Emlak İşleri Dairesi tarafından 1981 yılında yayınlanan bir yayın, 775 Sayılı Gecekondu Yasası’nın yürürlüğe girdiği 30.07.1966 tarihinden 01.03.1981 tarihine kadar il, ilçe ve kasaba belediyelerince teklif edilen ve İİB tarafından ilgili yasa hükümlerine göre incelenerek, uygun görülüp onanan gecekondu önleme bölgelerini içermektedir.
Bu çalışmada; BİB tarafından onaylanan GÖB’nin belediyesi, konumu, bölge numarası, yüzölçümü, mülkiyeti, bölge onama tarihi, imar planı onama tarihi, altyapı durumu ile kamulaştırma ve uygulama biçimleri de açıklamalarda gösterilmiştir. Ucuz halk konutu olarak onanan, sınırlı bir kısım alanlar bu çalışmada yer almamıştır.
Buna göre ülke çapında GÖB’nin Mülkiyet Durumu (1981):
· 64 İl Belediyesi, 203 bölgede, 10 527 hektar,
· 194 İlçe Belediyesi, 276 bölgede, 2943 hektar,
· 107 Kasaba belediyesi, 147 bölgede, 4 269 hektar ,
olmak üzere, 365 belediyede ve 626 bölgede, 17 741 hektar alanda planlama ve uygulama yapmıştır[15].
Gene 1981 yılında, 61 İl belediyesinde yer alan 153 bölgede; toplam 5841,8 hektar alan ve 220 İlçe ve kasaba belediyesinde yer alan 290 bölgede; toplam 4949,4 hektar alanın imar planı tamamlanmıştır.
Bu alanlardan, 61 il belediyesinden 53’ünde altyapı tamamlanmış, 220 İlçe ve kasaba belediyesinin 77’sinde altyapı tamamlanmıştır.
Ancak, yaklaşık 2 yıl sonra İİB Bakanlığı, 3194 Sayılı Yasa uyarınca Bayındırlık İskan Bakanlığı olarak adı, yanısıra görev, yetki ve niteliği değiştirilecek, belediyelere devir edilen imar planı yapma ve onama yetkileri ile birlikte Mesken Genel Müdürlüğü de kaldırılarak elemanları diğer birimlere dağıtılacaktır.
V.3. Toplu Konut İdaresi Çalışmaları :
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından 1996 yılında hazırlanan “Tarihi Konut Stokunun Sağlıklaştırılması İçin Bir Finansman ve Örgütlenme Modeli” araştırması TOKİ’nin geleneksel konut stokunun korunması ve değerlendirilmesine yönelik önemli bir çalışmadır[16].
Bu çalışmada; ülkede yaşanan sosyal ve ekonomik değişim sürecinin, kentleşme ve konut sorunlarının bu değişim ışığında sürekli olarak yeniden tanımlanmasını ve sürece uygun yeni politikalar ve çözüm önerileri geliştirilmesini gerekli kıldığı belirtilmektedir.
Konut sorununun çözümü konusunda alt ve orta gelir gruplarına yönelik uygun finansman, örgütlenme ve üretim modelleri oluşturmak ve uygulamakla yükümlü olan TOKİ’nin temel hizmet alanlarından birinin de konut ve kentleşme konularında bilimsel araştırmaların geliştirilmesi ve desteklenmesi olduğu vurgulanarak, ülkede giderek büyüyen konut açığına çözüm bulmaya yönelik bu çalışmanın hazırlandığı belirtilmektedir.
Bu çalışmada;
· Geçmiş dönemin kültürel mirasını temsil eden tarihi ve geleneksel konut stokunun önemli bir kısmının 1970’lerden bu yana koruma altında bulunduğu,
· Çoğunluğu tescilli olan tarihi konutlardaki bakım, onarım zorlukları ve maliyeti yüzünden yeterince değerlendirilemediği, bozulduğu ve giderek yok olmakta olduğu,
· Önemli bir bölümünün çok düşük barınma yoğunluğu içinde iskan edilen ya da terk edilmiş bulunan bu konut stokunun çeşitli ekonomik nedenlerin de etkisi ile yıkılmaya bırakılmış durumda olduğu,
Saptamaları yapılmıştır. [17] Bu kent ya da yerleşmelerin nadiren işlevlerini koruyarak günümüze kadar geldikleri, işlevlerini kaybetmelerine rağmen değişik kullanışlara dönüşerek varlıklarını sürdürdükleri, ancak o beldenin çöküntü alanı olarak görüldüğü, diğer ülkelerde izlendiği gibi bir prestij alanı haline gelmedikleri; bazılarının ise hem işlevlerini yitirmeleri hem de yeni işlev ve kullanışları barındırmaya elverişli olmamaları nedeniyle terk edildikleri; veya koruma altına alınıp, piyasa süreçlerine göre cazip bulunmadığı için metruk hale bırakıldıkları ya da bu alanda yaşayan ailelerin, getirilen koruma ve bakım kurallarına uygun olarak, bu yapılara harcama yapacak güçte olmadıkları gibi olgu ve sonuçlara varılmıştır.
Toplu Konut Kanunu, Madde 10'a göre; bu Kanun ile öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi, konut gereksiniminin, toplu konut inşası suretiyle karşılanması, konut ihtiyacı olanlarla, inşaat yapanların tabi olacağı usul ve esasların düzenlenmesi ve devletin yapacağı desteklemeler için Türkiye Emlak Kredi Bankasında bir fon oluşturulmuştur.
Gittikçe büyüyen konut açığının süratle kapatılabilmesi ve her ailenin ihtiyaçlarına uygun sağlıklı bir konuta kavuşturulabilmesi için, konut inşaatında kullanışlı, ekonomik ve Türk Halkı'nın ihtiyacına ve yaşayış tarzına uygun projelerin teşvikine öncelik verilmesi amaçlanmıştı.
Kamu lojman planı 10 yıl içinde tamamlanacak, gecekondu bölgelerinde altyapı hizmetlerinin öncelikle götürülmesine önem verilecektir. İlke olarak, Toplu Konut uygulamalarında devlet esas olarak altyapının hazırlanmasına katkıda bulunacak, arsa üretimini hızlandıracak, çeşitli büyüklükteki konut tiplerinin iklim özelliklerine ve mahalli malzeme imkanlarına göre tip Toplu Konut Projeleri şeklinde ele alınmaları ve hızlı inşaat teknolojileri ile hızlı bir şekilde tamamlanmaları şeklinde teşvik önlemleri getirilecekti.
Konutun çevresi ile birlikte bir bütün oluşturduğu dikkate alınarak, konut tasarımı ve çevre niteliklerinin yükseltilmesine olanak sağlayacak mevzuatın geliştirilmesi ve konut sektörü yatırımlarının yerleşme hedefleri ile bir bütün halinde ele alınarak yönlendirilmesi hedeflenmişti.
İlke olarak kamu sübvansiyonları, altyapısı hazır arsa üretimi ile alt gelir gruplarına öncelik tanımak kaydıyla konutsuz kişiler için yapılan sosyal konutlara ağırlık verilecek ve konut büyüklüklüklerini düşürecek şekilde düzenlenecektir.
Önlem olarak konutların inşaat ve kullanımında tasarruf sağlamak amacıyla, yerel malzemeleri değerlendiren, iklim koşullarını dikkate alan ve israfı azaltan teknolojiler desteklenecekti. Türkiye koşullarına uygun konut yapım sistemlerinin belirlenmesi için gerekli çalışmalar yapılacaktı.
Konut sayımlarının periyodik hale getirilmesi sağlanacaktı. Kamu lojman yatırımları, kalkınmada öncelikli yöreler ile konut sıkıntısı çekilen küçük yerleşmelerde sürdürülecekti.
Bu dönemde, konut gereksiniminin çözümünde yerel yönetimlerle, belli alanları konut gelişme alanı olarak belirleyerek altyapı götürmeleri, gecekondulaşmayı önlemek amacıyla "Kendi Evini Yapana Yardım" programı içinde nüve konut projeleri hazırlanması ve öncelikle alt gelir grupları için kiralık ve mülk konut üretimini sağlayacak gerekli düzenlemeleri yapma görevleri verilmiştir.
VI. SONUÇLAR ve GELENEKSEL KONUT DOKULARININ SÜRDÜRÜLEBİLİR KORUNMASINA YÖNELİK ÖNERİLER
“Yeni bir koruma politikası ve bütünleşik koruma uygulanmazsa, toplumumuz çok yakında geleneksel çevresini oluşturan yapı ve sit mirasının çoğunu yitirmiş olacaktır [18]“.
“Eski alanların sağlıklaştırılması olanak ölçüsünde, bölge sakinlerinin toplumsal kompozisyonunda köklü bir değişiklik gerektirmeyecek şekilde tasarlanmalı ve uygulanmalıdır. Kamu kaynaklarınca gerçekleştirilen restorasyon ( ve sağlıklaştırma) çalışmalarının sağladığı yararlardan tüm toplum kesimleri pay almalıdır”,
“Gerekli yasal ve yönetimsel önlemler tüm ülkelerde güçlendirilmeli ve daha etkin kılınmalıdır”.
AMSTERDAM BİLDİRGESİ, 1975
Yukarıda kısmen özetlendiği gibi, aslında ülkemizde, konut ve konut çevresi, yapı ve yapım sistemleri konusunda engin bir deneyim bulunmaktadır. Bireysel konut, kooperatif eliyle ve toplu konut üretimi konularında zengin bir birikim oluşmuştur. Bu deneyimlerin genellikle ve çoğunlukla yeni yapı yapımı konusunda olduğu, onarım, sağlıklaştırma, iyileştirme vb konuların daha ikincil kaldığı söylenebilir. Ancak, yaşadığımız bu günlerde uluslar arası ve ulusal ekonomik ve sosyal gerçekler, kültür değerlerinin korunması, gecekondu alanlarının sağlıklaştırılması ile daha çok üst üste düşmektedir.
Ekonomik bakımdan zorluklar yaşayan, uzun yıllardır enflasyon ile fakirleşmekte ve fakirleştirilmekte olan ülkemizde, savurganca davranışlara artık yer olmadığı açıktır.
Yık, yap, sat süreci ile doğal ve kültürel çevreler, düşük yoğunluklu gecekondu bölgeleri yok edilmekte, ekonomik kıt kaynaklar savurganca harcanmaktadır.
Sürdürülebilir gelişim için artık gelinen noktada, kentlerimizde koruma, sağlıklaştırma, iyileştirme, kendi çabaları ve kamu desteği ile kendi evine bakarak çevresini düzenleme çalışmaları büyük önem kazanmaktadır.
Bu aynı zamanda, yıkıp yok ederek geriye dönüşü olmayan emeğin ve yapı malzemesinin, altyapının da yeniden akılcı bir şekilde değerlendirilmesi anlamını taşıyacak bir olgudur.
Ayrıca, sosyal, ekonomik, ticari ve en önemlisi kültürel değerleri ile kentlerin öne çıkmakta olduğu küreselleşme sürecinde, zengin doğal, tarihsel/kültürel, mimari ve arkeolojik değerlerimizin bütüncül korunması gelecek kuşaklar için önemli bir zenginlik ve övünç kaynağı olacaktır.
Sürdürülebilirlik ana fikri çerçevesinde, yoksulluğa bir çözüm olarak, geleneksel kent dokularını (kentsel sit alanları ve gecekondu alanları) korumaya ve sağlıklaştırmaya yönelik politika önerileri aşağıda sunulmaktadır:
VI.1. Genel Görünüm, Sonuçlar Ve Öneriler :
Ülkemizde, kalkınmış ülkeler düzeyinde kent planlaması ve uygulaması olmadığı gibi, geleneksel dokuların korunması (kentsel sitler ve bir kısım gecekondu alanları) konusunda da bu ülkeler ölçüsünde çevre ve tek yapı ölçeklerinde koruma ve sağlıklaştırma (ıslah/sanitasyon) uygulaması yapılamamaktadır.
· Tarihsel/kültürel varlıkların ve çevrelerin korunmasındaki yetersizliğin (başarısızlığın) kökeninde, sosyal ve ekonomik nedenlerin yanı sıra, ülkemizin gerçeklerine uygun, belirgin bir tarihsel alanlar ve gecekondu çevrelerinin koruma ve sağlıklaştırma politikası bulunmaması yatmaktadır.
· Geleneksel kent dokuları korunmasına ilişkin yasal ve yönetsel düzenlemelerle her ne kadar merkezi ve yerel yönetimlere belirli görev ve yetkiler verilmişse de, bu görev ve yetkilerin yeterince etkin kullanılabildiğini söylemek mümkün değildir. Ayrıca, Beypazarı örneğinde görüldüğü gibi bazen yasal sit sınırlaması olmaması olumlu sonuçlar vermektedir.
· Bazı gecekondu çevreleri ile, tarihsel kent dokularının (bazıları kentsel sit alanı olmasına rağmen) korunmasına, sağlıklaştırılması ve geliştirilmesine ilişkin yerel ve merkezi yönetime ilişkin politikalar, zaman içinde sürekli olarak değişmektedir. Bu değişme, genellikle geleneksel kent dokularının (kentsel sitler ve gecekondu alanları) aleyhine olan karar ve uygulamalara neden olmaktadır.
· Koruma konusundaki yasal/yönetsel çerçevenin karmaşıklığı ve sık sık değiştirilmesi politika kararsızlığının en belirgin göstergesidir. Bu karmaşıklık içinde yeterli düzeyde koruma ve sağlıklaştırma amaçlı planlamalar ve uygulamalar yapılamamakta, geleneksel kent dokuları de spekülatif kazançlar kolaylıkla elde edilebilmektedir. Ayrıca, altyapı, sosyal donatı ve yapı içi sağlıklaştırmayı içeren çalışmalara hemen hiç yer verilmemektedir.
Sonuç olarak; 1990’lı yılların sonunda, ülkemizde tarihsel alanlar ve gecekondu çevrelerinin yeterli düzeyde koruma ve sağlıklaştırma (ıslah/sanitasyon) politikasının bulunmayışı, hızlı kentleşme ile birleştiğinde bu çevreler hızla yok olmaktadır.
Bu yok oluşun nedenleri arasında;
· Koruma ve sağlıklaştırmanın amaç ve niteliğine politik düzeyde henüz tam olarak karar verilmemiş olması,
· Birbirini izleyen siyasal iktidarların tarihsel alanlar ve gecekondu çevrelerinin koruma ve sağlıklaştırma konusunda değişik yaklaşımlara ve ideolojilere sahip bulunması,
· Yasalardaki yetersizlik ve dağınıklık,
· Parasal kaynak yetersizliği,
· Çeşitli merkezi yönetim kuruluşlarının kendi aralarında ve yerel yönetimlerle olan yetki kargaşası,
· “Sürdürülebilirlik” kavramı ile kent dokularının korunması ve sağlıklaştırılması arasındaki ilişkinin yeterince anlaşılamamış oluşu,
· Halkın geleneksel konut çevrelerinin ve gecekondu alanlarının koruma/ıslah ve geliştirme amaçlı olarak planlanması ve uygulamasına katılımının sağlanmayışı, tersine negatif katılımın[19] bulunması,
· Geleneksel kent dokuları korumasında ekonomik etkenlerin ve kentsel toprak rantının yeterince dikkate alınmayışı,
yatmaktadır.
“Koruma bugün tarihi park ve bahçelerin yanı sıra, tarihi kent ve köyler için de gereklidir. Bu mimarlık ürünlerinin korunması en büyüğünden en alçak gönüllülerine kadar, günümüz yapılarını da unutmadan, kültürel değer taşıyan tüm yapıları çevreleriyle birlikte kapsayan geniş bir perspektif içinde görülebilir.”
AMSTERDAM BİLDİRGESİ
SONUÇ I. “Sürdürülebilir kentsel gelişme” için, uygulanabilir tarihi alan ve gecekondu çevrelerinin koruma ve sağlıklaştırma politikaları oluşturulabilmesi için, Ulusal Fiziki Planlama politikaları yeterince saptanmamış ve kalkınma planlarına fiziksel bir boyut katılmamıştır.
· I.1. “Sürdürülebilir Kalkınma” için bölgesel, alt bölgesel ve yerel ölçeklerde tarihsel çevre ve gecekondu çevrelerinin koruma, sağlıklaştırma ve çevre uyumlu yenileme politikalarını yönlendirmek üzere; bu doğrultuda hazırlanmış ülkesel, bölgesel ve çevre düzeni planlarına sahip olmak gerekir. Bunun için, kentsel çevrelerin akılcı ve etkin korunmasını ve kullanımını öngören kararların alınmasına elverişli bir ortam geliştirilmelidir[20].
· I.2. lke ölçeğinde tarihsel (ve de doğal) kaynak kullanımını içeren, kent dokularını sağlıklaştıran, kentleşme ve sanayileşmeyle bütünleşen politikalar; bölgelere, metropolitan ölçekteki kentlere, kentlere ve kırsal yörelere kadar inen bir dizi stratejik ulusal (ekonomik, fizik, sosyal, kültürel, eğitimsel vb.) planlama kararları ile desteklenerek geliştirilmelidir.
· 1.3. Gecekondu ıslah planları tamamen yıkıp çok katlı yenilenmeyi değil, yer yer yoğunluk ve doku korunması ve sağlıklaştırılmasını öngörecek biçimde ele alınmalıdır. Hazırlanmış olanlar bu anlayışla yeniden gözden geçirilmelidir. Gecekondu alanlarının ıslahı yasallaşma sürecinin sadece meşruiyet sorununu çözmekle kalmayıp, kalite ve kentsel hizmetler sorunlarına da çözümler üreten bir sürece dönüştürülmesiyle olanaklıdır. Yasallaşma sürecinde kamu ile arz tarafındaki aktörler arasındaki ilişki tek taraflı bir politik taviz ilişkisi olmak yerine, bireysel ve grupsal çıkarlarla kamusal çıkarların değiştokuş edildiği bir alışveriş ilişkisi olmalıdır.
SONUÇ II. Özellikle 1950 sonrasında izlenen kentleşme politikaları (ya da politikasızlığı), doğal ve tarih kaynakların erozyonuna, gecekondu alanlarının anlamsız apartmanlar şeklinde yenilenmesine neden olmaktadır. Kentleşme sürecinde gözlenen metropolitenleşme, bir yandan gelişme ve sanayileşmeyi, öte yandan da, çevre kirliliğini (hava, su, toprak), kaynak yetersizliğini ve tükenmesini, geleneksel kent dokularının bozulmasını ve zaman içinde yok olmasını beraberinde getirmektedir.
· II.1. Sürdürülebilir kalkınma fikri çerçevesinde, kentsel politikalar yeniden ele alınmalı, doğal çevre ile uyumlu, tüketime yönelik olmayan, kirletmeyen, tarihsel ve kültürel çevreyi, insan ölçekli kentsel dokuları koruyup geliştirmeyi amaçlayan yeni politikalar dizisi oluşturulmalıdır.
· II.2. Yoksulluğa bir çözüm olarak gecekonduda yaşayan bireylerin kendi yapılarına bakım onarım ve çevreye uyumlu eklentilerle geliştirmelerini sağlamak amacı ile kentsel tasarım ve mimari ölçeklere giden özel plan ve projeler geliştirilmeli, teknik ve parasal destek politikaları ile uygulanmalıdır. Bu plan ve projelerin üst ölçekte verilmiş yoğunluk ve yapılaşma biçimi kararlarıyla uyumlu olması sağlanmalıdır.
SONUÇ III. Ülkede nüfus artış oranı gelişmiş ülkelerden çok daha fazladır. Ayrıca kentleşme oranının yüksek olduğu kentlerde nüfus artış oranı, ülke düzeyinin de üstündedir. Gerek bu nedenler, gerekse kentleşme ve sanayileşmenin aynı düzeyde olmaması; işsizliğin artmasına, gecekondulaşmaya, kentlerin ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan gelişmemesine, ya da çarpık gelişmesine yol açmaktadır.
· III.1. Kent yoksulluğuna bir çözüm olarak tarihi alan ve kent çevreleri koruma ve sağlıklaştırma politikaları nüfus artışı ve göç olgusu dikkate alınarak, var olan politikalar bu amaç doğrultusunda değiştirilerek geliştirilmelidir.
· III.2. İnşaat firması, yap satçı, taşaron gibi aktörlerden sağlıklaştırma, koruma vb politikaları geliştirilmesi beklenmemeli, tasarlanmış bir vizyon ve eylem programı çerçevesinde sürece katılmaları desteklenmelidir.
SONUÇ IV. “Sürdürülebilir Kentsel Koruma ve Gelişme” için, tarihsel ve kültürel değerlerin, gecekondu alanlarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik politikalar yeterince bulunmamaktadır. Geçmiş kültürün gelecek kuşaklara aktarılması kaygısının yanı sıra, koruma ve sağlıklaştırmanın ekonomik boyutuna yeterince önem verilmemektedir.
· IV.1. Kentsel koruma (sit) alanları; özellikle kentleşme hızı yüksek olan kentlerimizde daha hızlı bir şekilde yok olmaktadır.
· Kentsel Koruma Alanları’nın sürekli olarak daraltılması,
· Envanterden (tescilden) düşme,
· Kent merkezi çevresindeki arazilerin üstündeki binalardan daha değerli olması nedeniyle çok katlı yapılaşma istemleri;
· Bu alanlardaki yapıların eski, dayanıksız, ve günün konfor koşullarına uyumsuz oluşu, onarımın zor ve pahalı olması,
gibi nedenler tarihsel ve kültürel önemi olan ve aynı zamanda bir yapı stoku olarak değerlendirilmesi gereken kent dokularının zaman içinde yıkılmasına ve kent kimliğine aykırı yapıların yapılmasına neden olmaktadır.
· IV.2. Tarihsel kent dokularındaki geleneksel konutlar, günümüze kadar
ulaşan kültür varlıklarımız olduğu kadar, konut açığının giderilmesinde “konut stoku” nun da bir parçasıdır.
Sürdürülebilir kentsel gelişme kapsamında, sistemsiz ve parça parça değil, tutumlu ve bilinçli bir gelişimin hedeflenmesi, varolan kaynakların değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gerekli olduğundan; plancı, mimar ve inşaat mühendisi, restorasyon uzmanları vd. düşen görev, etkin bir kampanya ile bu kent parçalarının vakit yitirilmeden ele alınması, çevre ve yapı olarak iyileştirme, sıhhileştirme ve koruma uygulamalarının yapılması için yerel ve merkezi yönetime destek olunmasıdır.
· IV.3. Gecekondu ıslah imar planları, sadece parselasyonu düzenleyen bir işlev olarak görmeyip, altyapı, yakın çevre ve yapı standartlarını iyileştirecek ve kentsel hizmet fonksiyonlarını içerecek şekilde ayrıntılı olarak hazırlanması gerekmektedir. Bu planlama etkin finansman modelleri ile birlikte uygulamaya konmalı, uygun kredi sistemleriyle bireylerin olanakları geliştirilmelidir. Girişim ölçeği finansmanın sadece ülke içi kaynaklarla gerçekleşemeyeceği boyutlarda olduğu zamanlarda uluslar arası finans mekanizmaları ile işbirliğine girilmesi gerekmektedir. Zaten güç yaşam koşullarında yaşayan bireylerin etkinliklerindeki performansı arttıracak, kayıpları azaltacak örgütlenme ve dayanışma biçimleri desteklenmelidir.
SONUÇ V. Kent yoksulluğuna bir çözüm olarak geleneksel kent dokularını (kentsel sitler ve gecekondu alanları) koruma ve sağlıklaştırmayı ve geliştirmeyi amaçlayan Kentsel Toprak Politikaları geliştirilmelidir:
· V.1. Ülkemizde, kent yoksulluğuna bir çözüm olarak geleneksel kent dokularını (kentsel sitler ve gecekondu alanları) koruma, sağlıklaştırma ve geliştirmeyi amaçlayan, akılcı, verimliliği gözeten, vurgunculuğu (arsa /yapı spekülasyonunu) önlemeye ve kentsel rantın kamu yararına kullanılmasına amaçlayan bir “kentsel toprak politikası” bulunmamaktadır.
· V.2. Sürdürülebilir kalkınma kavramı çerçevesinde, doğal, tarihi, kültürel, sosyal ve ekonomik vb. her türlü kaynağın korunması, geliştirilmesi ancak bu doğrultuda planlama ile olabilir.
· V.3. Ülkemizin kentleşmesinde, bütün önemli kentsel sorunların kaynağını oluşturan “kent toprakları” konusu önem kazanmıştır. Arsa spekülasyonu ve yık-yap-satçı düzeninin sürdürülebilir kalkınma için ne kadar büyük bir engel olduğu, aşırı kaynak tüketimine yol açtığı, önlenebilmesi için ne yapmak gerektiğine ilişkin öneriler geliştirilmelidir.
Henüz teknik ve ekonomik ömrü dolmadan tek katlı, iki katlı hatta 4-5 katlı yapılardan oluşmuş semtleri, gecekondu bölgesi olsa dahi yıkıp, (Ankara Bahçelievler, Çukurambarlar, Çiğdem, Dikmen vd. örnekler) sadece arsa sahibine ve yık-yap-satçıya rant sağlama arzusundan kaynaklanan bir güdüyle yenilerini yapmak, büyük yerel ve toplumsal kayıplara, doğal kaynak, milli servet ve emek savurganlığına neden olmaktadır.
· Yeniden yapılaşan bu alanların alt yapılarının yenilenmesi (yetersiz hale gelen kanalizasyon, su, doğalgaz, tele-iletişim vb. tesisatının yenilenmesi),
· Yol, otopark, okul, yeşil alan vb. donatı gereksinimlerinin karşılanması,
· Yoğunluk artışı ile oluşan çevre kirliliği ve psikolojik sorunlar,
sosyal ve ekonomik olarak çok pahalı bir kentleşme süreci yaşadığımızı ve gelecek kuşaklar için korunması gerekli kaynakları savurganca harcamakta olduğumuzu göstermektedir.
Kentleşme hızına bağlı olan ve kentsel toprak rantının kamuya değil, kişilere, (spekülatörlere) gitmesine yol açan yık-yap-satçı kentsel yenileme (daha doğrusu yıkım) mutlaka önlenmelidir.
Ankara’da Yenişehir’in 30 yıl içersinde üç kez yıkılıp yapılması, Bahçelievlerin sadece adının kalmasına yol açan uygulamalar, bütün kentlerde merkezden dışarı doğru rantın artışa bağlı olarak sürmektedir.
Kentlerimiz sürekli yıkım, inşaat, altyapı çalışmaları vb. uygulamalarla gün geçtikçe daha yaşanmaz hale gelmekte, geleneksel dokularını yok ederek, kimliğini yitirmektedir.
Denetleme mekanizmaları, gecekondu ve kentsel koruma alanları için uzmanlaşmalı ve işlevini plan dışı davranışları engelleme ile sınırlamayıp, üretim sürecine etkin biçimde katılım, yönlendirme ve eğitim yapma yönünde geliştirmelidir.
SONUÇ VI. Kent yoksulluğuna bir çözüm olarak geleneksel kent dokularını (kentsel sitler ve gecekondu alanları) koruma ve sağlıklaştırmayı ve geliştirmeyi amaçlayan yerel ve merkezi yönetim politikaları oluşturulmalıdır.
· VI.1. Merkezi yönetim birimleri (başta Bayındırlık ve İskan, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre ve Orman Bak.) koruma ve sağlıklaştırmayı gerçekleştirecek şekilde yeterince etkin bir tarzda örgütlenmemiştir. Merkezi Yönetim ilgili kurumlarının yaklaşımları genellikle teknik olmakla birlikte, hakim olan politikalar zaman zaman etken olmaktadır ve bu da tarihi/çevresel kent dokularının tahribatına yol açmaktadır.
· Planlamaya ilişkin yaklaşımlar; planların değişimi, koruma ve sağlıklaştırma amaçlı planın yapılması ve uğradığı değişiklikler bakanlar ve genel müdürlerin izledikleri politikalara göre değişmektedir.
· Uygulamaya ilişkin yaklaşımlar; yapılan veya yapılmayan uygulamalar, korunan yada yıkılan yapı / yapı grupları merkezi ve yerel politikalar ile yakından ilgilidir.
· Mali yaklaşımlar; korumanın ekonomik boyutu, mali güç yada güçsüzlük ve parasal çerçeveye ilişkin gelişmeler Bakanların, Genel Müdürlerin ya da Belediye Başkanlarının saptadıkları önceliklere bağlı olarak değişmektedir.
SONUÇ VII. Yerel Yönetimler de kentsel korumayı ve sağlıklaştırmayı gerçekleştirecek şekilde yeterince etkin olarak örgütlenememiştir. Geleneksel konut çevrelerinin korunması ve sağlıklaştırılması konusunda, Yerel Yönetimlerin de yaklaşımları genellikle yerel politikalara bağımlıdır, bu da geleneksel kent dokularının tahribatına yol açmaktadır.
· Merkezi ve yerel yönetimler tarafından alınan kararların tarihsel gelişim süreci içinde değerlendirilmesi, (sit alanı ilanı, daraltılması, tescil kararları, tescilden düşme, yeni yapılaşma izinleri, yıkım izinleri vb.) ve bu kararlara yönelik öneriler bu sonucu ortaya çıkarmaktadır. Gecekondu ıslahı adıyla yapılan planlar ise bu çevrelerin çok yoğun olarak tahribine yol açmaktadır. Ankara’da uygulanan “Gecekondudan Çağdaş Konuta” projeleri dahi bu tür sonuçlar doğurmuştur.
SONUÇ VIII. Yerel ve merkezi yönetimin değişken kararlarına karşı, etkili koruma uygulaması yapılamamasına yerel halkın tepkisi ve negatif katılım olgusu bulunmaktadır.
VI.2. Sonuçların Değerlendirilmesi, Yorumlanması Ve Öneriler
Geliştirilmesi :
· Ülkemizdeki hızlı nüfus artışı ve kentleşme, kırdan kente göç olgusu, kentlerin plansız büyümesi ve arsa spekülasyonu kentin korunması gerekli konut dokusu üzerinde büyük ölçüde olumsuz etkiler yapmaktadır. Genellikle kent merkezlerinde yer alan tarihsel kent merkezleri ve geleneksel kent dokuları, kentin hızlı büyümesi, yoğunluk artışı ve çok katlı olarak yıkılıp yapılaşmalardan etkilenmekte, geleneksel kent dokuları tüm çabalara ve yasal sınırlamalara rağmen giderek yok olmaktadır.
· Geleneksel kent dokusu ölçeğinde, koruma olgusunun ülkemizde gecikerek ele alınması, İstanbul, Bursa, Edirne, İzmir, Kayseri, Konya vb. gibi pek çok kentimizin kent kimliklerinin ve etkileyici görünümlerinin kaybolmasına neden olmuştur. Gecikerek de olsa, 1980’lerden sonra korumaya yönelik planlama ve projelendirme çalışmaları yaygınlaşmıştır. 2863 Sayılı Yasa ile, bu konudaki bazı yetkilerin yerel yönetimlere verilmesi sonrasında ise, bir çok yerel yönetim kendi kentlerine sahip çıkmaya başlamış, koruma amaçlı planlama çalışmalarına girişmişlerdir.
· Bu çalışmaların yeterli olduğunu söylemek pek de olası değildir. Ancak, turizmin de etkisi ile belirli bir tarihsel çevre koruma bilincinin oluştuğu söylenebilir. En azından turizmin yoğun olarak yaşandığı yörelerde tek yapı onarımları ve yer yer çevre düzenleme çalışmaları ile belirli bir aşama kaydetmiş olunduğu söylenebilir. Kültür Bakanlığı’nın, ancak 1990’ların başından itibaren koruma amaçlı planlama çalışmalarını ihale yöntemi ile başlatması ne kadar gecikmiş olunduğunun bir göstergesidir. Önemli olan koruma amaçlı planlar yapmak değil, onun uygulanmasına yönelik bir takım kurumsal (organizasyonel) ve parasal önlemleri almak ve uygulamaktır.
· Gecekondu alanları için de benzer yorumları yapmak olasıdır. Islah adı altında sağlıklaştırma ile ilgisi olmayan aşırı yoğun kentsel dokular tasarlanmakta ve uygulanmaya çalışılmaktadır. Böylece eskisinden daha sağlıksız dokular ortaya çıkmaktadır.
“Türkiye’nin doğal ve tarihi çevresini yitirmesi, yoksulluk kadar büyük bir problemdir. Buna karşın yaygın koruma ne bir kriz ne de bir trajedidir. Tersine ileriye yönelik bir meydan okuyuştur. 21. Yüzyılda ülkemizin hak ettiği saygınlığı kazanmak ve onu sürdürebilmek için ne kaderci ne de çıkarcı yaklaşımlar söz konusu olabilir. Burada söz konusu olan problem çözücü bir biçimde sorunları göğüslemektir. Bu amaca erişmek için de vakit kaybetmeden bir koruma kültürü ve bunu etkin kılacak bir koruma diplomasisi oluşturmak zorunlu görünmektedir.”[21]
Bildiride sıralanan sorunlar ve nedenleri göz önünde bulundurularak “Sürdürülebilir Kentsel Koruma ve Sağlıklaştırma (ıslah/sanitasyon) Politikaları” olarak nitelendirilen aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir :
VI.2.1. Yasal Öneriler :
1. Koruma ve sağlıklaştırma konusunda yasalardaki ve örgütsel yapıdaki çok başlılık ve yetki kargaşası mutlaka önlenmelidir. “Sürdürülebilirlik” ilkesi doğrultusunda yetki ve sorumluluk dağılımı yeniden gözden geçirilerek tek bir “Kent ve Çevre Koruma Yasası” oluşturulmalıdır.
2. “3194 Sayılı İmar Yasası ve Yönetmeliklerinin” yeni bir yapı kontrol sistemi ve afetlere karşı dayanıklılık sağlayacak önlemleri içermek üzere yapılmakta olan revizyon çalışmalarında hazırlanmış bulunan “İmar Hakları Aktarımı (İHA) Yönetmeliği” nin bir an evvel kentsel sit alanlarında da uygulanması sağlanmalıdır. Bu doğrultuda koruma ve sağlıklaştırma amaçlı plan çalışmasından önce kazanılmış ve tapuya tescil edilmiş olan imar haklarının düzenlenecek “İmar Hakları Sertifikaları” ile kentsel koruma ve sağlıklaştırma alanları dışına transferi (rant transferi) sağlanmalıdır. İmar Yasası’nın kentsel tasarımı ve alt ölçekli (1/500, 1/200, 1/100) planlama ve projelendirme çalışmalarının yapımı ve uygulanmasına yönelik bazı yeni kriterleri getirecek şekilde revizyonu gereklidir.
3. “İmar Yasası 18. Madde uygulamasının (Hamur Kuralı)” kentsel koruma ve sağlıklaştırma (sit) alanlarında yatayda ve dikeyde gerçekleştirilmesi ile, önemli taşınmaz kültür varlıklarının ve alanların kamu eline bedelsiz geçmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla İmar Yasası’nda yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
4. Gecekondu alanları için af ve çok katlı yenileme değil, sağlıklaştırma ve düşük yoğunlukları, yeşil alanları koruma yönünde ıslah planları yeniden ele alınmalıdır. Tüm gecekondu yasalarındaki (775, 2805 ve 2981 sayılı yasalar) hükümlerin bir araya getirilmesi, ıslah planlarının yapılmasına ilişkin kuralların yeniden düzenlenmesi, nazım plan disiplini dışına çıkmak için kullanılma yollarının kapatılması gereklidir.
VI.2.2. Sosyal Ve Ekonomik Öneriler :
1. Geleneksel konut dokuları, “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı doğrultusunda sadece taşınmaz kültürel varlıkları olarak değil, birer “Konut Stoku”, çevresel bir değer olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir. Bu doğrultuda, sadece kentsel koruma, gecekondu ya da çok katlı yenileme değil, sağlıklaştırma ve yenilemeyi de içeren planlama ve projelendirme çalışmaları yapılmalıdır.
2. Yerel Yönetimlere (Belediyeler) teknik ve parasal destek arttırılarak ve
yaptıkları hizmetler denetlenerek yerinde koruma ve sağlıklaştırma ve geliştirme politikaları uygulanmalıdır.
3. Koruma ve sağlıklaştırmanın temelde ekonomik bir olgu olduğu gözetilerek, yapısını onarmak isteyenlere teknik ve parasal yardım mekanizmaları oluşturulmalıdır. Geleneksel yapı stoklarının sağlıklaştırılması amacı ile hızlı ve etkin işleyen destek fonları kurulmalıdır.
3. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın 1997 yılına kadar geliştirdiği ve
geleneksel kent dokularını (kentsel sitler ve gecekondu alanları) birer konut dokusu / stoku olarak gören yaklaşımı ile hazırlanan “Yönetmelik” bir an önce gerçekleştirilmelidir. TOKİ aynı zamanda, gecekonduları sağlıklaştırma ve alçak katlı/düşük yoğunluklu olarak yerinde koruma ve yenilemeye yönelik tasarruf ve kredilendirme modelleri geliştirmelidir.
VI.2.3. Denetim, Yönetsel Yapı Ve Uluslar Arası Kararalara İlişkin Öneriler :
Denetim, yönetim sürecinin en önemli halkasıdır. Denetim türleri aşağıda sıralanmıştır[22]:
1. İç Denetim: Bu kurum yada kuruluşun kendi kendini denetlemesidir.
2. Hiyerarşik Denetim: Bir kurum içinde üstün astlarını denetlemesidir.
3. Yönetsel denetim: Mevzuatın araştırılması ve aksaklıklarının gözlenerek denetlenmesidir.
4. Mali Denetim: Maddi işlemlerin denetlenmesidir.
5. Dış Denetim: Hukuka uygunluğun denetlenmesidir.
6. Vesayet Denetimi: Yerel Yönetimlerle, yerinden yönetim kuruluşlarının organ,
eylem ve işlemleri yönünden merkezi yönetimce yapılan denetimdir. Yerel yönetimlere dönük vesayet denetimi de etkili ve amaca uygun bir biçimde gerçekleştirilememektedir.
7. Etkililik Denetimi: Yürütme eylem ve işlemlerinin amaç, plan bütçe, örgütlenme, yöntem vb değişkenler yönünden etken bir biçimde yürütülüp yürütülmediğinin denetlenmesidir.
Denetim işlevi; kentlerde koruma, sağlıklaştırma, yenileme ile görevli yerel ve merkezi yönetim kurum ve kuruluşlarının (Belediyeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı) her biriminin amaçları ve geleceğe plan ve programları ile uygulamayı karşılaştırarak aksaklıkları ortaya koyacak ve bunların düzeltilmesini sağlayacak bir yaklaşım içinde yapılmalıdır.
Denetim sonuçları, amaç ve siyasalarının saptanarak geleceğe yönelik uygulama ilkelerinin belirlenmesinde ışık tutucu olmalıdır. Örgütsel ve çevresel değişkenler dikkate alınmalı, denetim sisteminin etkililiği dikkate alınmalıdır. Yöneltme ve rehberlik sistemi oluşturulmalı, denetimin teknik düzeyi yükseltilmelidir.
Yerel Yönetimlerin (Belediyeler) geleneksel konut çevrelerinin korunmasına yönelik olarak özerk, yetkili ve etkin birimler oluşturmaları sağlanmalıdır. Yerel yönetimler, gecekondu alanlarının kentsel arsa değerlerinin yüksek olduğu alanlarda, gecekondu yenileme projelerinin örgütlenmesi ve gerçekleştirilmesi için gerekli planlama ve projelendirme çalışmaları ile katılımcı uygulama modelleri geliştirmelidir.
Yörede yaşayan halkı geleneksel konut çevreleri konusunda bilgilendirmek ve
bilinçlendirmek, halkı ve sivil toplum kuruluşlarının kentsel koruma ve sağlıklaştırma konusuna olumlu katkı ve katılımlarının sağlanması en önemli uygulama aracı olarak görülmektedir. Çocuk yaştan başlayarak ülkedeki kültürel zenginliğin ve kültür varlıklarının öğretilmesi, tanıtılması ve sevdirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu noktada sivil toplum örgütlerine (meslek örgütleri, vakıflar, dernekler vb.) önemli görevler düşmektedir.
Akdeniz Mimarlar Birliği’nin aldığı aşağıdaki karar da tüm taraflar için için önemli mesajlar içermektedir:
“UMAR Yönetim Kurulu, tüm Akdeniz ülke hükümlerini aşağıdaki hususlara uygun hareket etmeye davet etmektedir [23]:
Hiç bir rant insan zararına oluşturulamaz.
Her türlü ekonomik eylem insana hizmet için yapılmalıdır tersine değil.
Dünya gezegeni hiçbir kuşağın malı değildir. Tarihi olduğu kadar fiziki mirasın korunmasından kaçınılamaz. Hiçbir ekonomik, siyasi ya da diğer gerekçe, yapılı ya da yapılı olmayan mirasın, bir yerleşmenin yok edilmesine, sular altında bırakılmasına, çevrenin ve ekolojik dengenin bozulmasına neden olamaz .
Bir mimarlık eseri, ne denli küçük olursa olsun, peyzajın değişmesinde rol oynar ve bu nedenle herkese aittir...
Tüm hükümetler, mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin yararlanılabilecek şekilde yapılabilmesi için asgari maliyetleri belirleyen tarifeleri uygulamaya koymalıdır.
VII. KİLİS, GAZİANTEP, ADIYAMAN, ŞANLIURFA, DİYARBAKIR, MARDİN, SİİRT, BATMAN, ŞIRNAK’ DA KORUNMASI GEREKLİ KONUT STOKLARI
Sürdürülebilir Kentsel Koruma, Yenileme, Dönüşüm ve Sağlıklaştırma Politikalarının en önemli tasarlayıcısı ve uygulayıcısı “ Yerel Yönetimler” dir.
Yerel Yönetimlere teknik ve parasal destek arttırılarak, hizmetleri denetlenerek, yerinde koruma, sağlıklaştırma ve geliştirme politikaları uygulanmalıdır.
“İmar Hakları Aktarımı Yönetmeliği” nin kentsel sit alanlarında da uygulanması sağlanmalıdır.
Yapı korunması ve sağlıklaştırmanın temelde ekonomik bir olgu olduğu gözetilerek, yapısını onarmak isteyenlere teknik ve parasal yardım mekanizmaları oluşturulmalıdır.
Koruma ve sağlıklaştırma konusunda yasalarda ve yönetsel yapıdaki çok başlılık ve yetki kargaşası mutlaka önlenmelidir.
Geleneksel yapı stoklarının sağlıklaştırılması amacı ile hızlı ve etkin destek fonları kurulmalıdır.
Toplu Konut İdaresi’nin gelenekselkent dokularını konut stoku olarak gören yaklaşımı ile hazırlanan “Yönetmelik” tekrar gündeme getirilmeli ve bir an önce gerçekleştirilmelidir.
Açılabilecek kredi türleri :
1. Alan ölçeğinde teknik hizmetler kredisi,
2. Altyapı ve çevre düzenleme uygulama kredisi,
3. Tescilli kültür varlığı için krediler,
3. Tescilli kültür varlığı için krediler,
4. tescilli olmayan geleneksel yapı stokunun sağlıklaştırılmasına yönelik krediler,
5. Konfor koşullarının (tuvalet, mutfak, banyo) iyileştirilmesi ve bakım için krediler.
GAP Bölgesinde de; kent ve ilçe merkezlerinde, kırsal yerleşmelerde de korunması gerekli “Sit Alanı” olarak belirlenmiş birçok tarihi kent dokusu ve binlerce yapı bulunmaktadır.
GAP Bölgesindeki kentlerde yer alan tarihsel konut dokuları aşağıda özetlenmiştir:
GAP Bölgesinde de; kent ve ilçe merkezlerinde, kırsal yerleşmelerde de korunması gerekli “Sit Alanı” olarak belirlenmiş birçok tarihi kent dokusu ve binlerce yapı bulunmaktadır.
GAP Bölgesindeki kentlerde yer alan tarihsel konut dokuları aşağıda özetlenmiştir:
Ø Diyarbakır Eski kent dokusu : 160 hektar
Kaynak : Türk Şehri, Aru, K., A.
Ø Mardin Eski kent dokusu : 145 hektar
Kaynak : Türk Şehri, Aru, K., A.
Ø Şanlıurfa Eski kent dokusu :228 hektar
Kaynak : Türk Şehri, Aru, K., A.
[1] Doç.Dr., Şehir Yüksek Plancısı (ODTÜ), Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilim Doktoru (AÜ-SBF). Bu bildiri 22-23 Aralık 2003 Tarihinde TMMOB Konut Kurultayında sunulmuş, Mardin Paneli için özetlenerek geliştirilmiştir.
[2] Bu bildiride, “Geleneksel Kent Dokuları” kavramına, hem tarihsel /kentsel sit alanları, hem de düşük yoğunlukları ve göresel nitelikleri, açık/yeşil alan zenginlikleri bakımından korunması gerekli, görece eski gecekondu alanları da dahil edilmiştir.
[3] Tunçer, M., 2002, “Yoksulluk Ve Yerel Yönetimlerin Rolü”, 26. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu, “Yoksulluk, Kent Yoksulluğu Ve Planlama”, Şehir Plancıları Odası Yayını.
[4] 13.04.1989 Gün ve 3534 Sayılı Yasa.
[5] KELEŞ, R., Kentbilim Terimleri Sözlüğü, S.93., Koruma : Kentlerin belli kesimlerinde yer alan çağbilimsel ve yapıtasarcılık değerleri yüksek yapıtlarla, anıtların ve doğa güzelliklerinin-kentte bugün yaşayanlar gibi- gelecek kuşakların da yararlanması için her türlü yıkıcı, saldırgan ve dokuncalı eylemler karşısında güvence altına alınması.
[6] KELEŞ, R., Kentbilim Terimleri Sözlüğü, 1998, İmge Yay., S.53.
[7] Habitat II, Türkiye Ulusal Raporu ve Eylem Planı, Taslak Rapor, Aralık 1995, Türkiye Ulusal Komitesi, S.104.
[8] Venedik Tüzüğü, Mayıs 1964, Md.4.
[9] Venedik Tüzüğü, Md.14.
[10] Düzeltme, iyileştirme, Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, S. 349.
[11] Sıhhi şartları geliştirme, eksik sıhhi tesisatları yerine koyma; hıfzısıhha; halk sağlığını koruma önlemleri .
[12] TUNÇER, M., 1999, “Kentsel Kültür Mirası’nın Korunması : Sürdürülebilirlik (Devamlılığın Sağlanması) Ve Koruma Bağlamında Politikalar”, “7. Kentsel Koruma-Yenileme Ve Uygulamalar Semineri”, “Kentsel Kültür Mirasının Kollanması Ve Değere Konmasında Yeni Gelişmeler Ve Kavramlar” Mimar Sinan Üniversitesi, Mim. Fak., Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Kentsel Koruma ve Yenileme Disiplin Grubu, İstanbul. S.1.
[13] Araştırma Projeleri Bülteni, Temmuz 1973, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, Yapı Araştırma Enstitüsü, Yayın No: g 1, Sayı:1
[14] Bu araştırmacılardan bazıları; Gönül Tankut, Sümer Gürel, Yalçın Tezcan, Cengiz Yener, Tuğyan Dinç, Aktan Okan, Aliye Pekin Çelik, Turhan Tüzemen, Ömer Saatçioğlu, Hasan Özdemir, Gürken Çetin, Altan Öke, Gazanfer Beken, İrem Acaroğlu, Tarık Somer, Yılmaz Onay, vd.
[15] “Gecekondu Önleme Bölgeleri Albümü”, 1981, İmar ve İskan Bakanlığı, Mesken Genel Müdürlüğü, Emlak İşleri Dairesi, Teksir Çoğaltma, Düzenleyen, Demirayak, M. Bu çalışmada Adan Zye tüm il, ilçe ve kasabalarda yapılan uygulamaların durumu açıklanmaktadır.
[16] “Tarihi Konut Stokunun Sağlıklaştırılması İçin Bir Finansman ve Örgütlenme Modeli”, 1996, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi, Konut Araştırmaları Dizisi: 7, Okçuoğlu, Y., Özgönül, N., Batkan, Ö., Gökçe, F., ODTÜ Basım İşliği, Ank.
[17] TOKİ, 1996, yage., S.XV.
[18] Amsterdam Bildirgesi, 1975.
[19] Negatif Katılım : Olumsuz yönde eylemlerde bulunma.
[20] TUNÇER, M., 1999, yage., S.8.
[21] TANKUT, G., 2003, “Doğal ve Tarihi çevrenin Korunması: Sorunlar ve Olası Çözümler”, Bilim ve Ütopya, Sayı: 105, S.30-31.
[22] KAYA, 1992, “Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Araştırması”, TODAİE Yay.
[23] PEKİN, S.Z., UMAR (Akdeniz Mimarlar Birliği) Yönetim Kurulu’nun, 23-24 Şubat 2001 tarihlerinde, Atina’da, ICOMOS ‘da yapmış olduğu 18. olağan toplantısında aldığı karar.
Ø Mardin Eski kent dokusu : 145 hektar
Kaynak : Türk Şehri, Aru, K., A.
Ø Şanlıurfa Eski kent dokusu :228 hektar
Kaynak : Türk Şehri, Aru, K., A.
[1] Doç.Dr., Şehir Yüksek Plancısı (ODTÜ), Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilim Doktoru (AÜ-SBF). Bu bildiri 22-23 Aralık 2003 Tarihinde TMMOB Konut Kurultayında sunulmuş, Mardin Paneli için özetlenerek geliştirilmiştir.
[2] Bu bildiride, “Geleneksel Kent Dokuları” kavramına, hem tarihsel /kentsel sit alanları, hem de düşük yoğunlukları ve göresel nitelikleri, açık/yeşil alan zenginlikleri bakımından korunması gerekli, görece eski gecekondu alanları da dahil edilmiştir.
[3] Tunçer, M., 2002, “Yoksulluk Ve Yerel Yönetimlerin Rolü”, 26. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu, “Yoksulluk, Kent Yoksulluğu Ve Planlama”, Şehir Plancıları Odası Yayını.
[4] 13.04.1989 Gün ve 3534 Sayılı Yasa.
[5] KELEŞ, R., Kentbilim Terimleri Sözlüğü, S.93., Koruma : Kentlerin belli kesimlerinde yer alan çağbilimsel ve yapıtasarcılık değerleri yüksek yapıtlarla, anıtların ve doğa güzelliklerinin-kentte bugün yaşayanlar gibi- gelecek kuşakların da yararlanması için her türlü yıkıcı, saldırgan ve dokuncalı eylemler karşısında güvence altına alınması.
[6] KELEŞ, R., Kentbilim Terimleri Sözlüğü, 1998, İmge Yay., S.53.
[7] Habitat II, Türkiye Ulusal Raporu ve Eylem Planı, Taslak Rapor, Aralık 1995, Türkiye Ulusal Komitesi, S.104.
[8] Venedik Tüzüğü, Mayıs 1964, Md.4.
[9] Venedik Tüzüğü, Md.14.
[10] Düzeltme, iyileştirme, Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, S. 349.
[11] Sıhhi şartları geliştirme, eksik sıhhi tesisatları yerine koyma; hıfzısıhha; halk sağlığını koruma önlemleri .
[12] TUNÇER, M., 1999, “Kentsel Kültür Mirası’nın Korunması : Sürdürülebilirlik (Devamlılığın Sağlanması) Ve Koruma Bağlamında Politikalar”, “7. Kentsel Koruma-Yenileme Ve Uygulamalar Semineri”, “Kentsel Kültür Mirasının Kollanması Ve Değere Konmasında Yeni Gelişmeler Ve Kavramlar” Mimar Sinan Üniversitesi, Mim. Fak., Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Kentsel Koruma ve Yenileme Disiplin Grubu, İstanbul. S.1.
[13] Araştırma Projeleri Bülteni, Temmuz 1973, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, Yapı Araştırma Enstitüsü, Yayın No: g 1, Sayı:1
[14] Bu araştırmacılardan bazıları; Gönül Tankut, Sümer Gürel, Yalçın Tezcan, Cengiz Yener, Tuğyan Dinç, Aktan Okan, Aliye Pekin Çelik, Turhan Tüzemen, Ömer Saatçioğlu, Hasan Özdemir, Gürken Çetin, Altan Öke, Gazanfer Beken, İrem Acaroğlu, Tarık Somer, Yılmaz Onay, vd.
[15] “Gecekondu Önleme Bölgeleri Albümü”, 1981, İmar ve İskan Bakanlığı, Mesken Genel Müdürlüğü, Emlak İşleri Dairesi, Teksir Çoğaltma, Düzenleyen, Demirayak, M. Bu çalışmada Adan Zye tüm il, ilçe ve kasabalarda yapılan uygulamaların durumu açıklanmaktadır.
[16] “Tarihi Konut Stokunun Sağlıklaştırılması İçin Bir Finansman ve Örgütlenme Modeli”, 1996, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi, Konut Araştırmaları Dizisi: 7, Okçuoğlu, Y., Özgönül, N., Batkan, Ö., Gökçe, F., ODTÜ Basım İşliği, Ank.
[17] TOKİ, 1996, yage., S.XV.
[18] Amsterdam Bildirgesi, 1975.
[19] Negatif Katılım : Olumsuz yönde eylemlerde bulunma.
[20] TUNÇER, M., 1999, yage., S.8.
[21] TANKUT, G., 2003, “Doğal ve Tarihi çevrenin Korunması: Sorunlar ve Olası Çözümler”, Bilim ve Ütopya, Sayı: 105, S.30-31.
[22] KAYA, 1992, “Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Araştırması”, TODAİE Yay.
[23] PEKİN, S.Z., UMAR (Akdeniz Mimarlar Birliği) Yönetim Kurulu’nun, 23-24 Şubat 2001 tarihlerinde, Atina’da, ICOMOS ‘da yapmış olduğu 18. olağan toplantısında aldığı karar.
No comments:
Post a Comment