Friday, January 18, 2008

"YENİ KORUMA YASASI" UYGULAYICILAR İÇİN YENİ GÖREVLER TANIMLIYOR

TMMOB Şehir Plancıları OdasındanBASINA ve KAMUOYUNA
7 Ağustos 2004

2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu değişti.Koruma etkinliği, "yasaklayıcı" uygulamaların yanısıra "kaynak sağlama ve planlama" faaliyetlerini de kapsayacak biçimde genişletildi. Emlak vergisi %10 arttırıldı.Koruma Bölge Kurulundaki üye sayısı arttırıldı. Meslek odaları "izleyip söz hakkı kullanabilecek"."Sit kararları ve imar planları"nda son sözü Bakanlık bürokratları söyleyecek."Doğal sitler" konusundaki endişeler ve Kurulların belediyelere bağlanacağı kaygıları yersiz çıktı.

"YENİ KORUMA YASASI" UYGULAYICILAR İÇİN YENİ GÖREVLER TANIMLIYOR BİLİMSEL KORUMA POLİTİKALARI İÇİNTOPLUMSAL UZLAŞMA ZORUNLU

Kültür ve tabiat varlıklarımızı doğru yaklaşım, politika, araç ve mevzuat ile korumak, geçmişi korumaktan çok geleceğimizi doğru kurmak ve kurtarmak boyutu ile hepimizi ilgilendiriyor. Korumanın başarısı ise zihniyet, siyaset ve bilim arasındaki ilişkilerin doğru kurulmasına bağlı. Bu ilişkilerin yanlış kurulması durumunda yaşanabilecek vahim sonuçlarla, "hızlandırılmış tren kazası" örneğinde yakın dönemde yüzleştik. Yanlış işleyişlerin siyasi kadrolarca dayatıldığı bir ortamda, ülkemizin kültürel ve doğal varlıklarının "hızlandırılmış yokedilişini" yaşamamak için, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nda yapılan değişiklikler hakkında mesleğimiz ile ilgili değerlendirmelerimizi kamuoyu ile paylaşmakta yarar görüyoruz.
Yanlış kentleşme ve koruma politikalarının sonucu olarak İstanbul'un dünya kültür mirası listesinden çıkarılmasının dahi gündeme gelebildiği bir dönemde, sözkonusu yasa düzenlemesi ile Hükümet ve Meclis tarafından olumlu adımlar atılmıştır. Ancak, tarihin çeşitli dönemlerine tanıklık etmiş, uygarlık ve kültür çeşitliliği açısından eşsiz Anadolu'da kültür ve tabiat varlıklarımızı koruyup geleceğe aktarma sorumluluğumuzu yalnızca kanun değişiklikleriyle yerine getirmemiz mümkün değildir. Koruma konusunda bireysel ve toplumsal olarak bilinçlenmek, benimsemek, sahiplenmek, sorumluluk almak ve uzlaşmak gereklidir. Kültür ve tabiat varlıklarımızın korunması, toplumun insanlık tarihiyle ve kendi geleceği ile kurduğu ilişkinin gereğidir. Oysa bazı koruma kararları karşısında "kendi evimizde çivi bile çakılmasına izin verilmiyor" biçimindeki tipik tepki/sitem cümlesi de ülkemize özgü bir değerlendirmedir. Dolayısıyla koruma politikaları ile mülkiyet ve bağlı haklar arasındaki ilişki ve çelişkilere de yanıt verilebilmesi, bu yanıtların mevzuata yansıması kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Yeni yasal düzenleme ile koruma etkinliğinin bir planlama konusu olarak görülmesi hayli yerindedir. Gerekli eğitimi almış şehir plancıları tarafından yapılacak "koruma amaçlı imar planları", "bilimsel doğrular ve estetik güzellikler" çerçevesinde oluşturulan koruma kararları ile, kararlardan doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenen yerel toplulukların çok çeşitli beklentileri arasındaki dengeyi kurabilecek bir araçtır. Yoğun rantlar yaratmadan ve oluşan rantları belli siyasi ilişkilerle yönlendirmeden, koruma kararları ile desteklenmiş, "yerel kalkınma" içerikli "koruma amaçlı imar planları" yapmak ve uygulamak mümkündür. Bu süreci gerçekleştirebilmek anlamında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın yapacağı yönetmelik düzenlemeleri büyük önem kazanmaktadır.
Koruma kararlarının kayıpları ve kazançları dengelemesi bakımından, yeni yasa ile "imar hakkı transferi" düzenlemelerinin yapılmış olması olumludur. Bu tür yöntemlerin işlevini yerine getirebilmesi için, hem plan disiplini içinde uygulanması, hem de kentsel yerleşmenin ya da bölgenin bütüncül planlarına uygunluğun sağlanması gerekmektedir. Dolayısıyla, kentlerin içindeki ya da çevresindeki koruma alanlarına ilişkin kararlar ile kentin gelecekteki hedeflerinin uzlaştırılması, koruma etkinliğinin başarıya ulaşmasında önemlidir. Diğer taraftan, sağlıklı ve yaşanabilir kentlerin oluşturulabilmesi için de kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına yönelik stratejik planların yapılması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu nedenle, "imar hakkı transferi" yönteminin zaman geçirilmeksizin İmar Kanununda da yerini bulması önem taşımaktadır.
Koruma etkinliği aynı zamanda büyük bir kaynak kullanımını ve etkin bir kaynak yönetimini gerektirmektedir. "Koruma kararlarının uygulanması amacıyla idareler gerekli ödenekleri ayırırlar" biçimindeki yasal düzenlemeler bugüne kadar yeterli olamamış, amacına ulaşamamıştır. Mevcut kaynaklar da yeterince iyi yönetilememiş ve/veya etkin, verimli kullanılamamıştır. Yeni yasa ile emlak vergilerinin %10 arttırılması ile yeni kaynak yaratılması ve bu kaynağın koruma projeleri için kullanılması yaklaşımı ilke olarak doğrudur. Ancak bu düzenlemenin olası çeşitli sorunları nasıl aşacağı belirsizlikler taşımaktadır. Ülke genelinde her yıl ne kadar emlak vergisi toplandığının hesabı dahi günümüzün dağınık kurumsal yapısı içinde yapılamaz iken, %10 artış ile yaratılan koruma amaçlı kaynağın yeterli olup olamayacağı belirsizdir. Ayrıca her ilin ancak kendi kaynağını kullanabilmesi durumu, emlak vergisi toplanabilecek yapı stoku ile korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı stoku arasında dengesizlik olan sözgelimi Kastamonu ve benzeri iller için sorun yaratabilecektir. Sonuç olarak, koruma yalnızca yerel kaynaklarla sağlanamayacağı gibi, "insanlığın ortak değerleri"ni koruma ihtiyacı, belli bir bölgedeki "emlak vergisi mükelleflerinin" sorumluluğuna da indirgenmemelidir. Anayasa'nın "devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır" hükmünü yerine getirmekle görevli Bakanlıklarımızın bütçesinin, yetersiz sayıdaki personel giderlerini dahi karşılamakta zorlandığı bu durumda, yeni finans yöntemlerine başvurmak gerekecektir.
Yeni yasal düzenlemenin Koruma Bölge Kurullarında üye sayısını arttırması yerinde görünmektedir. Ancak yeni üyelerin Bakan tarafından atanması ile Kurullardaki artan "siyasi etki"nin olumsuz sonuçlarını yaşamamak için titiz bir kamuoyu denetimi her zamankinden daha fazla önem taşımaya başlamıştır. Bu çerçevede Kurullarda meslek odalarının -"gözlemci" de olsa- yer alması olumludur. Koruma Bölge Kurullarının bazı kararlarının, rant beklentilerinden dolayı bazı çevreleri tatmin etmediği, tartışmalar yarattığı durumlarda, Odamız tüm birimleri ile Kurul üyelerinin yanında yer alarak kamuoyu oluşturma görevini yerine getirmiştir. Ancak bazı kararların titiz ve nitelikli araştırmalara dayanmamasından kaynaklı tartışmalarda da Kurulların karşısında yer alarak mesleki sorumlulukların gereği yapılmıştır. Kurullarda hakim olması gereken bilimsel yaklaşıma siyasetin gölgesinin düşmemesi için gerekenler konusunda Odamız, mesleki çerçevede izleme görevine ve sorumluluklarını yerine getirmeye devam edecektir. Diğer yandan Kurul müdürlüklerinde görevli uzman personel sayısının yetersizliği bilinmektedir. Yeni yasal düzenleme ile koruma etkinliğinin planlama ile doğrudan ilişkisine dayanarak, koruma amaçlı imar planlarının gerekli mesleki donanıma sahip şehir plancılarınca yerine getirileceğinin öngörülmesi, Kurul Müdürlüklerinde de şehir plancılarının uzman personel olarak görevlendirilmesini, mevcut personel sayısının bu yönde arttırılmasını gerekli ve zorunlu kılmaktadır. Ayrıca 4848 Sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'a da değinmek yerinde olacaktır. Yeni koruma yasasını uygulayacak olan Bakanlık iki bakanlığın birleştirilmesinden oluşurken yeni uzman kadrolar için konulan kıstaslar tartışma konusu olmaktadır. Bakanlık bünyesinde kültür ve tabiat varlıklarının korunması etkinliklerinde yıllarca kısıtlı olanaklarla çalışan ve önemli deneyimler edinen şehir plancıları, mühendis ve mimarların bu kadrolardan yararlanmasını engelleyen kıstasların konulması; anayasal eşitlik, çalışma barışı, kariyer, liyakat gibi ilkelerin hayata geçirilmesini engellemiştir. Bakanlığın bu yanlışı da en kısa zamanda düzeltmesi gerekmektedir.
Koruma Bölge Kurulları ile ilgili çeşitli sorunlar bulunması, yeni yasadaki şu düzenlemeyi haklı kılmamaktadır. "Sit ve planlar" ile ilgili Kurul kararlarına "itiraz olması halinde" ... "nihai kararın Yüksek Kurul tarafından verileceği"ni öngören bu düzenleme ilk bakışta olağan gibi görülmekle birlikte Koruma Bölge Kurullarını büyük ölçüde işlevsizleştirmektedir. Yüksek Kurul üyelerinin çoğunlukla Bakanlıkların merkez teşkilatlarındaki bürokratlardan oluşması, bu düzenlemenin uygulamada, "sorun çıkarsa Ankara'dan hallederiz" yaklaşımının oluşmasına yol açabilecektir. Bu bakımdan, Şehir Plancıları Odası, başta Kültür ve Turizm Bakanlığı bürokratları olmak üzere tüm Yüksek Kurul üyelerine düşen ciddi sorumluluğun takipçisi olacaktır.
Sonuç olarak, kültür ve tabiat varlıklarımızı koruma sürecinde, yeni bir döneme işaret ettiğini düşündüğümüz yeni yasanın, amacına ulaşmasında çok önemli bulduğumuz uygulama yönetmeliklerinin de titizlikle hazırlanması, Odamızın yasayı değerlendiren görüşlerinde vurgulanan olumsuz ya da belirsiz noktaları bu yönetmeliklerle aşması, açıklık getirmesi gerekmektedir. Odamız mesleğimizi ilgilendiren her konu ve yasal çerçevesi için olduğu gibi, koruma konusu ve yasal düzenlemeleri hakkında da değerlendirmelerini, hazırlık süreçlerine katkıda bulunmayı, uygulamaları izlemeyi, eleştiri ve müdahalelerini ortaya koymayı, kamuoyunu konu hakkında bilgilendirmeyi kuruluşunun dayanağı olan ilkeler çerçevesinde sürdürecektir. Basına ve kamuoyuna saygıyla sunarız.
TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASIYÖNETİM KURULU

http://www.spo.org.tr/2863_Sayili_Koruma_Kanunu_SPO_Gorusleri.htm

No comments: