Saturday, January 12, 2008

KONYA ARASTA KESİMİ (1)

KONYA
TARİHİ - TİCARİ KENTSEL SİT ALANI

ARASTA KESİMİ
(GELENEKSEL BEDESTEN DÜZENİ’ NİN KORUNACAĞI ALAN)
KORUMA AMAÇLI KENTSEL TASARIM PROJESİ

Doç. Dr. Mehmet TUNÇER
UTTA Planlama, Projelendirme, Danışmanlık Ltd.

I. KONU, AMAÇ ve YÖNTEM

Bu çalışmanın amacı; Konya Tarihi Kent Merkezi içinde önemli bir yer tutan “Tarihi-Ticari Kentsel Sit Alanı” / “ARASTA KESİMİ” nin (Eski Bedesten Düzeninin Korunacağı Alan) “Koruma Amaçlı Kentsel Tasarım Projesi’ nin hazırlanmasıdır.
Bu bölge, Konya Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı İmar Planı’nda “Kentsel Tasarım Alanı 7 – Geleneksel Çarşı (Arasta) Kesimi Yaya Bölgesi Projesi” alanı olarak belirlenmiştir. Bu kesim içinde aynı zamanda “Kentsel Tasarım Alanı 1 – Aziziye Camii Çevre Düzenlemesi” ve “Kentsel Tasarım Alanı 2 – Kapu camii Çevre Düzenlemesi” yer almaktadır.
Bu çalışma kapsamında, Konya Tarihsel Kent Merkezi ve onun içinde yer alan Arasta (geleneksel çarşı kesimi) Kesiminin tarihsel gelişim süreci ve günümüzdeki nitelikleri araştırılmıştır. Merkez, tarihsel gelişimi ve Osmanlı-Türk Kenti’nde çarşıların nitelikleri, kent içindeki konumları hakkında genel bilgi verilecektir.
Bu çalışmada; öncelikle yazılı kaynaklara başvurulmuş, çeşitli eserler taranmıştır. Eski resim, harita ve planlar incelenmiş; bu belgeler yerinde yapılan gözlem ve saptamalarla birleştirilmiştir. Konya’ya gelen seyyahların aktardıkları ile, yapıların konum ve yapım tarihleri ile, şehrin incelenen zaman kesitlerindeki fiziki görünümü ve ticaret merkezinin durumu açıklanmaya çalışılmıştır. Şehrin topografik yapısı, kadastral durum, yapıların konum özellikleri, mahallelerin nitelikleri gibi fiziki yapıyı oluşturan tüm öğeler incelenmiştir. Başlıca han ve ticari yapıların yapılışı, fonksiyon ve diğer yapılarla olan ilişkisi ve çevresel özellikleri, bilimsel kaynaklara dayanılarak açıklanmıştır.
Osmanlı- Türk şehirlerinde, ticaret merkezinin en önemli unsurlarından olan HAN, BEDESTEN ve ÇARŞI incelenmiş, Arasta Kesimi’nin oluşumu ve gelişmesi için gerekli olan koşullar, şehrin ekonomik yapısı göz önünde tutularak değerlendirilmiştir.
Bazı araştırmaların yardımıyla, doğrudan Şeri'ye Sicilleri'ne ve tarihi ticaret merkezi ile ilgili özgün kaynaklara ulaşılması ve değerlendirmeye katılması ile çalışma geliştirilmiştir. .


II. MERKEZ, İŞLEV VE NİTELİKLERİ

Bir şehrin mekansal yapısı, şehirsel mekana bağlı eylemler, bu eylemler arasındaki ilişki ve bunun şehir mekanındaki göreli yer seçimi olarak tanımlanabilir. Bir şehirdeki işlevler ise, şehrin toplumsal yapıdaki yerine bağlı olarak belirlenmektedir.
Şehirlerin belirli bir zaman kesiti içindeki mekansal yapısı, ekonomik yapıya, kültürel yaşantıya ve teknolojik düzeye bağımlı olarak oluşmaktadır.
Bir şehrin ekonomik yapısının, teknolojik düzeyinin, sosyal ve kültürel yaşantısının göstergesi olan en önemli kesimi "Ticaret Merkezi" dir. Osmanlı-Türk şehirlerinde köklü bir ticaret organizasyonu ve ticari yapı geleneği bulunmaktadır. Günümüzde, Konya dahil bir çok şehrimizin geleneksel ticaret merkezleri, bu geleneğin fiziki olarak günümüze kadar ulaşmış kanıtlarıdır. Bu ticaret merkezlerinin günümüzde yeniden düzenlenmesi, eski yapılara uyumlu yeni kullanımlar verilmesi gerekmektedir [1].
Kentler sadece insanların barınma gereksinimlerini karşılayan yapılardan oluşmazlar. Uygarlık türü, gelişmişlik derecesi, kültür yapısı ya da yönetsel yaptırımın etkisiyle, kentlerde bu gereksinimleri karşılayan, nitel ve nicel düzeyleri zaman ve mekanda farklılaşan bir çok yapılanmamış ve yapılanmış alanlar ve mekanlar oluşur. Kentlerde, toplumsal yaşamın bu yoğunlaşması sonucu, dinlenme, eğlence, kültür, eğitim, sağlık, ticaret, spor, yönetim, ulaşım, kamu hizmetleri, altyapı hizmetleri gibi gereksinimleri karşılayan özellikli uzmanlaşmış alan, yapı ve örgütlenmeler donatımları oluştururlar [2].

III. KENT MERKEZLERİ TARİHSEL GELİŞİMİ

III.1. ERKEN DÖNEMLERDE TÜRK ŞEHRİ MERKEZ KONUMU VE YAPISI

Osmanlı toprakları, Selçuklu ve Beylikler Dönemi’nde Türkleşen yerlere yenilerinin eklenmesiyle genişlemiştir. Osmanlı Dönemi’nde, Anadolu’da Türkleşme daha da güç kazanırken, şehirlileşme de büyük ölçüde gelişme göstermiştir.
Türkler, XIV. yüzyılın ortalarında Rumeli’ ye geçmiş ve özellikle XV. Yüzyılın başlarından itibaren Rumeli’nin önemli bir bölümünü Türkleştirmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nda Türk çarşı düzeni, Anadolu’dan başka Rumeli’nin de önemli bir bölümünde görülmekteydi.
Anadolu kentlerinde Türkleşme ve İslamlaşma sürecinde, bu sürecin hakim olduğu kentlerde genellikle üç temel öğenin hakim olduğu görülmektedir. Bu öğeler ; “Cami, Pazar ve Hamam” dır.
Caminin temel öğe oluşunda, Müslümanların kentleri, dinsel ödevlerle toplumsal ideallerin gerçekleştiği yer olarak saymalarının önemli rolü vardır. Kentin ruhani merkezi olan cami, yerleşme biriminin aynı zamanda siyasal ve dinsel merkezi durumundadır. Caminin yeri, İslam öncesi dönemlerin “Agora” sının ya da “Forum” unun bulunduğu alandır. Onun hemen yanında hanların, hamamların ve pazarın bulunduğu ticaret merkezi yer almaktadır [3] .
Türk şehrinde çarşı yeri için kaleye yakın bir alan seçilirdi. Kale sur bedenleri önünde insan / mal yoğunluğunun fazla olduğu kesimde çarşı kurulurdu. Bu kesim genellikle şehir merkezi olmaya aday kesimdir (Plan 2). Şehrin gelişip büyümesi ile çarşı kesimleri şehirlerde merkez kesimi olarak gelişmişlerdir. Kale duvarı yakınında çarşı kurulmasına, etrafı surla çevrili şehirlerde ve surla çevrili olmayan şehirlerde de rastlanmaktadır. Etrafı surla çevrili şehirlerde, bir iç kale yoksa, ya da kale şehir surunun bir köşesine yerleşmişse, çarşının şehrin merkezi bölümünde insan hareketine en uygun yerde geliştiği görülür [4] .
PLAN 1. ANKARA TARİHSEL KENT MERKEZİ / HANLAR BÖLGESİ



Temel biçimlenmesi, XIV. ve XVI. yüzyıllarda gerçekleşen ve bundan yüz yıl öncesine kadar eski özelliğini koruyan Türk şehrinde çarşı alanındaki ticaret yapıları; dükkanlar, hanlar ve bedestenden oluşmaktaydı (Plan 1).

III.1.1. BEDESTEN

Bedestenlerin özel bir yapı halinde biçimlenişinin başlangıcı XIII. yüzyıl sonlarına kadar gerilere gitmekteyse de, bunların çoğalma, ülke çapında yaygınlaşma, şehirlerde çarşıdaki merkezi yerini alma ve nihayet sadece bir dükkanlar topluluğu olmanın ötesinde bir takım fonksiyonlar da yüklenmeleri Osmanlı dönemindedir. Bu oluşum ve Türk şehrinin bedestenle ilgili karakteristiğinin belirginleşmesinde XV. ve XVI. yüzyıllar önem taşımaktadır [5] .
Hatta XVIII. yüzyıllarda bile bazı yerlerde yeni bedestenler yapılmıştır. Ancak, bunların sayısı fazla olmadığı gibi, daha önceki yüzyılların şehir ticaret alanları ve yerleşim düzeni sorununa bir yenilik ve değişiklik getirmemişlerdir.
"Bedesten" kelimesinin aslı, "Bezistan veya Bezzazistan" olup, bozularak Bedestan ya da Bedesten şeklinde kullanılmaktadır. Bez=Bezze: Kumaş ve savaşta ganimet olarak alınan eşya anlamına gelmektedir. Bedestenler, kumaş ve bez satılmak için yapılmış, daha sonraları kıymetli mallar ve antika eşya alım-satımına tahsis edilmiş kapalı çarşılardır. Türk çarşılarına özgü en tipik yapı biçimi bedestenlerdir [6] .
Bedestenlerin işlevleri ile birlikte Osmanlı ticari yaşamındaki yerleri aşağıda özetlenmiştir:
· Bedestenler yarı resmi bir ticaret kuruluşuydu,
· Devletle esnafın karşılıklı ilişkilerinde baş role sahipti,
· Bedestenler şehirlerde ticaretin ağırlık merkezinin düğümlendiği yerlerdi,
· Bedestenler ticari yaşamda; yapılarının mimari özelliğiyle, değerli ticaret mallarının güvenceye alınışının, ticari eylemler bakımından da, doğruluk ve kurumsal güvenirliliğin temsilcisiydi,
· Esnaf kuruluşları sözcülerinin en başta geleni “Bedesten Kethüdaları” idi,
· Bedestenler, “Lonca” ların devletle ilişki ve bağlantısında da önde gelen bir kuruluştu,
· Bedestenler, günümüz bankalarının kiralık kasaları benzeri gereksinimleri karşılardı,
· Bedestenler, kıymetli mallar borsası durumundaydı,

III.5.2. HAN VE KERVANSARAYLAR

Bir ülkeden diğerine, bir şehirden başka bir şehre, at ve develer üzerinde ticari mal nakleden kafilelere “kervan” (karban) adı verilmektedir.
Karayolu ve demiryolu taşımacılığının henüz gelişmediği eski çağlarda, eşkıya saldırısından korunmak için topluluk halinde seyahat etmek zorunluluğundan doğan bu kervanlara yolcular da katılırlardı. Sabah, şafakla beraber yola çıkan kervan, bir günlük yürüyüşten sonra; hayvanlarını dinlendirmek, yem vermek, sulamak, bozulan malları değiştirmek ve bir sonraki etap yolculuk için güç kazanmak amacıyla uyuyup dinlenmek üzere, kervanların bir günlük yolculuk mesafelerinde inşa edilmiş "Han" veya "Kervansaray" larda konaklarlardı[7] .

III.1.2. ÇARŞILAR

“Çarşı“ kelimesi “dört sokak” anlamına gelen, Farsça kökenli “Cihar-suk” kelimesinden oluşur. Alış veriş amacı ile oluşturulmuş ve genellikle iki tarafı dükkanlarla sınırlandırılmış sokak veya meydanlara çarşı denilmektedir. Çarşı her zaman yolun iki tarafındaki dükkanlardan oluşmayabilir. Tek sıra dükkanlardan ibaret çarşılar da vardır. İstanbul Süleymaniye külliyesindeki Tiryaki Dökümcüler çarşısı gibi..
Çarşılar dükkan adını verdiğimiz ticaret birimlerinden oluşur. Pazarlarda ise satılan meta bir gölgelik altında, korunmuş mekanlarda satışa sunulur. Çarşı, yerleşik bir geleneğin, Pazar ise göçebe bir geleneğin ürünüdür.

1. Üstü Açık Çarşılar :
· Bir başka yapı ile birlikte ve genellikle zemin katı kullanan tek sıra dükkan tipi,
· Bir başka yapı altında, açık ve kapalı dükkan tipi,
· Bir yol üzerinde karşılıklı iki dükkan tipi,


2. Kapalı Çarşılar : Üstü örtülü sokaklar ve bu sokaklarda sıralanan dükkan tipi;

3. Bedestenler : Üstü kapalı tek hacim halinde en basit tip;
n Ortasında revaklar bulunan etrafı dükkansız tip;
n İç ve dış kenarlarında dükkan olan tip;
n Ortası direkli, iç kenarında mahzen şeklinde odalar ve dışarıda da bir sıra dükkan bulunan tip.

IV. OSMANLI-TÜRK ŞEHİRLERİNDE TİCARİ FONKSİYONLARIN
MEKANSAL DAĞILIMI

Anadolu'da çok köklü bir ticari yapı geleneği bulunmaktadır. Bu gelenek çağlar boyunca, toplumun yaşantı ve görüşleri ile bağımlı olarak gelişmiş ve değişmiştir.
Antik Çağ; meydan ve sokakları ile dışa dönük bir kültürü yansıtır. Orta Çağ; Selçuklu Devri ve daha sonra Osmanlı Kültürü, sokak ve avlu düzeni ile daha çok içe dönük bir hayat görüşünün mekansal yansımasıdır. İç ve dış mekanlar adeta birbiri ile özdeşleşmiş gibidir [8].
Osmanlı - Türk Şehri örneğinde, bu bütünleşme çalışma yerleri için de geçerlidir. Sokak, ticari eylemlerin mekansal dağılımında temel bir öğe olarak görülmektedir. Esnaf grupları, özelliklerine ve lonca düzenine göre kendilerine özgü sokaklarda, giderek çarşılarda yoğunlaşmıştır .
Ancak, büyük ölçekli ticari yapıların (han, bedesten, hamam vb.) yakın çevre ile uyuşumu, birbirleri ve diğer yapılarla ilişkileri açısından bir planlama düzeyine erişilememiştir [9].
Ticari yapılar, belirli bir amaç için yapılmış olup, fonksiyon bakımından o zamanki verilerle uyum içindedirler. Ancak belirli bir tasarım düşüncesini ya da mimari düzen çabasını yansıtmazlar.
Şehir, merkez ve mahalleleri ikilisi ötesinde, bir mekansal organizasyon göstermemektedir. Bu bakımdan Selçuk ve Osmanlı Şehirleri benzerlik gösterirler. Selçuklu’larda organize mekan yaklaşımı, tek yapı ölçeğini aşamamış, külliyelerde bile eksik kalmıştır. Osmanlı Klasik Çağı'nda ise tek yapı mimarisinde büyük gelişmelerin yanı sıra, “Bursa Ekolü” deneyiminden sonra, külliyelerde başarılı ve ustaca organize mekanlara erişilmiştir. Ancak bu beceri, bir merkezin tümünü içermemiştir.
Osmanlı - Türk Şehir Merkezi'nin sabit göstergesi,"merkez camii" (cuma camii) ve "Bedestan"dır. Arı bir Osmanlı tipi olan "Bedestan", gerçekten çarşının odak noktası ise de Bedestansız şehir örnekleri de vardır.
Ticaret merkezi, bu iki yapının etrafında gelişir. Dükkanlar, bunlara yapışık veya ayrık düzende yerleşmişlerdir. Cami ve dükkan ikilisi, ticari ve kültürel fonksiyonların bir cins bileşimidir. Caminin yarattığı talep ile dükkanlardan elde edilen kar, caminin bakımı için vakıfa dönüşerek sürecin bütünlüğünü gösterir. Merkezin önemli yapıları arasında ilişki yoktur ve bir planlama bilinçsizliği söz konusudur .
Akdağ, açık pazarların en işlek olanlarına büyük şehirlerde değil, buralara yakın kasabalarda rastlandığını belirtmektedir. Bunun sebebi, büyük ticaret merkezlerinde bu devirde gelişen büyük hanlardan her birinin, bir ya da birkaç maddenin dağıtım yeri olarak ayrıcalık (imtiyaz) elde etmeleridir. Bu gibi şehirlerde genel pazarların kalmasına mülk sahipleri ya da vakıf idareleri, bu ayrıcalıklarına dayanarak engel olmuşlardır. Açık meydanlardaki pazarlar, bütün maddelerin alıcı ve satıcılarını daha geniş biçimde bir araya topladıklarından, hanların depoluk ve toptan alım, satım işleri çok daralmakta idi. Sadece, ot, saman gibi hayvan yemleri geniş bir yer kapladıkları ve fiyatça da çok düşük oldukları için, hanların bunları da tekellerinde tutmalarında kar görülmemiştir.
Canlı hayvan alım-satımı da gene bu tür açık pazarlarda yapılıyordu. Bu nedenle, Osmanlı-Türk şehirlerinde Ankara'da olduğu gibi "Samanpazarı", "Odunpazarı", "Koyunpazarı", "Atpazarı", "Balıkpazarı" gibi semtler yer almaktadır [10] (Plan 3).
Selçuklu devrinin kervan ticareti yerine, Osmanlılar Devrinde, artan tüketici kitleler önemli bir alış veriş canlılığı yaratmışlardır. Bu sayede şehirlerin toplayıp dağıtma işleri hareketli hale gelmiştir. Bunun sonucunda, önemli maddelerin elden ele devri Pazar hizmetlerini çok arttırdığı için, pazarlıkların kapalı yerlerde geçmesi halinde büyük kazanç sağlanacağı anlaşılmış olmaktaydı. Han içi alım-satım sisteminin bu işleme çok elverişli olması, depolama ve muhafaza kolaylığı, han yapımını teşvik etmiş olmalıdır [11].
Her han, bir tür malın kapalı pazar yeri olma görevini fermanla tekeline geçirdiği için, burada toplanıp perakendecilere ve esnafa satılan ticaret maddesi başka yerde pazarlanamaz ve toptan satışı yapılamazdı. Hanlar bu toplayıp dağıtma işini yaptıkları malın adını alırlardı [12].
Osmanlı Devleti'nde, şehirsel yerleşimlerin kendi tüketimleri için tarımsal olmayan üretim örgütleri vardı. Bu örgütler sadece şehre değil, şehrin merkezlik ettiği bölgeye de hizmet ediyorlardı. Şehirlerin bazısı da, hizmeti bölge dışına taşan yoğun üretim ile ülke ekonomisine önemli katkıda bulunabilecek tarzda bir sanat dalında ihtisaslaşmışlardı. Şehirde üretime katılanların hepsi, üyesi oldukları sanayi dalında, ekonomik, malı, idari ve sosyal fonksiyonları bulunan bir kuruluşun üyesiydiler. Osmanlı-Türk Şehirlerinin hepsinde yaygın ve güçlü bir esnaf kuruluşu olan LONCA SİSTEMİ vardı. Bu kuruluş ise gerçekte, 13. ve 14. yüzyılların Ahi hareketinin bir devamı idi [13] .
Osmanlı Devrinde “Lonca Sistemi" olarak oluşan bu sistemin yanı sıra, birçok zaviyenin de, daha eski zaviyelerin devamı olduğu görülmektedir. Zaviyelerin babaları ve onların müritleri, çevrelerini ekiyor, tarımla uğraşıyor, evler, ahırlar, Mescidler inşa ediyorlardı. Sonra da bu yapıların etrafında halk da yerleşmeye başlıyordu [14] . Ahi zaviyelerinin yerlerini alan sonraki zaviyeler ve Sultanların tesis ettikleri yeni zaviyeler [15] şehirlerin büyümesini etkilemiştir.

V. AHİLİK, LONCA SİSTEMİ ve TARİHSEL KENT MERKEZİ İLİŞKİLERİ

V.1. AHİLİK – ESNAF TEŞKİLATI

Ahi kelimesinin aslı Akdi bazen Akdidir. İşçi sınıflarını içine alan bir tarikattır. Üyelerinin hepsi sanatkardır, askerdir. İyi dövüşür, iyi ata biner, iyi silah kullanırlardı. İşsiz değillerdi ve hepsi bir sanat veya ticaretle uğraşırlardı. Sözcükte erkek kardeş, arkadaş, cömert, yiğit anlamına gelen Ahiliğin nerede ve kimin tarafından kurulduğu pek bilinmemektedir.
Ahilik bir esnaf teşkilatıdır. Başlangıçta debbağlar, saraç ve kunduracıları kapsadığı görülmüşse de, sonradan bütün esnafı kapsayan bir sosyal kuruluş olarak gelişmiştir.
Bilindiği gibi Türkler çok eski devirlerden beri sanayi ve ticaretle uğraşmışlardır. Çin’den başlayıp Avrupa pazarlarına ulaşan “İpek Yolu” denilen ticaret yolundan mallar genellikle Türk kervanları ile taşınırdı.
Emevi Arapları (661-250) Batı Türk ülkesini işgal edip (710-796) oraları yağma edince Türk ülkesinin düzeni bozuldu. Bunun üzerine mal sahipleri mal ve canlarını korumak için işsiz kalan işçileri bir araya toplayarak tek bir teşkilat kurdular. Koruyuculuk niteliğinde olan bu teşkilata “Gaziyan” adını verdiler.
Genç ve cesur kişilerden oluşan Gaziyan mensupları düzensizliği giderdiler. Düzen sağlanınca herkes tekrar mesleklerine döndü ve aralarında bir esnaf teşkilatı kurdular. Bu hareket Türk Ahiliğinin doğuşudur.
Ahilik ahlak ve dayanışma prensipleri üzerine oturtulmuş bir çalışmaya sahipti. Sır, Ahilikte başta gelen bir diğer prensip idi. Bu sır bir ehilden diğerine geçirilerek muhafaza edilirdi. Çoğunlukla derste öğretilmez, öğrenim ve görgüsünü tamamlamış kimselere hikaye yolu ve benzetişlerle sezdirilir, aşılanırdı. Ahilerin kendilerince kapalı, gizli olan bir çalışmaları olduğu anlaşılmaktadır. Ahi prensiplerine dair yazılı eser bırakmamış olmaları, prensiplerini genellikle sözle yayagelmiş olmaları bu görüşü kuvvetlendirmektedir. Üretimde standartlaşma, elde edilen malı pazara sürme, eşit mala, eşit fiyat ve kalite birliği sağlama hususlarında özel görüşleri vardır.
Evliya Çelebi her gezdiği yerde gördüğü debbağ ve saraçları Ahi Evran mensupları olarak gösterir.
İlmi ve dini bilgiler medreselerde verildiği için Ahiler bu müesseslerin yeterliliğini kabul etmişler, bunun için teşkilatlarında daha çok dayanışma ve sanatta yetişme hususlarına önem vermişlerdir. Bu sebeple bütün gayretler sanat erbabını zaviyelere başlamaya yönelmiş sanatkar gençlerin bir arada toplanmasına çaba sarf etmişlerdir. Bunlara ahlak ve toplum adabı öğretilmiştir. Diğer bir deyimle, gerekli şartlara sahip olan gençler, sanat terbiyesini ustalarından almışlar, zaviye de ve ocakta ise bu gençlerin hissi, edebi ve sosyal terbiyeleri ile meşgul olmuştur.
Ahi zaviyelerinde öğretmen, profesör, hakim, sözcü, vaiz, silah talimcisi, hattat, şair gibi görgülü ve bilgili kimseler de bulunurdu.
Anadolu’da Ahilerin en çok bulundukları yer Ankara olmuştur. Ahiler burada sayısız tabakhaneler ve kumaş tezgahları kurmuşlardır. Bununla beraber Kayseri, Sivas, Kırşehir, Denizli gibi şehirlerde büyük Ahi zaviyeleri de kurmuşlardır.
Selçuklu saltanatı yıkılıp yerine Beylikler kurulurken Ahi teşkilatı ve Ahiler varlıklarını sürdürmüşlerdir. Osmanlı devleti kurulurken Anadolu’daki Ahi, Baba ve Mevlevi tarikatları en faal devrelerini yaşıyorlardı. Bundan dolayı bu tarikat zümrelerinde bilhassa ilk ikisinin Osmanlı Beyliği muhitinde de eylemleri görülmekte idi.
Osmanlı Devletinin temeli atılırken bu büyük beylik Ahilikten ve Ahi reislerinin nüfuslarından istifade etmişti. Ahilerin bu nüfusu XIV. Yüzyılın ilk yarısına kadar sürmüştür. Osmanlıların kuruluşunda Ahi alayları ile bütün harplere katılan Ahiler, Orhan Gazi ve I. Murat devirlerinde geliştiler, Yıldırım Bayezıt Ahilere fazla önem vermediği için onlarda Yıldırım’a yeterince yardımcı olamadılar. Ancak Çelebi Sultan Mehmet devrinde gene yardımlarına devam ettiler.
Ahilik II. Murat devrinde devam etti. Fatih devrinde ise Ahilik geniş bir esnaf kahyalığı haline geldi. 16. Yüzyıldan itibaren Ahilik lonca teşkilatı olarak gelişti.
Ahlak Ahilikte başta gelen bir husustur. Ahiliğin bu yönünü taçlandıran altı şartı vardır. Bunlar “Açık-Kapalı” olarak ikiye ayrılır.
Açık olması gerekenler: Alın, kalp, kapıdır. Bunlar, başkalarının yanında yüzkarası olmamak herkese sevgi göstermek, kendine yapılacak müracaatları geri çevirmemektedir.
Kapalı olması gerekenler: El, bel, dildir. Bunlarda, kimsenin hukukuna el uzatması, kimsenin namusuna tecavüz etmemek, kimse hakkında dedikodu yapmamak, sır saklamasını bilmektir.
Daha birçok iyi yönleri olan Ahilik, mensupları üzerinde kurduğu kontrol bakımından da eşsiz bir kuruluştur. Ruhtan ziyade akla dönük olması Ahiliği yüceltmekte idi. Eğitim bölümünün bir safhasını teşkil eden sohbet alemleri ise milli terbiye, zerafet, adabı muaşeret ve kardeşlik öğrenimi ile geçen bilgi ve incelik taşıyan toplantılardı.
Görüldüğü gibi Ahilik teşkilatı kesin net prensipleri olan ve sadece ticaret yapmakla sınırlı kalmayan toplumun sosyal yapısını denetleyen çok yönlü bir örgüt olagelmiştir.

V.2. LONCA-ESNAF TEŞKİLATI

Selçuklularla birlikte gelen Uygur ve Orta Asya Türklerinde kökleri bulunduğuna inanılan Ahi teşkilatı XVII. Asırda Avrupa hayranlığına paralel olarak loncalara dayanmıştır. “Lonca” kelime olarak oda anlamına gelir ve Latince kökenlidir. Esnaf ve sanatkarlar kendilerine ait meseleleri görüşmek üzere bu odada toplanırlardı.
Önceleri hammaddenin ihtiyaç sahiplerine verildiği yere lonca deniyordu. Zamanla esnaf kuruluşlarına bağlı bulunanların toplantı yerlerine bu isim verildi. Daha sonraları da lonca, esnaf kuruluşlarının adı oldu. Loncalar başlangıçta tarikat havası ile sanatı birleştiren bir nitelikte iken, giderek tasavvufî yönünü yitirmiş, tamamen maddi bir meslek kuruluşu haline gelmiştir.
Loncalar devrinde sanatkar yetiştirilmesi, mal üretimi, bunun pazarlaması özel kayıtlara tabi idi. Gereğince yetişmeyen çırak, kalfa olamıyordu. Kalfa yeter bir seviyede sanata sahip olmadıkça usta olamıyordu. Aklına esen dilediği yerde dükkan açamıyordu. Sanat kurallarına uygun mal üretmeyenler cezalandırılıyor, bunda direnen sanattan alı konuyordu, sürülüyordu. Böyleleri memleketin hiçbir yerinde yeniden dükkan açıp çalışamıyordu. Önemli olan husus, gerek hükümet görevlilerinin kontrolleri gerekse esnafın kendi teşkilatı içindeki denetimi sonucu görülen aksaklıkların giderilmesinin çok kısa sürede gerçekleşmesi idi. Dolayısı ile ibret alma, ders alma vasfı kaybolmuyordu.
1727 yılından itibaren tekel ve imtiyaz anlamına gelen ve Türkçe bir kelime olan “Gedik” tabiri esnaf teşkilatlarına girmiştir. Nüfusu artan Gayr-i Müslimlerin baskısı ile çeşitli dine mensup kimseler arasında ortak çalışma şartları ortaya çıkmış ve imtiyaz fermanı olanlar ticaretle uğraşabilir olmuştur. Ancak bu fermanlar, mülk sahiplerinin kiralarını artıran, esnaf sayısının artırılıp, eksiltilmemesi, gediği (imtiyaz-tekil) olmayanların sanat ve ticaret yapmaması, münhal yerlerin çırak ve kalfalara verilmesi, dışarıdan esnaflığa kimsenin kabul edilmemesi şartlarında ihtiva ederdi.
Tanzimat’ın ilanından sonra yabancı devletlerle yapılan ticaret anlaşmaları, 1727 yılından beri gelen tekel usulünün kaldırılmasına yol açmıştır. Sebep olarak ticaretin gelişmesine mani olduğu gösterilmiş ve 17 Haziran 1867 günlü tüzükle sanat ve ticarette “Gedik” usulü kaldırılmıştır. Bununla birlikte padişahın emri ile bazı gedikler, emsal olmamak kaydı ile durumlarını muhafaza etmişlerdir [16].

VI. DEĞERLENDİRME ve SONUÇLAR

· Kent mekanının ve yapılarının oluşum ve biçimlenişi toplumların yapısal özellikleriyle doğrudan ilişkilidir. Kent merkezlerindeki büyüme ve bölgeleme değişimi hem kentleşmenin, hem de sanayileşmenin göstergesi olan etmenlere bağlıdır. Kentleşme hem “Mekansal Süreç”, hem de “Toplumsal Süreç” içeren bir olgudur [17].
· Mekan ve toplumsal yapıdaki değişikliğin ortaya çıkması ve süre gitmesi ekonomik gelişmelere bağlıdır ve ana etmen “Ekonomik” dir.
· Kent mekanındaki farklılaşmalar toplumdaki çelişkilerin yarattığı gruplaşmalara (sınıflara) dayanmaktadır.
· Toplumsal değişme ve gelişme, toplumun bütün kesimlerinde birden gerçekleşen bir süreçtir.
· Mekansal yapı ile toplumsal yapı arasındaki etkileşimin yönü toplumsal süreçlerden mekansal oluşumlara doğrudur.
· Toplumsal yapıdaki etkin güçler kentteki fiziksel alanlara, yapılara sahip olmaya çalışmaktadır. Bu olgunun kentsel biçimlenmeye olan etkisi özellikle MERKEZ ALANI’ nda görülmektedir.
· Türk şehrinde çarşı yeri için kaleye yakın bir alan seçilmektedir. Kale sur bedenleri önünde yoğunluğun fazla olduğu kesimde çarşı kurulmaktaydı. Bu kesim genellikle şehir merkezi olmaya aday kesimdir. Şehrin gelişip büyümesi ile çarşı kesimleri şehirlerde merkez kesimi olarak gelişmişlerdir. Ankara, Afyon, Tokat vb. şehirler buna örnek olarak verilebilir.
· Kale duvarı yakınında çarşı kurulmasına, etrafı surla çevrili şehirlerde ve surla çevrili olmayan şehirlerde de rastlanmaktadır.
· Etrafı surla çevrili şehirlerde, bir iç kale yoksa, ya da kale şehir surunun bir köşesine yerleşmişse, çarşının şehrin merkezi bölümünde insan hareketine en uygun yerde geliştiği görülür.
· Liman şehirlerinde çarşının konumlanmasında ve yer seçiminde iskeleye yakınlık büyük ölçüde etkili olmuştur. Liman şehirlerinin büyük bir kısmında, çarşı için, özellikle güvenlik bakımından sur, kale ya da kaleye benzer güvenli bir yerin varlığı önem taşımıştır. Antalya, Alanya, Sinop, Silivri, Gelibolu, Giresun değişik bakımlardan buna örnektir.
· Temel biçimlenmesi, XIV. ve XVI yüzyıllarda gerçekleşen ve bundan yüz yıl öncesine kadar eski özelliğini koruyan Türk şehrinde çarşı alanındaki ticaret yapıları; dükkanlar, hanlar ve bedestenden oluşmaktaydı. Bedesten hemen hemen çarşının en merkezi kesiminde yer alırdı. Çarşının büyüklüğüne göre cami sayısı artar, şehrin en büyük cami ya da camileri çarşıda yoğunlaşan kesimlerin yakınında konumlanırdı.




VII. KONYA TARİHSEL KENT MERKEZİ


VII.1. ŞEHRİN GENEL GÖRÜNÜMÜ VE YOL SİSTEMİ

Konya, Orta Anadolu steplerinin güneyinde, topografik şartlarının uygunluğu sebebiyle, en eski yol şebekesinin içinde yer almıştır. Bilindiği gibi, Anadolu’yu çaprazlama kateden eski yol, Osmanlılar zamanında Bursa’nın ekonomik bir merkez olarak yükselmesinden sonra büyük bir önem kazanmıştı. Bursa’dan başlayıp Kütahya-Karahisar-Akşehir-Konya-Adana’dan geçerek, Halep ve Şam’a ulaşan bu yol aynı zamanda, Konya’yı başta merkez İstanbul olmak üzere diğer Osmanlı şehirlerine bağlıyordu. Suriye’den Anadolu’ya gelen bir başka ticaret yolunun geçtiği Kayseri-Aksaray üzerinden Konya’ya bağlantılı idi. Osmanlıların Arap ülkeleri ile ilişkilerini sağladıkları bir başka yol da, Antalya-Alanya deniz yolu idi. Anadolu’nun yükte ağır ticari malları, karadan Antalya’ya getirildikten sonra, denizden İskenderiye’ye ve oradan çeşitli yönlere taşınıyordu. Antalya yolunun denetimi, Karaman Eyaleti ve dolayısıyla Konya tarafından yapılıyordu. Kısaca Konya, ticaret ağı içinde, hemen hemen her yönden gelen yolların geçtiği bir transit merkezi idi.

VII.1.1. SELÇUKLU DÖNEMİNDE KONYA ve TARİHSEL KENT MERKEZİ

Konya fethedildiği zaman şehir Alaaddin Tepe’sini çevreleyen surların içindeydi. Şehir surları tamir edildikten sonra tepenin kuzey eteğine saray, orta kesimine Ulu Camii (Alaeddin Camii) yapılmıştır. Yapı kalıntılarına göre tepenin kuzey tarafının müslüman Türklere, güney tarafının ise Hıristiyan halka ayrılmış olduğu söylenebilir. Türklerin bölümünde saray, hükümet, medrese, mescid, han, kahve ve hamamlar yapılmıştı. Hıristiyan mahalleleri ile Türk mahalleleri arasında bir duvar vardı
Hızla büyüyüp surların dışına genişleyen şehir, I. Alaeddin Keykubat tarafından (1221) daha geniş bir surla çevrilmiştir. Surların planlaması ve inşasında bizzat sultan ve emirleri görev almış, antik heykel ve kabartmalar adeta sergilenircesine surların ve kapıların üzerinde kullanılmıştır.
Charles Texier, bu surlar üzerinde her 30 metrede bir olmak üzere 108 kule yapıldığını, hepsinin üzerinde yaptıran vezir veya emirin adının yazıldığını belirtir. Bunun dışında derin bir hendek vardı. Surların üzeride geçit için kapı hizasında köprüler bulunuyordu. Surlardan dışarıya 12 kapı açılıyordu. Bu kapılardan dördünü bizzat sultan yaptırmıştı.
Diğerleri Aksaray, At Pazarı, Debbağlar, Ertaş, Fahirani, Halka Beguş, Meydan, Çeşme Kapısı adları ile anılıyordu. Bu isimler zaman içinde değişmiş olmalıdır.
Bu kapıların bazıları XIX. yüzyılın başına ait Leon de Laborde'un gravürlerinde açıkça görülmektedir. Dış surlara batı tarafta yeni bir İç Kale yapılmıştır. Dış kalenin bu bölümü Zindan Kale olarak adlandırılmıştı.


GRAVÜR 1. 19.YY SONUNDA KONYA (LABORDE'NİN GRAVÜRÜ)

Dış Kal’a Osmanlı Döneminde etkinliğini yitirmiş olmakla beraber yine de XIX. yüzyıla kadar sağlam kalmıştır. 1867 yılı yangınından sonra tekrar yapılan Kapı Camii ile Aziziye camii inşaatında Kal’a taşları kullanılmıştır. Kalenin son kalanları da 1887 yılında yapılan Konya Hükümet Konağı yapımında kullanılmıştır [18] . Böylece 12 kapısı ve 140 burcu olan görkemli Konya Kal’ası tamamen silinmiş, bedenlerini süsleyen figürlü taş kabartmalardan bazıları Konya müzelerine kaldırılmıştır.
Kent, XVI. yüzyıldan sonra bu surların dışına taşarak dört yönde hızla gelişmiştir. Özellikle, kuzeydoğuda Araplar, Sedirler; doğuda Türbe, güneyde Uluırmak, Lalebahçe, batıda Havzan ve Meram'a yayılmıştır.
Selçuklu Döneminde ticaret alanları ve çarşılar hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Hayvan, mamul mallar ve tarım ürünleri surların dışında kapılara yakın pazarlarda satılıyordu. XIII. yüzyıla kadar çarşı, pazarlar Alaeddin Tepesi çevresinde iken, bundan sonra surların dışına taşınmışlardır. Buğday Pazarı kuzeyde, Kapan ve Odun Pazarı batıda, Bezezistan doğuda idi. Aksaray kapısı çevresinde ise at ve koyun pazarları bulunuyordu. Selçuklu Konya’sında belirlenebilen önemli bir ticari merkez de ”Uzun Çarşı” dır. Bu çarşının 1224’lerden itibaren var olduğu, Hatuniye Vakfiyesine dayanılarak bilinmektedir.
Selçuklu’lar Dönemi’nde çok önemli bir kültür merkezi olan Konya’da, bilimsel eylemlerin yoğunluğuna paralel olarak, pek çok mektep, darülhaffaz, darülhadis ve medrese açılmıştır. Bunlardan pek azı günümüze ulaşabilmiştir.
Konya’da inşa edilen medrese sayısı 25 olarak belirlenmiştir. Bu medreselerden; Altunaba bir bölümü ile olmak üzere, Sırçalı, Karatay ve İnce Minareli Medrese’ler belirli bölümleri dışında yenilenerek günümüze ulaşmışlardır.
En erken tarihli medrese İç kale’de inşa edilmiştir. Daha sonraki erken örneklere, şehrin doğu kesiminde, ticaret dokusu içinde rastlanmaktadır. Asıl yoğunluk ise kuzey-doğudadır. Tek yapı olarak inşa edilen medreselerin İç Kale etrafında, daha çok ana yollar üzerinde yer aldıklarını, konumları ve portal süslemeleri ile şehir içinde nirengi noktaları oluşturduğu söylenebilir.
XIV. yüzyıl Konya’sında 16 hanın bulunduğu da çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgiler arasındadır. Bu hanlardan bir kısmı, çarşı ve pazarlar içinde yer almaktaydı.
Şehir içi hanlarının bazıları, tüccar hanları görünümündedir. Bu hanlar, Eski ve Yani Pazar çevresinde, şehrin doğusunda, bu günkü Gazi İlkokulu’ nun bulunduğu kesimde ve ayrıca Karatay Medresesi çevresinde yer almaktaydı.
Çarşı içinde tüccarların kaldıkları hanların bazıları şunlardır: Şekerciler, Pirinççiler, Vezir Ziyaeddin, Bedreddin Yalman, Demre Hatun, Altın Apa.
Konya şehrinin belirgin sınırları olmamakla beraber, oldukça geniş bir bölgesi çarşı (ticaret merkezi) olarak nitelendirilebilir. Selçuklu Dönemi’nde de Konya’da çarşının kesinlikle yerleşik alanlardan ayrı bir konumda olduğu tahmin edilmektedir.
Bu dönemde kesin çizgilerle ayrılamayan ancak farklı özellikler gösteren iki ana işlev bulunmaktaydı:
· İmalatçılar, yani belirli bir meta üretiminde bulunan esnaf,
· Ticaret erbabı,
Çarşı kesiminde dükkanlar, yani satış üniteleri çoğunlukta olup, bu yerlerin bir kısmında satışın yanı sıra üretim de yapılıyordu.
Konya’da hizmet erbabı da gelişmişti, Atpazarı ve Buğday Pazarı’nın Selçuk döneminde de bulunduğu bilinmektedir. Atpazarı, geniş bir alan istediği için sur girişinin (kapısının) hemen yanında yer almaktaydı.
Üretimle uğraşanlar, üretim eyleminin gereksindiği alet, edevat ve mekanları kullanıyorlardı. Örneğin, debbağlar, kasaplara, saraçlar da debbağlara yakın bir konumdaydılar. Genellikle, Pazar, şehir kapılarının hemen yakınında kurulurdu. Böylece dışarıdan gelenler ile kent sakinleri bu noktada buluşurlardı. Konya şehir, XII. Yüzyılın ilk yarısında Alaeddin Tepesi çevresinde surla çevrilmiş, veya harap surlar onarılarak güçlendirilmişti. Şehir pazarı 1190’da Alman Haçlıları tarafından yıkılmıştı. Ancak bu dönem sonunda ticaret süratle gelişmiş ve yeni çarşı-pazarlar kurulmuştur. Konya’nın bu dönemi için önemli bir bilgi kaynağı “Altun-apa Vakfiyesi” dir. Bu kaynağa göre 13. yüzyıl Konya’sında iki önemli çarşı bulunmaktaydı:
· Eski çarşı / Süq-i Atik,
· Yeni çarşı / Süq-i Cedid veya muhdes[19].

Eski Çarşı, büyük olasılıkla 1190’da yakılıp yıkılan çarşı olup, bir yandan canlanırken, bir yandan da yeni çarşı gelişmektedir. Altun-apa daha çok Yeni Çarşı da (Süq-i Cedid) dükkan yaparak medresesine vakfetmiştir. Bu kesimde 30 kadar, Eski Çarşıda da 15 kadar dükkan vardır.

618/ 1227 tarihinde Konya yeni bir sur içine alınarak, kent önemli bir yapı değişimine uğramıştır. Şehir kapısı yanında kurulan pazarı, oradan kaldırmak ve en az 500 metre uzağa götürmek gerekmiştir. Konya’da önceden mevcut olan iki “Süq” a bu dönemde üç adet daha eklenmiştir:

· Camii Pazarı (Süq’ül – camii)
· Süq’ül – gureba,
· Tiz-bazarı,
Camii Pazarı XIII. Yüzyıla ait bir vakfiyede geçmekle beraber, Aleaddin Camii çevresinde kurulan bir Pazar olmalıdır. Büyük bir olasılıkla Kale içindeki eski pazarın adı olabilir.

“Garipler Pazarı”, Konya surlarının dışında, şehir batısında Hoca Fakih çevresinde kurulan bir pazardır. Adı, XV. Yüzyıla ait vakıf tarihlerinde de geçmektedir.
“Tiz Pazarı” da ot pazarı olmayıp, daha hızlı alış verişlerin yapıldığı bir Pazar olmalıdır.

Çarşı kesiminde çeşitli esnafın ayrı ayrı çarşı ve pazarları bulunmaktaydı. Özellikle “Eski” ve “Yeni” çarşılar, birçok zanaat dallarını saf” lar halinde bünyesinde toplamıştı. Bu sanatkar (zanaat) çarşıları aşağıdaki gibi özetlenebilir :

· Atpazarı,
· Attarlar Pazarı,
· Kasaplar,
· Kavaflar,
· Külahçılar,
· Kuyumcular,
· Odun Pazarı,
· Buğday Pazarı,
· Pamukçular,
· Şekerciler,

Kaynaklarda adı geçen esnaf erbabının isimlerinden, Konya Çarşısı esnafı ile, öteki sanat (zanaat) sahiplerinin isimleri aşağıda verilmiştir:

Aşçı, Attar, Bakırcı, Bakkal, Berber, Bezzaz, Boyacı, Canbaz, Cendereci, Debbağ, Dellak, Demirci, Dokumacı, Dülger, Ekmekçi, Hallaç, Helvacı, Kağıtçı, Kasap, Kuyumcu, Mimar, Marangoz, Nakkaş, Nalbant, Natur, Neccar, Örücü, Saka, Saraç, Tacir, Terzi, Yamacı, Çömlekçi, Destici, Halıcı, Hattad, Hoşafçı, Keçeci, Mezarcı, Mücellit, Oymacı, Tesbihçi, Tuzcu [20].


Konya’nın Selçuklular Dönemi’nde gelişkin bir kent merkezi olduğu ve bunu daha sonra Karamanlı’lara ve Osmanlı’lara miras olarak bıraktığı söylenebilir.
Bu dönemde, çarşı kesimi Alaeddin Tepesi’nin doğu kesimidir. Pazarlar ise, eski Konya Kalesi’nin kapıları çevresinde yer almaktaydı. Alaeddin Tepesi’nin hemen doğusunda Bezistan, İplik Pazarı bulunmakta, kuzeyinde ise “Buğday Pazarı” bulunmaktaydı [21].






VII.1.2. OSMANLI DÖNEMİNDE KONYA TARİHİ KENT MERKEZİ ve ARASTA KESİMİ :

Osmanlı Döneminde XVI. yüzyıldan başlayarak, eski fonksiyonunu kaybettiği için yıkılmaya başlayan, ancak kalıntıları XX. yüzyıl başlarına kadar şehrin çeşitli yerlerinde görülen bir sur şehri kuşatıyordu (Harita 1).





HARİTA 1. KONYA SURLARI VE GİRİŞ KAPILARI



Bu sur, Selçuklular zamanında yapılmıştı. 12 tane kapısı sicillerde zikir edilmektedir. Bunlardan en önemlileri, büyük şehirler ve ülkeler arası ticaret yollarına açılmakta ve büyük bir olasılıkla şehir içindeki yol sistemi de, bu kapılara dayanmakta idi.

Şehrin güneyinde Sahib Ata Külliyesinin yakınında yer alan kapı, Larande (Karaman) Kapısı adı ile anılmakta idi ve Karaman-Adana yolunun şehre girişinde idi. Bugünkü Kapı ve Aziziye camilerinin arasında yer alan Atpazarı Kapısı, şehrin çevresindeki köy yolları ile bağlantılı idi. Mevlana Külliyesi’nin yakınındaki Aksaray Kapısı, Konya’yı Aksaray ve Kayseri’ye bağlayan yoldan adını almıştı [22].

Şehrin batı ve kuzey-batısındaki kapılar, Akşehir üzerinden Antalya ve İstanbul yönüne uzanan yolların çıkış yerleri idiler. Şehrin çevresindeki bağlar, Sille ve Meram gibi mesire yerleri ile bağlantı da buralardan sağlanıyordu.
Osmanlılar zamanında, merkezi bir imparatorluğun sağladığı otorite sebebiyle surlar eski önemlerini yitirmişlerdi ama, şehre gelen yolların giriş noktalarını yine bu kapılar teşkil ediyordu. Her kapısının çevresi, birer sanat ve ticaret kesimi haline gelmiş, dükkanlar ile buralarda çarşılar meydana gelmişti.

Vakfiyesinden ve diğer sicil kayıtlarından anlaşıldığına göre [23] Konya Beylerbeyi Mahmud Paşa, Aksaray kapısı yakınlarında Alaca Han adıyla anılan bir han yaptırmıştır. Alaca Han’ın Atpazarı kapısından başlayan Keçeciler Çarşısı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim daha geç tarihli sicillerde Alaca Han’ın yeri, “Atpazarı kapısı dahilinde” diye belirtilmektedir.

Şehre giriş kapılarında ticari eylemlerin yoğunlaşması, diğer bir deyişle buraların alışveriş kesimi haline gelmeleri, Osmanlı öncesi devirlerin karakteristiğidir. Osmanlı öncesi bütün klasik İslam şehirlerinde bu özellik göze çarpar. Bunun iki nedeni olmalıdır. Birincisi, şehre gelenlerin (çevre köyler, yabancı tüccarlar) kolayca uğrayabilecekleri yerler oluşu; ikincisi de buraların özel bekçiler tarafından korunduğu için güvenilir alanları oluşturmasıdır.

Kapıların bu durumları Osmanlılar zamanında da devam etmiştir. Kapılar, özellikle yeniçeriler tarafından tarafından korunmuştur.
Şehir içi yol sistemine, şehre gelen yolların bağlandığı şehir kapıları; İçkale; cami, mescit, zaviye, imaret, bedesten, han, hamam gibi dini sosyal yapılar esas teşkil etmiş olmalıdır. Bu yapılar, konutlar arasındaki dar ve bazen çıkmaz sokaklara bağlıdır.

Konya’nın XVI. Yüzyıl sonlarında şöyle bir yol sistemi bulunduğu söylenebilir: Bedesten karşısında Ebu’l Fazl (İplikçi), yakınındaki camiler ile bir toplanma ünitesidir. Biraz kuzeydoğuda İbrahim Bey İmareti, Un kapanı ve Un hanı ile bunların çevresindeki Karatay Medresesi ayrı bir grup oluştururlar.
Güneydoğuda Mevlana Külliyesi, Selimiye Camii, Yeni İmaret, Kiremitli Han (Sultan Beyazıd Hanı) bir diğer önemli sosyal odak noktasıdır.

Hemen yakınında Piri Paşa Külliyesi (Piri Mehmed Paşa) vardır. Şehrin batısında yer alan ve günümüzde İnce Minare denilen Darü’l-hadis, Beyhekim Camii bu arada sayılmalıdır.

Bedesten ve çevresi, Uzunçarşı vasıtasıyla Atpazarı ve Piri Paşa Külliyesine açılır. Uzunçarşıya çıkan esnaf çarşıları, şehir içi trafiğin dağılma yollarıdır.


Mevlana çevresinden Atpazarı’na, yakınlığı sebebiyle, çarşı ve pazar olarak kullanılan sokaklarla ulaşılır. (Keçeciler Çarşısı vs. gibi) Bedestenden Unkapanı ve İbrahim Bey imaretine bir yol çıktığını, yapının kuruluş tarzı göstermektedir. Karaman-Adana yolunun Larende kapısından başlayan düz bir cadde ile Bedestene ulaştığını söylemek mümkündür.

Beyhekim Camii, İnceminare ve yakınındaki mescitleri, çeşme kapısından çıkan bir yol, Şeyh Sadriddin’e bağlıyordu. İç Kalenin Alaeddin Camii ile birlikte şehir trafiğinin yoğunluğunun dışında kaldığını Evliya Çelebi söyler. Şehrin yol sisteminin ana çizgileri bu noktalar arasından geçmekte idi. Bu ana yolların nasıl olduğunu saptama olanağı bulunmamaktadır.

Her mahalle bir mescit etrafında yerleşme birimi oluşturduğundan, kendi içinde ara yollara sahipti. Mescid’e ulaşan ara yollar, mescit vasıtasıyla ana yollara bağlanmış olmalıdır. Mahalle sokaklarının pek düzenli olmadığı bugünkü kalıntılara bakılarak söylenebilir. Bunun nedeni, mahallede asıl birimi evin teşkil ettiğinde aramak lazımdır. Osmanlı-Türk evi, duvarlara çevrilmiş, bahçesiyle, çeşitli kısımları ile başlı başına bir bütündü. Bu sebeple sokağa açılmak gereğini duymuyordu. Özel yaşamın geçtiği her evin bir bahçeye sahip oluşu nedeniyle, ayrıca kamuya ait nefes alacak mahallere ve ara sokaklarının düzenli olmasına, doğal olarak herhalde endişe duyulmuyordu. Yalnız ana yollar, topografik engellerin dışında, şehir sakinlerinden gelecek müdahalelerden korunuyordu.

VII. 2 . KONYA ŞEHİR GELİŞİMİ, NİTELİK VE SORUNLARI

Konya Tarihi Kent Merkezi ve Arasta Kesimi (Bedesten Düzeni’nin korunacağı alanlar) ticari, sivil ve tarihi yapıların bulunduğu alan, Alaaddin Tepesi'nin doğusunda kalan Selçuklu kenti içerisinde yer almaktadır. Alanın, büyük bir bölümünü Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’nde de kullanılan kent merkezi oluşturmaktadır.

Tarihsel Kent Merkezi’nin Larende Caddesi doğusunda kalan kısmı, Selçuklu Surları dışında; fakat, 15-16. yüzyılda kent ya da çarşı olarak kullanılan merkez durumundaydı. Bu alanlar, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kentin esas ticaret alanlarını (geleneksel Konya çarşısını) kapsamaktadır. Günümüzde alanın batı kesimindeki mahallelerde bulunan konutlar da giderek ticaret alanına dönüşmektedir


FOTOĞRAF 2. 20.YY BAŞLARINDA KONYA ŞEHRİ


HARİTA 2. 20 YY BAŞLARINDA KONYA VE TARİHİ KENT MERKEZİ






Konya Çarşısı, Osmanlı döneminde kendine özgü fiziksel yapıya sahipti. Her iş kolu kendine ait bir sokak üzerinde eylemlerini sürdürüyorlardı. Çarşının merkezi Kanuni Bedesteni'nden başlayarak güneye doğru uzanıp Atpazarı'na varıyordu. XIX. yüzyılda çarşı, bugünkü sınırları içerisindeydi. 1869 yangınından sonra çarşının büyük bir bölümü Vali Burdurlu Ahmed Tevfik Paşa tarafından yenilenmiştir.



FOTOĞRAF 3. AZİZİYE CAMİSİ ÇEVRESİNDE BİR HANDA KONAKLAYAN KERVAN


Eski çarşıdan günümüze gelebilen esnaf ve sanatkarlar şunlardır:

Mustaflar, Çarıkçılar, Yorgancılar, Marangozlar, Demirciler, Attarlar, Tuzcular, Keçeciler, Sarraflar ve Debbağlar.

Osmanlı Döneminde inşa edilen ticaret yapılarının hiçbiri orijinal durumuyla günümüze gelememiştir. 1538 tarihli dokuz kubbeli "Konya Bedesteni" de yıktırılarak yerine Sanayi Mektebi (günümüzde Özel İdare yapısı) yaptırılmıştır. Buğday Pazarı ise 1901 yılında Vali Ferit Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Yok olan ticaret yapıları ise şunlardır:

. II. Beyazıt'ın yaptırdığı Kiremitli Han,
. Behram Ağa'nın yaptırdığı Avlun Han,
. Mahmut Paşa'nın yaptırdığı Alaca Han,
. Kösem Valide Sultan'ın yaptırdığı Valide Hanı,
. Mustafa Paşa'nın yaptırdığı Bezirganlar Hanı,
. Kethüda Aslan Ağa'nın yaptırdığı Aslan Ağa Hanı,


tarihi kaynaklarda geçen hanlardır.

XIX. yüzyılda yaptırılan Mecidiye Hanı günümüzde de kullanılmaktadır. Arasta Kesimi Kentsel tasarım alanı içerisinde Mecidiye Han’dan başka Nakıpoğlu Hanı (Nakıp Hacı İbrahim Hanı) gibi, Geç Devir Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan hanlar bulunmaktadır. Geleneksel ticari dokunun önemli öğeleri olan Pazar Yerleri (Üzüm Pazarı, Ağaç Pazarı) yok edilmiştir. Aziziye Camii, Kapu Camii, Bulgurcu Tekkesi proje alanındaki mimari değeri olan önemli dini eserlerdir. Ayrıca alandaki en önemli sosyo-kültürel yapılardan biri de Ahmet Efendi Hamamı’dır. Tarihi Ticari Kentsel Sit Alan Sınırı’nın hemen güneyinde yer alan Sulu Han ve Kadınlar Pazarı da tarihsel değeri olan mekanlardır.

XX. yüzyılın başlarında kent merkezinin bu bölümünde yer alan dokuyu oluşturan dükkanlar genellikle tek veya iki katlı (yer yer üçüncü katlar da bulunmakta), kırma çatılı, cepheleri çıkmalı, ahşap kepenkli yapılar iken günümüzde yapılan onarımlar, kat ilaveleri ve yeni yapılanmalarla tamamen bozulmuştur.
Mevlana Külliyesi, Selimiye Camii, Kapu Camii ve Aziziye Camii çevresindeki esnaf çarşıları ticari ve sosyal odak noktasıdır.

VII.2.1. PLANLI DÖNEM :

1940’lı yıllarda halihazır haritaları hazırlanan Konya Kenti'nin, 1944 yılında ilk imar planı yaptırılmıştır. 1964 yılında İller Bankası tarafından açılan planlama yarışmasıyla elde edilen Nazım ve Uygulama İmar Planlarında kentin Konya-Ankara aksı doğrultusunda gelişmesi kararı verilmiştir.
1983 yılında onanan 1/25 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'na göre 2005 yılı nüfusunun 1.3 milyon olması hedeflenmiştir. Yeni Çevre Düzeni Planı yapım çalışmaları sürdürülmektedir.

Kent tarihi bir çekirdek üzerine kurulmuş olup, ticari ve sosyal donatılara bağlı olarak radyal ve düzensiz bir şekilde gelişmektedir.
· Kent merkezinde dar sokaklar üzerinde yüksek yapılanmaların başlaması,
güneşsiz ve sağlıksız mekanların artma eğiliminde olduğunu ortaya koymaktadır,
· Kent merkezi çevre yerleşmelere hizmet sunabilmekten uzaktır,
· Otogar ve geleneksel merkezi bağlayan ve batı-doğu yönündeki insan akımının doğal bir sonucu olarak, gelişeceği varsayılan yeni bir merkez ve bu merkez çevresinde yoğun yapılanma öngörülmüştür,
· Alaeddin tepesi ile, Mevlana Külliyesi aksı, yaya trafiğine ayrılmış, bu aksa paralel olarak, kuzeyinde ve güneyinde açılması öngörülen iki adet toplayıcı yol ile bir merkez ringi oluşturulması öngörülmüştür. Bu ring, ışınsal gelişen kentin, çevresinden geleneksel merkeze daha kolay ulaşımı sağlayacaktır.
· Tarihi Kent Merkezi'ni çevreleyen yollar geliştirilerek, merkez çevresinde ikinci bir ring oluşturulmuş, böylece bir anlamda, birinci ring ile ikinci ring arasındaki bölge, kent gelişme kuramına uygun, merkez için bir geçiş (gelişme) alanı olarak düşünülmüştür [24] .
· Bu planlama ve projelendirilme çalışmaları sonucunda; Arasta Kesimi’nin de ağırlıklı olarak yaya bölgesi olarak değerlendirilmesi gündeme gelmiştir.

Konya Kenti Merkezi İş Alanlarını, kentin idare merkezi olarak gelişen Alaeddin Tepesi ve çevresi oluşturmaktadır. Tarihi kent merkezinin yoğunlaştığı Türbe Mahallesi, kentin doğusunda dış kaleden, Bab-ı Aksaray (Aksaray Kapısı) 'dan geçilerek erişilen bir kesimdir.

Arasta Kesimi kuzeyinde Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan 1/200 Ölçekli Kayalıpark ve Hükümet Meydan Düzenleme Projesi bulunmaktadır. Alaeddin Tepesi ve Mevlana arasındaki ana caddenin yaya ağırlıklı düzenlenmesi sonucunda Arasta kesiminin çekiciliğinin artacağı ve daha da turistik bir nitelik kazanacağı düşünülmektedir.

Tarihi ticaret merkezi kuzeyinde, doğu ve güneyinde geleneksel kent dokusunun bozulmuş kesimleri yer almaktadır. Geleneksel konut dokusu üzerinde bir-iki katlı eski Konya evleri yıkılmakta, aynı sokak üzerinde 4-6 katlı yapılar yapılarak yoğunluk aşırı arttırılmakta ve eski kent dokusuna aykırı bir yapılaşma düzeni oluşmaktadır.
Eski Konya Evleri yıkılarak yoğunluk arttırılmakta, zemin % 80-90 oranlarında doldurularak, servis ve otoparktan yoksun kent parçaları üretilmektedir.

Geleneksel merkezde, bir yandan mevcut yol dokusu, bazı trafiğe açıp-kapama ve tek yön kararları dışında aynen korunurken, arttırılan kat yükseklikleri ile, Konya'nın tarihi çehresine önemli kayıplar getirmiştir.


VII.1. ARASTA / Geleneksel ÇarşI Kesİmİ ALAN KULLANIMI

Alaeddin Caddesi ve Mevlana Caddesi'nin güneyinde, İstanbul Caddesi'nin ağırlıklı olarak doğusunda geleneksel çarşı ve arastalar yer almaktadır. Bu kesimde yer alan, hanların birkaçı halen niteliklerini ve mimari özelliklerini kısmen korurlarken, büyük bir kısmı ya bütüncül olarak yenilenmiş ya da mekansal formu ve avlusu korunarak yenilenmiştir.
Beşik çatılı, tek katlı, kerpiç malzemeyle yapılmış ticaret yapılarında günlük ticaret (perakende) ve yer yer de toptan ticaret yapılmakta, Mevlana Külliyesi'ne yakın olan kesimlerde turizme yönelik geleneksel ticaret de yaygınlaşmaktadır.
PTT, Ziraat Bankası ve Hükümet Konağı (Valilik) güneyindeki çarşı ve arastalar ağırlıklı olarak giyim-kuşam, ayakkabı ve konfeksiyon üzerine yoğunlaşmıştır. Kapu Camii çevresinde kundura imalat ve tamircileri ile elektrik, yapı malzemesi satışı yapan küçük dükkanlar, derme çatma kulübeler şeklinde bulunmaktadır.
FOTOĞRAF 4. KAPU CAMİİ 19.YY SONLARI - 20.YY BAŞLARI


Geleneksel çarşıların güney kesiminde, Larende Caddesi'ne doğru ahşap ve metal el sanatları, üretim ve satış birimleri yoğunlaşmaktadır. Bu kesimdeki sokak isimleri de halen bu geleneksel nitelikteki zanaatların varlığını göstermektedir.











[1] TUNÇER, M., 1985, “A Research Within A Historical Perspective On Suluhan (The Hasan Pasha Inn) It’s Transformation and Relations With The City Center Of Ankara” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Restorasyon Bölümü ile Şehir Planlama Bölümü Ortak Yüksek Lisans Programı (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
[2] ÇUBUK, M., vd., 1978, S.31.
[3] KUBAN, D., 1986, S.71.
[4] CEZAR, M., S.24.
[5] CEZAR, M., 1983, S.26.
[6] TUNÇER, M., 1985.
[7] ARSEVEN, C., E., “Türk Sanatı Tarihi”, S.472.
[8] TANKUT, G., 1973, “Osmanlı Şehrinde Ticari Fonksiyonların Mekansal Dağılımı”, VII. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, T.T.K. Yay., 9. Seri, 7/2 sayı, T.T.K. Basımevi, Ank., S.773-779.
[9] TANKUT, G., 1973, y.a.g.e., S.776.
[10] AKDAĞ, M., 1979, a.g.e., S.222.
[11] Akdağ, Selçuki Döneminde çok canlı ve birinci sıra oldukları halde, Osmanlı Döneminde gerilemiş ya da İmparatorluk ölçüsünde gelişmemiş bulunan şehirlerde, büyük hanların doğmamış olduğunu, buna karşın, bu Devirde önemleri artmış bulunan şehirlerde büyük hanlar kurulduğunu belirtmektedir. Birinci türdeki şehirlere, yani ticaret hayatı gerilemişlere örnek olarak Konya, Kayseri, Sivas örnekleri verilebilir, ikinci türdekilere ise, Tokat, Ankara, Afyon, Bursa, Edirne ve İstanbul Şehirleri örnek olarak verilebilir.
[12] Örneğin satılan meta un ise, o han "Unkapanı", sebze ise "Sebze Hanı", ya da "Sebze Kapanı", "Pamuk Hanı", "Pirinç Hanı", vb. isimler, bu maddelerin yüklerle gelip toptan satışlarının yapıldığı yerleri anlatırlar.
[13] ERGENÇ, Ö., 1977, “Osmanlı Şehrinde Esnaf Örgütlerinin Fizik Yapıya Etkileri” , Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920), I. Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, Tebliğler, Hacettepe Üniv., Metaksan Ltd. Mat., Ank., 1980, S.107.
[14] KUBAN, D., 1968, “Anadolu-Türk Şehri Tarihi Gelişmesi, Sosyal ve Fiziki Özellikleri Üzerine Bazı Gelişmeler”, Vakıflar Dergisi, Sayı 7, S.53-73.
[15] ZAVİYE : Kendini dine veren kişinin ibadetle ilgilenmek üzere çekildiği küçük tekke.
[16] AYDIN, S., Ş., 1989, S.18.
[17] TEKELİ, İ., 1979, S.19.

[18] ÖNDER, M., 1993, S. 170.
[19] AYDIN, S., Ş., 1989.
[20] ÖNGE, Y., 1988, Yüksek Lisans Ders Notları (Yayımlanmamış Ders Notları).
[21] BAYKARA, T., “Türkiye Selçukluları Devrinde Konya”, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Kültür Eserleri Dizisi 44.
[22] ERGENÇ, Ö., 1973, “1580-1596 Yılları Arasında Ankara ve Konya Şehirlerinin Mukayeseli İncelenmesi Yoluyla Osmanlı Şehirlerinin Kurumları ve Sosyo-Ekonomik Yapısı Üzerine Bir Deneme”, Doktora Tezi, A.Ü., DTCF, Yeniçağ Tarihi Kürsüsü, S.30-35.
[23] ERGENÇ, Ö., y.a.g.e, Ekim ortaları 1576 (Evasıt-ı Receb 984) tarihli vakfiyesi.
[24] ALKAN, A., 1994, a.g.e., 93-95 .

No comments: